“Steril ailede” karı koca ilişkisi de çıkar ve bencillik üzerine kurulu. Adam, korkarak, belki de canı pahasına ilişkiye giren kadınlarla evdeki gizli bölmede buluşuyor, Hedwig, savaşın ortasında kocasından kendisini kaplıcaya, İtalya’ya götürmesini istiyor kıkırdayarak…

Ne çok gülmüşümdür, keskin pençeleri olmadığı için kendini iyi zanneden zayıflara”

Nietzsche

Geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali’nde Büyük Ödül ve FIPRESCI Ödülü’nün sahibi olan, Oscar yarışında “En İyi Film” ve “En İyi Yönetmen” dahil olmak üzere toplam beş dalda adaylık kazanan İlgi Alanı (The Zone of Interest), Jonathan Glazer tarafından yazılıp yönetildi. Martin Amis’in1 aynı adlı, 2014 tarihli romanından uyarlanan 2023 yapımı film, En İyi Yabancı Film ve En İyi Ses Oscarını kazandı. Oyuncular; Sandra Hüller, Christian Friedel, Ralph Herforth.

İngiliz film yönetmeni ve senarist Jonathan Glazer, sinemaya geçmeden önce kariyerine tiyatroda başlar. The Zone of Interest’ten önce Sexy Beast, Birth, Under the Skin filmlerini yönetir. Benzer şekilde Under the Skin’de de insanlığın kötülük kapasitesini araştırır.

Yönetmen Jonathan Glazer2, filmden bahsederken, “Bu geçmişle ilgili bir film değil, kurbanlarla olan benzerliğimizle değil, şimdiyle, bizimle ve faillerle olan benzerliğimizle ilgili olmaya çalışıyor,” diyor. Daha önce çekilmiş ve kurbanların acılarına odaklanan birçok holokost filminden farklı olarak faillere, olası faillere yani bizlere odaklanıyor. Bu nedenle de filmin duygusunu salonda bırakıp çıkmanız zorlaşıyor.

Film, tiz bir siren ve çığlık karışımı bir sesle başlarken sizi bir süreliğine karanlıkta bırakıyor. Yerinize mıhlanmakla kaçmak arasında hissediyorsunuz. Siren sesi yerini kuş cıvıltılarına bırakıyor. Bir su kenarında ailece gidilmiş bir piknikten eve dönülüyor. Kendileri için steril bir cennet oluşturdukları bu evde Auschwitz kumandanı Rudolf Höss3, eşi Hedwig, beş çocuğu ve hizmetkârlarıyla rüya gibi bir hayat sürmekte. Öte yandan, ölüm kampının duvarına bakan muhteşem evleri tam da tren raylarıyla gaz odaları arasında. Çiçekli, geniş yeşil bahçeleri, seraları ve havuzlarında keyif süren Höss ailesinin, başlarına ölüm külleri serpilirken sürdürdükleri sıradan gündelik yaşamlarına konuk oluyorsunuz. Yönetmen Glazer; “Kendimi, duvarın diğer tarafındaki yüzme havuzunda Höss’ün çocuklarının su sıçratıp gülüşmelerini duyan bir mahkum olarak hayal ettim. Filmin fikri o duvarla ilgiliydi; bu duvarın, insanoğlu olarak zevk almaktan ve etrafımızı çevrelemekten mutlu olduğumuz şeyleri, ilişkimizi kesmek istediğimiz şeyleri – bazen korkunç şeyleri nasıl bölümlere ayırdığımızın doğrudan bir tezahürü olduğu hakkındaydı.” Film boyunca rahatsız edici bir sabit olan sesin, Glazer’ın yaklaşımının temeli olduğunu anlıyoruz. “Mutlu aile” bahçede yemek yerken ya da kokteyl içerken oynayan çocukların seslerini de, kamptaki mahkumların silah seslerini ve çığlıklarını da duyabiliyoruz. Her yere yerleştirilmiş alıcılarla Auschwitz’te yaşananlar hem sesler hem bacadan yükselen koyu dumanlar yoluyla her an hissediliyor. Öte yandan cennetvari evde sürüp giden umursamaz, aldırmaz hayatın çelişkisi ruhunuzu yaralıyor, kalbinizi sıkıştırıyor. Hedwig, hayattaki en büyük başarısı olarak gördüğü bahçeyi, steril hayatlarına uygun biçimde kendileri için sebze ve çiçek yetiştirdikleri seraları, çocukların eğlendikleri havuzu, ziyarete gelen annesine gururla gezdiriyor. Annenin olan bitenden haberdar olup onaylasa da bir sabah, not bırakarak haber vermeden kaçması, Hedwig’in kötü kokulu dumanların, yürek deşen seslerin, ütopyasını lekelediği gerçeği ile yüzleşmesine ve öfkelenmesine neden oluyor.

“Steril ailede” karı koca ilişkisi de çıkar ve bencillik üzerine kurulu. Adam, korkarak, belki de canı pahasına ilişkiye giren kadınlarla evdeki gizli bölmede buluşuyor, Hedwig, savaşın ortasında kocasından kendisini kaplıcaya, İtalya’ya götürmesini istiyor kıkırdayarak… Höss’e Berlin’e taşınması emredildiğinde eseri olarak gördüğü cenneti terk etmeyi reddederek rahatını sürdürmekten vazgeçmiyor ve ilk fırsatta hizmetkarları toplama kampına göndermekle tehdit ederek “erkek şiddetinden” kaynaklı gücü devraldığını gösteriyor.

“Titiz” Rudolf Höss kanlı çizmelerini kapının önünde çıkarıp yıkatıyor, suda çocuklarıyla yüzerken insan parçaları ve küllerle karşılaşınca kamp görevlilerine dikkatli olmaları konusunda uyaran şifreli bir mesaj gönderiyor. Hedwig artık hayatta olmayan kurbanların elbiselerini, takı ve rujlarını deniyor, kürk giyip ayna karşısında kendini izliyor. Kurnaz Yahudilerin diş macunlarına elmas saklamış olabileceklerinden bahsediyor.

Nürnberg Mahkemesi kayıtlarına göre 3,5 milyon Yahudi’nin Zyklon B gazıyla öldürülmesinden ve yakılmasından sorumlu olan Rudolf Höss karakteri kadar, Höss’ten aldığı “güç” yoluyla “Auschwitz’in kraliçesi” isminin hakkını veren eşi Hedwig de bizi dehşete sürüklüyor.

Arendt, “Kötülüğün Sıradanlığı Adolf Eichmann Kudüs’te”4 kitabında bu kavramla kötülüğün canavar, sadist, sapık insanlara değil gayet sıradan “normal” insanlara dair olacağını, Adolf Eichmann’ın da tıpkı Rudolf Höss gibi normal, görevlerini yerine getiren, üstlerinin emirlerine uyan birisi olduğunu hatırlatıyor. Sıradan insanlarda bulunan kötülük kapasitesinin varlığı tedirgin edici. Çünkü dünyayı dostane ve güvenli bir yer olmaktan çıkartıyor. Herkesin uygun koşullarda Rudolf Höss gibi davranabileceği gerçeği ile yüzleştiriyor bizi. Kişi bir kez bir grup ve ideolojik anlayışıyla özdeşleştikten ve otoriteye tabi olduktan sonra düşünme ve yargı yetisini kolaylıkla askıya alabiliyor. Otoriteye bağlı olmak aynı zamanda otoritenin gücünü kendinde hissetmeye de neden oluyor.

Düşünme, şablonlardan, toplumsal kural ve yargılardan, klişelerden arınmayı sağlayarak zihinsel değerlendirme yetisini özgürleştirir ve zihinde ahlaki yargı için bir alan yaratır. En temel insani yetilerden birisi düşünmedir ancak bu yeti insanlarda otomatik olarak işlemez. Otoritenin emrine girerek kişisel düşünme kabiliyetini askıya almak, kötülüğün sıradanlaşması için uygun ortamı yaratır. Arendt, kişinin başkasına yönelik sevgi ve sempatisinin kişinin bir başkasını kendisi gibi görmesine olanak tanıyarak kötülüğe karşı koruyucu bir kalkan olduğunu düşünse de, duygulardan çok aklın ve düşünmenin önemini vurgular. Ona göre ahlakın temeli, kişinin sürekli kendisinin farkında olması ve eleştirelliktir. Arendt, çoğu kez bilinçdışı davranan insanları düşünmenin uyandıracağı iddiasındadır.

Yirminci yüzyıl katliamlar tarihi, sıradan insanları canavarca eylemlerde bulunmaya teşvik etmenin hiç de zor olmadığını gösteriyor. Bu tarihin gösterdiği bir diğer gerçek ise bazı insanların hayatları pahasına da olsa canavarca eylemlere yanaşmadığıdır. Niçin bazı insanların bu suçları işleyip diğerlerinin bu suçlara karışmadığı ahlak felsefesi açısından önemli bir sorudur. Filme, Rudolf Höss’ün gece çocuklarına masal anlattığı sahnelere dönersek, “sevecen baba Rudolf”, çocuklarına Hansel ve Gretel masalını anlatmaktadır. Üvey anne tarafından ormana bırakılan çocuklar yollarını bulabilmek için ceplerindeki taşları yola sıralarlar. Masalda kötü cadının fırınında yanmaktan kurtulmak için kaçmaları da ironiktir. Aynı anda filmin, gece görüş kamerası ile çekilen sahnelerinde bir Polonyalı genç kadının5, zorla çalıştırılan aç esirlere yardım edebilmek için “koşulsuz vur emrini” göze alarak yollara elma serpiştirdiğini de görürüz. Bu noktada yargı ve düşünme yetisi kadar, düşünceyi eyleme geçirecek olan cesaretin de önemini fark ediyoruz.

Glazer, filmde kolektif bilincimizdeki unutulmaz görüntüleri geri getirmiyor, ekranda hiçbir şiddet göstermiyor. Bunun yerine insanlığın kötülük kapasitesini keşfetmeye odaklanıyor ve kahramanların işledikleri korkunç suçlardan ahlaki açıdan ne kadar rahatsız edici bir şekilde uzaklaştıklarını gösteriyor, öte yandan hiçbir faille, çocuklarla bile empati yapmamıza olanak sağlamıyor. Filmde çocuklar da olan bitenin farkında, odalarındaki pencereden yolda elma bulan bir mahkûmun ölümle tehdit edildiğini ve silah seslerini duyuyorlar. Büyük çocuk, küçük olanı seraya kapatıp tıslayarak gaz sesi çıkartıyor.

Psikolog Herbert C. Kelman’ın ifadesiyle, “İnsanları öldürmeye yönelik yasak genel itibariyle o denli güçlü ki eğer sistematik cinayetler sorunsuz ve düzenli biçimde ilerleyecekse kurbanların insan statülerinden yoksun bırakılmaları gerekir.” Naziler farklı öldürme biçimlerini sterilize etmek için “transfer” ya da “seleksiyon” gibi bürokratik örtmeceler kullandılar.

Katliamlarda rol alan ve bu katliamlara kayıtsız kalan insanların bunları yapabilmeleri ve kabul edebilmeleri için öncelikle kurbanlar failin gözünde insanlıktan çıkarılırlar. Çünkü bir “insan olmayan”ı öldürmek, bir insanı öldürmekten farklıydı. Baumann’ın ifadesiyle “insanlığı görünmez kılınan” kurbanları yok etme eylemi, ahlakî yükümlülüklerin dışına çıkarılmış oluyordu. Bu çerçevenin dışında artık ahlaki sınırlar ve “uluslararası hukuk” gibi bağlayıcı hükümler bir anlam taşımıyordu. Böylece, kurbanla empati yapılamıyor ve katliam eylemleri ahlakî sorgulamadan geçmiyordu. Çünkü yok edilen artık “insan” değildi. Bauman’ın “insandışılaştırma” dediği şey, Arendt’in “radikal kötülük” diye adlandırdığı süreci andırır. Arendt, başlangıç noktası olarak insanların toplama kamplarına alınmalarını esas alır. Arendt’e göre önce hukuki ve siyasi insan yok edilir. Daha sonra ahlaki kişi ve insan kişiliği ortadan kaldırılır. En sonunda ise, sistematik şekilde insan bedeni imha edilir. Vietnam’da, Ruanda’da, Bosna’da olanlar benzerdir. Yeryüzünün gördüğü en kanlı katliamlardan biri olan Ruanda Soykırımı’nda, Hutular Tutsilere “hamam böceği” adını vermişti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın “insansı hayvanlarla savaşıyoruz” ifadesi işlenen savaş suçlarını meşrulaştırma stratejisine açık örnektir, sivillerin ölümünü meşrulaştırmak için onları insanlıktan çıkarma çabası olduğunu söylemek mümkün.

Filmin en başında sizi kaçmak ve yerinize mıhlanmak arasında bırakan iç sorgulama, filmden çıktığınızda da sizinle geliyor. Auschwitz kıyısında yaşamasak da, nelere gözlerimizi kapadığımızı düşünmeden edemiyorsunuz…

1 İngiliz yazar Martin Amis, filmin Cannes Film Festivali’nde prömiyerinin yapıldığı gün olan 19 Mayıs 2023’te vefat etti.

2 Zone of Interest ile En İyi Yabancı Dilde Film ödülünü kazanan Yahudi yönetmen Jonathan Glazer konuşmasında “Yahudiliğin ve Yahudi Soykırımı’nın, çok sayıda masum kişinin ölümüne yol açan bir işgal tarafından gasp edilmesini” reddettiğini söyledi ve şunları söyledi: “7 Ekim’de İsrail’de hayatını yitirenler, Gazze’de devam eden saldırılar ve insandışılaştırma… Bunlara nasıl direneceğiz?”

3 Holokost faili Alman SS subayı. Höss, Auschwitz toplama ve imha kampında en uzun süre görev yapan komutandı (4 Mayıs 1940’tan Kasım 1943’e ve yine 8 Mayıs 1944’ten 18 Ocak 1945’e kadar). Höss, kampın kurulmasına yardım etti ve kampın yakalanan Sovyet askerleri ve Polonyalı partizanlar için bir hapishane tesisinden Yahudiler için bir cinayet fabrikasına dönüştürülmesinden sorumluydu. Hitler’in “Nihai Çözüm” olarak bilinen Nazi işgali altındaki Avrupa’da Yahudi nüfusunu sistematik olarak yok etme emrini hızlandırmanın yollarını test etti ve uyguladı. İkinci Dünya Savaşının bitiminden sonra, bir sene yer altında kalmayı başaran Höss, Şubat 1946’da tutuklandı, 2 Nisan 1947 günü Polonya Yüksek Mahkemesi tarafından ölüme mahkûm edildi ve 16 Nisan 1947 günü Auschwitz’de evinin önünde asıldı. Höss, kurbanlar için “acıdığını” kabul etmesine rağmen çok az pişmanlık gösterdi ve sadece emirlere uyduğunu söyledi.

4 Arendt, H., Kötülüğün Sıradanlığı Adolf Eichmann Kudüs’te, çev. Özge Çelik, Metis Yayınları, İstanbul, 2012.

5 Açlıktan ölmek üzere olan mahkumlara elma bırakan Polonyalı genç kız Alexandria, kamptan sağ kurtuldu ve hayatını adadığı Holokost vahşetini belgeleyen ilk insanlardan biriydi. Glazer’la tanıştığında 90 yaşındaydı ve kısa süre sonra öldü. Filmin kullandığı bisiklet ve oyuncunun giydiği elbise kendisine aitti.

https://en.wikipedia.org/wiki/The_Zone_of_Interest_(film)

https://yesilgazete.org/insandisilastirma-tum-zalimligin-kokeni-mi/

https://www.salom.com.tr/haber/127692/kotulugun-bayagiligi-ve-siradanligi-grand-prix-odullu-the-zone-of-interest

https://artigercek.com/kultur-sanat/holokost-filmlerinin-yonetmenleri-karsi-karsiya-alkislanmasi-dehset-verici-287776h#google_vignette

https://www.aksam.com.tr/cumartesi/gazzeye-black-mirrordan-bakmak/haber-1414125

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/804337

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.