Patriyarkanın değişen toplumsal ve ekonomik koşullara adapte olabildiği ve erkek egemenliğinin sürmesini sağlayan ancak kadınların toplumsal konumlarını da güçlendiren yeni ve daha karmaşık sistemler oluşturduğu, modernleşme tarihi boyunca açıkça görülür.
Klasik patriyarka, klasik ailede liderlik rolünü üstlenen babanın otoritesi üzerinden modellenen bir “erkek egemenliği”ne ve kadınların ikincil pozisyonlarının sistematik olarak pekiştirilmesine dayanır. Patriyarkal düzende kadınların kontrol altında tutulması, işgücündeki rollerinin, kültürel etkilerinin ve en önemlisi cinselliklerinin denetlenmesi ile sağlanır. Başat olan erkektir; ondan farklı olan kadın ise bir sapma muamelesi görür.
Feminist teoriye zemin oluşturan bu kavram, teorinin gelişimi sürecinde toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü ve ücretli emek tartışmalarından ailenin modernleşmesi tartışmalarına kadar pek çok farklı konunun çerçevesini çizmekle kalmadı, yapılan eleştirilerle, teorideki yeri de sorgulandı ve yeni feminist yaklaşımlar gelişti. Patriyarkanın değişen toplumsal ve ekonomik koşullara adapte olabildiği ve erkek egemenliğinin sürmesini sağlayan ancak kadınların toplumsal konumlarını da güçlendiren yeni ve daha karmaşık sistemler oluşturduğu, modernleşme tarihi boyunca açıkça görülür. Türkiye’deki toplumsal değişim örneğinde, kızların okutulmasını sağlayan Kemalist kuşak, modernleşen ailede destekleyici baba figürüne evrilen bir değişime denk düşer ve bir neopatriyarka örneğidir. Bununla birlikte, literatürde neopatriyarka kavramının popülerleşmesi, Arap toplumları üzerine çalışan Filistinli entelektüel Hisham Sharabi’nin 1988 tarihli kitabı Neopatriarchy: A Theory of Distorted Change in Arab Society’nin yayınlanmasıyla mümkün olmuştur.
1970’lerde bütün erkekleri tek bir şemsiye altında toplamak anlamındaki bir patriyarka kavramının işlevsizleştiği feminist tartışmalara konu edilmeye başlanmıştı. Psikanalizde kardeşler arasındaki rekabetin yıkıcılığının gündeme alınmasıyla, klasik ailede otoriter baba altında “hükmedilenler” oldukları için birleşik bir yapı gibi düşündüğümüz bireyler arasındaki saklı hiyerarşiler görünür oldu[i]. “Alfa kurt” teorilerinin gündemde olduğu ve “alfa erkek” mitinin beslendiği bu yıllarda[ii], Vietnam savaşına gitmeyi reddeden erkeklerin sesinin kolektif bir şekilde yükselmesi de tüm erkeklerin homojen bir bütün olarak değerlendirilmesini bir ölçüde zorlaştırdı[iii]. Erkekleri ve kadınları kendi içinde homojen ve ayrı toplumsal kategoriler olarak ele alan özcü yaklaşımlar yerlerini esnek ve bağlama göre icracı (performatif) toplumsal cinsiyet anlayışlarına bıraktığı ölçüde, feminist teoride patriyarka kavramının güncellenmesi ihtiyacı daha sık dile getirilir oldu. Burada neopatriyarka kavramını önemsemek de, patriyarkanın zaten bir kavram olarak dinamik olduğunu ifade etmek de feminist pozisyonlar üretmektedir[iv].
Sharabi’nin yaklaşımında, Arap toplumlarının geçirdiği modernleşme süreçlerine atıf vardır. Bu çerçevede neopatriyarka, kolonyal dinamikler ve Batı’nın kültür emperyalizmi eşliğinde modernleşen Arap toplumlarında ortaya çıkan yeni türdeki patriyarkanın adıdır. Sharabi, neopatriyarkayı hem modern hem geleneksel yapıları bünyesinde barındıran, çelişik ve karmaşık bir sistem olarak tanımlar. Yazar, geleneksel yapılardan kopmuş ve kimi noktalarda modernizme ikna olmuş bir toplumda, “patriyark”ın dikey ilişkilerle, hem aile hem de ulus seviyesinde yaşatıldığına dikkat çeker[v]. Müslüman bir toplumun seküler modernleşme ile olan sancılı ilişkisi üzerinden tartışıldığı ölçüde, Sharabi’nin verdiği örnekler Türkiye ile paralellikler gösterir: baba figürü üzerinden modellenen paternalistik siyasi liderlikler, devletin kutsallığı ve yine baba koruması ve kontrolü olarak modellenen devletçilik, dini ideolojiden bağımsızlaşamayan milliyetçilik gibi örnekler, ilginç ortaklıkları gözler önüne serer.
Val Moghadam da 1991’de yazdığı ünlü makalesinde, Kuveyt’in Irak tarafından işgal edilmesinden ve bölgedeki Amerikan askeri hareketliliğinden başlayarak açtığı tartışmada, sözü Ortadoğu’nun emperyal işgale karşı sürekli militarize kültürün canlı tutulduğu bir defans psikolojisi içinde olmak zorunda bırakılmasına değinir ve Sharabi’den ödünç alarak, “neopatriyarkal devlet” tanımını, “teokratik Suudi Arabistan rejimi” kadar “seküler Türkiye Cumhuriyeti” için de geçerli gördüğünü ifade eder[vi]. Moghadam’a göre, dışa bağımlı kapitalizm ile şekillenen ülkelerde, modernite ile patriyarkanın çarpışmasının ürünü “neopatriyarka” olmuştur.
Dolayısıyla, feminist literatürde neopatriyarka kavramının ortaya çıkışının patriyarkal aile kurumunun karşı karşıya kaldığı modernleşme ile başladığını söylemek mümkün; ancak kavramın iktisadi temellerinin de görünür olmasını, daha ziyade 1970’lerdeki ekonomik buhran ve SSCB’nin çöküşünü takiben gerçekleşen paradigma değişimi ile birlikte, neoliberalizm ile eşlenik görülmesine borçluyuz.[vii] Sistematik eşitsizliklerin üstünün bireysel başarı hikâyeleri ile örtüldüğü, kemer sıkma politikaları ve özelleştirmelerle karakterize edilen neoliberal dönem, kadınların eğitime ve ücretli işgücüne katılımları anlamında toplumsal cinsiyet eşitliği adına çeşitli kazanımlar elde edildiği yeni bir zamanın adı. Bu zamanlarda hüküm süren patriyarkanın klasik patriyarkaya kıyasla daha kompleks bir yapıda olduğunu söylemek gerekir.
Türkiye’de neoliberal dönemin ürettiği neopatriyarkadan söz edeceksek, bu sistemin geçmişteki köklerini de görmezden gelmememiz gerekiyor[viii]. Burada kadınların güçlenmesine destek veren (veriyormuş gibi yapan) ama kontrolü elden bırakmayan, militarize ve erkek egemen kültürü yeniden üreten ve kadınları bu kültür için çocuk doğurmak ve yetiştirmekle mükellef kılan, bu süreçte hem kadınların hem de erkeklerin, makbul olanlar ve olmayanlar olarak ayırt edildiği bir sistemin, İslamiyet’le iç içe geçişi görünür oluyor. Eğitimde İslamileştirme pratiklerinin yaygınlaştırıldığı Türkiye’de neopatriyarka din ve milliyetçiliğin iç içe geçtiği bu temel üzerinde yükseliyor. Kadınların okuması ve çalışmasına yönelik inisiyatiflerin desteklenmesi, kadınlar için esnek çalışma saatleri talebinin yükseltilmesi ile birlikte işliyor: diğer bir deyişle, hâlâ çalışan kadınlardan ev içi emeğin üstlenilmesinin de talep edildiği bir sistemin içindeyiz. Günümüz Türkiye’sindeki neopatriyarkal düzeni görmek için, erkekleri toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü konusundaki tavırlarını değiştirmeye sevk etmek için yapılan çalışmalara ayrılan destekle, doğurganlık hızının artırılmasına yönelik çalışmalara sağlanan destek arasındaki oransal farka bakmak yeterli[ix].
Devletlerin bakım emeğinin yükünü “aile”ye (ve yardımseverlere) bırakmak istediği[x] ve cinsiyet hiyerarşisini yeniden üretmeye yöneldiği neoliberal ekonomik koşullarda, klasik aile kavramının popülerleştirilmesi ve kadınların yeniden eve dönmesi, politika yapıcıların tercihi olmaya başladı. 2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesi nedeniyle, neopatriyarka üzerine bu yıl daha çok konuşacağız gibi görünüyor. Politika yapıcılara kadar sirayet edecek kitlesel bir değişim talebinin etkili olabilmesi için, erkeklerin de geç kalmadan bu konuda konuşmaya başlaması gerek.
[i] Feminizm ve Psikanaliz kitabını 1975’te yayımlayan Juliet Mitchell, histeri çalışmalarının kardeşler arası yatay ilişkileri (ensest yasağı ile birlikte) incelemeye yönelmesinin önemli olduğunu söyler. Böylece, klasik Ödipal ailenin sadece hiyerarşik (babadan aşağıya) kurulan bir baskı çerçevesinde düşünülmesindense, daha derinlemesine incelemesinin yolu açılır. Bu yol, “eril histeri” araştırmalarına da açılmış bir yoldur ve hangi erkek kardeşin başa geçeceği sorusu, farklı erkeklikler arasındaki rekabeti gündeme getirdiğinden Eleştirel Erkeklik İncelemeleri alanının oluşmasında tarihsel bir dönemece işaret eder. Bkz. Çimen Günay-Erkol, “İllet, Zillet, Erkeklik: Eleştirel Erkeklik Çalışmaları ve Türkiye’deki Seyri.” Toplum ve Bilim 145 (2018): 6-31. http://www.cimengunay.net/Illet_Zillet_Erkeklik_Elestirel_Erkeklik.pdf
[ii] Rudolf Schenkel, 1946-47’de yürüttüğü araştırmalarda (Basel hayvanat bahçesindeki tutsak hayvanlar üzerinde çalışarak) kurt sürüsünü yönetenin bir “alfa” erkek kurt olduğu iddiasını ortaya atmıştı. Bkz. https://davemech.org/wolf-news-and-information/schenkels-classic-wolf-behavior-study-available-in-english/ Biyolog David Mech, 1970’te yayımladığı Kurt: Tehlike Altındaki Bir Türün Ekolojisi ve Davranışı kitabıyla bu teoriyi büyük bir üne kavuşturmuştu. Mech, özgür hayvanları gözlemlediğinde, daha önce yanlışlıkla “alfa” olarak adlandırılan hayvanların aslında grubun ebeveynleri olduğunu fark etmiş ve kitabın yeni baskılarını önlemeye çalışmıştır. Ancak “alfa erkeği” kavramının popülerliği nedeniyle olsa gerek, kitap iyi sattığı için, yazarın itirazına rağmen çok yakın tarihlere kadar kitabın yeni baskıları yapılmıştır. Scientific American dergisindeki öportajında Mech, yeni baskıları ancak 2022’de önleyebildiğini ifade ediyor. https://www.scientificamerican.com/article/is-the-alpha-wolf-idea-a-myth/
[iii] David Riesman, Nathan Glazer ve Reuel Denney, Amerikan toplumundaki değişimi inceledikleri ünlü kitapları Yalnız Kalabalık: Amerikan Toplumsal Karakterinin Değişimi Üzerine Bir İnceleme’de, Vietnam savaşına girilmesi kararına uzanan süreci de irdeler ve toplumda yaygınlaşan “bireyciliği” konu edinirler. https://heretik.com.tr/kitap/yalniz-kalabalik/
[iv] Türkiye’de akademik çevrelerde patriyarkanın zaten dinamik ve yeni koşullara adapte olan bir yapıda olduğunu düşünmek daha çok kabul görmüş gibi görünüyor. Bunu, tez veri tabanında “neopatriyarka” veya “neoataerkillik” anahtar kelimeleri ile arama yapıldığında hiçbir sonuç çıkmamasından yola çıkarak söylüyorum. “Neopatriarkal” anahtar kelimesi ile arama yapıldığında 2018 yılında yazılan bir yüksek lisans tezine ulaşabildim. Bkz. Gökçe Kars “Neopatriarkal yaklaşım çerçevesinde toplumsal yapılanma sürecinde kadın: Orta doğu ve Türkiye” https://openaccess.hacettepe.edu.tr/xmlui/handle/11655/5124 Neopatriyarka kavramına gösterilen ilgisizlik, Kemalizm’in kadın özgürleşmesine yaptığı katkılara ilişkin tartışmanın “devlet feminizmi” kavramı eşliğinde yaşanmış olmasından ve bu kavramın alandaki kabulünden kaynaklı da olabilir.
[v] Hisham Sharabi (1988) Neopatriarchy: A Theory of Distorted Change in Arab Society. Oxford University Press, s.7.
[vi] Val Moghadam (1991) “The Neopatriarchal State in the Middle East: Development, Authoritarianism, and Crisis.” Socialism and Democracy, 7(3), 125–140. s.131. https://doi.org/10.1080/08854309108428110
[vii] Berna Yazıcı (2013) “Güncel sosyal bilim analizinin sihirli anahtarı: “Neoliberalizm”?” Toplum ve Bilim 128. https://iletisim.com.tr/dergiler/toplum-ve-bilim/3/sayi-128-2013/9998/guncel-sosyal-bilim-analizinin-sihirli-anahtari-neoliberalizm/10176
[viii] Ceren Lord, Türkiye’de İslamileşmeyi yerleşik bir devlet geleneği olarak ele alır. Bkz. Cumhuriyet’in Doğuşundan AKP’ye Türkiye’de Din Siyaseti, İletişim Yayınları, 2018. https://iletisim.com.tr/kitap/cumhuriyet-in-dogusundan-akp-ye-turkiye-de-din-siyaseti/10492
[ix] Bakım yükü üzerine yapılan çalışmalar, sahadaki STK’lar ve konuya duyarlı büyük şirketler tarafından yürütülür ve desteklenirken, devletin kaynakları ağırlıklı olarak doğum oranlarını artırmaya yönelik nakdi yardımlara aktarılmaktadır. FİBA İşimiz Eşitlik Platformu tarafından yürütülen güncel bir çalışma için bkz. https://yukolmasin.com.tr 2025 Aile Yılı kapsamında ilan edilen destek paketi için bkz. https://www.aile.gov.tr/haberler/aile-ve-sosyal-hizmetler-bakanimiz-goktas-trt-haber-yayinda-sorulari-yanitladi/
[x] Berna Yazıcı (2012) “The Return to the Family: Welfare, State, and Politics of the Family in Turkey” Anthropological Quarterly, 85, 1, 103–140. s. 107. http://www.jstor.org/stable/41427090