Kadınların tarihi yeniden yazılırken erkek egemenliğine, devlete, kiliseye direnen, kadın hakları için mücadele eden çok sayıda kadın görünür oldu. Bunlardan biri de Meksika’da San Miguel Nepantla’da doğan ve kiliseye girdikten sonra son adını Cruz olarak değiştiren Sor Juana İnês De La Asbaje.
Juana İnês asil bir aileden gelmiyordu ve yasal olarak onu tanıyan bir babası yoktu. ‘Gayrimeşru’ olmak Juan İnês’in eşitsizlerin de eşitsizi olarak hayata başlamasına neden oldu. Ama Juana, bu dezavantajlı konumunu mücadeleyle aşmayı başardı.
Juana üç yaşında okuma yazma öğrendi, ilk şiirini sekiz yaşında besteledi. Yerli İspanyolları ile birlikte hem Yunanca hem de Latince eğitimi aldı, Aztek dilini de konuştu. O dönemde üniversiteye kadın öğrenci alınmadığı için Juana, erkek kılığına girip okumak istedi. Annesi izin vermedi.
Mexico City’deki teyzesinin yanına yerleştikten sonra, on yedi yaşındayken genel valinin Juana’nın tarih, mitoloji ve edebiyat bilgisini test etmek için 40 öğretmen çağırarak düzenlediği sözlü bir sınavda bilgisiyle herkesi şaşırttı. Juana İnês, Vali Marquis de Mancera’nın karısı Vicereine Leonor Carreto’unun hizmetine kabul edildi ve kadınlara yasak olan kütüphaneye girmeye hak kazanarak, bir yandan Vali’nin kızının eğitimiyle ilgilenirken bir yandan da okumaya ve yazmaya bol zaman ayırdı.
Juana Inés yaşamını okuyup öğrenmeye adamak istediği için evlenmedi. 1669’da San Jerönima Manastırı’na girdi. Burada, kurduğu kitaplık için 4.000 kitap topladı; bilimle uğraştı; şiirler, dinsel ve dindışı oyunlar yazdı.
Aynı zamanda lezbiyen aşklar da yaşayan Juana bunu şiirlerine de yansıtıyordu.
“Uzakta bir kadın olman
aşkım için hiçbir engel oluşturmaz:
Ruh için, bildiğiniz gibi,
mesafe ve cinsiyet sayılmaz.”
Kilise yetkilileri, Juana’dan lezbiyen şiirleri yüzünden değil, ama sivri dili, kiliseyi eleştirmesi yüzünden ve bir kadın olarak entellektüel seviyesini de hazmedemedikleri için rahatsız oluyorlardı. Çalışmaları kilise hiyerarşisi açısından son derece tartışmalıydı.
1690’da Cizvit papazı Antonio de Vieira’nın verdiği ünlü bir vaazı eleştirince, Juana’yı susturmak için bir fırsat ortaya çıktı. Meksika Piskoposu, Rahibe (Sor) Filotea takma adıyla kendisine bir mektup gönderdi. Bu eleştirinin çok etkileyici olduğunu söyleyerek, Juana’dan eleştirisini yazılı olarak yapmasını istedi. Sonra da Juana’nın bilgisi olmadan eleştiriyi yayınladı ve bu eleştirinin yanına da ‘Sor Filotea de la Cruz’ imzasıyla Juana’yı kınayan bir mektup ekledi.
Juana İnês, bu eleştiriye zamanının ‘ilk feminist manifestosu’ olarak ilan edilen ‘Sor Filotea’ya Cevap’ adlı en ünlü metniyle meydan okudu. Kadınların okumak ve düşünmek gibi işlerle uğraşmalarının iyi karşılanmadığı bir dönemde yazdığı ve yaşamıyla ilgili açıklamalar da içeren bu uzun mektubunda, kadınların eşitliğini ve her konuda bilgi edinme isteğini savundu.
Juana mektubunda, eğitimin Tanrı’ya hizmet etmek için kullanılabileceğine inandığı yolları açıkladı, kadınların fikri haklarını, eğitim hakkına sahip olma haklarını savundu, kilisenin ataerkil ve kadın düşmanı politikalarını eleştirdi.
Bu meydan okuma Juana’yı, engizisyon tehdidiyle karşı karşıya bıraktı. Kilise liderleri Juana’dan, ‘bunların kadınların doğasına aykırı olduğu’ gerekçesiyle eğitsel ve bilimsel çalışmalarına son vermesini ve dini görevlerine odaklanmasını istediler. Bizzat Başpiskopos’un ziyaretiyle önüne iki seçenek koyuldu: Ya yazmaktan vazgeçecek ve pişmanlık metni yazacaktı, ya da susturulacaktı.
Juana, itirafname yazmayı ve susmayı seçti. Ama yazmak zorunda kaldığı pişmanlık beyanını, mürekkep yerine kendi kanıyla imzalaması aslında yine bir meydan okumaydı.
Bu itirafname ile birlikte Juana, bütün kitaplarını, teknik araçlarını, çalgılarını sattı, parasını yoksullara dağıttı. Bu nedenle de kendisini ‘kadınların en kötüsü’ olarak tanımladı.
Juana 17 Nisan 1695’de Manastırdaki hasta rahibelere bakarken yakalandığı bir bulaşıcı hastalıktan öldü.
Juana’nın yazmaktan vazgeçmediği, öldükten sonra boşaltılan rahibe odasından da anlaşıldı.
Öldüğünde odasında 180 kitap ve 15 adet laik ve dini yazı bulundu. Orijinal kütüphanesini bırakmak zorunda kalsa da mali işlemler yapmaya devam ettiği ve ölümüne dek manastırın muhasebecisi olarak kaldığı için kütüphanesini yeniden inşa ediyordu.
Juana’nın eserlerinin tamamına yakını bugüne taşınabildi ve yayınlandı.
Eleştirdiği erkek egemen kilise hiyerarşisinde bir aziz olarak tanınmayan Juana, LGBTQ tarihinde önemle anılıyor. Latin Amerikalı feministler Juana’yı bir rol model olarak görüyorlar. Ayrıca bugün Juana, Meksika kimliğinin ulusal bir simgesi olarak Meksika paralarından birinde yer alıyor.
“Aptalca, siz erkekler -çok beceriklisiniz
Kadın cinsini haksızca ayıplamakta,
Suçlanacak biri varsa o da sizsiniz
Kadın zihnine bu çirkinlikleri sokmakla.
…
Akıl almaz bir küstahlıkla
Peşinden koştuğunuz kadında
Thais’i görürsünüz onunla flört etmeye başladığınızda,
Ama ağınıza düşürünce dönüşür gözünüzde Lucretia’ya
Hoş tutulsanız da aşağılansanız da
Hiç bir şey sizi tatmin edemez.
Sızlanırsınız baştan savılınca
Hoş tutulunca da alay edersiniz.
Sizinle, hiç bir kadın başarılı olmayı umut edemez;
Herhangi bir konuda, kaybetmeye mahkumdur;
Burun kıvırırsa ona nankör dersiniz-
Boyun eğerse adı hafifmeşrep olur.
Budalalığınız daima aynıdır:
Tek kural uygularsınız
Oynaklıkla suçladığınıza da
Adını zalime çıkardığınıza da…”
Satirica Filosofica / ‘Kendi Aşıladıkları Nitelikler Yüzünden Kadınlara Saldırırken Erkeklerin Gösterdiği Övgü ve Yergi Tutarsızlığına Karşı’