Artık feminist hareketin ve kuir hareketin bu kadar yükseldiği bir dönemde imalardan çok sıkılmadık mı…

Aylarca tüm mecralardan üzerimize boca edildi: Barbie filmi geliyor hem de Greta Gerwig yönetecek, senaristlerden birisi de Noah Baumbach. Zaten gitmek istiyordum ama sizde de olmuyor mu bir şeyin aşırı reklamı yapıldığında bir huzursuzluk hissi… Yapılması gerekeni yaptım: Gittim(k).

En başta söylemek lazım, filmin yapımcısı Mattel zaten Barbie’yi yapan oyuncak firması ve Mattel harika bir iş yapıyor; kendisi için. Mükemmel bir femvertising örneği Barbie filmi. Reklam izlemek için sinemaya ayrıca para veriyorsunuz. Aylarca süren reklamlarda feminist bir öykü anlatılacağının sinyalini verirken kuir izleyicileri de mutlu edecekmiş gibi bir hava esiyordu. Şimdi eleştirilere başlamadan baştan da söyliyim izlerken gayet keyif de aldım, Ken’lerin saçmalıklarına ağız dolusu güldüm de; ancak içimde bir kocaman “ama” kaldı…

Film Barbie’nin tarih sahnesine çıkışını feminizmin çok önemli bir adımı olarak göstererek başlıyor. Yıllarca kız çocuklarına belirli bir “kusursuz” beden algısı aşılayan oyuncak için inanılmaz bir yeniden tarih yazımı. İddiası diğer bebeklerle daha çocuksu ve anne rolleri oyunları oynarken Barbie ile daha “kadın”lığın kutsandığı ve daha cüretkar olunabileceği şeklinde bir yorum. Ama bu kutsanan kadınlığın neden o beden ölçülerinde olduğuna bir açıklama sunmuyor tabii ki.

Mattel kuşkusuz ki seneler içerisinde, yükselen feminist hareket karşısında oyuncaklarını daha fazla satabilmek için farklı Barbie’ler de çıkarıyor. Stereotipik Barbie’den sonra farklı beden ölçülerinde, farklı ten renklerine sahip Barbie’ler çıkarıyor. Güçlü kadın olmayı “kariyer” üzerinden tanımlayarak “her şey olabilirsin” deyip çeşitli işlere sahip Barbie’ler de üretiyor. Ama ne üretirse üretsin aslında “orijinal” olan ve “diğer” Barbie’ler var. Yani aslında filmde de baktığınızda diğer tüm Barbie’ler yemekte işte bir tat olsun diye katılmış şeklinde karikatürler. Ana karakter Margot Robbie tarafından oynanıyor ve espri ile de filmde “eğer çirkinleştirmek istiyorsanız Margot Robbie iyi bir fikir değil” diyor, çünkü heteronormatif dünya için belirlenmiş tüm güzellik kodları Barbie’de ve onu oynayan oyuncuda somutlanıyor… Yani aslında film ana akım güzellik algısını yeniden üretiyor ve satıyor. Mesela aslında filmde en kuir potansiyeli olan “Tuhaf Barbie”ye “tuhaf” diyoruz. Tuhaf Barbie, Barbieland’de biraz daha bilge birisi olsa da yan karakter. Aslında kurtarıcı Barbie yine stereotip Barbie oluyor da tuhaf görülen yine işte “delilikleri” ile neşe saçan bir figür olarak kalıyor (Kalplerimizde sadece öyle kalmadı elbette, tutar biri).

Filmde bol bol “patriyarka” duymak tabii ki bizleri heyecanlandırsa da, bol bol feminizm ve feminist kelimelerini duysak da esas yaslandığı yer “kadının güçlenmesi”. Sürekli bir “güçlü kadın”dan bahsediliyor ve bu o kadar klişe bir şekilde yapılıyor ki doğrusu filmi feminist manifesto gibi görenleri okuduğumda çok şaşırdım. Barbieland’de Ken’ler sadece Barbie’ler için varlar, nerede yaşadıklarını ve Barbie bakmadığında ne yaptıklarını bilmiyoruz (gerek de yok sanki), yönetim, tüm dünya Barbie’lerde. Sonra gerçek dünyaya geldiklerinde Ken (Ryan Gosling bence gitmedi o role ya), patriyarkayı öğreniyor ve erkeklerin önemsendiği bir dünya çok ilgisini çekiyor, patriyarkayı sıfırdan uygulamak üzere Barbieland’e geri dönüyor. Burada Ken’in patriyarkaya olan ana motivasyonunu Barbie’ye olan aşkına rağmen, Barbie’nin onu önemsememesi olarak gösteriyorlar. Yani “yazık” ne yaptıysa aşkından…

Ken’lerin patriyarkayı keşfetme anları gerçekten çok eğlenceli, gerçek hayatla da örtüştüğü için belki salonun en güldüğü sahnelerdi. Patriyarkayı anlatan kitapların yanına “at”ları anlatan kitaplar ve her yerde “at” kafaları beliriyor (ucuz diye rakı içtiğim bir yer vardı, orası geldi aklıma, tamamı erkek sadece bir ya da iki kadın oluyordu mekanda ve duvarlarda at resimleri ile ekranda at yarışı dönerdi). Barbieland, Kendom’a dönüşüyor; ne hikmetse patriyarka geldiği anda Barbie’ler “oh ne güzel ya bir şeyleri düşünmeye gerek de yok” deyip tamamı erkeklere hizmet eden kafasını sıfırlamış kişilere dönüşüyorlar. Bu anlatı her tarafından sorunlu.

Ken’in kadınların tamamının evlerine el koyup tek gayesi Ken’lere hizmet etmek olan bir pozisyona düşürmesinin ardından kadınlar örgütleniyor ve yönetimi ele geçiriyorlar. Burası güzel olmakla birlikte hemen devamında filmde bir özeleştiri sürecine geçiliyor. Aslında Barbie de Ken’i biraz anlasaymış böyle olmayacakmış, sadece kadınların yönettiği bir yer olmasa da en azından alt kademelerde o kadınları neredeyse köleleştirmekte sorun görmemiş Ken’lerden de olsa aslında daha eşitlikçi bir yere dönüşebilirmiş Barbieland. Yetmiyor, Barbie’nin yaratıcısı Ruth Handler karakterine de ya insanlar da işte ölüm kavramından korktuklarından bununla baş etmek için çeşitli şeyler üretiyorlar mesela patriyarka dedirtiyor ve binlerce yıllık sistemi varoluşsal krizin bir çıktısıymış gibi ifade ediyor (vov dedik biz Ezgi’yle sesli olarak). Ya da Mattel bir yandan kendi yönetimiyle dalga geçiyor, ay bak ya CEO falan hepsi erkek hay Allah şeklinde ama onları da sevimli, komik, anlaşılır karakterler olarak sunarak bir günah çıkartıp yoluna devam ediyor. Kadınların ve kız çocuklarının güçlendirilmesinden bahsettik, patriyarka eleştirisi de yaptık, enough activism for today.

Barbie “istediğin her şey olabilirsin” gibi bir hayalleri yücelten öykü sunduğundan bunu aynı zamanda kuir izleyiciye de satmaya çalışıyor. Filmde kuir oyuncular olsa da rollerin hiç birisi kuir değil. İmalar var belki, çeşitli kuir potansiyeller var ama artık feminist hareketin ve kuir hareketin bu kadar yükseldiği bir dönemde imalardan çok sıkılmadık mı… Barbie’nin Ken’le sevgilisi olmayı reddetmesi hoşumuza gitse de herhangi bir Ken’in diğeriyle ya da Barbie’nin diğer bir Barbie ile birlikte olma ihtimaline dair hiçbir girişim yok filmde.

Barbie ve aslında hatırlarsak o dönemde bir de Sindy bebekler kuşkusuz ki sınıfsal. Plastik olanları vardı ve ben hep dizleri de bükülen Barbie’lere yükseliyordum. Ücretsiz ev emekçisi annem mutfak alışverişinden üç beş kısıp oyuncakçı ile deftere yazdırıp taksitli ödeme (evet böylece yaşım da ortaya çıkıyordur, kredi kartı yoktu – true story) için anlaşıp birkaç bebek almıştı. Sindy, Barbie olmasa da eşdeğer bir şeyler vardı. Tabii ki o kadar kız varken partnerleri bazen birbirleri oluyordu, bu sahneleri filmde de görmek isterdik, sürekli kızlarla pijama partilerinden bahseden filmde buna dair en ufak bir ima yok. Ken de Paul de pahalı bebeklerdi. Barbie evleri ise sadece akrabası Almanya’da olanların (ya da zenginlerin) sahip olduğu, diğerlerimizin heyecanla izlediği şeylerdi. Geniş eşofman altımla arkadaşımın evine gittiğimde bir Barbie mobilyasını eşofmandan içeri atarak çorladığımı da hatırlıyorum (sınıf kini) sonra annemin dolabına sakladığım için yakalandığımı da… Bakınız ne kadar önemsemişsem poz da vermişim.

Özetle keyifli bir zaman geçirseniz de filmde, dev bir reklamdan çıkmış gibi hissediyorsunuz. Mattel, Hollywood’da feminist bir yönetmen olarak sunulan Greta Gerwig’in de yardımıyla bizlere Barbie’yi feminist bir figür olarak pazarlamaya çalışıyor. Anlatılansa bizim feminizmimiz değil kuşkusuz, beyaz bir kadın güçlenmesi öyküsü ve liberal bir “ay ne istersen olursun aslında” balonu. Hatta patriyarka aslında erkekleri de yoruyor onlar da mutlu değil o kadar diyor. Kuir potansiyelleri olmasına rağmen ısrarla heteronormatif, ikili bir sistem sunuyor.

Feminizm dünyanın her yerinde yükselirken kuşkusuz ki popüler kültür daha geniş bir pazar için özgürlük mücadelemizin bizde yansıması olan “duygularımızı” pazarlamaya çalışacak, devam da edecek. Femvertising konusunda saçma sapan reklamlar ve girişimler görmektense tercih ederim diyorum hep; burada dikkat etmemiz gereken onu paketleyip janjanlı ambalajlara koyup bize satmaya çalışırken sermaye, içinin boşaltılmasına izin vermemek. Kadının patriyarkanın istediği gibi güçlenmesi ile feminist ideolojinin daha makbul daha kabul edilebilir hâle getirilmesine karnımız tok. Bütün tuhaf Barbie’ler, birleşin 😊

Not: Bazı detaylar tabii ki film sonrası sevgili Ezgi Karakuş ile sohbette derinleşmiştir. Öfkemizi de paylaştık. Kocaman öpücük.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.