Anayasa Mahkemesi, şiddet faili eski kocasının çocuğu ziyareti sırasında fail tarafından öldürülen Serpil Erfındık için annesinin başvurusuyla açılan davada, ilk kez Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının, koruyucu ve önleyici tedbirlerin ihmal edilmesi ve etkin uygulanmaması sonucu, kamu görevlileri tarafından koruma ve etkin soruşturma yükümlülüğü açısından ihlal edildiğine hükmetti. Aile mahkemeleri tarafından kadına ve çocuğa şiddet uygulayan erkeklere “baba ile çocuk ilişkisini korumak” gibi nedenlerle çocuğun üstün yararı gözetilmeden verilen görüş hakkı kararlarının yaygın olduğu bugünlerde yeniden bu kararı hatırlamak ve aile mahkemesi hakimlerine hatırlatmak önemli.

Güliz Sağlam / csgorselarsiv.org

Türkiye’de şu anda şiddetten uzaklaşma mücadelesi veren kadınların karşılaştığı en temel sorunlardan biri kolluk birimleri, aile mahkemesi ve ceza mahkemesi hakimleri, savcılar, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri çalışanları gibi destek ve koruma mekanizmalarında görevli olan kamu görevlilerinin mevcut kanunları uygulamaması. Aileci politikalar ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yönelik saldırıların da etkisiyle, kadınların ve çocukların şiddetten uzak yaşama hakları “ailenin korunması” pahasına yok sayılıyor. Bu yaklaşım, öldürülmeden önce birçok kez farklı mekanizmalara başvuran ve şikayette bulunan kadınların hikâyelerinde açıkça görülebiliyor. Kamu görevlilerinin bu ihlallerine karşı herhangi bir yaptırım ve ceza uygulanmadığı için de yaygın bir cezasızlık söz konusu. Ancak bu yaygın cezasızlık ortamında 2021 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir karar önemli bir istisna olarak ortaya çıkıyor. Anayasa Mahkemesi, şiddet faili eski kocasının çocuğu ziyareti sırasında fail tarafından öldürülen Serpil Erfındık için annesinin başvurusuyla açılan davada (Başvuru numarası: 2017/32972), ilk kez Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının, koruyucu ve önleyici tedbirlerin ihmal edilmesi ve etkin uygulanmaması sonucu, kamu görevlileri tarafından koruma ve etkin soruşturma yükümlülüğü açısından ihlal edildiğine hükmetti. Aile mahkemeleri tarafından kadına ve çocuğa şiddet uygulayan erkeklere “baba ile çocuk ilişkisini korumak” gibi nedenlerle çocuğun üstün yararı gözetilmeden verilen görüş hakkı kararlarının yaygın olduğu bugünlerde yeniden bu kararı hatırlamak ve aile mahkemesi hakimlerine hatırlatmak önemli.

  • 2011-2013

Serpil Erfındık İzmir’de bir üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışıyordu. Fail Vedat Atik ile 2011 yılında evlendi ve kendisinden şiddet gördüğünü belirterek, evlilik birliğinin temelden sarsıldığı gerekçesiyle 2013 yılında aile mahkemesinde boşanma davası açtı. 1 Temmuz’da mahkeme çiftin boşanmasına, çocuğun velayetinin anneye verilmesine ve “çocukla kişisel ilişki kurma hakkı” çerçevesinde çocuğun her hafta sonu babada kalması gerektiğine hükmetti. Ancak hem boşanma davası sırasında hem de sonrasında çocuğun fail erkeğe teslim edildiği günlerde Vedat Atik, Serpil Erfındık’a ve çocuğa şiddet uygulamaya devam etti.

  • Haziran 2013

İlk olarak Haziran 2013’te boşanma davası devam ederken fail erkek, Serpil Erfındık’ı telefonla arayarak tehdit etti; daha sonra arabayla kadının evine gelerek çocuğu görmekte ısrar etti ve kadın ve çocuğu zorla arabaya bindirdi. Serpil Erfındık daha sonra çocuğuyla birlikte kaçmayı başardı ve polisi arayarak hakaret ve ölümle tehdit suçlarından şikayetçi oldu. Polis ekipleri, ifadesini aldıktan sonra faili serbest bıraktılar ve daha sonra hakkında hakaret ve tehdit suçlamasıyla dava açıldı.

Serpil Erfındık o gün karakolda ayrıca 6284 sayılı Kanun’un tanıdığı koruyucu ve önleyici tedbirlere başvurdu ve kolluk tarafından faile yönelik “her türlü şiddet, şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması” (6 ay); kadının işyerine, evine, kendisine ve çocuğuna 100 metreden daha fazla yaklaşmaması (3 ay) olacak şekilde önleyici tedbir kararı aldı. Kolluk tarafından verilen bu tedbirler daha sonra resmi prosedürlere göre onaylanmak üzere aile mahkemesine gönderildi. Ancak aile mahkemesi, 100 metreden fazla yaklaşmamaya yönelik kararı kaldırdı ve yalnızca “her türlü şiddet, şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması yönünde” 6 aylık olarak verilen önleyici tedbir kararını kabul etti onu da 6 aydan 1 aya düşürdü.

  • Eylül 2013

20 Eylül 2013’te fail, önce Serpil Erfındık’a tehdit mesajı gönderdi; sonra çocuğu teslim etmek için onun işyerine gitti ve küfür ve hakaretlerle çocuğu iterek şiddet uyguladı. Bunun üzerine Serpil Erfındık hem savcılığa şikayette bulundu hem de tekrar aile mahkemesine önleyici ve koruyucu tedbir talebiyle başvurdu. Mahkeme yeniden yalnızca 1 ay süreyle “her türlü şiddet, şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması yönünde” önleyici tedbir kararı verilmesine hükmetti ve koruma kararı talebini reddetti. Savcılık ise hakaret ve tehdit suçundan dava açılması için yeterli delil bulunmadığı iddiasıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.

  • Kasım 2013

Fail 14 Kasım 2013’te tekrar Serpil Erfındık’ın işyerine giderek hakaret ve tehditlerde bulundu. Olay polisler tarafından savcılığa bildirildi. Savcı, şüphelinin ifadesinin alınıp serbest bırakılması talimatı verdi. Ayrıca Serpil Erfındık’ın telefon mesajlarını kanıt göstererek yaptığı önleyici ve koruyucu tedbir talebi üzerine aile mahkemesi, koruyucu tedbirlerin alınmasına yer olmadığına hükmetti ve 6284 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (a), (c) ve (f) bentleri uyarınca Vedat Atik’in 1 ay boyunca “her türlü şiddet, şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması”, kadına ve işyerine “100 metreden daha fazla yaklaşamaması” ve “iletişim araçları ile rahatsız etmemesi” yönünde 1 ay önleyici tedbir kararına hükmetti. Ve kararların ihlal edilmesi halinde hapis cezası verileceğini açıkladı. Ancak zorlama hapsi kararının verilebilmesi için öncelikle kararın faile tebliğ edilmesi ve bu şekilde yürürlüğe girmesi gerekirken kararın faile tebliğ edilmediği bu nedenle de yürürlüğe girmediği, failin Serpil Erfındık’ı öldürmesinden sonra ortaya çıktı.

  • 29 Kasım 2013

Fail hakkında (Haziran 2013’te şiddet uyguladıktan sonra) hakaret ve tehdit suçundan açılan davaya ilişkin Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dava görüldü. Fail duruşmaya katılmadı ve zorla getirilmesine karar verildi. Duruşmada Serpil Erfındık failin tedbir kararlarını ihlal etmesinden dolayı hayatından endişe duyduğunu dile getirerek, faile tanınan çocukla kişisel ilişki tesisi hakkının sonlandırılmasını ve failin tutuklanmasını talep etti. Ayrıca İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi’nin hukuki desteğiyle doğrudan Cumhuriyet Savcılığı’na da başvurdu ve başvurusunu destekleyecek SMS mesajlarının da yer aldığı delilleri sundu. Ayrıca AYM’ye başvuruyu yapan annesinin ifadesine göre söz konusu dilekçeyi sunarken savcı kendisine “Sen yine neye geldin?”, “Çan çan çan bu ne çene, sizinle mi uğraşacağız” gibi ifadeler kullandı; kısa mesajlar hakkında ise yalnızca bilirkişi incelemesi yapılmasını istedi.

  • 15 Aralık 2013

15 Aralık 2013’te fail erkek, sonradan verdiği ifadesine göre, “çocuğu ziyaret etme hakkı”na sığınarak Serpil Erfındık’ın evine gitti ve onu bıçaklayarak öldürdü. Kasten öldürme suçundan ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme daha sonra iyi hal indirimi ile cezayı 28 yıl 5 ay 7 güne indirdi. Serpil Erfındık’ın annesi kadını korumak için gerekli koruyucu ve önleyici tedbirleri almadıkları, şiddetin önlenmesi ve tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanmasına ilişkin görevlerini gereği gibi yerine getirmedikleri gerekçesiyle polise ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürü’ne suç duyurusunda bulundu. Ancak İzmir Valiliği’nin soruşturma izni vermemesi üzerine savcılık dosyayı kapattı. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Temyiz süreçlerinin uzunluğu da göz önüne alındığında sonuçta Serpil Erfındık’ın öldürülmesinden neredeyse sekiz yıl sonra AYM’nin kararı açıklandı.

Kararın açığa çıkardıkları

Bu karar, kadınların ve çocuklarının şiddetten uzak bir yaşam hakkına yönelik en yaygın ihlalleri ve kamu görevlilerinin kötü uygulamalarına dair yaygın cezasızlık durumunu ortaya koyması açısından özellikle önemli. Öncelikle 6284 sayılı Kanun’un sağladığı önleyici ve koruyucu tedbirlerin uygulanmasındaki sorunları açıkça ortaya koyuyor. Kararların kısa sürelerle verildiği, kadınların defalarca başvuruya zorlandığı ve çoğu durumda bezdirildikleri kadın örgütleri tarafından sıklıkla dile getiriliyor. İşte bu davada da, kadının kendisine gelen kısa mesajlarla başvurusunu desteklemesine rağmen uzun süreli tedbir talepleri aile mahkemesi tarafından yeterli delil bulunmadığı iddiasıyla reddediliyor.

Bir diğer önemli nokta ise 6284 sayılı Kanun tarafından verilen koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının tebliğ edilinceye kadar yürürlüğe girmediği göz önüne alındığında, kolluk kuvvetlerinin kararı acilen faile tebliğ etmemesi halinde, emirlerin faili durdurma açısından bir anlamı kalmıyor. Ayrıca kararların çoğunlukla bir ay (hatta daha az) süreyle verildiği dikkate alındığında bu süre kadınlara yönelik etkili bir koruma sağlanmadan dolmuş oluyor.

Bu karar aynı zamanda önleyici ve koruyucu tedbir kararlarının ihlali karşısında koruma mekanizmalarının etkisizliğini de ortaya koyuyor. Görüldüğü gibi vakaları takip etmek ve her kadının kendine özgü koşullarına göre risk değerlendirmesiyle bütünsel bir analiz yapmakla yükümlü olan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri etkisiz. Risk değerlendirmesi yapmakla yükümlü kolluk kuvvetleri de failin ihlallerini analiz etme konusunda etkisiz. Savcı da fail şiddet uygulamaya devam etmesine rağmen her seferinde yalnızca ifadesini alıp serbest bırakarak kadının ve çocuğunun güvenliğini sağlamak konusunda görevini ihmal etmiş oluyor.

Ama en önemli hususlardan biri aile mahkemesi tarafından, hem kadına hem çocuğa şiddet uygulamasına rağmen faile çocukla kişisel ilişki tesis hakkının tanınması. Aile Mahkemesi hakimleri, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler olan BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Lanzarote Sözleşmesi ve ayrıca ulusal Çocuk Koruma Kanunu (5395 Sayılı Kanun) tarafından tanımlanan çocuğun üstün yararı ilkesine aykırı davranarak sıklıkla “baba-çocuk arasındaki bağı korumak” iddiasıyla faillere ziyaret hakkı veriyor. Bu durum öncelikle hakimlerin erkek şiddetinin çocuklar üzerindeki etkilerini tanımadığını ortaya koyuyor.[1] 6284 Sayılı Kanun’da çocuklara ilişkin geçici velayet, uzaklaştırma kararı, gizlilik kararı gibi düzenlemeler yer almasına rağmen erkek şiddetinin çocuklar üzerindeki etkileri sistem içerisinde görünmediği için etkin bir şekilde uygulanamıyor. Bu davada da görüldüğü gibi, faile yönelik uzaklaştırma kararlarında çoğu zaman çocuklar yer almıyor; faillerin şiddet uyguladıkları için ceza mahkemelerinde devam eden davaları olmasına rağmen hakimler, çocuğu ziyaret hakkının sona erdirilmesi taleplerini reddediyorlar.

Son olarak da, bu karar, valiliğin soruşturma için gerekli izni vermemesi nedeniyle kamu görevlilerinin ihlal ve suistimallerinin çoğunlukla nasıl cezasız kaldığını açıkça ortaya koyuyor.

[1] Buna dair daha detaylı bilgiye Mor Çatı’nın “Türkiye’de Erkek Şiddetinin ve Erkek Şiddetiyle Mücadele Mekanizmalarının Çocuk Haklarına Etkisi Raporu”ndan ulaşılabilir:

https://morcati.org.tr/izleme-raporlari/turkiyede-erkek-siddetinin-ve-erkek-siddetiyle-mucadele-mekanizmalarinin-cocuk-haklarina-etkisi-raporu/

 

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.