22 Şubat 2008 tarihinde boşanmak istediği kocası tarafından öldürülen Ayşe Yılbaş’ın davası kadın cinayeti davalarında feminist müdahillik deneyimi açısından önemli bir örnek oldu.
22 Temmuz 2007’de eski kocası tarafından öldürülen Sevim Zarif gibi Ayşe Yılbaş da temas içinde olduğumuz bir kadındı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde öğrenciydi. Kocasından ayrı yaşıyordu. Çocuğuyla birlikte ailesinin yanında kalıyordu. Boşanmak üzereydi. Boşanma davasını iki feminist avukat yürütüyordu. Ayşe, hastanede nöroloji servisinde çalışırken, boşanmak istediği kocası Astsubay Kıdemli Çavuş Hüseyin Güneş Özmen tarafından 12 kurşunla öldürüldü.
Ayşe Yılbaş davası feministlerin ilk müdahil olduğu kadın cinayeti davası değildi. Bu davaya gelindiğinde hem kadın cinayetlerine karşı politik sözümüz belliydi, hem de kadın cinayetleri davalarında erkek adaletin nasıl işlediğine ilişkin deneyim sahibi olunmuştu.
Artık töre ve namus cinayetleri tanımlamaları geride bırakılmıştı ve kadın cinayetleri tanımı kullanılıyordu. Kadın cinayetlerinin politik olduğu ve katillere verilen cezalarda yapılan haksız tahrik indirimlerinin erkeklik indirimi olduğu dile getiriliyordu.
Kadın cinayeti davalarında kadın örgütlerinin müdahillik talebi uzun zamandır feminist politikanın bir parçasıydı. Bu davada da Mor Çatı ve başka kadın grupları adına müdahillik dilekçesi verildi. Kabul edilmedi. Feminist avukatlar, davayı davacı vekili olarak takip ettiler. Yargılama sürecinde Ayşe Yılbaş’ın katili de katilin avukatları da “haksız tahrik” sonucunda cinayetin gerçekleştiğini öne sürdüler. Yerel mahkeme hiçbir indirim yapmayarak, katil Hüseyin Güneş Özmen’e ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Katil hem tasarlayarak öldürmekten hem de boşanma süreci bitmeden gerçekleşen bu cinayet eşe karşı işlendiği için iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı (28.07.2009).
Dava Yargıtay tarafından cinayetin tasarlayarak işlenmediği gerekçesiyle bozuldu. Yargıtay’ın kararı bozmasıyla dava süreci Şubat 2012’de yeniden başladı. İkinci yargılama sürecinin sonunda, mahkeme tasarlamanın olmadığına hükmetti. Ancak suç eşe karşı işlendiği için katile yine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
Daha önce takip edilen ancak hukuki sürecini feminist avukatların yürütmediği Sevim Zarif ve Pippa Bacca cinayetlerinde katilin öldürülen kadınlarla akrabalık ilişkisi olmaması nedeniyle, cinayetin “eşe karşı işlenmesi” durumunda hukukta tanımlanan ağırlaştırıcı neden yoktu. Cinayetin, canavarca hisle (Pippa Bacca) ve tasarlayarak (Sevim Zarif) işlendiği de ağırlaştırma nedeni olarak mahkeme heyetleri tarafından göz önüne alınmayınca, katiller müebbet cezası almışlardı (22.07.2009). Bu anlamda Ayşe Yılbaş cinayetinde (resmî yakınlığı olan) kocanın tahrik indirimi almadan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alması çok önemliydi. Belki de bir ilkti.
Ayşe Yılbaş davası feminist mücadelenin hukuka yansıması açısından önemliydi. Bu dava sayesinde, kadın cinayeti söz konusu olduğunda mevcut hukuk sistemindeki erkek egemenliği lehine kullanılacak ayrıntılar daha çok kavrandı. Erkek adaletin, “tasarlayarak ve canavarca hisle öldürme” kararını vermekten imtina ettiğini, boşanan kadınların, sevgililerin erkek şiddeti karşısında hukuken daha savunmasız olduğu bu dava sırasında deneyimlendi.
Ayşe Yılbaş davasında, sanık avukatlığı meselesinde de bir tartışma yürütüldü. Davalarda savunma hakkının, sanık avukatları açısından hangi yoldan gidilirse gidilsin, müvekkili davadan az cezayla ya da cezasız kurtarma hedefiyle icra edildiğine tanık olundu. Avukatların savunmalarında erkek adaletin girdabında dolandıkları davanın her aşamasında ortaya döküldü. Ayşe’nin katili Hüseyin Özmen’in önce boşanma avukatı, cinayet sonrası da savunma avukatı olan Bahri Belen savunma hattını, erkek egemen sistemin değerlerine sarılarak kadın düşmanı politikalarla kurdu. Katilin ruh sağlığının yerinde olmadığını, aşk/tutku cinayeti işlediğini ileri sürerek cezasında haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiğini savundu. İnsan hakları savunucusu olan Bahri Belen, dava başlamadan kendisine önerilen davanın avukatlığından çekilme isteğini, müvekkilinin “mağdur olacağı” gerekçesiyle reddetti. Bahri Belen’in mahkemedeki müdahilliği avukatlıkla sınırlı kalmadı. Cüppesini çıkararak katil Hüseyin Özmen lehine tanıklık da yaptı. Dava Yargıtay tarafından bozulup yeniden yargılama başladığında, Bahri Belen sanık avukatlığından istifa etti. Ayşe Yılbaş cinayeti davasında, tıpkı Sevim Zarif cinayeti davasında olduğu gibi, katil, kadın örgütlerinin, feministlerin davayı izlemelerinden rahatsızlıklarını defalarca dile getirdi. Sanık avukatları da bu fikre katıldıklarını beyan ettiler.