Bir kadın, hayatındaki sırların ifşa edilmesinden korktuğunda kendi kendine şunu sorar; bu sırlar neden bu kadar önemli ve korkutucu olsun? Ne yapmıştır ki bu kadar korkulacak? Gerçek şu ki, o kadın garip ve korkutucu bir şey yapmamıştır, sorun esasen ataerkil toplumdadır; kadınların belirli eylemleri toplum tarafından asla kabul edilmez ve bu tür eylemlerde bulunan kadınlar kınanır.

Birçok kadın ve kız çocuğu başlarından geçen olaylar nedeniyle bir noktada değişir; önceki kadın değildir artık. Koşullarımız farklı olsa da, her birimiz tüm bu durumlarda bir şeylerin ters gittiğini; koşullarımızı değiştirmek ya da en azından iyileştirmek için mücadele etmemiz gerektiğini içten içe biliriz. Savaşmaya ve ayağa kalkmaya karar verdiğimiz gün, değiştiğimiz gündür. Kimi kararlar kadın olarak bizi derinden değiştirir. Bu değişimler, özellikle biz kadınlar için, sadece yeni bir kimlik yaratmakla kalmaz aynı zamanda içsel bir uyanışı ve toplumsal kısıtlamalarla yüzleşmeyi de beraberinde getirir.

Bu kapsamda, kadın karakterin bir gün değişmeye ve eşitsiz koşullara karşı durmaya karar verdiği bir film hakkında yazmak istiyorum. Dariush Mehrjui yönetimindeki Sara filmi, 1993 yılında İran sinemasının önemli eserlerinden biri olarak gösterime girdi. Henrik Ibsen’in ünlü oyunu Nora, Bir Bebek Evi’nden ilham alınarak yapılan bu film, İran toplumundaki kadınların yaşamına dair derin ve analitik bir bakış sunuyor.

Filmin baş karakteri Sara, geleneksel ve ataerkil değerlere bağlı bir toplumda, kimliğini ve özgürlüğünü arayan İranlı kadınları temsil ediyor. Tıpkı Bir Bebek Evi’ndeki Nora gibi, içsel gerçeklerini ifade etmesine izin vermeyen bir sosyal hapishanede sıkışmıştır. Bu nedenle film, Sara’nın özel yaşamı ile sosyal yaşamı arasındaki çatışmayı etkili bir şekilde yansıtır.

Filmin dikkat çeken yönlerinden biri, özgürlük ve kadın kimliği için mücadele kavramlarıyla olan bağlantısıdır. Sara, başarılı ve bağımsız bir kadın olarak kültürel ve sosyal zorluklarla karşılaşır. Maddi ve sosyal bağımsızlığa erişmek için çabalar, ancak sosyal beklentiler ve aile baskıları nedeniyle önünde pek çok engel belirir.

Filmin bir diğer önemli yönü, erkeklerin Sara ve diğer İranlı kadınların yaşamlarındaki rolüdür. Filmdeki erkek karakterler, geleneksel ve ataerkil toplumun sembolleri olarak bazen kısıtlayıcı bir şekilde hareket eder. Bu durum, izleyicilere, hâlâ eski geleneklere bağlı bir toplumda kadınların hayatlarının sert ve çoğu zaman acı verici gerçekliğini gözlemleme fırsatı sunar.

Ayrıca, Sara’nın hayatında özel ve kamusal ilişkiler arasındaki bağ açıkça görülür. Kamusal alanda kendini özgürce ifade edemezken, özel yaşamında isteklerini gerçekleştirmeye çalışır. Bu çelişki, sadece Sara’yı değil birçok İranlı kadını etkilemektedir.

Sara filmi, en derin insani duyguları ele alırken kimlik, özgürlük ve insan ilişkileri hakkında temel sorular ortaya atar. Kadınlara ve onların haklarına bakış açısında köklü değişimlere ihtiyaç duyan bir toplumun eleştirisidir.

Diğer yandan, bu filmde insan ilişkilerinde, özellikle de kadınların hayatlarında önemli bir değer olarak fedakârlık kültürüyle karşılaşırız. Bu kültür karşılık ve teşekkür beklemeden ailesine ve topluma hizmet eden kadınların yeteneğini ortaya koyar. Baş karakterin kocasına bakmak için çabaladığı ve karşılığında hiçbir şey beklemeden tüm zorluklara katlandığı Sara filmi bunu gösteren bir örnektir. Bu tür bir fedakârlık, birçok filmde kadın karakterlerin aşk ve sorumlulukları nedeniyle hayallerinden ve kişisel ihtiyaçlarından vazgeçmesiyle tasvir edilir.

Genel olarak Sara İranlı bir kadının hikâyesi olmasına rağmen, aslında bu anlatım İran’da ve dünyanın diğer yerlerinde kimlik, özgürlük ve eşitlik arayışında olan birçok kadının sesini de temsil edebiliyor. İzleyiciyi İran’daki kadınların mevcut durumunu ve karşılaştıkları zorlukları düşünmeye yönlendirirken, nihayetinde değişim ve ilerleme umudunu canlandırabiliyor.

Filmin hikâyesi

Film, Sara’nın kocası olan Hesam’ın hastalanması ve tedavi için İsviçre’ye gitmek zorunda kalmasıyla başlar. O sırada hamile olan Sara, bu tedavi yolculuğunun masraflarını karşılamak için elinden geleni yapar. Bunun için gereken miktarı, babasının imzasını taklit ederek kocasının bir arkadaşından temin etmeyi başarır. Hesam evrak sahteciliği gibi konularda çok hassas olduğundan, Sara gerçeği ona söylememeye karar verir ve sonunda ona tedavi masraflarını babasının mirasından karşıladığını söyler. Hesam İsviçre’den döndüğünde sağlığına kavuşur. Aradan birkaç yıl geçer ve Sara bu süre boyunca geceleri dikiş dikerek taksitlerini öder, borcu artık bitmeye yaklaşır.

Artık Hesam da işinde terfi almış ve bankanın müdürü olmuştur. Birkaç yıl önce Sara’ya tedavi masraflarını sağlama konusunda yardımcı olan Hesam’ın arkadaşı şimdi Hesam’ın yönetici olduğu bankada çalışmaktadır. Hesam’ın arkadaşı işi konusunda kendini güvende hissetmez çünkü evrakta sahtecilikle suçlanmıştır ve her an işten çıkarılma korkusu içindedir. Bu nedenle, Hesam’ı evrak sahteciliğini görmezden gelmeye ve bankadaki işine sürdürmesine izin vermeye ikna etmesi için Sara’ya baskı yapar. Sara’yı, bankadaki pozisyonunu kaybederse tedavi parasını nasıl elde ettiğini ve sahte imzasıyla ilgili her şeyi Hesam’a açıklamakla tehdit eder.

Artık Sara hayatında yeni bir aşamaya geçmiştir. Hikâye ilerledikçe, Sara hayatına yön veren acı gerçeğin farkına varır. Güvenlik ve istikrar arayışı içinde sosyal tehditler ve sırlarının ifşa olması riskiyle yüzleşir; eğer bu sırlar ortaya çıkarsa, hayatı için ciddi bir tehdit oluşturacaktır.

Sara’nın arkadaşı, yıllar sonra Almanya’dan geri döner ve Sara’dan Hesam aracılığıyla bankada bir iş bulmasını ister. Hesam bunu kabul eder ve kendi arkadaşını işten çıkarmayı düşünür. Hesam’ın arkadaşı, yıllar önce Sara’nın arkadaşıyla duygusal bir ilişki içerisindeyken evlenememiştir ve şimdi yıllar sonra bankada birbirlerini bulurlar.

Sara, eğer Hesam’ın arkadaşı bankadaki pozisyonunu kaybederse sırlarının ifşa olacağını iyi bilir. Hesam’ı çok iyi tanır, böyle bir durumu kabullenemeyeceğini de bilir. Birçok kadın bu tür anları yaşamıştır: “Sırların ifşa edilmesi korkusu”. Bir kadın, hayatındaki bu tür sırların ifşa edilmesinden korktuğunda kendi kendine şunu sorar; bu sırlar neden bu kadar önemli ve korkutucu olsun? Ne yapmıştır ki bu kadar korkulacak? Gerçek şu ki kadın garip ve korkutucu bir şey yapmamıştır, sorun esasen ataerkil toplumdadır; kadınların belirli eylemleri toplum tarafından asla kabul edilmez ve bu tür eylemlerde bulunan kadınlar kınanır.

Sara artık kendisini her an üzerine biraz daha yaklaşan duvarların arasında bulur. Hesam’a hiçbir şey söylememeye karar verir. Hesam’ın arkadaşı şimdi işini kaybetmiştir ve yıllar önce evlenmek istediği kadın onun yerini almıştır. Sara, Hesam’ın, eğer Sara’nın sırrından haberdar olursa mantıklı bir tutum sergilemesini ve ona destek olmasını umar.

Sırların açığa çıkması

Hesam’ın arkadaşı Sara’nın sırrını ifşa eder.

Hesam, bu duruma çok öfkelenir. Eve gelir ve Sara ile tartıştıktan sonra, onu çocuklarını büyütmeye layık görmediğini söyler. Hesam, Sara’yı “delilikle” suçlayarak, onun kararlarıyla kendi pozisyonunu tehlikeye attığını ifade eder. Hesam’ı kızdıran şey “Banka müdürünün karısının evrakta sahtecilik yapması”dır ve bunun tüm gazetelerin birinci sayfa haberi olmasından korkar. Birkaç gün işe gitmemeye karar verir ve kendini odasına kapatır. Birkaç gün sonra Sara’nın arkadaşı ve Hesam’ın arkadaşı evlerine gelir. Hesam’ın arkadaşı, Sara’ya yaptığı şey için çok üzgün olduğunu söyler ve durumu düzeltmek istediğini ifade eder. Hesam’ın odasına gider ve bir mektubu odaya fırlatıp çıkar. Birkaç dakika sonra, Hesam mektubu okuyup Sara’yı arar ve sevinçle; arkadaşıyla Sara’nın dostu arasında romantik bir ilişki olduğunu ve arkadaşının Sara’nın sahtekârlığını kimseye söyleme niyetinde olmadığını söyler. Hesam, artık işi sağlama bağlandığı için mutlu, fakat hayatını kendi elleriyle mahvettiğinden habersizdir.

Sara’da bir değişim olur

Sara, Hesam’a alaycı bir şekilde gülümseyerek, “Şanslısın!” der. Tedavi masraflarını karşılayabilmek için sayısız zorluklara katlandığını ve kocasının sağlıklı bir şekilde geri dönmesini sağladığını anlatır. Sara, Hesam’a seslenerek bu tür fedakârlıklardan sonra kocasının da onu desteklemesini beklediğini söyler ve ekler: “Ancak sen benim aleyhimde konuştun ve beni çocuğumuzu büyütmeye layık olmayan deli bir kadın olarak nitelendirdin”. Sara, geceleri dikiş dikmekten gözleri zayıfladığı için koridordan aşağı inip gözlüğünü takar ve telefonla taksi çağırır. Hesam şaşırarak “Neden gözlük takıyorsun?” diye sorar. Bu sahne, kocası yaptığı fedakârlıkların gözlerini zayıflattığını bile bilmeyen bir kadının söylenmemiş sözleriyle doludur. Sara, küçük kızını kucağına alır ve evden çıkar. Aidiyet hissetmediği bir evden.

Birçok kadın, hayatında bu tür anları deneyimlemiştir. Eşitsizliği derinden hissettiğimiz ve içimizde bir şeylerin değiştiği anlar. Sonuç olarak Sara filmi, İranlı kadınların kimliğine bakış açımızı yeniden değerlendirmeye ve toplumda baskı altında tutulmalarını önlemeye yönelik bir çağrı işlevi görüyor. Bu eser, Sara’nın kişisel yaşam hikâyesini anlatırken kimlik, özgürlük ve eşitlik arayışındaki İranlı kadınların kolektif sesini temsil ediyor. Sara, tüm engellere ve zorluklara rağmen değişimin içeriden başladığını hatırlatıyor; kadınlar toplumda yükselip seslerini duyurmak istediklerinde ve bunu yapabildiklerinde. Bu film hayallerini ve özlemlerini gerçekleştirme yolunda cesaretle adım atan yeni bir kadın nesline ilham verebilir.

Son olarak, bazı sorulara yanıt vereceğim. Bu soruların yanıtları, ataerkil toplumları anlamamıza katkıda bulunabilir.

İran toplumundaki erkek egemenliğine hangi faktörler katkıda bulunmakta ve bunlarla nasıl mücadele edebiliriz?

Kadınların erkek egemenliğinden etkilenmelerinin başlıca nedenleri, tarihsel ve kültürel unsurlar, ataerkil aile yapısı ve kadınları kısıtlayıcı sosyal yasalar gibi unsurlardır. Aynı zamanda medya ve edebiyat da bu bakış açısının sürdürülmesinde önemli rol oynar. Bu durumla mücadele etmek için toplumsal bilinçlenme ve kültürel eğitim gereklidir. Medya, kadınların olumlu imajını desteklemek ve haklarını vurgulamak konusunda önemli bir rol oynamalıdır.

Kadınlar finansal ve sosyal bağımsızlığa nasıl ulaşabilir?

Kadınlar, finansal ve sosyal bağımsızlıklarına ulaşmak için gerekli eğitim ve becerilere erişim elde etmelidir. Sara filmi, baş karakterin dikiş dikerek geçimini sağlamaya çalıştığını gösteriyor. Destekleyici ağlar ve istihdam programları, kadınlar için daha fazla fırsat sunabilir. Ayrıca, hükümet ve sivil toplum kuruluşlarından kadın girişimlerine destek sağlanması öncelikli olmalı. Finansal bağımsızlık yalnızca erkeklerle sınırlı olmamalı; aile içindeki erkeklerin kadınların finansal bağımsızlığa ulaşmasına destek olmaları da hayati bir rol oynar.

Kadınların beklentisiz fedakârlıkları takdir mi edilmeli yoksa bunun için ödüller mi verilmeli?

Beklentisiz fedakârlıklar, sevgi, empati ve sorumluluk anlayışını sergilediği için övgüye değer. Ancak bu tür fedakârlıklar, doğal bir yükümlülük olarak görülmemeli. Sara filminde, baş karakterin fedakârlıkları sadece kendisinin ve ailesinin yaşamlarını iyileştirmek için değil, aynı zamanda tanınmalı ve takdir edilmelidir. Kadınlara sosyal ve ekonomik ödüller alma fırsatı tanınmalı ve kendilerini daha değerli hissetmeleri için gerekli alan açılmalıdır.

Toplumun cinsiyet eşitliğine yaklaşımı adına hangi değişiklikler gerekli?

Cinsiyet eşitliğinin sağlanması bakış açısında ve yasalarda köklü değişiklikler gerektirir. Örneğin, kadına şiddet uygulayanlara karşı yasalar sıkı bir şekilde uygulanmalı ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanması konusunda kararlılık gösterilmelidir. Ayrıca, kadınların hakları ve toplumdaki rolleri konusunda kamuoyunu bilgilendirme ve eğitim büyük önem taşır. Medya da, toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleme noktasında güçlü bir araçtır. Sara filminde, daha iyi bir sonuç için içsel ve toplumsal değişimlerin eşzamanlı olarak gerçekleşmesi gerektiği gösterilir.

* Negar Jokar, gazeteci ve insan hakları savunucusu.

Bir cevap yazın

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.