Estetik müdahaleler yalnızca fiziksel dönüşüm değil, aynı zamanda kişinin piyasadaki değerini artırma ve rekabet gücünü yükseltme stratejisi olarak sunulur. Halbuki, “ideal benlik” ve “gerçek benlik” arasındaki farkı yaratan mekanizmalardan biri kapitalizmin kendisidir.

Eril bakış, sinema ve görsel kültürde kadın bedeninin erkek izleyicinin arzularına göre nesneleştirilmesini ve erkek özne tarafından kontrol edilmesini ifade eder.1 Laura Mulvey’nin 1975 yılında ortaya attığı eril bakış (male gaze) kavramının üzerinden elli yıl, Barbara Kruger’in bu kavramdan ilham alarak kadın bedeni üzerindeki eril bakışı eleştirdiği Your Gaze Hits the Side of My Face (Bakışın Yüzümün Yan Tarafına Çarpıyor) isimli eserinin üzerinden ise kırk dört yıl geçti.
Kruger, eserinde klasik sanat eserlerinde görmeye alıştığımız idealize edilmiş kadın yüzünü izleyiciyle göz teması kurmayacak ve bağlamından koparılmış şekilde yerleştirir. Eserdeki kadın yüzü, baktığı yerde bulunmaz; yalnızca bakılan bir nesne olarak var olur. Başlıkta yer alan hit (çarpma, vurma) kelimesinin seçimi de tesadüf değildir. Böylece eril bakış yalnızca bir izleme eylemi olarak değil, aynı zamanda kadına yönelik sembolik şiddet içeren bir pratik olarak tanımlanır. Bugünün görsellerle çevrili gündelik yaşantısında eril bakış, geçen yıllara rağmen farklı iktidar biçimleriyle birleşerek ya da şekil değiştirerek varlığını sürdürmektedir.
Son dört yılda estetik müdahaleler dünya genelinde %40 oranında arttı.2 En fazla estetik müdahalenin gerçekleştirildiği ülkeler ABD ve Brezilya olurken, Türkiye bu listede altıncı sırada yer aldı. Sadece 2023 yılında toplamda 34,9 milyon medikal estetik işlem gerçekleştirildi; bunların 15,8 milyonu (%45,2) cerrahi işlemlerdi. En yaygın beş cerrahi işlem, son on dört yıldır değişmeden kaldı: liposuction, meme büyütme, göz kapağı ameliyatı, abdominoplasti (karın germe) ve rinoplasti (burun estetiği). Tüm yaş gruplarında en sık uygulanan kozmetik işlem ise botoks oldu.3
Uluslararası Estetik Plastik Cerrahlar Derneği’ne göre, meme büyütme işlemlerinin %53,7’si, burun estetiklerinin %65,8’i ve botoks uygulamalarının %23,9’u 18-34 yaş aralığında gerçekleştirildi.3 Kadınlar ve erkekler arasında uygulanan estetik işlemler farklılık göstermekle birlikte, bu konunun detayları bu yazının kapsamı dışında kalıyor. Ancak estetik işlemlerin 18-34 yaş grubunda bu kadar yaygın olması, bu yaş grubundaki bireylerin beden algısı ve toplumsal güzellik standartlarıyla olan ilişkisini düşündürüyor. Genç yetişkinlik dönemi, beden algısına yönelik kaygıların yoğunlaştığı, toplumsal baskıların ve medya etkisinin daha belirgin hissedildiği bir dönem olabilir. Özellikle özgüven eksikliği ve bedenle ilgili anksiyetenin yüksek olması, estetik müdahalelere yönelimi artıran faktörler arasında değerlendirilebilir. Ayrıca diğer yaş gruplarına kıyasla daha az görülmekle birlikte, botoks işlemlerinin binde yedisinin (62.146 işlem) 17 yaş ve altındaki bireylere uygulandığını belirtmek önemlidir.3 Bu veriler yalnızca plastik cerrahlar tarafından gerçekleştirilen işlemleri kapsamakta; kayıtsız veya yetkinliği olmayan kişiler tarafından yapılan işlemlerle bu sayıların gerçekte daha yüksek olması olasıdır.
On sekiz yaş ve altındaki bireylere uygulanan estetik müdahaleler, feminist gündemde ele alınması gereken önemli bir sorun olarak öne çıkıyor. Türkiye’de plastik cerrahların %6,7’si reşit olmayan bireylerde meme büyütme cerrahisi uyguladığını bildirirken, bu oran Fransa’da %19,3, Brezilya’da %26 ve Peru’da %26,7’ye kadar yükseliyor.3 Reşit olmayan bireylerde gerçekleştirilen meme büyütme ameliyatlarının %13,4’ü “salt kozmetik amaçlı çift taraflı meme büyütme”dir.3 ABD’de ise 2017 yılında 13-19 yaş aralığındaki gençlere toplamda 229.000 estetik müdahale gerçekleştirilmişken, bu sayı beş yıl içinde %17 artarak 2022’de 267.779’a ulaşmıştır.4,5
Amerikan Plastik Cerrahlar Birliği, büyüme süreci devam eden bireylere uygulanan özellikle meme büyütme, liposuction ve enjeksiyon gibi işlemlerin uzun vadeli sağlık sonuçlarına dair yeterli bilimsel kanıt bulunmadığını vurguluyor.4 Örgüt, gençlerde estetik cerrahiye uygunluk değerlendirme kriterlerini ise “talebin başlatılması ve sürekliliği”, “gerçekçi hedefler ve beklentiler” ve “yeterli olgunluk seviyesi” olarak sıralıyor. Bu kriterlerin genç yaşta estetik müdahaleler için yeterli ya da uygun olup olmadığı, tartışmaya açık bir konudur.5
Estetik müdahaleler giderek daha fazla insanın hayatında ve yaşam döngüsünün daha fazla evresinde yer alırken, bu müdahalelerin nasıl normalleştiği üzerine düşünmek gerekir. Örneğin Pitts-Taylor (2009), “estetik cerrahinin yalnızca bir tıbbi müdahale değil, hem cerrahinin hem de hastanın anlamlarının birden fazla aktör ve güç ilişkileri tarafından üretildiği bir süreç olarak incelenmesi gerektiğini” savunur.6 Bu anlamlar, kolektif alandaki karşıt güçlerin çatışma süreçlerinin aldığı biçimlere göre yeniden müzakere edilebilir. Hem üretim hem müzakere beden üzerinden somutlaşır (embodiment).

Tintoretto imzalı Susannah ve Kentin Büyükleri (1555) resminde Susannah, yıkanırken kendini aynada izler ve aynı zamanda Kentin Büyükleri tarafından gözetlenir. John Berger, Görme Biçimleri’nde kadınların “erkeklerin mülkiyetinde olan, özel olarak çevrelenmiş” bir dünyada yaşarken, “oldukları ve yaptıkları her şeyi gözlemek” zorunda kaldıklarını ifade eder.7
Berger’in de kitabında yer verdiği Tintoretto’nun bu resmi, eril bakışın yalnızca dışsal bir izleme pratiği olmadığını göstermesi açısından önemlidir.7 Resimde ayna, yalnızca bir yansıma aracını değil, aynı zamanda kadınların kendi bedenlerini eril bakışın normları doğrultusunda denetledikleri içselleştirilmiş bir gözetim mekanizmasını simgeler. Susannah’nın aynaya bakışı, yalnızca kendini görmek değil, aynı zamanda kendini gözetlemek anlamına gelir. Bu bağlamda, kadınlar sadece izlenen nesneler değil, aynı zamanda kendilerini izleyen ve değerlendiren özneler haline gelirler. Bu durum, bireyin gözetlenip gözetlenmediğini bilmeden, her an izlenme ihtimaliyle kendisini denetlemesi üzerinden Foucault’nun panoptikon kavramını çağrıştırır.
Bu mekanizma, kadınların bedenlerini yalnızca toplum normlarına uyacak şekilde şekillendirme çabasıyla sınırlı kalmaz; aynı zamanda kadınların kendi bedenlerini nasıl algıladıklarını ve deneyimlediklerini de belirler. Bartky şöyle anlatır8:
“Güzel bir bahar günü ve en ufak bir özbilinçlilik taşımadan sokakta neşeyle zıplıyorum. Aniden erkek sesleri duyuyorum. Islıklar ve laf atmalar havayı dolduruyor. Bu seslerin açıkça cinsel bir amacı var ve bana yönelikler; karşı kaldırımdan geliyorlar. Donakalıyorum. Yüzüm kızarıyor ve hareketlerim katılaşıp özbilinçli hale geliyor. Az önce büyük bir rahatlıkla içinde bulunduğum bedenim şimdi bilincimi kaplıyor. Bir nesneye dönüştürüldüm… Bu karşılaşmada, insanı kendi bedeninin farkına varmaya zorlayan bir unsur var.”
Bartky’nin yaşadığı deneyim, Leder’in social dys-appearance kavramıyla ilişkilidir. Leder’e göre beden, gündelik yaşantıda genellikle fark edilmez; ancak toplumsal normlara aykırı düştüğünde ya da istenmeyen bir dikkat odağı haline geldiğinde rahatsız edici biçimde görünür olur.7 Buradaki “dys-” eki, bedene yönelik bu rahatsız edici farkındalığı vurgular. “Normal” beden Negrin tarafından “genel olarak beyaz, Batılı bir kadınsı güzellik estetiğine sahip beden”; Garland-Thomson tarafından “nötr ve işaretlenmemiş; engelli, queer, çirkin, şişman, etnik veya ırksal olarak belirgin bir görünüm sergilemeyen beden” olarak tanımlanmıştır.8,9 Beden, bu gibi belirli normlara uymadığında yalnızca bireyin kendisi için değil, toplumun geri kalanı için de görünür hale gelir; bu görünürlük ise sıklıkla olumsuz bir değerlendirme ile sonuçlanır. Bireyler toplumsal olarak belirlenen normlardan sapan fiziksel özelliklere sahip olduklarında damgalanır ve eksik ya da kusurlu olarak algılanabilirler. Toplumun dayattığı normatif beden anlayışına uymayan bireyler, hem kendi bedenleriyle kurdukları ilişkiyi düzenlemelerine yardımcı olacak hem de toplumsal kabul mekanizmalarına uyum sağlamalarını kolaylaştıracak yöntemlere gereksinim duyabilirler. Bütün bu kavramlar birlikte ele alındığında, estetik müdahalelerin yalnızca bireysel bir tercih olmanın yanı sıra, bireyin toplumsal görünürlüğünü düzenleyerek damgalanmayı önlemeye ve kabul görmeye yönelik kullandığı bir araç olduğu düşünülebilir. Sosyal nesneleştirme, vücuda dair duyulan utanç ve kendini gözleme (self-surveillance) estetik cerrahiye yönelimle ilişkili faktörler arasında kabul edilmektedir.10,11
Özellikle 21.yy’da estetik cerrahinin Latin Amerika, Orta Doğu ve Asya’daki ve ayrıca Batı ülkelerindeki azınlık gruplarda yükselişi estetik cerrahinin ırkçılıkla olan beraberliğini de düşündürür.12 Günümüzde hâlâ estetik cerrahi disiplini tarafından ırkçı bir şekilde tanımlanan (Negroid burun, Asyalı gözü) özellikler üzerinde cerrahi müdahaleler gerçekleştiriliyor.12 Estetik cerrahi, ortaya çıktığı 19-20.yy’da düşük evrimsel gelişimle ilişkilendirilen bazı özelliklerin (Yahudi burnu, İrlandalı burnu vb.) değiştirilebileceğini savunmuş ve o dönemde bu özelliklere sahip bireylerin “topluma” “karışabilecek” olması bir kesim tarafından oldukça olumsuz karşılanmıştır.12 Bu durum 1930’lardan itibaren değişmiş ve Adler’le yaygınlaşan görünüşteki “kusurlar”ın psikolojik problemlere ve sosyal uyumda zorluklara sebep olabileceği fikriyle değişmeye başlamıştır.12 Böylelikle, fiziksel olarak sağlıklı kişilerde gerçekleştirilip olası komplikasyonlarıyla tıptaki “önce zarar verme” (first do no harm) prensibini ihlal ettiği yaygın görüşüyle oldukça eleştirel yaklaşılan estetik cerrahi, aradığı terapötik amacı bulmuş ve meşruiyeti için uygun zemini hazırlamıştır. Yani söylem şu şekilde değişmiştir: “Estetik cerrahiyle bu kişilere beyaz veya Anglo bir kimlik kazandırma gayesi güdülmemekte, kişilerin görünür belirli ırksal özelliklerinin yarattığı mutsuzluk ya da sosyal problemler tedavi edilmektedir.”12 Yine de “beyaz olmayan”ın aşağılığı kabulü devam eder. Güney Kore’de çift göz kapağı ameliyatı hâlâ en çok gerçekleştirilen ameliyatlardan biridir. Estetik cerrahi, ırkçılık eleştirilerine karşı, Asyalı göz yapısının çeşitliliğini vurgulayan antropometrik ölçümleri kullanarak daha “doğal” ve “Asyalı” görünümler sunduğunu iddia ediyor. Ancak, bu yaklaşımla da belirli ırksal özellikler, estetik müdahale gerektiren fazlalıklar veya eksiklikler olarak konumlandırılır. Örneğin, “fazla yağlı” göz kapaklarına veya “aşırı geniş” çene hatlarına, “ideal” güzellik anlayışı çerçevesinde patolojik olarak tanımlanarak müdahale edilir.12 Bu durumun ardında antropometri ve dijital modelleme tekniklerinin, estetik cerrahiye “bilimsel güzellik” iddiası kazandırırken, aynı zamanda ırksal özellikleri patolojikleştirmesi yatar. Ortalama anatomik değerlere sahip yüzler, belirli ırksal özelliklerin görünür hâle geldiği ve “ideal”den sapma olarak kodlandığı yüzler olarak sunulur. Böylece, estetik müdahale gerektiren unsur yalnızca ırksal bir özellik olarak değil, çirkin ya da idealin altında kalan bir eksiklik olarak tanımlanır. Bu dönüşüm, cerrahların ırkı görünmez kılarken aynı zamanda estetiğin meşruiyetini korumasına olanak tanır. Irklar arası farklılıklar dikey hiyerarşik bir sıralamayla değil, bilimsel olarak ölçülebilir ve tıbbi olarak ulaşılabilir bir “küresel ortak güzellik” ideali olarak sunulur. Bu ince ayrım, cerrahların estetik operasyonları “ırksal beyazlatma” olarak değil, bireyin özgüvenini artıran ve doğal güzelliğini “iyileştiren” bir müdahale olarak sunmasını mümkün kılar. Ancak yinelemek gerekirse bu söylem, beyaz olmayan ırksal özelliklerin hâlâ estetik kusurlar olarak çerçevelenmesine ve cerrahinin ırksal güzellik hiyerarşilerine katkıda bulunmasına engel olmaz.
Brezilya’da da estetik cerrahi, ırksal hiyerarşiler ve ulusal kimlik inşasıyla iç içe geçmiş bir güzellik anlayışı üzerine kuruludur. Özellikle rinoplasti, en yaygın işlemlerden biridir ve genellikle daha Avrupai bir burun şekli istenir.13 Brezilya’daki güzellik algısını biçimlendiren önemli etmenler arasında “beyazlatma” (embranquiamento) politikaları ve 20.yy’da benimsenen Neo-Lamarckçı öjenik düşünceler sayılabilir.13 Geliştirilen “pozitif” (!) öjenik anlayış doğrudan şiddet ile değil sağlık reformları, “hijyen” anlayışı, Avrupa’dan göç teşviki ve zorunlu evlilik sertifikalarıyla dolaylı olarak rıza sağlamaya odaklandı.13 Çevresel faktörler ve sosyal koşullarla bireylerin “ıslah edilebileceğini” savunan bu anlayış “mükemmelleştirilebilir nüfus” idealini beraberinde getirdi. Bu tarihsel arka plan ışığında Brezilya’da estetik cerrahi, yalnızca bireysel güzellik arayışlarıyla değil, ulusun ilerlemesini siyahlıktan uzaklaştırarak daha beyaz ve homojen bir beden siyaseti inşa etme amacıyla şekillenmiş bir biyopolitik rejim içinde gelişti.13 Irksal karışım, yapıcı bir güç ve “düşük ırksal özellikleri” arındıracak bir mekanizma olarak görüldü. Buradan yola çıkarak melezlik estetiği söylemi ameliyatların “melezleşmeye katkıda bulunduğu” savunusuyla Brezilyalı plastik cerrahlar tarafından tıbbi uygulamalarının meşruiyet kazanmasında da kullanıldı.13 2006 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen Uluslararası Estetik Plastik Cerrahi Toplantısı’nda Brezilyalı cerrahlar, estetik cerrahinin ülke çapındaki popülerliğini melezlikle ilişkilendirmiş, beyaz kadınların “siyah kadınların kalça ve göğüslerini”, diğerlerinin ise “Avrupalı burunları” arzuladığını belirtirler.13 Bu güzellik ideali, ırksal özelliklerin bedende sadece belirli bölgelere hapsedilebileceği varsayımına dayanır; siyahlık yalnızca fiziksel ve erotik bir özellik olarak değer kazanırken, yüz beyazlatılması gereken bir vücut bölümü olarak öne çıkar. Bu biyopolitik mantık, siyah bedenleri alt bölgelerle ilişkilendirirken, yüzü otorite ve kimliğin simgesi olarak beyaz ve Avrupai bir ideal içinde konumlandırır.13
Estetik cerrahi sürecinin, aynı zamanda tıbbi söylemler ve sağlık politikalarıyla da şekillendiğini görmek önemlidir. Günümüzde estetik cerrahi, yalnızca güzellik standartlarına uyum sağlamak için değil, bireyin sağlıklı, genç ve “normatif” bir bedene sahip olması gerektiği fikriyle de meşrulaştırılır.* Bedenin işlevselliği üzerinden değerlendirildiği bu anlayış, estetik cerrahiyi yalnızca bir tercih değil, zaman içinde kaçınılmaz şekilde bozulmaya uğrayan bir nesnenin tamiri gibi sunar. Estetik müdahale geçiren bireylerle yürütülen bir çalışmada bir katılımcının işaret ettiği üzere tıpkı bir “otomobilin” düzenli bakıma girmesi gerektiği gibi, yaşlanma belirtileri, kilo değişimleri veya “kusur” olarak kodlanan bedensel özellikler de düzeltilmesi ve kontrol edilmesi gereken birer problem haline gelir.14
Neoliberal sağlık anlayışı, bireyin bedenine yönelik tüm kararlarını bireysel sorumluluk çerçevesinde ele almasını ve riskleri yönetmesini bekler. Bu noktada, estetik cerrahi yalnızca bir güzellik tercihi değil, bireyin sağlık ve yaşam kalitesini artırmaya yönelik rasyonel bir seçim olarak çerçevelenir. “Tüketici” vatandaşın “kendi geleceğini en iyi şekilde yönetmesi” gerektiği inancı, doktor seçme sürecini de bir tür piyasa analizi haline getirir. Birey, kendi riskini en aza indirmek için en iyi doktoru seçmek zorundadır ve estetik müdahalelerin başarısı, büyük ölçüde bireyin bunu ne kadar iyi yaptığıyla ilişkilendirilir. Eğer ameliyat sonrası komplikasyonlar ortaya çıkarsa, hasta doktorunu seçerken yeterince titiz davranmadığı için sorumlu tutulur; böylece başarısızlık bireyselleştirilir ve sağlık hizmetinin piyasalaşması görünmez hale gelir.15
Neoliberal vatandaşın başarısı ise sürekli çalışma ve tüketim üzerinden ölçülür ve sağlık hizmetleri de bireysel performans gösterisi haline gelir. Yaşam biçimi tercihleri, bireyin risk yönetimi sorumluluğunun bir parçası olarak konumlandırılır. Bu bağlamda, birey hem kendini iyileştirmek hem de toplumsal normlara uyum sağlamak için belli bir ölçüde risk almak zorundadır. Ancak bu riskin “doğru” biçimde alınması gerekir; estetik cerrahinin kabul edilebilir bir dönüşüm aracı olarak çerçevelenmesi, “önce/sonra” mantığı içinde riskin görünmez kılınması ile de sağlanır.15 Estetik müdahalelerin medyada ve popüler kültürde sunuluş biçimi, fiziksel ve duygusal acıyı anlatının dışına iter; yalnızca nihai başarı öne çıkar, yaşanan risk ve ıstırap ise marjinalleşir.15 Burada önemli olan, alınan riskin ölçülü olmasıdır; bireyin kendini tamamen dönüştürmesi değil, belli sınırlar içinde yeniden şekillendirmesi teşvik edilir. Beden, özgürce değiştirilebilecek bir proje gibi sunulurken, bu değişimin belirli sınırlar içinde tutulması gerektiği vurgulanır. “Cerrahi bağımlısı kadın” (Surgery junkie) figürü, bu söylemin sınırlarını belirler. Belirli sayıda cerrahi müdahale makul görülürken, aşırıya kaçanlar damgalanır, ancak aşırının ölçütü muğlaktır. Birey, kimliğini iyileştirmek ve piyasadaki konumunu güçlendirmek için ölçülü estetik müdahaleler yapmaya teşvik edilirken, aynı zamanda “fazla müdahale” yaptığında tüketim kültürünün bile dışına itilir. Böylece, neoliberal sağlık anlayışı içinde bireyin dönüşümü dahi bir denetim mekanizmasına tabi tutulur; birey hem bedenini piyasaya uygun hale getirmekle yükümlü tutulur hem de bu süreci “aşırıya kaçmadan” yönetmesi beklenir.15
Paralel bir biçimde, post-feminist tüketici vatandaşlık söylemi, estetik cerrahiyi bireyin güçlenmesi ve kendini gerçekleştirmesi için bir araç olarak sunar.16 Kimliğin metalaşması, bireyin sadece bedeniyle değil, aynı zamanda toplumsal kabul ve piyasa içindeki değeriyle ilişkili hale gelmesine neden olur. Özgürlük ve bireysel seçim vurgusu ön planda olsa da bu söylem kapitalist tüketim pratiklerini ve güzellik endüstrisinin yapısal dinamiklerini görünmez kılar. Estetik cerrahi, bir tür “kadınların kendileri için yaptığı” müdahale olarak sunulurken, bireyin “ideal benliği” ile “gerçek benliği” arasındaki farkın (self-discrepancy) kapitalist çözümlerle giderilmesi gerektiği fikri içselleştirilir.16 Bu bağlamda, estetik müdahaleler yalnızca fiziksel dönüşüm değil, aynı zamanda kişinin piyasadaki değerini artırma ve rekabet gücünü yükseltme stratejisi olarak sunulur.17,18 Halbuki, “ideal benlik” ve “gerçek benlik” arasındaki farkı yaratan mekanizmalardan biri kapitalizmin kendisidir. Ayrıca birey, yalnızca bedenini piyasaya uygun hale getirmek için bedenine meta gibi davranmakla kalmaz; tükettiği ürünler, estetik cerrahiye erişimi ve güzellik hizmetleri de onun kimliğini yeniden üretir. Beden, bireyin kimliğinin uzantısı olan bir meta haline gelirken, aynı zamanda tükettiği metalar da giderek onun varoluşunu şekillendirir. Diderot’nun ünlü hikâyesinde olduğu gibi, birey yeni ve dönüştürülmüş bedenini eski kimliğiyle uyumsuz bulmaya başlar ve diğer tüketim pratiklerini de buna uygun hale getirir.19 Estetik cerrahi sonrası bireyin sadece bedeni değil, aynı zamanda giyim tarzı, makyaj alışkanlıkları, sosyal çevresi ve tüketim tercihleri de dönüşüme uğrar.17 Sujin Song, Gonzalez-Jimenez ve Belk (2021) tarafından yapılan araştırma, estetik cerrahinin yalnızca fiziksel bir değişim olmadığını, bireyin tüketim alışkanlıklarını dönüştüren bir mekanizma olarak da işlediğini ortaya koyar.19
Bu bağlamda, estetik cerrahi, yalnızca güzellik standartlarına uyumu değil, bireyin yeni kimliğini inşa etmesini gerektiren bir tüketim sürecini başlatır. Yeni beden, bireyi önceki kimliğiyle uyumsuz hale getirir ve birey, hem dönüşen bedenini tamamlamak hem de toplumsal statüsünü yeni bedeniyle uyumlu hale getirmek için ek tüketim pratiklerine yönelir. Böylece estetik cerrahi, bireyi sürekli bir tüketim döngüsüne sokan bir mekanizma haline gelir.
Bireyin bedeni üzerindeki kontrolü yalnızca fiziksel müdahalelerle sınırlı kalmaz; aynı zamanda dijital ortamda da yeniden şekillendirilir. Sosyal medya, bireyin kendi bedenine yönelik algısını sürekli gözden geçirmesini teşvik ederken, güzellik standartlarını da dinamik ve ulaşılması gereken hedefler olarak çerçevelendirir. Özellikle Instagram gibi platformlarda ünlüleri ve kendini görsel olarak sunma biçimleri, estetik cerrahinin kabulünü artıran faktörler arasında yer almaktadır.20 Selfie editleme, yüz filtreleri ve dijital beden manipülasyonu gibi pratikler, bireyin yalnızca mevcut görünümünü değil, gelecekte ulaşması gereken ideal benliği de tanımlamasına neden olur.21,22
Sonuç olarak, bu yazıda tartışılan tüm dinamikler, kadın bedeninin nasıl izlenen, düzenlenen ve dönüştürülen bir alan haline geldiğine işaret ediyor. Kadın bedeni, yalnızca eril bakışın nesnesi olmanın ötesinde, neoliberal sağlık söylemi içinde bireysel sorumluluğun alanı, tüketim kültürü içinde ise sürekli iyileştirilebilir bir proje olarak yeniden inşa edilir. Estetik cerrahi, sadece bireysel tercih olarak ele alınamaz; aksine, bireyleri sürekli gözetleyen, şekillendiren ve normatif beden ideallerine yönlendiren toplumsal yapılar içinde değerlendirilmelidir.
Ancak bu süreç yalnızca yapısal baskılar üzerinden de okunmamalıdır. Bireyleri neoliberal söylemin ya da tüketim söyleminin pasif kurbanları olarak konumlandırmak, onların bedenleriyle kurdukları karmaşık deneyimleri göz ardı etme riskini taşır. Kadın deneyiminin bilgisi her zaman feminizm için önemli bir yerde durmalıdır. Feminist bir yaklaşım, baskı ve denetim mekanizmalarını eleştirirken, aynı zamanda bireylerin bu süreçteki aktif deneyimlerini ve bedenleriyle kurdukları duygusal bağları da dikkate almak zorundadır. Bu nedenle, estetik cerrahiyi yalnızca bir tahakküm mekanizması olarak eleştirmek yeterli değil, kadınların beden deneyimlerine odaklanmak da önemlidir. Dolayısıyla, estetik bağlamında neoliberalizm söylemini ve patriyarkayı eleştirirken, ötekileştirici bir tutum benimsemeyen, kadınların bedenleriyle kurdukları ilişkiyi anlamaya yönelik kapsayıcı bir feminist perspektif geliştirmek gereklidir. Kadınların bedenleri üzerindeki denetimin görünmezleştiği noktaları açığa çıkarmak ve bireylerin bedensel deneyimlerini özgürleştirici bir biçimde yeniden yorumlayabilmelerini sağlamak hedeflenmelidir.
* Bu konuyla ilgili olarak özellikle genital estetik bağlamında daha detaylı okuma yapmak isteyenler için:
- Braun, V. (2009) ‘The Women Are Doing It For Themselves’, Australian Feminist Studies, 24:60, 233-249, DOI: 10.1080/08164640902852449
- McDougall, L.J. (2013) Towards a clean slit: how medicine and notions of normality are shaping female genital aesthetics, Culture, Health & Sexuality, 15:7, 774-787, DOI: 10.1080/13691058.2013.780639
- Herzig R. (2009) The Political Economy Of Choice, Australian Feminist Studies, 24:60, 251-263, DOI: 10.1080/08164640902887452
Kaynaklar
- Arslan, U.T. (2023) Eril Bakış, Feminist Bellek. https://feministbellek.org/eril-bakis/ (Erişim Tarihi: 23 Ocak 2025).
- Triana, L., Palacios Huatuco, R.M., Campilgio, G. and Liscano, E. (2024) ‘Trends in surgical and nonsurgical aesthetic procedures: A 14-year analysis of the International Society of Aesthetic Plastic Surgery-ISAPS’, Aesthetic Plastic Surgery, 48(20), pp. 4217-4227.
- International Society of Aesthetic Plastic Surgery (ISAPS) (2023) ISAPS International Survey on Aesthetic/Cosmetic Procedures performed in 2023. https://www.isaps.org/discover/about-isaps/global-statistics/global-survey-2023-full-report-and-press-releases/ (Erişim Tarihi: 23 Ocak 2025)
- American Society of Plastic Surgeons (2018) American Society of plastic surgeons weighs in on growing popularity of teen plastic surgery, American Society of Plastic Surgeons. https://www.plasticsurgery.org/news/press-releases/american-society-of-plastic-surgeons-weighs-in-on-growing-popularity-of-teen-plastic-surgery (Erişim Tarihi: 23 Ocak 2025).
- American Society of Plastic Surgeons (no date) Briefing Paper: Plastic Surgery for teenagers, American Society of Plastic Surgeons. https://www.plasticsurgery.org/news/briefing-papers/briefing-paper-plastic-surgery-for-teenagers (Erişim Tarihi: 23 Ocak2025).
- Pitts-Taylor, V. (2009) Becoming–being a cosmetic surgery patient: Semantic instability and the intersubjective self. Studies in Gender and Sexuality. (10): 119–128.
- Berger, J. (2022) Görme Biçimleri. 28. basım. Çev. Y. Salman. İstanbul: Metis Yayınları, s. 46.
- Dolezal, L. (2010) ‘The (In)visible body: Feminism, phenomenology, and the case of cosmetic surgery’. Hypatia. 357-375.
- Negrin, Llewellyn. (2002) Cosmetic surgery and the eclipse of identity. Body and Society. 8 (4): 21–42.
- Calogero, R. M., Pina, A., & Sutton, R. M. (2014). “Cutting words: Priming self‐objectification increases women’s intention to pursue cosmetic surgery. Psychology of Women Quarterly, 38(2), 197–207.
- Calogero, R.M., Pina, A. and Park, L.E. (2010) ‘Objectification theory predicts college women’s attitudes toward cosmetic surgery’, Sex Roles, 63, pp. 32–41. doi: 10.1007/s11199-010-9759-5.
- Edmonds, A. and Leem, S. Y. (2020) ‘Making faces racial: how plastic surgery enacts race in the US, Korea and Brazil’, Ethnic and Racial Studies, 44(11), pp. 1895–1913. doi: 10.10
- Alvaro, J. (2015) Towards a Biopolitics of Beauty: Eugenics, Aesthetic Hierarchies and Plastic Surgery in Brazil, Journal of Latin American Cultural Studies, 24:4, 535-552, DOI: 10.1080/13569325.2015.109129680/01419870.2020.1791353.
- Adams, J. (2013) Medicalization and the Market Economy: Constructing Cosmetic Surgery as Consumable Health Care, Sociological Spectrum, 33:4, 374-389, DOI: 10.1080/02732173.2013.732895.
- Leve, M., Rubin, L. and Pusic, A. (2011) ‘Cosmetic surgery and neoliberalisms: Managing risk and responsibility’, Feminism & Psychology, 22(1), pp. 122–141. doi: 10.1177/0959353511424361.
- Virginia Braun (2009) ‘The Women Are Doing It For Themselves’, Australian Feminist Studies, 24:60, 233-249, DOI: 10.1080/08164640902852449
- So Yeon Leem (2017) Gangnam-Style Plastic Surgery: The Science of Westernized Beauty in South Korea, Medical Anthropology, 36:7, 657-671, DOI: 10.1080/01459740.2017.1345904
- Kaw, E. (1991) ‘Medicalization of racial features: Asian American women and cosmetic surgery’, Medical Anthropology Quarterly, 7(1), pp. 74–89.
- Song S., Gonzalez‐Jimenez H., Belk R. W. (2021). Extending Diderot unities: How cosmetic surgery changes consumption. Psychol Mark, 38, 745–758. https://doi.org/10.1002/mar.21463
- Di Gesto, C., Nerini, A., Policardo, G.R. and Matera, C. (2022) ‘Predictors of acceptance of cosmetic surgery: Instagram images-based activities, appearance comparison and body dissatisfaction among women’, Aesthetic Plastic Surgery, 46(1), pp. 502–512. doi:10.1007/s00266-021-02546-3
- Sun, Q. (2021). Selfie editing and consideration of cosmetic surgery among young Chinese women: The role of self-objectification and facial dissatisfaction. Sex Roles: A Journal of Research, 84(11-12), 670–679. https://doi.org/10.1007/s11199-020-01191-5
- Maes, C., & de Lenne, O. (2022). Filters and fillers: Belgian adolescents’ filter use on social media and the acceptance of cosmetic surgery. Journal of Children and Media, 16(4), 587–605. https://doi.org/10.1080/17482798.2022.2079696