Onlarla önce 2019’daki sendika seçimlerinde (DİSK’e bağlı Genel-İş 1 No’lu şube) Mor Liste olarak girdiklerinde ve sendikada eşitlik talebi ile yola çıktıklarında karşılaştık. O seçimlerde sendikalardaki erkek egemen yaklaşımın işçi sınıfının sorunlarını çözmekte yetersiz olduğunu söylediler ve çıktıkları yolda o seçimi kaybetseler de öncesinde ve sonrasında kadın işçilerle örgütlenmeyi sürdürdüler. Ardından Ocak 2023’te Mor Liste’den arkadaşların da olduğu liste kazandı ve kadınlar başkanlık, saymanlık görevlerini yürüttüler.
Kadıköy Belediyesi işçilerinin örgütlü olduğu bu sendika şubesinde, Kasım 2024 içerisinde belediye ile Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde kadın ve LGBTİ+ işçiler için eşit ve şiddetsiz bir iş ortamı yaratabilmek amacıyla talepler oluşturuldu. Bu talepler ve işçilerin insanca bir yaşamı sürdürecek talepleri kabul edilmedi; grev kararından hemen bir dakika sonra Genel-İş genel merkez tarafından TİS imzalandı ve grev sonlandırıldı.
Yıllarca profesyonel sendikacılığa kapılmış, koltuklarını bırakmayan erkek sendika yöneticiliğine karşı, işçilerin iradesini hiçe sayan genel merkeze politik itirazını dile getiren Genel-İş 1 No’lu şube yöneticileri 20 Kasım 2024’te topluca yönetimden istifa ettiler.
Süreci kendilerinden dinlemek için şube yönetiminden istifa eden Nazan Gevher Çam Ay ve Semra Çelebi ile konuştuk.
Öncelikle sendikalardaki erkek egemen anlayış, antidemokratik örgütlenme tarzına karşı yürüttüğünüz mücadelede yanınızdayız. Bu son TİS sürecinde belirlediğiniz kadın ve LGBTİ+ işçiler için talepler nelerdi?
Nazan: Öncelikle bu fırsatı bize sağladığınız teşekkür ederiz. Bu platform Mor Liste döneminden beri hep bizimle dayanışma gösterdi. Bu dayanışma kadın dayanışmasıdır ve bu dayanışma bize hep güç verdi. İyi ki varsınız.
Kadın meclisimizin önerileri ve bizim iki yıllık başkanlık ve şube yönetiminde sahada kadın işçilerin karşılaştığı tüm sorunları heybemize koyduk ve Mor Liste’den beri toplumsal cinsiyete dayalı bir TİS yaratmaya yönelik amacımıza uygun bir Toplu Sözleşme taslağı hazırladık.
– Uluslararası Çalışma Örgütü İLO 190 Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizin Önlenmesi Sözleşmesi ilk kez Toplu İş Sözleşmemize girmiş oldu.
– Tüm işçilere (erkek – kadın) ücretsiz kreş hakkımızı 2021 yılında almıştık. Korumayı başardık.
– İşe alımlarda yüz kızartıcı suçların yanında “kadına ve çocuğa şiddet” uygulayanların da işe alınamayacağı maddesini ekleyerek maddeyi ilerletmiş olduk.
– Kadın Sağlığı ve Mamografi Merkezi’nden tüm personel ücretsiz faydalanıyordu. Ancak bu sadece uygulamada böyleydi, Toplu Sözleşmemizde yoktu. Biz bunu “tüm personelle birlikte annesi, eşi ve kız kardeşleri de ücretsiz yararlanır” şeklinde TİS’e koyduk. “Tüm personel, eşi ve çocukları yararlanır” şeklinde madde kabul edildi.
– “2 yaşından küçük çocuğu olan kadın işçiye dilerse çalışma saati başında veya sonunda kullanmak üzere günde 2 saat emzirme ve bakım izni verilir. İkiz veya bir batında daha fazla çocuk doğuran kadın çalışanlara günde 3 saat emzirme ve bakım izni verilir. Yine engelli çocuk doğumunda emzirme ve bakım izni günde 3 saatin altına düşmeyecek şekilde düzenlenir. İşçi talep ederse bu izinleri haftada bir gün topluca kullanabilir.” Bu maddemizi kadın işçilerin talebi ile ikiz çocuk iznini artırarak geçirdik. Maddeyi ilerletmiş olduk.
– “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde, çalışan kadın üyelerin sendika tarafından düzenlenen etkinliklere katılmaları için kolaylık sağlanır.” Bu ilk kez TİS’e giren bir maddeydi ve geçirmeyi başardık.
– “Haziran ayında kutlanan Onur Haftası kapsamında LGBTİ+ işçiler seçecekleri 1 gün ücretli izinli sayılır, ancak işlerin aksamaması için çalışan LGBTİ+ işçiler takip eden hafta içerisinde bu izni kullanabilirler.” Bu maddemiz şiddetle reddedildi!
– Regl izni 2021’deki TİS’te kabul ettirdiğimiz ve örnek olan önemli bir kazanımdı. İşveren, bunun uygulanmasında suistimal olduğunu iddia ediyordu ve biz Kadın Meclisimizle birlikte bu iki yıllık süreçte bunun karşısında dirençle durduk. Özellikle pazartesi ve cuma günlerinde alınan regl izninin “suistimal” olduğunu ya da regl izniyle süt izninin birleştirilemeyeceğini söylüyorlardı. TİS sürecinde bunu konuşturmadık bile ancak biz istifa ettikten sonra işveren hemen bir genelge yayımlayarak suistimal konusunda kadın işçilere uyarıda bulundu. Takipçisi olacağız.
– Doğum izni konusunda iş yasasının kadınlara tanıdığı 8+8 haftaya ek olarak eski toplu sözleşmemizde 7 hafta ücretli iznimizi almıştık. Bu toplu sözleşmede 20 haftaya kadar çıkartmak gibi bir hedefimiz vardı ancak 10 haftaya yükseltebildik. Böylece Kadıköy Belediyesi’nde ücretli doğum izni toplamda 26 haftaya yükselmiş oldu.
– İşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing)
“İşveren, işyerinde “kasıtlı ve sistematik olarak” belirli bir çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıkan ve sayılan davranışların ortaya konulduğuna dair kuvvetli emareleri bulunan psikolojik tacizin önlenmesi amacıyla, konuya ilişkin yayımlanan yasal mevzuat çerçevesinde gerekli çalışmaları yapar. İşveren tarafından işçiye mobbing uygulandığının makul ve kabul edilebilecek herhangi bir şekilde ispatlanabildiği durumda işçinin iş akdini haklı fesih hakkı doğar ve kıdem tazminatı alır. Fesih söz konusu olmadığı durumda işveren, işçinin suça konu olan çalışma koşullarını iyileştirmekle yükümlüdür. Ayrımcılık tespit edildiği takdirde 4 brüt maaş tutarında ayrımcılık tazminatı ödenir. İşverenin işçinin uğradığı mobbinge göz yumması, işverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı düştüğünden bu durumda işçi maddi ve manevi tazminat isteme hakkına sahiptir.”
Daha önce farklı şekilde geçirdiğimiz maddeyi ilerleterek yukarıdaki şekilde düzenledik ve geçirmeyi başardık.
Görev süremiz boyunca işçilerin yaşadıkları mobbing ile ilgili meslek elemanlarının (psikolog, sosyolog, sosyal hizmet uzmanı) olduğu kurulumuz ile çok uyumlu çalıştık. Ve sadece adı olan bir kurul olmadı. Dava süreci devam eden vakalar var ve takipçisiyiz.
– Ayrımcılığın Önlenmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
“İşveren, Uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve diğer mevzuat hükümlerinin öngördüğü toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik düzenlemelerin yaşama geçirilmesi için gerekli önlemleri alır. Bu önlemlerle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi, işyerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, tüm çalışanların eşit fırsatlara sahip olması, kadınların ve LGBTİ+ bireylerin ayrımcılığa uğramaması için gerekli tedbirlerin alınmasını sağlar. Toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik sendika ve işverenin ortaklaştırdığı bilgilendirme ve bilinçlendirme amacıyla eğitim çalışmaları düzenler.”
Taslağımızdaki madde bu şekilde idi ancak LGBTİ+ ifadesi direkt reddedildi ve kaldırıldı. Ama bu maddede toplumsal cinsiyet kavramı ve “hiçbir cinsiyetin ayrımcılığa uğramaması” ifadesi geçmiş oldu.
Grev gecesine kalan maddelerimiz:
– “İşveren, çalışanların talebi doğrultusunda HPV aşısını yaptırır” maddesi işveren ve işveren sendikası Sodemsen tarafından direkt reddedildi.
– “Kadın işçiye boşanma izni ve boşanma parası” maddemiz çok önemsediğimiz, bir TİS’e ilk defa giren bir maddeydi. İşveren ve işveren sendikası Sodemsen bu maddeyi de direkt reddetti. Bu madde sahadaki kadın işçilerin talebi idi. Ne yazık ki masada kaldı.
– “8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında tüm kadın işçilere 12 aylık ped ücreti maliyeti olarak net 3.000 TL ödenir.” Bu madde de maalesef çok tartıştığımız ama geçiremediğimiz maddelerden biri oldu.
Bu talepleri nasıl belirlediniz ve TİS’e önerirken aslında sadece kadınlar adına değil şubeniz adına iletirken sendikadaki erkek arkadaşlarınız bu talepleri nasıl savundular?
Semra: Mor Liste sürecinden sonra şube yönetimine bir ittifakla aday olduk. Bu ittifaktaki erkek arkadaşlarımız kadın mücadelesine verdiğimiz önemin farkındaydı ve yönetimdeki kadın kotamıza da uyan arkadaşlar oldu. Beş kişilik yönetimimizde iki kadın, 15’li yönetim kurulumuzdaysa yedi kadındık. Yönetime geldikten sonra da ilk yaptığımız işlerden biri kadın temsilci ve işçilerle Kadın Meclisini kurmak oldu ve yönetimdeki erkek arkadaşlarımız Kadın Meclisinin aldığı kararlara uyma konusunda bizimle işbirliği içindeydi. Bu konuda bir sıkıntı yaşamadık.
TİS’teki kadın ve LGBTİ+ işçilerle ilgili talepleri, Kadın Meclisimizle ve daha da önemlisi, yönetimde olduğumuz süreçte uygulamada kadınların karşılaştığı sorunların çözümüne dair aldığımız notlarla belirledik. Örneğin ikiz bebeği olan kadın arkadaşlarımız, süt izninin yetersizliğinden şikayetçiydi ya da boşanan kadın işçiler ekonomik olarak nasıl zorlandıklarını, kimliklerini değiştirmek için izne ihtiyaçları olduğunu anlatıyorlardı. Bunları uygulamada çözmeye çalışıyorduk ama TİS’e koyup kalıcılaştırmak önemliydi. Bu şekilde görüşmeler yaparak, Kadın Meclisimizde kararlar alarak taleplerimizi taslağa koyduk. LGBTİ+ işçilerle ilgili yazdığımız maddelerse tamamen politik olarak sendikanın LGBTİ+ mücadelesinin yanında olduğunu ve bu arkadaşlarımızın da sendikası olduğunu görmelerini böylece sahip çıkmalarını sağlamak içindi. Politik olarak bir toplu iş sözleşmesinde LGBTİ+ işçilerin adının olması bizim için çok önemliydi.
Tabii bu maddeleri, erkek temsilcilerin çoğunlukta olduğu temsilciler kurulumuzda aylarca tartıştık J Örneğin boşanma yardımının neden sadece kadınlara istendiği ya da Onur Ayı izninin neden TİS’te yer aldığı çok sorgulandı ancak bu tartışmalar bile çok ilerletici, çok öğretici oldu. İşverense boş durmadı ve özellikle sahada çalışan, erkeklerin yoğunluklu olduğu sahaya çıkıp şantiyelere giderek “Bu sendika sizin ücretlerinizle değil LGBTİ’lerle ilgileniyor, dertleri siz değilsiniz” gibi iktidardan çok da farklı olmayarak kendince sendikayı zora sokmaya çalıştı. Ancak biz her fırsatta işçilerle buluşarak bu maddelerin önemini, politikasını anlattık.
İşverenle masaya oturduğumuz Toplu Sözleşme görüşmelerinde ise, bize karşı çıkan erkek temsilcilerin bile özellikle kadın hakları maddelerinde arkamızda yekvücut durduklarını gördük. İşverenle kıyasıya tartışmalarda bu temsilciler de maddeleri sonuna kadar savundular. Bence kabul edilmeyen çok önemli maddeler olsa da bunun tartışılması, gündemleştirilmesi sınıf sendikacılığı ve kadın-LGBTİ+ mücadelesi açısından çok yararlı oldu.
Daha önce 2021’deki TİS sürecinde aslında başta İstanbul Sözleşmesi’nin belediyede uygulanması olmak üzere regl izni, cinsel taciz vakalarında kadının beyanının esas alınması, ücretsiz kreş, mobbing kurulu, şiddet faili erkek işçinin maaşının %50’sinin eşine verilmesi gibi maddeler vardı. Bu sene taleplerinizi dillendirdiğinizde sendika ve belediyede nasıl bir dirençle karşılaştınız?
Nazan: Taslak hazırlık sürecimizde sahada işçi kadınların tüm sorunlarını heybemize aldık ve bunun yanında yurt içi ve yurt dışından tüm TİS taslaklarını inceledik. Feminist hareket ile bağımızı koparmadık. Yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın sonucu aslında. Taslak hazırlandıktan sonra genel merkezimizin toplu sözleşme daire başkanlığına yolladık ve hiçbir müdahale yapılmadı. İşçilerin taslağı artık masada idi. Maddelerle ilgili masada ciddi bir direnç vardı. Kadıköy belediye başkanının ve tüm CHP’li belediye başkanlarının üye olduğu Sodemsen (Sosyal demokrat kamu işverenleri sendikası) ve şirket yöneticileri masadaydı. Bu direnci bize her TİS görüşmesinde göstermekten geri durmadılar. Oysaki bu maddelerin tamamı politik maddeler idi. Masada olmayan ve masaya gelmeyeceğini beyan eden Kadıköy Belediye yönetimi bu konularda inisiyatif almaktan imtina etti. Bir işveren sendikasının kararına bırakılmayacak kadar politik bu maddeler böylelikle taslak olarak kaldı. Özelikle LGBTİ+ kavramını TİS’te geçirmemek için direnç çok yüksekti. İzinleri yükselterek kadınları iş hayatından uzaklaştırdığımız, bu kazandığımız haklarla kadın istihdamını zorlaştırdığımız (!) gibi erkek aklının tamamını masada sergilemekten geri durmadılar.
Şimdi imzalanan TİS’te 2021’de kabul edilmiş olan maddelerden ne kadar geriye düşüldü?
Semra: Aslında geriye düşülen bir durum yok. Hatta Nazan’ın ilk sorunuzda anlattığı gibi ilerlettiğimiz, ilk defa koyduğumuz ve geçirmeyi başardığımız maddeler de var; 25 Kasım izni, ILO 190, süt ve doğum izninin artırılması, mobbing kurulunun işleyişi gibi… Ancak bizim hazırladığımız taslaktaki maddeler tümden kabul edilseydi kadın ve LGBTİ+ mücadelesi açısından çok önemli kazanımlar olacaktı. Örneğin boşanma izni ve yardımı, HPV aşısının ücretsiz yapılması, kadınlara yıllık ped ücreti ödenmesi, Onur Ayı izni gibi kazanımlar tüm topluma örnek olabilecek, regl izni gibi özel sektörde talep edilmeye başlanacak maddeler olacaktı. Ama hâlâ hiçbir şey bitmiş değil, bunları talep etmeye ve önümüzdeki sözleşmelerde geçirmek için çalışmaya devam edeceğiz.
Siz tüm işçilerle talepleri belirlerken Genel Merkez TİS’i nasıl imzaladı, şubelere herhangi bir bilgi verildi mi öncesinde?
Nazan: 18 Kasım saat 24.00’te masada anlaşma sağlanmazsa yasal olarak sendikamızın yetkisinin düşmemesi için greve çıkmamız şarttı. 18 Kasım günü saat 16.30’da başlayan görüşmemiz saat 22.00 sularında işverenin son teklifini verip masadan kalkması ile son buldu. İşverenin özgüvenini hepimiz fark ettik aslında. Görüşmeye başlamadan önce TİS daire başkanının mesajı dışında şube başkanı olarak benimle iletişime geçen kimse olmadı. 19 Kasım 24.01’de grev pankartımızı asarken işçilere işveren tarafından gelen mesaj ile sözleşmemizin imzalandığını öğrendik. Tekrarlamak isterim işveren işçiye duyurdu. Keşke sendika genel merkezi mesaj atsaydı. İşçinin sendikaya güvenini bir kez daha yerle yeksan ettiler. Sözleşmenin ayrıntılarını ne yazık ki genel merkezimizden değil işverenin paylaşması ile öğrendik.
Şubeleri hiçe sayarak imzalanan TİS sonrası istifa ettiniz. Bu kararı neden ve nasıl aldığınızı bizlerle paylaşır mısınız?
Semra: Önemli bir karardı ama bu kararı almakta hiç zorlanmadık. Sizin de belirttiğiniz gibi, şubelerin ve işçilerin iradeleri hiçe sayılarak imzalar atıldı ve emekçilerin en önemli silahı olan grev hakkı ellerinden alındı. Bu korkunç bir şey. Sizin arkanızda dağ gibi durması gereken genel merkez, işverenle arkanızdan anlaşma yapıyor ve işvereni anlaşmak için masaya getirebileceğiniz tek silahınızı elinizden alarak sizi tamamen boşa düşürüyor. Özgür toplu sözleşme yapmanıza bile izin vermiyor, işverenin çerçevesini çizdiği bir sözleşmeye imza atmaktan hiç utanmıyor!
Biz bu yönetimi genel merkezin daha önce yaptığı hataları eleştirerek, “muhalif” bir ekip olarak genel merkezin tüm engellemelerine rağmen, her bir işçiyle tek tek konuşarak, delege pazarlıklarıyla değil işçi buluşmalarıyla kazanmıştık ancak böyle bir irade gaspından sonra bir gün bile o koltuklarda durmamız doğru olmazdı. Bu kadar zor bir mücadeleyle elde edilmiş o koltukları bir kalemde terk ettik ve ben bunun çok onurlu bir duruş olduğunu düşünüyorum. Çünkü o koltukların çok konforlu olduğu düşünülse de biz bunu sınıf mücadelesinin sadece bir aracı olarak görüyoruz. Mücadele her yerde yapılabilir ve yapmaya da devam edeceğiz.
Maalesef Türkiye’de istifa çok işletilen bir mecra değil. Kimse iş yapmadığı ya da yaptırılmadığı için istifa etmeyi düşünmüyor. Biz ise sadece kendi çizdiği sınırlar içinde çalışmamıza izin veren genel merkeze bu şekilde tavır göstermiş olduk. Açıklamamızda Genel-İş genel merkezinin sınıf sendikacılığıyla alakası kalmadığını belirterek kendilerini de istifaya davet ettik. Çünkü artık CHP’li belediyelerde örgütlü, CHP belediye kazandıkça üye sayısını ve dolayısıyla da gelirini artıran bir sendikanın bütün bu çıkar hesaplarının alaşağı edilmesi ve yeni bir tüzük ve yönetimle belediye işçileri için mücadeleye dönüş yapması gerekiyor.
Peki şimdi planlarınız neler? Kadın ve LGBTİ+ işçilerin talepleri için, eşitlikçi bir sendika için nasıl bir mücadele planlıyorsunuz?
Nazan: Türkiye’de 22 yıllık AKP – MHP iktidarına karşı her alanda en yüksek muhalefeti yapan biz kadınlar ne haklarımızdan ne de mücadelemizden vazgeçmedik. Biz o mücadeleden vazgeçmeyen kadınlarız. Sendikalardaki eşitlik mücadelemizde araçlar değişerek devam edecek. Tabii ki bu mücadele zor ve uzun bir mücadele ama biz biliyoruz ki bu mücadelede yalnız değiliz. Türkiye’nin dört bir yanındaki sendikalarda örgütlü kadınlarla bu mücadele devam edecek. Biz kadın dayanışmasının neleri başardığını biliyoruz. Hepsi bizi takip ediyor. Sendika ve işveren söz konusu kadın ve LGBTİ+ olunca erkek dayanışması göstermekten geri durmuyorsa biz de kadın dayanışması ile gerekli cevabı vereceğiz. YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
Son sorumuz da, aslında yaşadıklarınız bu sorunun özeti ama eklemek istediğiniz başka şeyler varsa, sendika içerisinde kadın mücadelesinin karşı karşıya geldiği sorunlar neler?
Hâlâ sendikalar çok “erkek” maalesef. Kadın yöneticileri geçin, kadın işçi temsilcileri bile çok az. Kadınlar zaten yüklendikleri hayat mücadelesinde bir de erkeklerin her şeye karar verdiği sendikal mücadele içinde olmakta tereddüt ediyorlar. Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu şube bu anlamıyla çok önemli bir örnekti. Bunun çoğalması, diğer şubelere ve DİSK çatısı altındaki diğer sendikalara sirayet etmesi için de bu yönetim sürecinde çok çalıştık ve başarılı olduğumuz yerler de oldu. Genel-İş’in 53 şubesinin sadece yedisinde kadın başkan var. Bu sayıların artması, yönetimde ve temsilci kurulunda kadınların, feministlerin çoğalması, dolayısıyla da kadın mücadelesiyle emek mücadelesinin birlikte yürütülmesi en büyük temennilerimizden biri. Çünkü ancak böyle kazanabiliriz.
Biz feministler kuşkusuz bu patriyarkal yapılanmalara karşı kadın ve LGBTİ+ işçilerin örgütlenmesine, taleplerinin dillendirilmesine emek veren sendikacı arkadaşlarımızın yanındayız ve birlikte hem sendikaları hem işyerlerini dönüştürmek için, emeğimiz için bulunduğumuz her yerde mücadeleyi sürdüreceğiz.