Emekçi kadınlar, her 8 Mart’ta olduğu gibi bu yıl da meydanlarda her türlü baskı ve şiddete karşı seslerini yükselterek sendikal hak ve özgürlüklerini savundu. KESK sendikalarından kadınlarla sendikal mücadele ve kadınların durumuna ilişkin söyleştik. 

Son dönemlerde dünyanın hemen her köşesi, seslerini yükselten emekçi kadınların mücadelelerine tanık oldu. Eşit işe eşit ücret, işyerinde mobbing ve tacize, kürtaj yasaklarına, krize, yoksulluğa ve ayrımcılığa karşı, gerçek demokrasi ve eşitlik, insanca bir yaşam talepleri her yerden duyuldu. Nihayetinde dünyada ve Türkiye’de kadın kitlelerinin hareketliliğini, dinamikliğini, mücadeleci bir tutumla sokakları doldurmalarını, sorunlarına çözüm arayışlarındaki ısrarcılığı ve sorunlarının kaynaklarına yönelme eğilimini görünür kılan 8 Mart’lar yaşandı. Bu yıl da kadınlar meydanlarda emek sömürüsüne, kadın katliamlarına, mobbinge, güvencesiz iş ortamlarına baskıya ve erkek egemen sistem içersinde yürüttüğü mücadele adına alanlardaydı.

Sendikalı kadınlar da her yıl olduğu gibi bu yıl da, meydanlarda seslerini yükseltti. Sendikalı kadınlarla yıl içersinde verdikleri emek mücadelesini, direnişi ve 8 Mart’a dair verdikleri mesajları konuştuk.

Cinsiyetçilik temelli çalışma yaşamı

Emek politikalarında en fazla kadınların etkilendiğini söyleyen Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim- Sen) merkez kadın sekreteri Simge Yardım, esnek ve güvencesiz çalışma ortamlarının kadınların üzerinden tanımlandığına vurgu yaptı. Yardım, “Kadınlar, kamusal alanın dışına çıkarılmaya çalışılıyor. Çalışma yaşamı cinsiyetçilik temelinde inşa ediliyor. Eğitim emekçisi kadınlar, ücretli öğretmenler ve TYP kapsamında çalışan hizmetlilerin büyük çoğunluğu kadın. Yine ayrımcılık, mobbing de kadın emekçilerin karşılaştığı en temel sorunlardan biri. Yoksullaşmanın derinleşmesiyle birlikte ev içi emeğin, kadınların üzerine daha fazla yüklenmeye çalışıldığı bir sürecin içindeyiz. Emekçiler her geçen gün daha fazla yoksullaşırken, halka, emekçilere ayrılmayan bütçe savaş ve güvenlik politikalarına ayrılıyor. Bu politikalara karşı güçlü bir kadın direnişi ile karşılık vermek de büyük bir ihtiyaç. Kadınlar bugün yaşamın her alanında emekleri, kimlikleri, hakları için bir mücadele yürütüyor” dedi.

Emeğin toplumsallaşması ve özgürleşmesi

Sendikal hak ve özgürlüklere dönük müdahalelerin yoğun bir biçimde yaşandığına vurgu yapan Yardım, “Sendikalı oldukları ve haklarını talep ettikleri için emekçiler işten çıkarılıyor.  Haklarımız yok sayılıyor, 2023’ü geride bırakırken, yıl içinde birçok direniş ile karşılaştık. Bugün uluslararası sözleşmelerde örgütlenme özgürlüğü tanımlanmış olmasına rağmen emekçiye değil, savaşa güvenlik politikalarına bütçe ayrılıyor. İşten en kolay çıkarılan kadınlar olurken daha fazla örgütlenmemiz gerektiği ise çok açık. Bir süredir devam eden işçi direnişleri de tam olarak tüm müdahalelere karşı yükselen bir direniş. ‘İLO 190 sayılı’ şiddet ve taciz sözleşmesinin imzalanması, kadından yana bir bütçe hakkı, kapatılan kamu kreşlerinin yeniden açılması, örgütlenme hakkımız gibi pek çok alanda çalışma yürüttük. Emeğin toplumsallaşması ve özgürleşmesi çok daha güçlü bir örgütlenme ile mümkün olacaktır” şeklinde konuştu.

Emeği özgürleştirecek olan kadındır’

Eğitim alanının iktidarın ideolojik hedeflerine uygun bir toplumsal alana dönüştürüldüğüne vurgu yapan Yardım, “Cinsiyet eşitsizlikleri, proje protokoller ve müfredat ile derinleştiriliyor. Makbul kadın inşası, çocukluktan başlatılıyor. Son süreçlerde kadın eğitim emekçilerinin kıyafetlerine, bedenlerine dönük saldırılar arttı. Mersin’de bir kadın eğitim emekçisine kıyafeti nedeniyle ceza verildi. Kadınların ücretsiz anadilinde sağlık hakkına erişimi, kamusal hizmetlere erişimi temel direniş alanlarımızdan biri. Kamu ve özel ayrımı olmaksızın bugün yaşadığımız sorunlar ortak. Biat etmesi istenen emekçi profiline karşın itiraz eden kabul etmeyen direnişi büyüten bir hat örgütlenmeli. Biliyoruz ki, emeği de toplumu da özgürleştirecek olan kadınlardır” diye belirtti.

Kadınlara çağrı: Yan yana gelelim

Yardım son olarak, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde kadınlara şu çağrıyı yaptı: “8 Mart’ta emeğimiz kimliğimiz bedenimiz bizim. ‘Mücadelede kararlı, özgürlükte ısrarcıyız’ şiarıyla alanlardayız. Yan yana olduğumuzda kazanacağımızı biliyoruz ve beş bin yıllık kadın direnişinden aldığımız güç ve hafıza bizlere mücadele etme sorumluluğu yüklüyor. Yan yana gelelim örgütlenelim, eşit ve özgür bir toplumu birlikte inşa edelim.”

‘Emek sömürüsü hayatımızın her alanında’

Tarım Orman Çevre ve Hayvancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (Tarım Orkam-Sen) Genel Başkanı Serap Baysal ise, “Kadınlar olarak patronlara karşı mücadelemizi verirken aynı işi yapan kadın ve erkeğin aynı maaşı almadıklarını görüyoruz. Bu durumlarda ilk gözden çıkarılan kadınlar oluyor. Emek sömürüsü hayatımızın her alanında. Kadınlar ücretli bir işte çalışmakla birlikte çocuk ve hasta bakımını da üstleniyor. Toplum tarafından değer görmüyor ama toplumun bütün yükünü kadınlar omuzluyor. 2023’ü geride bırakırken kamu emekçisi kadınlar olarak, doğum yapan anneye ücretli izin, doğum izninin uzatılması, kreş hakkı, regl izni kadın emekçilerin iş yaşamına daha verimli katılmaları, servis ve yemek ücreti vb. haklarımızın hiçbiri karşılanmadı” dedi.

‘Kadın mücadelesi yükseliyor’

Kadınların iş yaşamından kopmamak adına erkeklere oranla daha fazla efor harcamaları gerektiğini söyleyen Baysal, kadınların bu sebeple hayatın zor şartları altında kaldığına da dikkat çekti. Bu durumun bilinçli olarak yapıldığını belirten Baysal, “Türkiye’de düşünen, üreten ve haksızlığa karşı sesini yükselten kadın istemiyorlar. Kadınlar ucuz iş gücü olarak görülüyor. Son zamanlarda seslerini yükselten Agrobay kadın işçileri. Çalışma saatlerinin insan onuruna yakışacak şekilde olması, içeride biriken mesai ücretleri gibi yapılması kolay taleplerdi. Maalesef ülkemizde emek düşmanı sermayedarların beslendiği iktidar kaynakları olduğu sürece kaybeden emekçi kadınlar olacak. Kadınların yaşadıkları zorluk kamu ya da özel sektör fark etmeksizin aynı. Mobbing, taciz ve tecavüz olayları. Kadınlar artık susmuyor. Uzun zamandır kazandığımız hakların tek tek elimizden alınmasına tanıklık ettiğimiz bu günlerde, kadın mücadelesinin daha da yükseldiğini de görüyoruz” diye belirtti.

Baysal son olarak, 8 Mart’ta kadınları meydanlarda mücadeleye etmeye çağırarak sözlerini şöyle tamamladı: “Kimliğimiz bedenimiz bizimdir ve erkek egemen düzeninin bizim adımıza karar vermesine izin vermeyeceğiz. Savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı savunan, emeği ve kimliği üzerinde söz sahibi, kadınlardır. Tüm kadınları mücadele etmeye çağırıyoruz.”

Şiddete, tacize, mobbinge karşı mücadele

Kadınların mücadele arayışından vazgeçmediğine vurgu yapan Kamu Emekçileri Sendikası Konfedarasyonu (KESK) kadın sekreteri Döne Gevher de şunları söyledi: “Ataerkil kapitalist sistemin kadın emeğini ikincil görmesine, ihtiyaç duyulduğunda ucuz iş gücü olarak değerlendirilmesine, sendikalarda örgütlenmeye ve sendikaların erkek yapısına karşın emek mücadelesi içerisinde yer aldık. Kadınlar ücretli emek sürecine dahil olsun ancak bunu yaparken hane içindeki cinsiyete dayalı işbölümünden kaynaklı sorumluluğunu da aksatmasın diyerek esnek, yarı zamanlı çalışmayı kadınlar için norma dönüştürmeyi uzun süredir gündemde tutan sağ muhafazakar iktidarlara karşı, emek örgütleri olarak bir taraftan tam zamanlı güvenceli istihdam talebini dillendirip diğer taraftan işyerlerimizde karşı karşıya kaldığımız şiddete, tacize, mobbinge karşı daha güçlü karşı durabileceğimiz mekanizmaların oluşturulması için mücadele ediyoruz”.

‘Kadınlar her mücadelede en önde’

Sadece Türkiye’de değil dünyada bugün grevlerde kadınların en önde yer aldığını söyleyen Gevher, “Şiddetlenen ekonomik kriz ve durmaksızın artan enflasyon, sermayeyi güçlendirip emeğin payını düşürürken, milyonlarca insan daha fazla işsizliğe ve yoksulluğa düştü. Bunlara karşılık ülkede yükselen işçi direnişlerine tanık oluyoruz. Türkiye’de tarım, tekstil gibi işkollarında kadın emeği sömürüsünün yoğun olduğunu biliyoruz. Krizle birlikte artan emek sömürüsü karşısında bir taraftan sosyal haklar sınırlandırılırken bir taraftan da çalışma koşullarının ağırlaştırılmasına karşı sendikalaşmayı engellemeye çalışan bir sermaye var. Hak arama ve örgütlenme üzerinden yürütülenlere sermayenin zaten işsizliğin yoğun olduğu koşullarda cevabı, işten çıkarma oluyor. Kadın emekçiler işyerlerinde itaatkâr iş gücü olarak görülürken, son dönemde direnişlerde kadın işçilerin ön planda olmaları, emek sömürüsünün yanı sıra işyerlerinde maruz kaldıkları taciz, şiddet, mobbing ve ayrımcılığı dile getirmeleri, her ne kadar iktidar kadın kazanımlarına saldırıları ile kadını makbullüğe itmeye çalışsa da kadınların örgütlü bir güç olarak var olduklarını ve bu saldırılara karşı mücadelede yer alacaklarını gösteriyor. Kadınlar bir taraftan iktidarın, başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere kadın kazanımlarına dönük saldırılarına karşı, yaşam haklarına sahip çıkarken aynı zamanda insanca yaşayabilecek bir ücret ve güvenceli iş mücadelesinde de işçi grevlerinde en öndeler” diye belirtti.

‘Emekçilere dönük şiddet artıyor’

1980’lerden itibaren kamusal alanın daraltıldığını söyleyen Gevher, özelleştirmeyle birlikte kamu emekçilerinin de haklarına dönük saldırıların başladığına dikkat çekti. “Kamuda bugün aynı işi yaptığı halde aynı ekonomik ve özlük haklara sahip olmayan ortak örgütlenmenin önüne geçen parçalı bir istihdam modeli ile karşı karşıyayız” diyen Gevher, “Güvencesiz çalışmayı kamuda esas çalışma biçimi haline getirmeye çalışan iktidar, aynı zamanda eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetlerin niteliğini düşürerek özelleştirmelere de zemin sunuyor. AKP-MHP iktidarı eğitim müfredatında yapmaya çalıştığı değişiklik ile katı cinsiyetçi söylem ve işbölümünü yeniden üretecek. ÇEDES gibi projelerle eğitimi kendi siyasal inşasının bir parçası haline getirirken sağlığı da piyasalaştırıyor. Eğitim ve sağlık hizmeti alanların müşteri haline getirilmesi ile emekçilere dönük şiddet artıyor” diye belirtti.

‘Örgütlü mücadeleyle kazanımlar arttı’

2023’ü geride bırakırken verilen emek ve örgütlü mücadeleye dair kazanımları da hatırlatan Gevher, sözlerini şöyle tamamladı: “Bir taraftan parçalı istihdam ve güvencesiz çalışma koşullarından kaynaklı karşı karşıya kaldığımız işyerindeki şiddet, diğer taraftan ortak örgütlenmemizin ve grev ve toplu sözleşme hakkımızı engelleyen düzenlemelere karşı daha güçlü mücadele ile örgütlenmeye ihtiyaç var. Özel sağlık ve eğitim kurumlarında ise emek sömürüsüne karşı örgütlenme hakları oldukça kısıtlanmış durumda. Bu dönem Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası özel okullardaki emek sömürüsünü gündeme getirerek bu alandaki örgütlenmeye cevap olabildi. Süreli iş sözleşmesiyle çalışan, tazminat hakları olmayan, tatil günlerinin patronlar tarafından belirlenmesine karşı örgütlü olarak birçok işyerinde kazanıma ulaştı.”

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.