Cinsellik, kadınların özgürlüğü ve psikiyatri üzerine Seven Kaptan ile söyleşi / 1. Bölüm
Biz bu söyleşiyi yaptığımızda meclise çocukların cinsel istismarının evlilik yoluyla affını içeren önerge henüz gelmemişti. Kamuoyu, daha telaffuz ederken tüyler ürpertici olan çocukların hangi yaşta tecavüze uğradığında rızalarının olup olmayacağı tartışması ile meşgul değildi. 22 Kasım günü bu düzenlemenin geri çekildiği haberi geldi. Ancak çocukların cinsel istismarı hakkındaki TCK 103. madde henüz son halini almadı. Kadın hareketi gece gündüz bu konuyu kadın ve çocuk hakları ve kazanımları açısından değerlendirmeye devam edecek gibi görünüyor.
Bu söyleşi, bir cinsel işlev bozukluğu terapistinin gözünden kadınların cinsellik hikayelerini ve evliliğin ve toplumsal baskıların bu deneyimleri ve kadınlık hallerini ne şekillerde etkilediğini anlatıyor. Toplumsal cinsiyet perspektifine sahip bir psikiyatrik yaklaşımın da önemini… Bugün toplumda kız çocuklarının, yetişkin erkeklerin, çocuk yaşta evlenenlerin ve türlü biçimde istismarların hakkında çeşitli varsayımlar üzerinden çokça konuşulurken bu söyleşi, aslında nelerden bahsettiğimizi somutlar nitelikte. Mevzu, erkek egemen sistemde cinsellik ve şiddet olunca, ağızlardan çıkan her söylemin, yapılmak istenen her düzenlemenin somut toplumsal karşılıkları olduğunu açıkça görüyoruz.
Seven Kaptan 2011 yılında psikiyatri uzmanlık eğitimini tamamladı, halen özel bir hastanede çalışıyor. 2008 yılında CETAD’ta cinsel işlev bozuklukları üzerine eğitimini tamamladı, şu an derneğin yönetim kurulu üyelerinden ve Ayrımcılık Birimi Koordinatörü olarak görev yapıyor. Kuruluşundan beri İstanbul LGBTİ aileleri grubunun (LİSTAG) ve SPOD bünyesinde düzenlenen aylık trans grup toplantılarının grup terapisti olarak çalışıyor.
Söyleşiyi iki bölüm halinde yayınlıyoruz.
Bir psikiyatristsin, cinsellik ve cinsel işlev bozukluğu terapisi üzerine çalışıyorsun. Ne zamandan beri bu alandasın?
2008 yılında (Cinsel Eğitim, Tedavi ve Araştırma Derneği) CETAD’da [i] eğitimimi tamamladım. İki yıla yakın eğitim sürüyor; bir yıl teorik dersler, bir yıl süpervizyon alıyorsun. Yani sekiz yıldır bu alandayım.
Sana en çok hangi şikayetle başvuru yapılıyor?
Benim en sık gördüğüm vakalar vajinismus[ii]. Bunun haricinde de, kadınlar en çok isteksizlik ve anorgazmi[iii] şikayetiyle geliyor, yalnız bu kadınlar çoğunlukla daha üst ekonomik-kültürel seviyede kadınlar.
Bugüne dek çalıştığın yerleri ve ortamları bize biraz anlatır mısın?
Vakıf Gureba Eğitim Araştırma Hastanesi’nde asistan olarak çalışırken cinsel işlev bozukluğundan şikayetçi hastalar görmeye başladım. Çoğunlukla Fatih bölgesinden gelen hastalar vardı, ve daha çok muhafazakar, müslüman, evli çiftler geliyorlardı. Sonra mecburi hizmet için Cizre’ye gittim, orası da muhafazakar bir çevreydi. Orada çok fazla cinsellikle ilgili çalışmadım, belki bunun duyulması için daha fazla zamana ihtiyaç vardı. 2 yıl çalıştım, bu konuda 3-4 çift ancak gördüm. Son olarak da, Özel Haliç Hastanesi’nde çalıştım.
Genel olarak muhafazakar çevrelerle çalıştım yani, son çalıştığım yer Alibeyköy, bundan sonrası Gazi Mahallesi olacak sanırım… LGBTİ+ ve feminist çevrelerden de cinsellikle ilgili danışanlar oldu, daha az olmak kaydıyla; yine vajinismus tedavisi için gelenler de oldu. Evli olmadan cinselliğini özgürce yaşayan kadınlarda da, feministlerde de vajinismus olabiliyor. Demek istediğim, cinsellikle ilgili bilgili olmak, farkındalık yeterli olmayabiliyor. Onlar, muhafazakar çevreden gelen danışana göre biraz daha farklı hayal kırıklığı yaşıyorlar benim gözlemlediğim, daha çok şaşırıyorlar, “Nasıl benim başıma gelebilir?” diye, daha zor paylaşıyorlar çevreleri ile. Özünde yetersizlik hissi var ama tüm kadınlarda hissedilen. 18 yaşında evlenmiş, muhafazakar çevreden gelen, çalışmayan kadın da ‘başaramama’ diye tanımlıyor, bir iş kadını da ‘başaramama’ diyor, bir akademisyen de “Ben yetersizim,” “Beceremedim,” diyor. Vajinismusun hissettirdiği benzer bir şey.
Çift olarak mı geliyorlar tedaviye?
Vajinismuslar genelde çift olarak gelir. Çift olarak gelmeseler de biz eşi mutlaka tedaviye dahil ederiz. Çoğunlukla yeni evliler birleşme olmadığı zaman veya ilerleyen süreçte çocuk olmadığı için “Biz çocuk istiyoruz,” diyerek gelirler.
Peki ya yaş aralığı nasıl başvurularda?
Vajinismus vakası daha sık geldiği için, 20-25 yaş arasını en çok görüyorum diyebilirim. Orta üst ekonomik seviyede istek veya orgazm sorunu ile gelenler için ise 30-35 diyebilirim.
18 yaş altı başvuru alıyor musun?
Hayır. Ben 16 yaş ve üzeri danışan alıyorum, şimdiye kadar 18 yaş altı cinsellik yaşayıp başvuran ve sorun anlatan danışanım olmadı. Ergen erkek geylerin cinsellikle ilgili kaygıları olabiliyor açılma sürecinde, LGBTİ+ derneklerinden yönlendiriliyor çoğunlukla.
Kadınlar menopoz, kuruluk gibi şikayetlerle başvurmuyor mu hiç?
Yok hayır. Ama araştırmalarda yurtdışında, daha gelişmiş ülkelerde diyelim, en çok 45 üzeri yaşlarda tansiyon, diyabet vb. kronik hastalıklarda veya çeşitli ilaçların yan etkilerine bağlı ikincil gelişen cinsellik sorunları ile gelirken bizde daha çok genç kuşak geliyor. Buna yorum yapmak mümkün; belki bu ülkelerde var olan cinsellikle ilgili temel eğitim bizde olmadığı için, insanlar cinselliği deneyimledikleri ilk yıllarında bilmeden kör topal bir cinsellik yaşıyor, cinsellikle ilgili yanlış inanışlar, mitler cinsel yaşamlarında ciddi zorluklar yaratabiliyor. Örneğin bizde çoğunlukla başvurular birleşme sorunu odaklıdır, vajinismus, erken boşalma ve sertleşme bozukluğu gibi… Cinsel isteksizlik, orgazm bozukluğu daha nadir görürüz. Kadınların çoğunluğunda cinsellik görev icabı yapıldığı için erkek erken boşalma için başvurursa örneğin, kadın tedaviye katılmak istemeyebiliyor, çünkü ‘bitse de gitsek’ diye düşünüyor sevişmeyi. Sertleşme bozukluğunda farklı olabiliyor tabii, eşinin uyarılmadığını görünce kadın “Acaba beni istemiyor mu?” diyebiliyor, “Başkalarına mı gidecek?” diye endişelenebiliyor, o zaman doktora başvurma ve tedavi motivasyonu artıyor. Ama orada da konu kadının kendi hazzı ya da cinsellikten ne anladığı değil. Ama çiftler bize geldiğinde biz cinselliğin bütün fazları, yani hazlar, uyarılma, istek, orgazm hepsiyle ilgileniyoruz. Bu verdiğim örnekler kişisel deneyimlerim tabii, kendi çalıştığım çevreyi genelliyorum, tüm çiftlerin motivasyonları ya da dirençleri aynı değil.
Cinsellik terapisi söz konusu olduğunda, kültürel-ekonomik üst sınıflarda anorgazmi ve isteksizlik şikayeti daha fazlayken orta alt için birleşememe kaygısı daha fazla, öyle mi?
Evet çocuk olmaması, eşine karşı sorumluluklarını yerine getirememe, “O işi yapalım da,” diye düşünme orta alt sınıf için daha fazla. Kendisi haz almış almamış çok da önemli değil. Hatta muhafazakar kesimde eşinin isteği üzerine, “Sen zevk almıyorsun doktora git,” denerek doktora gelen de var. Yani kadının iradesi yerine, “Ben niye zevk alamıyorum cinsel ilişkiden?” sorusu yerine, eşinin zorlamasıyla gelenler oluyor. Bu durumlarda ben “Tamam çok güzel, iyi ki gelmişsiniz, fakat tedavi için ikinizi birlikte görmem gerekiyor,” diyorum, bu sefer de erkek gelmiyor, çoğunlukla çekindiği için. Bu senin sorunun diyerek yalnız bırakıyor eşini, ama mesele öyle değil ki, bu kadın tek başına sevişmiyor, nasıl sadece onun sorunu olabilir…
Bu şikayetlerle insanlar psikiyatriye mi başvuruyorlar, nereden biliyorlar yani senin cinsellik terapisi yaptığını?
Kadınlar önce jinekoloğa gidebiliyor ve onlar tarafından yönlendiriliyorlar, erkekler de ürologlardan. Çalıştığım hastane çevresinde birbirlerinden de duyuyor hastalar, kendi çevremden arkadaş tavsiyesi ile gelenler de oluyor. Asistanken çalıştığım hastanede bu konuda ben çalıştığım için psikiyatri polikliniğine başvuruları bana yönlendiriyordu arkadaşlarım. Şimdiyi sorarsan internetten araştırıyor insanlar, bazen CETAD’ın sitesinden bakıyorlar, bazen hastaneyi arayıp “Cinsellikle ilgileniyor mu psikiyatrist?” diye soruyorlar. Artık cinsel işlev bozukluğu için psikiyatriye başvurulması gerektiği bilgisi biraz daha yaygınlaştı sanırım.
Çoğunlukla bir bozukluk, yani öğretilmiş bir şeye dair bir sorunla tedaviye geliyorlar gibi duruyor. Sen toplamda 10 yıldır bu işin içinde olarak değişen bir şeyler görüyor musun? CETAD’ın faaliyetleri, feminist çalışmalar, feministlerden çok belki LGBTİ+ grupların cinsellikle ilgili çalışmaları, gençlerin cinselliğe yaklaşımını değiştirdi mi?
Cinsellik daha fazla konuşuluyor onu fark ediyorum, muhafazakar kesimde de. Kadınlar her kesimden kendi aralarından birbirleriyle daha fazla konuşuyorlar, o zaman başvurular artıyor. Bunun iyileştirici yanı da var. “Onun dediği bende olmuyor,” diyerek de geliyorlar, orgazmı kastederek.
Değişen bir şey de, cinsellikle ilgili doktora gelme, kadın doğum uzmanı ya da ürolojidense psikiyatrinin bu işle ilgilendiğini bilmeleri önemli, sayı da artıyor her gün. Hastalıkların oranında belki değişme olmayabilir ama istatistikler erkek ya da kadın her üç kişiden birinin hayatının bir döneminde bir cinsel işlev bozukluğu yaşadığını gösteriyor. Bu çok büyük bir oran. Herhangi bir şeyin sık yaşanması; bunun için tedavi arayışına girilmesi, bunu yaşayan insanlarca da önemsenmesi ile doğru orantılı değil maalesef. İşte orgazmın cinsellikle ilgili başvurular söz konusu olduğunda önemli olmaması gibi.
Ergenler cinselliği daha erken yaşlarda keşfediyorlar bir de, internet vs. üzerinden. Ama doğru düzgün bir eğitim olmadığı için korunma gibi önemli meseleler değil, haz odaklı keşifler oluyor bu. Günümüzde LGBTİ+ ergenler daha erken yaşlarda kendilerine ve çevrelerine açılıyorlar, bu olumlu bir değişim tabii, ama cinsellik anlamında yine bilgisiz hareket ediyorlar. İlk gey cinsel ilişkisinde HIV bulaşan danışanlar var. Daha kendi kabulünde zorluk yaşarken bir yerden enfeksiyon kapıp ‘hayatım bitti’ ruh haliyle yaşayanlar olabiliyor. Kendi kabul sürecinde kişi o güne kadar cinselliğini bastırdığı ya da askıya aldığı için diyelim, kendisini de yeterli çekici görmez bir cinsel obje olarak. Bu nedenle “Bu insan beni neden beğensin?” diye düşünme aşamasındayken karşılaştığı ilk kişilerle sınır koymadan, koyamadan birliktelik yaşayan çok fazla ergen var. Hayır diyemeyen, suiistimal edilen, maddi manevi, çok fazla ergen var. Özellikle LGBTİ+lerde bunu görüyorum ben, daha çok onlarla çalıştığım için. Ama heteroseksüel genç kadınlarda da olabiliyor tabii, özellikle internet üzerinden tanıştıkları kişilerce şantaj ve tehdit ile cinsel istismara uğrayan kadınların sayısı hiç de az değil.
Başka bir semtte doktor olsaydın sence farklı olaylara tanık olur muydun?
Mesela Göktürk tarafından gelen, AKP’nin yeni zenginlerinden gelen kişiler var, orada farklı hikayeler oluyor. Maddi koşulları çok çok iyi, çocukları var, yirmili yaşların sonlarında, “Eşim farklı şeyler denemek istiyor ama ben bunu isteyip istemediğimden veya nasıl yapacağımdan emin değilim,” diyor. Farklı şeylerden kastı cinsel ilişkilerine başka kişilerin dahil olması, erkek ya da kadın ya da farklı pozisyonlar istenmesi. Birincisi, dini inançlarıyla çeliştiği gerekçesiyle huzursuzluk yaşıyorlar; ikincisi, “Bu isteği reddedersem eşim bunu başkalarıyla yapacak ve yine yuvam dağılacak,” diye yaşayanlar var. O muhafazakar grup için kadının bunu yapma konusunda zorunlu hissettiği ve o yüzden sıkıntılı olan fanteziler var, o zorunluluk kısmı kötü. Daha liberal orta üst sınıfta da farklı arayışlarda olan bir sürü çift var. Ancak orada daha çok kendini sorguluyor kadınlar. Bu arayışlarla doktora gelenler, çok ciddi travmatik bir şey yaşamadıkları için belki, üzerine düşünme alanları, özgürlükleri olduğu için farklılar. Diğerlerininki daha sıkışmış bir şey, “Yapmazsam bunun sonuçları olacak,” gibi. Diğer örnekteki kadın sevgiliyi kaybetme gibi bir yerden yaşamıyor da, daha çok kendi sınırlarını sorguluyor. “Ben ne hissederim, ne yaşarım?” gibi. Semt değil de farklı hayatlar farklı kimlikler diyelim.
Cinsellikle ilgili farklı kesimleri birleştiren öğrenilmiş şeyler, kadın erkek rolleri üzerine de hikayeler dinliyorsun. Tedavi süresince yaşanan değişim ile toplumsal cinsiyet rolleri arasında nasıl bir ilişki var?
İlk görüşmede gördüğüm kadınla tedaviyi bitirdiğindeki kadın çok farklı yerde duruyor. Başta, daha güvensiz, önüne bakan bir kadın varken karşımda, önce fiziksel duruşu dikleşmeye başlıyor bir kere, bedenini tanıma, kendini tanıma adına değişen bir şeyler var. Bunu cinselliği daha rahat konuşabilme, isteğini söyleyebilme izliyor. Kadın romantizm arzusunu söyleyebilir hale geliyor, “Bu yaşanan sadece yataktan ibaret değil, bir dakika!” diyor. Pratiklerinde dönüştürücü bir şey olduğunu düşünüyorum çünkü flört etmeye başlıyorlar. Belki evlilik öncesinde flört etmemiş insanlar. Kadının kendi bedenini, hazzını keşfetmesi, kendine güveninin artmasını, taleplerini de daha net ifade etmeye başlamasını sağlayabiliyor. Bir kural olarak söylemiyorum tabii. Orta üst sınıftan çalışan bir kadın için bazen ne yaparsak yapalım kendi hazzı onun odağında olmayabiliyor. Bazen cinsellikle ilgili kalıplar o kadar sert olabiliyor ki, başvuran kadın verdiğimiz ödevleri elinin ucuyla yapıyor, belki bireysel terapiyle çözülebilecek bir şey, ama kadının ona motivasyonu yok. Bazen istediğin kadar gitmiyor tedavi, bazen ise beklemediğin kadar radikal, özgürleştirici bir yanı oluyor.
Mesela yıllar evvel gördüğüm başörtülü bir kadın bir hasta, vajinismus ile gelmişti, çok tutuktu, kendini iyi ifade edemiyordu. Tedaviye başladık, sonrasında vajinismusu tedavi ettik. Orgazma geçtik, mastürbasyon ödevleri verirken çok zorlandım çünkü ciddi dirençleri vardı, kimi dini açıklamaları olan… Zaten kendi organına dokunma ya da bir kere olsun bakma pratiği olan kadınlar olmuyor gelenler, tamamen dışsal, yok saydıkları bir şey olabiliyor onlar için. Neyse bir şekilde mastürbasyonla orgazmı da yaşadı ve bir gün gelip “Hocam, biz komşularımızla da konuşuyoruz, ne kadar dar kafalılar ben anlattım onlara mastürbasyonu ama anlamıyorlar” dedi! Nereden nereye dedim, kadınlığını keşfetmesi çok güçlü bir şey sonuçta.
Yine başka bir vaka, Güneydoğu’da yaşayan, 32-33 yaşında bir kadın vardı. Bekar, yaşadığı bölge açısından bu olağandışı bir durum, bu yaşında evlenmemiş olması. Bir erkek arkadaşı vardı ve onunla birlikteyken huzursuzluk, sıkıntı hissi, karnında kasıklarında kasılma gibi spesifik olmayan şikayetlerle gelmişti. Başta çok anlayamadım ne olduğunu, sonra konuştukça aslında onun uyarıldığını ve bunun onu huzursuz ettiğini fark ettim. Sonraki birkaç görüşmede cinsellikle ilgili konuştuk, biraz bilgi verdim ve mastürbasyon ödevi verdim. Ödevden bir hafta sonra geldi, yüzünde muazzam bir gülümseme ve rahatlama, “Nasıl geçti?” dedim, “Güzel,” dedi. “Erkek arkadaşınla görüştün mü bu sıra, var mı bir sorun?” dedim, “Yok aslında,” diye cevapladı. Sanıyorum bilgilendirme o kaygılarına iyi geldi, hem de hissettiği şeyi biraz daha kişisel deneyimle dönüştürdü, bir şekilde tanımladı, deneyimledi; neyse, çok rahatlamıştı. Ben de “Tamam o zaman,” dedim, “Bitti mi, n’apayım peki şimdi” dedi mastürbasyona devam edip edemeyeceği kaygısıyla. “Yoo, sen buna devam edebilirsin,” dedim. “Ne kadar yapayım?” dedi, “Ne kadar istersen, bunun hiçbir zararı yok, hayatın boyunca, evlendiğinde de yapabilirsin, ” dedim ve mutlu bir şekilde gitti.
Söyleşinin 2. bölümü için
[ii] “Vajinismus, vajinaya giriş denendiğinde, vajinanın dış üçte bir kısmını çevreleyen kaslarda yineleyici ve sürekli biçimde istemsiz kasılmaların olması ve bu kasılmalara, girişe ilişkin ağrı korkusu ve kaygıların eşlik etmesidir.” http://www.cetad.org.tr/page.aspx?menu=31
[iii] Anorgazmi: orgazm olamama/orgazm yokluğu.