Bu yazıyı kimse kendini yalnız hissetmesin, bedenimize dair ne ‘hata’ yaparsak yapalım, bunun çözümünün yine birbirimizden alacağımız güç ve deneyim paylaşımı olduğunu unutmayalım diye yazmak istedim.

Natasha Wright, Intertwined, 2021

Ne kadar güzel bir fikir diye düşündüm yolda giderken. O muayene masasına yatıp bacaklarını açmana, jinekolog doktorun tavırlarını çekmene, eğilip bükülmene gerek kalmadan kendi vajinal sürüntünü kendin alabiliyorsun, hoop bir poşete koyup sonuçlarını bekliyorsun. Avrupa’nın gelişmişliği de bir başka canım…

Yine günlerden vajinal akıntı ve yanma şikayetiyle doktora yazdığım bir gündü. Yıllarca Türkiye’de birçok jinekolojik muayene oldum ve her birinden sonra o masaya tekrar uzanmak daha da zul gelmeye başladı. Sadece doktorların muamelesinden değil, aynı zamanda vücuduma olan kızgınlığımdan, beni nasıl bu hallere düşürdüğüne olan üzüntümden dolayı. Bu kendi bedenime olan kızgınlık ve üzüntüden tabii ki beni yine feminist reflekslerim kurtardı. Pelvik kasları, uretrasını, mesanesini ve daha nice kadın bedenine dair ayrıntıyı bütüncül biçimde ele almayan jinekoloji bilimi, buna dair araştırma yapmayan, bunun için yeterli fon dahi alamayan ve dolayısıyla kadın sağlığına dair yeni bilgi üretmeyen jinekoloji bilimi ve onun neferleri bana ancak antibiyotik ve fitille yardım edebilirdi.

Tüm bu derdime derman olamayan jinekolojik muayeneler, öncesinde hazırlayarak gittiğim sorular karşısında evet hayırlı diyaloglar (?), ve doktorların her bir ilave sorumla asaplarının daha da bozulduğuna dair kuvvetli inancım sonrası bu marazi ilişkiden sıyrılmaya ve altıma işeyip sıçmadıkça, akıntının kokusundan düşüp bayılmadıkça bir daha o muayene masasında bacaklarımı ayırmamaya yemin etmiştim.

Ama 35 yaşımda Hollanda’ya yerleştim ve o masaya bir şans daha vermek istedim. Bir de bu gelişmiş kuzey ülkesinde görelim bakalım vajinama nasıl bir muamele var, bir bakalım izin almadan, bilgi vermeden idrar yolumuza kateter sokuyorlar mı… Ancak öğrendim ki o masaya istesen de kolayca uzanamıyormuşsun burada. Aile hekimi, öncesinde muayene olmama gerek olmadan, gerekli testlerimi kendi kendime (yani self-test dedikleri) yapabileceğimi, ofisteki kaplardan biriyle idrar testini, diğeriyle de vajinal sürüntü testini verip kliniğe teslim edebileceğimi söyledi. Sıfır insan teması… ne âlâ, ne hoş… Doktorun muayenehanesine gidiyorum, bir dolaptan boş kapları alıyorum, gönlümce testlerimi yapıp, poşetleyip, adımı yazıp çıkıp gidiyorum. Harika ötesi… Testin sonucuna göre doktorla konuşup anlaşıyoruz. Bütüncül sağlığı falan geçtim, beni o masaya yatırmasın, hapımı versin, altı ay- bir sene sonra görüşmek üzere, selametle.

Mutlu mesut self-test kaplarını aldım, usulca tuvalete geçtim. Zaten bilinçli bir hastayım, kaba işemesini biliyorum, çubuğu da evelallah kendime sokmayı beceririm diye düşünerek tuvalette hazırlıklara başladım. Vajinal sürüntü çubuğunun üzerinde yazanları okudum, ama pek bir şey anlaşılmıyordu. Gittim ofisteki assistan kadına sordum, kısaca bir şeyler geveledi, ben de anlar gibi yaptım ama çok üstelemedim, malum çok soru sormak sağlık sektöründe hoş karşılanan bir şey değil, en azından onu biliyoruz.

Tekrar tuvalete gittim, youtube’dan bir video açtım konuya dair. O da çubuğun üstünde yazanları biraz daha detaylandırıyordu, işte soktuktan sonra bir 10-15 saniye çubuğu döndürün, nemli yere değdiğinden emin olun vesaire gibi. Pamuklu çubuğu paketinden çıkardıktan sonra ayaktayken vajinama sokmaya çalıştım, beceremedim haliyle. Sonrasında duvara yaslanarak hafif dizlerimi kırdım, öyle denemeye devam ettim ama canım nasıl yanıyor. Allah allah diyorum ama bir yandan da hababam devam ediyorum zorlamaya. Manyak mıyız acaba o bölgemizdeki acıları bu kadar kolay kabulleniyoruz ve normalleştiriyoruz. Neyse olacak gibi değil, iyice yere oturur pozisyona geldim de öyle devam etmeye calışıyorum ama yok yani, hem canım yanıyor hem de neden bu kadar zor ya bu diyerek sinirlenip daha da bastırıyorum. Tuvalet de dar, o meretin gireceği kabın ağzı da açık ve elimde, çünkü mutlaka steril kalması gerekiyor ikisinin de. Yani özetle şöyle bir resim hayal edin; daracık bir tuvalette bir kadın, üzerinde şişik bir mont, altındaki pantolon sıyrılmış, don en aşağıda bacaklar arasına inmiş, bir elinde pamuklu çubuk, diğerinde ağzı açık bir kap, sırtını duvara dayamış ve o pamuklu çubuğu zor bela kendine sokmaya çalışıyor. Velhasıl, çubuk girmedikçe sırtım aşağı kayıyor ve en sonunda kendimi yere en yakın yerde buluyorum, canımın acısına dayanamayıp çubuğu çıkarıyorum. Çıkardığımda çubuğa şöyle bir göz atıyorum ve hafif bir pembemsilik görüyorum ucunda. Bunu da normalleştiriyorum. Sonra çubuğu o lanet kaba sokup ağzını kapatıyorum. İdrarı ve sürüntüyü poşete koyup dışardaki dolaba geri bırakıyorum. Mutlu mesut girdiğim tuvalet kabininden, gözüm yaşlı, üzgün ve öfkeli çıkıyorum. Kırk yıllık vajinama bir ince pamuklu çubuk sokamayacak mıyım yani, neden böyle oldu?

Klinikten çıktıktan sonra ağlaya ağlaya yürüyorum. Vajinamın beni düşürdüğü hallere isyan ediyorum. Yolda bir sürü kararlar aliyorum, seksi bırakıyorum, hayır hayır sadece vajinal seksi bırakıyorum ve anal sekse yönelmeye karar veriyorum. Veya sadece oral seksle de yaşamımı sürdürebileceğime kanaat getiriyorum. İleri bir gelecekte belki parmakların girişine izin çıkabilir ama o da belki… Bir an sonra penisi bırakmaya ve vajinalarla yoluma devam etmeye karar veriyorum. Bu şekilde bir saat hıçkıra hıçkıra sokaklarda dolanıyorum.

Saatler ilerledikçe durumda bir gariplik olduğunu sezmeye başlıyorum çünkü işerken adeta cam işiyorum ve her işeme sonrası kan geldiğini görüyorum. Çook çok derinlerden bir yerden idrarın geldiği yerin vajinadan farklı bir yer olduğuna dair bedenime dair son bilgi kırıntısı kalkıp uyanıyor uykusundan. Sonrasında google’daki ingilizce aramalarım sonuç veriyor… Ve öğreniyorum ki VAJİNA DİYE SOKMAYA ÇALIŞTIĞIM YER ASLINDA URETRA GİRİŞİYMİŞ. Yani idrar yolumun girişine sokmaya çalışıyormuşum o çubuğu, sanırım başarmışım da…

Ama bu nasıl mümkün olabilirdi ki… O delik iğne deliği gibi bir delik değil miydi, vajina girişiyle idrar yolu girişini nasıl karıştırabilmiştim ki yani o kadar da makale okuyan biriydim. Önce inkar etmeye çalıştım kendimce, ancak sonrasında devam eden duvarı yumruklamalı idrar yapmalar ve kanamalar sonucunda emin oldum. Bunu yapmıştım evet, deliklerimi karıştırmıştım. İngilizce forumlarda birçok kadının bu hataya düştüğünü okuyunca bir nebze rahatladım. Türkçe kaynak tabii ki bulamazdım çünkü self-test denen şey henüz Türkiye’de yoktu. Türkiye’de neden yok ya böyle bir şey diyerek girdiğim bu yolculuktan, belki de olmaması selametimiz açısından şimdilik daha iyi diyerek çıktım. Şaka bir yana, elbette ki Türkiyeli tüm kadın+lar doktorların o tavırlarından bir nebze olsun kaçınabilmek ve kendilerini güvenli hissedebilmek için, self-test olanağına acilinden erişmeli. Bunun önemini şimdi daha da iyi idrak ettim. Ve bu yazıyı da aslında kimse kendini yalnız hissetmesin, bedenimize dair ne ‘hata’ yaparsak yapalım, bunun çözümünün yine birbirimizden alacağımız güç ve deneyim paylaşımı olduğunu unutmayalım diye yazmak istedim.

Bu yaşadığım şey beni hem çok güldürdü hem de üzdü. Bilinçli diye geçinen ben, daha yanlış deliğe girmeye çalıştığını fark etmekten uzak, canının yanmasına rağmen bu işin oluru budur diye düşünüp kendi bedenine yabancılaşmış biriyim aslında. Sonrasında bedenim bu yanlış ‘girişimleri’ kabul etmeyince, haliyle, kendi bedenime öfkelenerek iyice tuz biber ekmişim bu yabancılaşma haline.

Kendinizi sevin, şefkat gösterin gibi bireysel zırvalıklardan kaçmaya çalışırken kendimi tam da bunun ne kadar feminist bir eylem olabileceğini idrak ederken buldum. Elbetteki cinselliğe, üreme sağlığına, kendi bedenime olan bilgisizliğimin patriyarkal düzende yapısal ve toplumsal engelleri var, ancak bu hatayı yaptığımı öğrendiğimde hissettiğim ‘cahillik, yalnızlık, kendine kızgınlık’ hislerinin panzehirinin feminizm olduğunu hiç aklımdan çıkarmamalıydım, bir an bile tereddüde düşmemeliydim.

Evet asla yalnız değiliz, ama yine de siz siz olun kızlar, kendi kendinize herhangi bir test yapacaksanız önce mutlaka bir yoklayın doğru delikte misiniz değil misiniz…

Dayanışmayla…

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.