Satı Korkmak, 14 Şubat 2009 tarihinde, koca Hasan Korkmak tarafından televizyon kablosuyla boğularak öldürüldü
Feministler, Satı’nın davasına ailesinin Mor Çatı’ya başvurması dolayısıyla müdahil oldu. Hasan Korkmak, Satı’yı, “aynı binada oturan kaynının oğlu ile bir “ilişki” içinde olduğu ve kendisini aldattığı iddiasıyla öldürdüğünü ifade etti.
Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davayı takip eden feministler bu davada farklı bir sahneyle karşılaştılar. Satı’nın kocayı aldattığını aile fertlerinin tamamı reddediyordu. Hasan Korkmak’ın ailesi ya Satı’nın aldattığını ve Hasan Korkmak’ın “haksız tahrik” altında cinayeti işlediğini söyleyecekti; ya da Satı’nın aldatmadığını söyleyerek aynı apartman içinde yaşayan aile fertlerinin “birliği”ni bozmayacaklardı. Kuşkusuz Satı’nın bir ilişkisinin olmasının bu davanın konusu olmaması ve cinayette indirim nedeni olarak görülmemesi gerekiyordu. Ancak mevcut hukuk böyle söylemediği için aile fertleri bu yönde ifade verselerdi cezada indirim yapılma olasılığı vardı. Buna rağmen Hasan’ın yakınları tanık olarak verdikleri ifadelerinde, bir aldatma olmadığını neredeyse ispata giriştiler. Feminist avukatlar “aldatma” iddiasının kadın cinayetine verilen cezalarda herhangi bir indirime neden olmaması gerektiğini savundular. Hasan Korkmak davanın ikinci duruşmasında Mahkemenin verdiği kararla, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm oldu (17.11.2009).
Satı Korkmak cinayeti davasında, Mor Çatı avukatları aile adına davaya müdahil oldular. Mahkeme heyeti avukatlar ve aileler dışında duruşma salonuna kimseyi almayınca feministler Adliye önünde duruşmaların sonucunu beklediler. Her iki duruşma sonrasında da basın açıklaması yapıldı.
2005 yılı başından itibaren düzenli toplanan ve mail grubu üzerinden haberleşen feministlerin 2007 yılının ikinci yarısından itibaren öncelikli gündemi “kadın cinayetleri” oldu. 27 Mart 2010 tarihinde yaptığı toplantıda kadın cinayetlerine karşı mücadeleyi güçlendirmek için feministler olarak bir kampanya yapma kararı aldı. Aynı toplantıda kampanyanın adı “Kadın Cinayetlerine İsyandayız Kampanyası” (KCİK) olarak belirlendi
Basın Açıklaması / 11 Ağustos 2009 – Kartal Adliyesi
“Erkekçe” Mazeretleri Kabul Etmiyoruz!
Satı Korkmak, Canan Akbulut, Zübeyde Yıldız, Azize Şimşek, Ferfuri Akbaş birbirlerini tanımıyorlardı ama onların isimlerini yan yana getiren katil kocaları ya da eski kocaları oldu. Hiç karşılaşmamış tüm bu kadınların ve daha yüzlercesinin, binlercesinin isimleri kayıtlara, adları farklı ama aslında kökenleri aynı olan “öldüren erkeklik”le yazıldı. Tüm katillerin “erkekçe” mazeretleri vardı.
Boşanmak istemek, çocuklarına sahip çıkmak, evlilik içinde edinilen mallarda hak sahibi olmak istemek, koca şiddetinden kaçmaya çalışmak, yeni bir hayat kurmaya çabalamak! Üstelik de, tüm bunları kadın olarak yapmaya kalkışmak, öldürülmek için yeter de artar sebeplerdi. Yakalanan katillerin ceza davaları görülmeye, soruşturma dosyaları hazırlanmaya başlandı. Bir kadını öldürmüş olmalarını “haklı” gösterecek deliller dava dosyalarında yerlerini yavaş yavaş alıyor. Hâkimlerin takdirleri doğrultusunda kimi gerekçeler “haklı” bulunacak ve katillerin bu kadınların hayatlarını almalarının karşılığı 5-10 yıla değer görülecek. Bu akıl, bu zihniyet yüzyıllardır “adalet” dağıtıyor. Devlet, yetkililer, sorumlular kadınların can güvenliğini sağlamada yetersiz kaldığı gibi, kadınların ellerinden alınan hayatlarını da yok saymaya devam ediyor. Tüm bunlara rağmen AİHM’nin Türkiye hakkında verdiği karar, devletin en yetkilisinin ağzından “haksız” bulunuyor.
Soruyoruz Herkese: Gerçek Haksızlık Nerede?
Bugün Satı Korkmak’ın davasında biz kadın örgütleri olarak taraf olduğumuzu bir kez daha yinelemek için müdahillik başvurusunda bulunduk. Sadece Satı’nın değil; Satı gibi kocaları, eski kocaları, sevgilileri, abileri, amcaları, dayıları, babaları, aileleri tarafından öldürülen tüm kadınların davalarında biz feministler tarafız! Satı’yı canice öldüren koca, muhtemelen iddianamede olduğu gibi, dava boyunca da “aldatıldığını”, namusunu temizlemek için bu cinayeti elem, keder ve cinnet halinde gerçekleştirdiğini sayıklayacak. Aslında bizlerin hep bildiği bir şeyi tekrar edip duracak: “Erkek egemen düzen, kadının bedenini kontrol altında tutma hakkını toplumsal olarak erkeğe verir” diyecek! Hepimize özetle “Namusumdu”, “Namusumu temizledim” diyecek! Katil kocanın kendisinde bulduğu bu “erkekçe” hakkın, mahkeme tarafından verilecek ceza ile onaylanıp onaylanmayacağını hep birlikte göreceğiz.
Sevgili Sevim Zarif’i, Ayşe Yılbaş’ı, Pippa Bacca’yı geri getiremesek de, adaletin kadınlardan yana da işleyebileceğini, kadınların hayatlarının ucuz olmadığını bir kez daha göstermek için bu davada tarafız!
Kadınların bedeninin ve hayatının tasarruf hakkını, namus adına erkeklerin kullanımına sunan erkek egemen sisteme karşı olduğumuz için de bu davada taraf olduğumuzu bir kez daha tekrarlıyoruz!
Bizler kadın örgütleri ve feministler olarak, kadınların hayatlarına mal olan bu erkeklerden yana anlayışın mahkemelerce aklanmasını, mazur görülmesini, ödüllendirilmesini kabul etmiyoruz. Erkek egemen zihniyetin kurallarının, erkeklerin çıkarının çiğnendiği gerekçesiyle, kadın cinayetlerinde uygulanan haksız tahrik indirimlerine son verilsin!