31 Mart 2024 yerel seçimlerinin önemli sonuçlarından biri de her yerde, en beklenmedik illerde ve ilçelerde dahi kadınların zaferi oldu. Eminiz bunun üzerine daha çok konuşulacak. Bu zaferin bir tarafı İstanbul’un ilçelerinde, İç Ege’nin il ve ilçelerinde gerçekleştiyse, bir diğer önemli tarafı da DEM Parti’nin kazandığı iller ve sürdürdüğü eşbaşkanlık politikası oldu. Biz de, Çatlak Zemin olarak, erkek egemenliğinin ve devlet baskısının her türlü biçimiyle mücadele eden Kürt kadın hareketinin belediye eşbaşkanlarıyla bir söyleşi dizisi gerçekleştirmeye koyulduk. Nasıl bir seçim süreci geçirdiklerini, kayyumla geçen yılların kadınlar açısından nasıl yaşandığını, seçimin sonrasını ve neler yapmayı planladıklarını sorduk. Bu diziye kadınların kazandığı zafere dair sembol illerden biri haline gelen Batman’la, kayyum siyaseti ve Hüda Par karşısında önemli bir başarı elde eden Gülistan Sönük’le başlıyoruz. Yolları açık olsun.

Öncelikle sizi tebrik ediyoruz, serkeftin 🙂 Batman’ı %64,5 oyla, Hüda Par’ı sandığa gömerek kazandınız. Bu süreçte en çok akla kazınan cümlelerden biri “giyeceğiniz çarşafın rengine karışmayacağız” oldu. Öncelikle bize seçim sürecini biraz anlatabilir misiniz? Hüda Par’la mücadele ettiğiniz seçim çalışmanızda nelerle karşılaştınız?

Burada öyle demokratik bir seçim süreci yaşanmadı, ama acısıyla, zoruyla, kolektif aklıyla bir seçim süreci atlattık. Artık seçim sürecinde yaşananlardan ziyade daha çok belediyenin problemleri nelerdir, kentin sorunları nelerdir bunlar üzerine tartışmak istiyoruz. Evet, birçok siyasi parti seçime girdi. Biz belediyeyi alacağımızı, halkın bizi desteklediğini biliyorduk. Bunu herkes de biliyordu. Biz seçim süreci boyunca nasıl oy oranımızı yükseltebileceğimize yoğunlaştık. Birçok saldırının da gerçekleştiği bir seçim süreciydi. Modelimize saldırılar vardı. Kadın temsiliyetine saldırılar, kabul etmeme, direnç gösterme durumları da vardı. Ama nihayetinde 31 Mart günü halk sandıkta cevap verdi. %64,52’yle biz bu modeli benimsiyoruz, bu modeli halklara gelecek vadeden bir model olarak değerlendiriyoruz ve oyumuzu bu modelden, yani eşbaşkanlık modelinden yana kullanıyoruz dedi. 31 Mart gecesi yapılan kutlamalarda yine binlerce gencin, genç kadının, halkın hep bir ağızdan “Jin, Jîyan, Azadî” sloganı atması da biz oyumuzu bu modele ve bu felsefeye verdik anlamına geliyordu. Bunu hem sandıkta oyla gösterdiler hem 31 Mart gecesi sözlü olarak da ifade ettiler. Gecenin geç saatlerine kadar bu kutlamalar devam etti. Dolayısıyla böyle bir seçim süreci atlattık diyebiliriz. Evet, bir sürü cinsiyetçi söylemle de karşılaştık. Partimize, kadın temsiliyetine yoğun saldırıların olduğu, ambargoların partimize uygulandığı bir süreçti aslında. Batman’ın kendi yerel basınından tutalım, Türkiye’nin ulusal basınına kadar bir ambargo söz konusuydu. Çok adımız dillendirilmedi.

Batman sonuçlarıyla birlikte özellikle siz bu ambargoyu bayağı yıkmış oldunuz.

Evet, aynen. Biz bu başarıyı şöyle değerlendiriyoruz: Bu kadar partimize dönük izolasyon çabasına, ambargoya rağmen bu başarı bizim sahadaki arkadaşlarımızın kurduğu fiziki temasın başarısıdır. Çünkü her bir arkadaşımız gece gündüz sahadaydı. Biz çok teknolojiden faydalanamadık, bize o alan açılmadı. Biz de kendi en çok bildiğimiz yöntemi, yani bire bir temas kurma, bire bir tartışma yürütme yöntemini kullanarak bu başarıyı elde ettik. Kenti bir-iki defa kapı kapı baştan aşağı dolaştık diyebilirim, yani neredeyse gitmediğimiz tek bir ev bile kalmadı. Gitmediğimiz sokak kalmadı. Bir broşür çalışması, bir yerel yönetim politikamızla ilgili çalışma, bir de pusula çalışması yürüttük. Biliyorsunuz bir yıl içerisinde partimizin ismi HDP’den Yeşil Sol’a, oradan HEDEP’e, oradan DEM’e olacak şekilde dört isim değişikliği yaşadık. Dolayısıyla bir pusula çalışmasına da ihtiyacımız oldu ve pusulalarımızı kentin birçok yerine götürdük, girmedikleri ev yoktu. Biz bu başarıyı da buna bağlıyoruz. Bire bir fiziki çalıştık, sadece basın kullanılmadı – çünkü zaten kullanamadık, kullandırtmadılar bize. Arkadaşlarımızın sahada yürüyerek kat ettiği yollar, sözlü olarak yaptıkları ikna çalışmasıydı bu.

Peki sahada Hüda Par’la karşılaşmalarınız oldu mu veya nasıl oldu?

Kendilerinin verdiği demeçler vardı, hem basına hem de ziyaret ettiği yerlerde. İşte, “Biz kaliteli bir adayla yarışmak istiyorduk”, “Kıran kırana bir yarış olsun istiyorduk”, “Biz en güçlü adaylarını karşımıza çıkartsınlar istiyorduk” gibi. Halk şu cevabı açıkça verdi: Sizin burada bir gerçekliğiniz yok. Yıllardır bu coğrafyada bizim siyasi geleneğimiz yönetimdeydi ve bu siyasi gelenek yine bu coğrafya için mücadele etti. Dolayısıyla bizim açımızdan bu mücadelede çalışma yürütmüş her bir arkadaşımız bizim temsiliyetimizdir ve aslında güçlü adaydır. Herhangi bir başka arkadaşımız da aday olsaydı yine bu başarıyı elde edecekti. Çünkü başta da söylediğim gibi halk felsefeye ve modele, bu yeni paradigmaya oy verdi. O cevabı onlara da verdiler. Ama kendilerinin en güçlü adayı da oydu yani. Kendileri de zaten bunu dillendiriyordu, bütün yoğunlaşmaları da Batman üzerindeydi.

90’lardan bugüne kadın cinayetleri ve kadın intiharlarıyla da gündemimizde olan Batman’da kadın aday olmak ne anlama geliyordu? Kürt kadın hareketinin ve yıllardır mücadelesi verilen eşbaşkanlık sisteminin burada nasıl bir kazanımı var? Sizin adaylık süreciniz nasıl gelişti?

Seçim sürecinde biliyorsunuz bizim erkek eşbaşkan adayımız ihraç edildi. Dolayısıyla tek eşbaşkan adayı olarak kaldım. Bir tartışmalı süreç de yaşandı, ama sahada insanların yaklaşımında, kadınların yaklaşımında net olarak görüyordum. Mahallede kadınlar gelip sarılıyordu ve biz senin arkandayız diyordu mesela. Bu seçim sürecinde biz hem 8 Mart hem Newroz da geçirdik. Bu sırada genç kadınların müthiş bir ilgisi olduğunu gördük sahada. Hatta biz seçim sürecinde merkez lokaldeydik, oraya üç genç kadın geldi ve dediler ki, “Biz ilk defa oy kullanacağız ve kullanacağımız ilk oyun bir kadın eşbaşkan şahsında olmasının o kadar gururunu yaşıyoruz ki, çok mutluyuz. Bir genç kadın eşbaşkana oy vermek çok mutlu ediyor bizi.” Bir genç kimliğim de var aynı zamanda. Biraz Batman’daki kadınlar kendini de gördü gerçekten bu süreçte. Bu kadar tartışmanın yaratılmasını, modelimizin tartışmaya açılmasını bütün kadınlar aslında kendilerine dönük bir şey olarak da gördü. Sadece işte Gülistan’ın şahsına değil, bu tartışma, bu kabul etmeme, bu resmi adayın kadın olmasına direnç göstermeyi bir bütün olarak kendilerine dönük değerlendirdiler. Ve kadınlar sahada bunu çok sahiplendi. Her biri kendileri eşbaşkan adayıymış gibi hissettiler ve o temelde bizim etkinliklerimize katıldılar. Mesela sosyal medyadan aldığımız mesajlarda birçok genç kadın diyordu ki, “Benim ailem belki size oy vermiyor ama özellikle partinin kadın politikalarından kaynaklı ben size oy vereceğim”. Bunun gibi birçok şey oldu. Ve seçim sonrasında da biz belediyeye gittiğimizde yine kadınların katılımının, kadınların mazbatayı alırken sahiplenmesinin gösterdiği üzere aslında herkes kendisinin kazandığını hissetti yani, öyle diyeyim.

Çok heyecan verici bir görüntüydü gerçekten, inanılmaz bir cevap da oldu, hepimizi umutlandırdı, duygulandırdı. Batman, aynı zamanda 2016 ve 2020’de kayyum atanan, yıllardır kayyum idaresinde olan bir kent. Tüm kayyumlar gibi kadın düşmanı politikalar yürüttüğünü, kadın birimlerini, kreşleri kapattığını biliyoruz. Kayyumun idaresinde kadınlar için nasıl bir Batman vardı?

Mesela Batman’da kadın kurumumuz vardı, Selis Kadın Dayanışma Merkezi ve bu ilk kayyumla beraber kapatıldı. Sonra seçimden sonra yeniden açıldı. İkinci kayyum atamasında buraya erkek müdür adaması yapıldı. Yani ismi kadın merkezi olabilir ama yine bir erkek aklıyla, erkek zihniyetiyle yönetilecek diye. En son seçime günler kala bu kadın kurumumuz yıllık 1500 TL – evet, yıllık 1500 TL! – karşılığında 25 yıllığına kiraya verildi. Yani bir talan var. Birçok kadın çalışan yerlerinden sürgün edildi, kendilerini rencide edecek, hiç alakaları olmayan birimlere gönderildiler. Memurken ya da şefken temizlik hizmetlerine ya da mezarlık hizmetlerine kendi pozisyonları olmayan yerlere sürgün edildiler. Yine kadın çalışanlara dönük mobbing, psikolojik şiddet gibi birçok uygulama yapıldı. Zaten kadın kurumlarının kapatılmasıyla birlikte kentte kadın intiharları da arttı. Biz parti çalışmasında olduğumuz için bize vakalar geliyordu. 2016’dan günümüze kadar Batman’da kadına yönelik şiddet de arttı, intihara sürüklenme arttı, kadın katliamı arttı. Bu da şununla bağlantılı: Kadınlar herhangi bir problem yaşadığında çözüm gücü olarak görebilecekleri bir kurum, bir adres yok. Bu da ya intihara sürüklüyor, ya şiddet olan ortamda kalmasına neden oluyor, ya psikolojik sorunlara neden oluyor. Bunun gibi bir dünya tahribat yaratıyor kadınların hayatında. Biz bunu, yani kayyumların özellikle de kadın alanına yarattıkları tahribatları net bir şekilde bu süreçte gördük.

Peki şimdi siz kayyumun ardından ve böylesine bir zaferle gelen bir kadın belediye eşbaşkanı olarak nasıl bir Batman hayal ediyorsunuz? Batman’da 2024’te kadınların öncelikli gündemleri neler? Neler yapmayı düşünüyorsunuz?

En çok canımızı yakan, yıllardan, yüzyıllardan beri can alan problem olarak kadın sorunu var ve kentimizde bu yoğunca yaşanıyor maalesef ki. Bizim ilk elden bu kadın kurumlarımızı tekrardan aktifleştirme gündemimiz var. Bunu yaparken de kentin sadece bir mahallesinde değil, bir merkezi yerinde değil çünkü biz kadınlar zaten yoksulluğun da yoksulluğunu yaşayan kesimiz. Birçok kadın bir şiddet olayı yaşadığında, kurum uzak olduğundan evden çıkamıyor ve ekonomik problemden kaynaklı bu kuruma kendini ulaştıramıyor, bu da çözümsüz bırakıyor. Bu yüzden biz de kentin birçok noktasında, ulaşımı kolaylaştırabilecek temelde birçok yerde, kadınların sosyolojik, psikolojik, hukuki sorunlarını ele alacak kadın kurumları planlıyoruz. Yine sığınma ihtiyacıyla kalabilecekleri yerleri biz ilk elden hızlandıracağız. Batman Belediyesi’nin şu anda bir konukevi [sığınak] var, ama ŞÖNİM’e bağlı işlediği için başvuranlar sıraya alınıyor, birçok şekilde süreç uzatılıyor. Bu süreç de kimi zaman kadınların hayatına mal olabiliyor. Biz bu sürecin hızlanması için doğrudan belediye bünyesinde, daha özerk sığınma alanları, dayanışma evleri planlıyoruz. Bunun yanında şiddeti en aza indirme, hatta hedefimiz ortadan kaldırma, yani şiddetsiz bir Batman inşa etmek. Bunu yapmak için uzman ekiplerle, sosyologlar, sosyal hizmet uzmanları, psikologlarla birlikte mobil ekipler oluşturacağız. Böylece belirli bir periyodda – 15 günde bir veya ayda bir – kentte sürekli bir mobil ekibin bu çalışmayı yürütmesini düşünüyoruz. Amaç aslında şiddetin kaynağını yine kadınlarla birlikte tartışmak ve sonrasında buna dönük çözümler üretmek. Evdeki ebeveynlerle çalışmak, kadın-erkek ilişkilerine birlikte bakmak. Yani şiddet sonrası dayanışma evet önemli, ama bunun öncesinde şiddeti önlemek, şiddete birçok yönüyle bakmak esas olmalı. Biz bunu hedefliyoruz daha çok Batman’da.

Kadın yoksulluğu yine Türkiye’nin her yerinde var, Batman’da da çok var. Kadın emeği görünmüyor, sömürülen bir emek. Daha çok kadınların emeğinin görüldüğü, kadınların ekonomik özgürlüklerini kazanabilecekleri kadın emek pazarları, meslek edinme kursları planlıyoruz. Bunu yaparken de sadece el işi, nakış, dikiş değil, bunun yanında belki yazılım kursları gibi günümüze uyarlanan şeyler düşünüyoruz. Bu tür çalışmaların hepsini yapacağız. Bunları yaparken de bütün bu hizmetleri kim hangi dilde konuşmak istiyorsa, hangi dilde hizmet almak istiyorsa o şekilde yapacağız. Kadınlar anadillerinde hizmete erişebilecekler. Bütün yönetim ve birim kademelerimizde çok dilli belediyeciliği esas alacağız.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Biz bu zaferi gerçekten yurtsever halkımızın ve bütün kadınların başarısı olarak görüyoruz. Halk mesajını verdi. Hepimize mesaj verdi.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.