“Göz kapaklarını araladığında sanki tüm kıyafetlerini çıkarıyormuş gibiydi” (Colette, Claudine et Annie)
“Gençlik baştan çıkarmanın değil baştan çıkarılmanın yaşıdır” (Colette, Le Pur et L’Impur)
Carol’ın yapımcılarının 2018 yapımı filmi Colette ile tekrar gündeme gelen; özgürlükçü, yenilikçi yaşamı ve yazdıklarıyla ünlenen Sidonie-Gabrielle Colette, 28 Ocak 1873’te dünyaya geldi. 1900’ler Paris’inin ve modern edebiyatının öne çıkan kadın yazarlarından Colette’in en çok ilgilendiği alanları tutkular, aşk acıları, kadın cinselliği, tensellik, tinsellik ve kıskançlık oluşturdu.
Colette Paris’e geldiği 20 yaşında, yazar (yayınladığı bir şey olmasa da kendisini yazar olarak tanımlayan) ve eleştirmen Henri Gauthier-Villars (“Willy”) ile evlendi. Paris’in sanat çevrelerinde geçirdikleri süre zarfında Willy, Colette’teki yazma yeteneğini “keşfetti.” Willy, Colette “odaklansın” diye ve kendisini tatmin edecek kadar sayfa yazana kadar onu bir odaya kilitledi. Sonuçta ses getiren Claudine serisi ortaya çıktı ve Colette Willy ismiyle yayınlandı. Bu seri ergen-genç yetişkin deneyimlerine özgürlükçü ve yer yer feminist bir yerden değiniyordu. Colette, 1906’da Willy’den ayrıldı ve kitaplarından Willy ismini sildirdi. Bu elbette kolay olmadı; Colette’in itibarsızlaştırıldığı ve yoksullaştığı bir dönem yaşamasına sebep oldu. Colette bu dönemde barlarda kabare ve pandomimlerde sahne almaya başladı, sonradan birlikte androjen, cross-dress, lezbiyen aşk performansıyla birlikte sahne alacağı sanatçı Missy ile sevgili oldu (Colette’in annesi bu ilişkiyi çok destekledi). 1907’de Moulin Rouge sahnesinde öpüştükleri (ismi oryantalist tınısıyla dikkat çeken Mısır Rüyası’ydı) ve biri erkek kostümü giyen iki kadının aşkını anlatan bu performansın ardından önce yuhalandılar ve sahneye çeşitli cisimler fırlatıldı (örneğin sarımsak, ki “sarımsak” sözcüğü lezbiyenleri aşağılamak için kullanılıyordu). Ardından polis, eğer Mısır Rüyası sürecekse kabareyi kapatacağını bildirdi. Ancak Colette ve Missy performansı devam ettirdi. Colette yaşamı boyunca çoklu ilişkiler içerisinde bir biseksüel olarak cinsiyet rollerini ters yüz etmekle uğraştı. 20. yüzyılın modern Paris’i her ne kadar cinsel özgürlükçü ve parıltılı görünse de, bilhassa entelektüel ortamlar dışında homofobi ve cinsiyetçiliğin egemen olduğunu da Colette’in yaşamını anlamaya çalışırken hatırlamak gerekir.
Colette 1912’de tekrar evlendiği dönemde Willy ile yaşadığı zorluklara ve Missy ile ilişkisine değinen La Vagabonde (Vagabond, 1910) ve L’Envers du music-hall (Müzikholün Etrafı, 1913) kitaplarını yazdı. Vagabond kitabında kişisel ve yaratıcı serüveninin peşinden Amerika’ya giden kahramanı Renée, evlilik ile elde edilebilecek tatminin çok küçük olduğuna dair bir saptamada bulunuyordu. 1920’lerde ise Colette en çok bilinen ve Türkçe’ye de çevrilmiş olan kitaplarını yazdı: Chéri (Cicim / Caniko, 1920) ve La fin de Cheri (Caniko’nun Sonu, 1926). Genç bir erkek, orta yaşlı bir seks işçisi kadın ve genç bir kadının romantik ilişkilerini anlattığı kitaplardan Chéri’de Colette’in ikinci kocasının oğlu ile kendi ilişkisinden yola çıktığı söylenir. 1930’larda, üçüncü evliliğini yaptığı dönemde, kadın cinselliği ve kıskançlık temaları etrafında yazdığı Ces Plaisirs (daha sonra Le Pur et L’Impur ismiyle yayınlandı) (O Zevkler, 1932), La Chatte (Dişi Kedi, 1933), Duo (1934), Gigi (1944) basıldı. Gigi daha sonra bir Broadway şovu olarak sahnelendi ve başrol için Colette, Audrey Hepburn’ü seçti. O zamanlar sahnede sesi çıkmayan, çekingen bir oyuncu olan Hepburn’ün kariyeri de böylece başlamış oldu.
Colette hayatındaki iniş çıkışları ve çelişkileri olağan olarak yaşadı ve bunlar hakkında hep konuştu, yazıp çizdi. Kızını bakıcıya teslim ettiğinde annelik yapamayacağını açıklamıştı. Fransa’nın Nazi işgali sırasında, kendisi de bir Yahudi ile evliyken ve Yahudilere destek verirken anti-Semitik gazete ve dergilere yazılarını yolladı. Colette sadece bir yazar değil, aynı zamanda performans sanatçısı, moda, tasarım ve siyaset eleştirmeniydi. Kadınların nadiren yer aldığı Belçika Kraliyet Akademisi, Fransız Goncourt Akademisi gibi erkek egemen kurullarda üyelik yaptı. Kadın varoluşuna ilgisi, hayatla kurduğu tutkulu ilişki, geleneksel rolleri alt üst edişi ile modern, feminist ve queer edebiyatın bugün de kılavuzlarından olan Colette, 1954 yılında hayatını kaybetti.