Özellikle feminist mücadeleye gönül vermiş pek çok kadın, uzun uzun birbirini sardı, kucakladı, birlikte kahkaha attı ve sarılarak dans etti. Son dönemlerde insanları saran yalnızlaşma ve içe kapanma durumundan bir kaçış oldu adeta ve herkese iyi geldi.
Ayazlı bir 9 Kasım akşamı Ankara, çok sıcak bir atmosfere büründü. Sıcaklığını sağlayan şey kocaman kucaklaşmalardı, dayanışmaydı, özlemdi ve biraz geçmişti. Alev Özkazanç, bir buçuk yıl boyunca yaptığı resimleri sergiledi bizlere. Ama bana kalırsa onun da asıl amacı herkesi bir araya toplamaktı ve bunu da başardı.
On iki kadın (ve iki çocuk ve bir kedi) model ile çalışan ve onları sevdikleri mekanlarda resimleyen Alev Özkazanç, bu etkinliği aynı zamanda hayvan dostların da yararına bir organizasyona çevirerek pek çok şeyi ahenk içinde bir araya getirdi. Resimleri nasıl yaptığını ve bu yapım aşamasında ona eşlik eden kadınları, neler hissettirdiğini kısaca anlatarak açtı sergiyi ve yaptığı resimleri, modellerine armağan etti. Bizler de hem harika bir atmosferde resimleri inceledik, hem de hasret giderdik, sohbet ettik ve dans ettik.
Resimlere dair biraz ipucu verecek olursam, kadınlar ve mekanlar resimlerin gözümüze ilk bakışta çarpan özelliği. Muhtemelen kadınların kendilerini mutlu hissettikleri anlar canlandırılmış. Masada ya da kanepede uzanırken kitap okumak bence pek çok feministin yaptığı ya da en azından yapmayı arzuladığı bir şey. Başka bir resimde, kızını içine çekercesine sarmış bir ebeveyn görüyoruz. Bir diğerinde ise sanki çocuğunun büyümesini mutlulukla izleyen bir birey var. Doğa ile iç içe geçmiş gibi duran resimler ise huzuru çağrıştırıyor. Kediler ve kadehler de resimlere çok yakışıyor. Kesişimsel teknikler kullandığını da gözlemlediğimiz eserler, bize hayatı çoğaltan bir bakış sunuyor. Kısacası ben bu resimlerde feminizmi gördüm diyebilirim bence. Bu kadar ip ucu vermem bence yeterli, çünkü zaten Alev Özkazanç resimleri kendi platformlarında paylaşacak, biz de kendisini oradan izlemeye devam edeceğiz.
Gecenin yorumunu yaparken çok fazla düşüncenin beynimi zorladığını söyleyebilirim. Tabi kendi durduğum yeri de öncesinde tanımlamam gerek. Feminizm ile uzun yıllardır hemhal olmama ve uzun Ankara’da yaşamama rağmen, sergiye gelenlerin çok azını tanıyordum. Belki de bu nedenle daha fazla gözlem yapabildim. Ama gelenlerle hiç karşılıklı bir şey içmemiş olsam da onlardan bahsedilirken, onları okurken mutlaka bir şeyler içmişimdir, tek taraflı tanışıklık da dayanışmaya dahildir bence.
O kadar çok sarılma gördüm ki, geceye özlem damgasını vurdu diyebilirim. Özellikle feminist mücadeleye gönül vermiş pek çok kadın, uzun uzun birbirini sardı, kucakladı, birlikte kahkaha attı ve sarılarak dans etti. Son dönemlerde insanları saran yalnızlaşma ve içe kapanma durumundan bir kaçış oldu adeta ve herkese iyi geldi bence bu buluşma. Benim eşlik ettiğim masa, eskiden SFK’lı olan kadınların buluşma noktasıydı. Burada SFK’nın eskimesinden bahsetmiyorum çünkü bence hala hayaleti aramızda dolaşıyor. Ama yolu bir şekilde SFK ile kesişen kadınlar, o gece o masada güldüler, söyleştiler, sarılıp eğlendiler.
Çok güzel bir hazinesi varmış Alev Özkazanç’ın. Muhtemelen bu sergiye gelmeyi isteyip bazı nedenlerden dolayı gelemeyen çok kişi vardı. Bunu gelenlerin ağızlarından dökülen isimlerden de anlayabiliyoruz. Uzun zamandır böyle farklı bir etkinliğe de hasret kalmışız sanırım. Farklılığı; bir aradalığı, feminist yoldaşlığı canlandırmasından geliyor. Kesişen yolun adeta ismi gibi Alev Özkazanç, hala da pek çok kişinin karşılaşacağı uzun olan bir yol. Feminizmin de en güzel tarafı bu değil mi? Karşılaşmalar, sanat ve neşe.