Çatlak Zemin’in 1 Mayıs Kadın Emeği dosyasını bir kitap eleştirisi ile devam ediyoruz. Silvia Federici, “Ücret Patriyarkası”nda görünmeyen, ücretlendirilmeyen ev içi emeğin kapitalizmdeki yerini detaylıca açıklarken, bu emeğin ücretlendirilmesi mücadelesinin aslında işçi sınıfını sermaye karşısında güçlendireceğinin altını çiziyor.

Silvia Federici’yi her okuduğumda Matrix’te kodların aktığı sahnede gibi hissediyorum. Patriyarkal kapitalizmi, işleyiş yöntemlerini o kadar duru ve basit bir dille anlatıyor ki.

2021’de yazdığı son kitabı Ücret Patriyarkası, Türkiye’de de feministlerin gündeminden hiç düşmeyen; pandemi, deprem, ekonomik kriz ve en son seçimler sırasında “ev hanımlarına müjde: emeklilik” söylemleri ile yoğunlaşarak tartıştığımız, görünür kılmaya çalıştığımız hane içerisinde görünmeyen emeğimizin sistemdeki yerine odaklanıyor. Daha önce farklı dergilerde yayınlanmış yazılarını bir araya getiren bu kitabında, hem sınıf hareketinin hem Marx’ın “üretken emek”, “devrimci özne”yi tanımlarken hane içini görmemesinin mücadelede yarattığı çok temel eksikliğe vurgu yapıyor. Silvia Federici zaten 1972’de Selma James, Mariarosa Dalla Costa, Brigitte Galdier ile birlikte uluslararası “Wages for Housework” (Ev İşine Ücret) kampanyasını başlatanlardan birisi, dolayısıyla bu konuda söyleyecek çok sözü var. Bu kampanyanın bildirisinde şöyle diyorlardı: “evli-bekar, yerli-göçmen, çocuklu-çocuksuz, lezbiyen-hetero, ikinci bir işi olan-olmayan tüm kadınlara ev işi için ücret!”.

Federici kitabın genelinde patriyarkadan çok kapitalizmin kadınların görünmeyen emeğinden faydalanmasına odaklanıyor. Bu şerhimi kenarda tutarak diğer başlıklarına biraz değinmek istedim. En temelde, bu emeğin ücretlendirilmesini, aslında onu görünür kılabilecek bir politik adım (devrimci bir strateji) olarak görüyor; bunu anlatırken de Marx’ın yöntemini kullanarak sistemi analiz etmenin önemini sık sık belirtse de paralelde Marx’ın eserlerinde hane içi emeğin eksikliği üzerinde duruyor.

Hane içi emek konuşurken olmazsa olmaz yapı kuşkusuz ki “aile”. Şu anda hem Türkiye’de hem de sağ popülizm rüzgarına kapılmış ülkelerde feministlerin (aslında tüm sistem karşıtı hareketlerin gündemi olması gerektiğine inandığım) en temel gündemlerinden birisi. İçerisinde bulundukları sistem krizine karşı otoriter rejimlerin sarıldığı aileci politikalar, kadınların ucuz, esnek, güvencesiz işgücü olmasını beklerken, savaşlarına asker, fabrikalarına da işçileri hem üretmesini hem hazırlamasını bekliyor. Federici de bu kitabında “aile, kapitalizm öncesi bir yapı olmak şöyle dursun, emek gücünün niceliğini, niteliğini ve denetimini güvenceye alması maksadıyla sermayenin sermaye için yarattığı bir kurumdur… özünde, ücretsiz emeğimizin, ücretsizlik yüzünden erkeklere muhtaç kalmamızın ve bunun sonucunda da işçi sınıfı içerisindeki bir bölünmenin kurumsallaşmasıdır…” der. Yani aslında kuruluşu o kadar da uzak bir zamana denk düşmeyen “aile”, sermaye ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuş en temel yapıtaşlarından birisiyken, başta Türkiye’de iktidar kendi geleceği için aileye sarılıp 81 ilde aile çalıştayları düzenlerken, bu kurumun sistem karşıtı tüm hareketlerin temel hedefi haline gelmesi gerekmiyor mu? Tarihsel olarak da benzer şekilde bir can simidi olmasını şöyle tanımlıyor Federici: “Kapitalist sınıf ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında, komünizm hayaletinin Avrupa’ya dadandığı, yirmi yıl süren işçi sınıfı isyanlarından sonra, emek gücünün yeniden üretimine yatırım yapmaya başlamış… 1860 ile Birinci Dünya Savaşı arasına tarihlenen bu süreç, kadınların ve çocukların fabrika işlerinden tedricen dışlanması, ‘aile ücretinin’ hayata geçirilmesi ve işgücünün yeniden üretiminin emanet edildiği, kapitalist üretimin özel bir dalı olarak” ailenin üretilmesi ile sonuçlanıyor. Daha sağlam ve üretken bir işçi sınıfı için, yaşam koşullarını düzeltecek şey evlerdeki çalışkan kadınlar olacak.

Farklı ekonomik, ideolojik altyapıları olsa da bambaşka sistemlerin aileci politikaları, şaşırtıcı olmayan bir şekilde aynı noktada birleşebiliyor maalesef. Çekirdek aile “işçileri dizginlemek, emek gücü tedariğini sağlamak için” en etkin araç olarak görülüyor. Burada devrimden sonra hem Rusya hem Çin örneklerini veren Federici şöyle diyor: “Fabrika oldukça sermaye aileye gereksinim duyar… ister Amerikan yıldızlarını taşıyan bayraklar ister orak çekiçle kuşansın, kapitalizmin bağrında aile hayatının yüceltilmesi yatar daima.”. Bu iki deneyimde ev işlerinin toplumsallaştırılması ve kadınların ücretli emek alanına katılımı artırılmaya çalışılsa da, Federici bu toplumsallaştırmanın aileyi ortadan kaldırmak şöyle dursun, “siyasal ve kültürel komiteler” biçiminde güçlendirdiğini belirtiyor. “Ev işi için ücretin kadınları evde kurumsallaştıracağı suçlaması her sol gruptan geliyor. Fabrikalarda kurumsallaştığımızı görünce ise bayram ediyorlar”. (Fabrikada çalışıldığında ancak üretken emek olarak görülmesine itirazı var ve solun da fabrikada çalışılmasını yücelttiğini söylüyor). Sistem için bu kadar önemli olan aile, yani beraberinde evlilik için Federici ilerleyen sayfalarda şöyle bir bilgi paylaşır: “Kadınlar için evliliğin ‘gündüz hizmetçi, gece fahişe olmak’ anlamına geldiğini proleter kadınlar öteden beri biliyorlardı; evlilik yatağını terk etmeyi planladıkları takdirde yoksulluğu göze almak zorundalardı”. Tam da burada iktidarın nafaka hakkına her fırsatta saldırmasını ve feministler olarak temel mücadele alanlarımızdan birisinin de nafaka hakkına sahip çıkmamız olduğunu hatırlıyoruz bir kez daha.

Federici patriyarkal kapitalizmin analizini yaparken (aslında bu kitapta da “patriyarkal kapitalizm” olarak tanımlamak yerine, kapitalizm üzerinden kadın emeği sömürüsüne odaklanmayı tercih ediyor; ben okur olarak ısrarla ikili sistem üzerinden düşünüyorum yazdıklarını), önceki kitaplarında da sıklıkla belirttiği gibi Marx’ın tarihsel materyalist yönteminin feminist perspektif için çok önemli olduğunu söyler. Ama ayrıca feminist hareketin kendi kuramlaştırmasına Marx eleştirisi ile başlamak zorunda kaldığının altını çizer: “Marx’ın düşüncesinin merkezinde bir çelişki bulunur. Emek sömürüsünü kapitalist servet üretiminin temel unsuru olarak kabul etmesine karşın, seks işçiliği, üreme, çocuk bakımı ve ev işleri dahil olmak üzere emek gücünün üretimi için en elzem faaliyetlerin bazılarını kuramlaştırmadan bırakır”. Marx’ın bu konuda eksik kalmasına da birkaç gerekçe sunar: 1) yazdığı dönemde proleter topluluklarda, ailenin tamamı gün doğumundan gün batımına dek fabrikada çalıştırıldığından ev işinin yok denecek kadar az olması… ev içi emek odaklı proleter ailenin henüz yaratılmamış olması, 2) kadınların sanayide çalışmaktan dışlanmasını haklı göstermek amacıyla ev içi emeği yücelten sendikaların ve burjuva reformcularının elini güçlendireceğinden korktuğu için ihtiyatlı yaklaşmış olabilir (az sonra aktaracağım bir anekdot sebebiyle de bu ihtimal bana gerçekçi gelmiyor), 3) kayıtsızlığının kökenleri daha derinlerdedir; çalışmanın ne olduğuna, ne bakımdan değerli olduğuna ve kapitalist gelişim ve “sınıf mücadelesi” açısından hangi çalışma biçimlerinin önem teşkil ettiğine dair yaklaşımından kaynaklanmaktadır.

Bilenler bilir, teori okurken/dinlerken sansasyonel detayları dinlemeyi ayrıca severim. Bu kitapta da üzücü iki detayı ayrıca paylaşmak isterim. Bunlardan ilki Marx’ın Enternasyonel İşçiler Birliği’nde “kadınların oy hakkını, serbest aşkı, erkeklerin aldıkları ücret ve evliliğe kazınmış ev içi kölelik karşısında kadınların bağımsızlığını savunan Birliğin en radikal kanadı 12. Bölüm’ün ihracı için 1870’lerin başında kampanya yürüttüğü” bilgisi. Diğeri de Clara Zetkin’in doğum kontrolünü “bireyci bir şımarıklık” olarak görmesi ve proleterlerin olabildiğince savaşçıya ihtiyacı olduğunu belirtmesi (Zetkin’in bu talihsiz yaklaşımına rağmen kendisini anti-feminist olarak görmemek, içerisinde bulunduğu dönemin sınıf mücadelesi ve toplumsallığı içerisinde değerlendirmek gerekir. Zira diğer yandan kendisi de kadınların hem toplumda hem sosyalist örgütlerde eşit hakları için ömrü boyunca mücadele vermiştir: “işçiler kapitalistler tarafından nasıl boyunduruk altına alınmışlarsa, kadın da erkek tarafından öylesine boyunduruk altına alınmıştır.”)

Silvia Federici, Ücret Patriyarkası’nda ev içindeki görünmeyen, ücretlendirilmeyen emeğin kapitalizmdeki yerini detaylıca açıklarken, bu emeğin ücretlendirilmesi mücadelesinin aslında işçi sınıfını sermaye karşısında  güçlendireceğinin de altını çiziyor. Ücretlendirilmeyen emeğin görünmediğini, politika dışında kaldığını kampanyalarında da dillendirirlerken bu kitapta ayrıca hane içerisindeki üretimin görülmemesini, sol tarafından hane içerisindeki tek tek kadınların örgütlenemeyeceği iddialarını, dolayısıyla “beyaz, ücretli çalışan erkek” dışındaki kesimlerin devrimci özne olarak görülmemesini de eleştiriyor.

Ev işlerinin ücretlendirilmesi tartışması, birinci dalga feminizmde de değinilse de esas kavramsallaştırılması ikinci dalga feminizmde patriyarkanın bir sistem olarak analiz edilmesi ile somutlaşıyor. Hane içerisindeki emeğin görülmesi özellikle yakın zamanda 2017’de başlayıp yaygınlaşan Feminist Grev’lerin temel taleplerinden; pandemi ve ekonomik kriz sonrası derinleşen bakım emeği krizi ile de daha yoğun gündemleştiriliyor. Türkiye’de de 2008’de, Sosyalist Feminist Kolektif (SFK)’in de içinde olduğu Sosyal Haklar İçin Kadın Platformu’nun SSGSS kampanyasında “ev içindeki karşılıksız emek son bulana kadar yıpranma payı” ve emeklilik tartışmaları dahil edilmişti. Ancak özellikle 2011’de SFK’nın “Erkeklerden alacaklıyız” kampanyası karşılıksız ev içi emek mücadelemiz için kapsamlı bir yol haritası çiziyordu. Şu anda da güncel olarak AKP iktidarının aileci politikaları güçlendirdiği, ekonomik krizin yükünü tamamen kadınların sırtına yüklediği dönemde, feminist hareketin temel gündemlerinden birisinin aile ve hane içerisindeki emek olduğunu söyleyebiliriz. Federici de bu mücadele için aslında hem tarihsel bir arka plan sunuyor, hem mevcut sol bakışa eleştirisini getiriyor hem de kadın emeğini odağa almamız gerektiğini hatırlatıyor tekrar.

Kitabın da mücadelemizin de özeti, iktidarlardan, erkeklerden, devletten alacaklıyız; kaybolan yıllarımızı, saatlerimizi alacağız. Hem biz durursak, hayat durur.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.