11-12 Şubat 1989 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen Feminist Hafta Sonu, Türkiye’deki feminist hareketin tarihi açısından önemli bir yere sahip. Toplantının çağrısını Ankaralı feminist ‘Perşembe grubu’ yaptı. Feminist Hafta Sonu’na katılan 85 civarında feminist kadın Ankara Ormancılar Lokali’nde toplandı. Bu toplantıda ilk defa farklı illerden feministler bir araya gelerek feminizmin temel tartışma konularını yüz yüze konuşmuş oldular. Feminist Hafta Sonu’na Perşembe grubu, Kadın Dayanışma Derneği, Feminist dergisi, Sosyalist Feminist Kaktüs dergisi, Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği’nin yanı sıra, hiçbir grupta yer almayan feministler katıldılar.
Perşembe grubu çağrı metninde, ‘feminist hareketin gündemini’ ve ‘Türkiye’de feminist politika yapanların gündeminde olan sorunlar’ üzerine tartışmayı öneriyordu. Feminist Hafta Sonu’nda feminist örgütlenme, feminist politika oluşturma, kampanyalar, eylem önerileri, feministler arası iletişim ağları üzerine konuşuldu.
Feminist Hafta Sonu’nda cinsel tacize, sarkıntılığa karşı bir kampanya yapma fikri tartışıldı. 1989 yılının sonbaharında İstanbul, Ankara ve İzmir’de, Feminist Hafta Sonu’nun önerdiği kampanya fikrinden hareketle, kampanyalar başlatıldı.
Feminist Hafta Sonu bitiminde tarihi bir belge olan ‘Kadınların Kurtuluşu Bildirgesi’ yayınlandı:
“Biz kadınlar cins olarak eziliyoruz ve sömürülüyoruz.
Erkek egemen toplum ve bu toplumun geliştirdiği bütün baskı aygıtları yani devlet ve himayesindeki aile, hukuk, sağlık, eğitim, bilim, güvenlik kurumları bir egemenliği örgütlüyor.
Biz kadınlar ev içinde yaşamaya, ev içine ve analığa mahkum doğuyoruz.
Ev dışındaysa ancak ucuz ve statüsüz işlerde ücretli çalışabiliyoruz.
Doğurma hakkımızı ancak evlilik içinde kullanabiliyoruz. Bir kez evlenince doğurmama hakkımız yok. Buna karşılık doğum kontrolünden sadece biz sorumlu tutuluyoruz.
Resmi tarih, bilimler, sanat ve estetik, din ve dil erkekler tarafından, erkekler için, erkeklere göre üretiliyor. Biz bu alanların öznesi olamıyoruz, bu alanlara girmemiz engelleniyor.
Kadınlar üzerindeki egemenlik; aşktan şiddete her türlü yöntemle sürdürülüyor. Bu şiddet dayaktan, sarkıntılık, tecavüz ve öldürmeye kadar çeşitli biçimler alıyor.
Biz feminist kadınlar, kaderimizi biçimlendirme hakkımızı kullanarak bedenimize, kimliğimize, emeğimize, tarihimize ve geleceğimize sahip çıkmak istiyoruz.
Bedenimize, kimliğimize, emeğimize, tarihimize ve geleceğimize el konuyor.
Ev içinde ve dışında emeğimize erkekler ve sermaye tarafından el konurken, tek tek kadınlar olarak aile kurumunun içinde ve dışında erkeklerin vesayeti altında tutuluyoruz.
Cinselliğimiz bizim dışımızda tıp, pornografi, sanat, kitle iletişim araçları, din ve toplum bilimleri tarafından tanımlanıp belirleniyor, bedenimize yabancılaştırılıyoruz.
Cinselliğimiz evlilikte ve fuhuşta satın alınıyor, evlilik dışında gayrimeşru sayılıyor ve evlilik içinde hapsolunuyor.
Kadınların baskı altına alınması eğitim eksikliği ve geleneksel toplumun kalıntısı gibi gösterilerek, kurtuluş mücadelemiz engelleniyor.
Bedenimize, emeğimize, kimliğimize el konuyor. Böylece erkekler bizim sırtımızdan yaşıyorlar, bakılıyorlar, besleniyorlar, bilgi ve sermaye biriktirdiklerinde bunu da bizim sırtımızdan yapıyorlar, yani toplumun tüm iktidar mekanizmalarını denetliyor, bize tahakküm ediyorlar.
Bütün kadınları ezilmişliğimizi fark etmeye, ezilmişliğimize karşı tavır almaya, dayanışmaya, örgütlenip çıkarlarımız için mücadele etmeye çağırıyoruz.”