Kıllı olmanın modası hiç gelmedi ama neyse ki gençliğimde her gün her gün almam gereken kalın kaşlar moda oldu.
Daha güzel daha güzel daha güzel olmak için dua ediyorum, böylece gezmelerin, eşyaların, başarının eksiğini kapatabilirim. Vücudumdaki kıllar tanrının üflemesiyle savrulur, parmağımla burnumu düzleştirebilir, beyaz ışıkla beyazlayabilirim. Beğendiğim insanlar bana hayranlıkla bakar, aslında onlara sinirliyim ama beni beğenmelerini istiyorum, onların istediği bir şeyin bende olmasına ihtiyacım var. Güzel olanın o zamanlar ne olduğunu hatırlıyorum, markalı kotlar giyen, kışın kayak yapan ve parfüm kokan o kız güzeldi. Tatillerde yurtdışına çıkan, tenis oynamayı seven ve ayakkabıları parlayan kız daha da güzeldi. Uzun düz saçları ve yumuşak yüzleriyle hep birlikte olan diğer iki kız neden güzel değildi, basketbol oynayan, görünmez bir pelerin arkasından havalanıyor gibi yürüyen diğer kız peki, sonra ben, kendi ördüğüm şapkam ve yan çantamı takıp teneffüste bahçede yürürken mesela, biz neden o kadar çirkindik?
Alttakiler açlıktan zayıf kalmışsa güzel şişmandır, şişman olamayan yastıktan göbek yapar. Yok şişmanlamışsa güzel zayıftır, spor yapar, yağlarını aldırır. Eğer dışarıda çalışmaktan yanık tenlilerse güzel olan soluktur, yeşil yeşil damarları görünür, güneş görmesine gerek kalmamış evinde kılını kıpırdatmaktan yaşayabilmektedir güzel. Alttakiler solgunsa güzel olan bronz tenlidir, tatillere çıkabilmiş pahalı sporlarla tenini güneşe doyurabilmiştir. Yani güzellik bakan gözde gerçekten, bakan göz epey imtiyazlı yalnız. Tabii bunu öğrenmeye daha zaman vardı. Gerçi öğrenince de işte ne kadar…
Güzelliğin ne kadar acı verdiğini de hatırlıyorum, şimdi verdiğinden daha fazla, başka biçimde. Büyüyen vücudumda her gün kılların da büyümesini, kendimi karanlıkta gizlemeyi. Çaresiz hissetmeyi, etek altına yazın kalın çorap giymeyi, yüzümü saçlarımla kapatmayı. Kıllar dünyamda o kadar büyüyordu ki tek güzellik kriterim kıldı, kıllı olmayan herkes çok güzeldi, benim gibi olanlardansa kaçmak gerekirdi. Aynaya bakmayı kim ister?
Kıllı olmanın modası hiç gelmedi ama neyse ki gençliğimde her gün her gün almam gereken kalın kaşlar moda oldu. Modaya mesafeli olduğumu söylemiş miydim, peki bir zaman çok beğendiğim İspanyol paçayla ilişkimin tamamen moda olduğu zamanlarla uyumlu olduğunu?
Güzeli bulmaya çalışırken onu canlı olan yüzlerde, tek kaşın kalkmasında, ağzın şekillerinde, ellerin duruşunda, bakışların sonsuz çeşitliliğinde, sesin müziğinde, içeriden gelenlerle bedenin şekillenmesinde buluyorum. Ama kendim için kremlerde ve ‘karşı değilim tabii’ diye bir pay bırakarak olası işlemlerde. O kadar olur, o kadar da olur.
Boşuna değil Kore’de bir otobüs reklamı “Herkes yaptırdı” diyor, evet bir tek ben kaldım. Kendi kaşı gözüyle, ağzıyla yaşlanacak insanlar kıllarını almayan kadınların gördüğü düşmanlığı görecek mi? Kimse bana ne kadar genç göründüğümü, yaşımı hiç göstermediğimi söylemeyecek mi? Peki bütün bu çile karşısında bir madalyam olacak mı, yoksa gittikçe daha huysuz bir insana mı dönüşeceğim, bizi burada yalnız bıraktınız, bir tek biz kırıştık mı diyeceğim ağzımın içinden? Ama tabii karşı olmadığımı söylemiştim, hayat ne getirir belli olmaz payını işte tam buraya bırakıyorum.
Yaşlanma karşıtı işlemler hadi tamam da dudakları neden her hâliyle kabul edemiyoruz desem dudağımın kalın olmasından, tombulluk güzeldir desem, zayıf olmaktan mı veya şimdi benim konum yaşlanmak da ondan mı Brezilya kalçasına karşı sekterim? Ama o kalça için hiçbir pay bırakmıyorum işte, kalçaların rekabet ettiği bir oyunda yer almadığım için mi? Anlayışsızlık mı bu, o zaman bana da pardon iki kaşının arasındaki çizgiyle neden rahat edemiyorsun derler mi? Ha o zaman bir derece farkı derim, her şeyi eşitlerseniz farkları göremezsiniz, ya hep ya hiç dersiniz derim ve kaşlarımın arasına sırayla sürdüğüm iki serum arasında bırakmam gereken sürede de şunu söylemiş olayım insanlar bu ameliyatlarda ölebiliyor.
Daha güzel daha güzel daha güzel olmayı istediğim zamanlar oluyor yine. Eşitlenmek için mi? Aslında eminim güzelliğin ne olduğuna, başkasında gördüğümde tanıyorum da, beni çeken bir şey, kesinlikle içeriden gelen bir şey. Cazibe göklerden gelir, toplu taşımada, camdan bakarken, süpürge yaparken, soğan doğrarken, kalabalıkta çekinirken, çok yorgunken, henüz uyanmışken, üşümüşken gelip yüze göze konar. Yine de ben bir krem bağımlısıyım ve tabii daha fazlasına da karşı değilim. Ne gerek var ama işte çelişkiden kim yaşlanmış?