8 Mart Uluslararası Kadınlar Günü tarihi anlatılırken, 1857 yılında gerçekleştiği iddia edilen bir yangından söz edilir. Aslında o yangın, 25 Mart 1911 yılında New York’taki Triangle Gömlek Fabrikası’nda gerçekleşen yangın. On katlı binanın sekizinci katında başlayan yangın sırasında, dokuzuncu katta çalışan işçiler kapıları kilitli atölyeden çıkamıyor ve 18 dakika süren, yarım saat içinde tamamen kontrol altına alınan yangında 146 işçi ölüyor. Ölenlerin çoğunluğu göçmen kadın ve çocuk yaşta işçiler. Kadınların cinsiyetçi işbölümüne bağlı olarak kadın işkolu olarak değerlendirilen tekstilde ucuz işgücü ve yoğun sömürü altında sağlıksız koşullarda çalışması da, göçmen işçilerin ucuz ve güvencesiz işçi olmak dışında bir seçeneklerinin olmaması da tesadüf değil. Triangle yangını büyük işçi protestolarına ve sonrasında ABD’de işçiler lehine kimi kazanımların elde edilmesine zemin hazırlıyor.
Triangle’dan 101 yıl sonra, 24 Kasım 2012’de Bangladeş’teki Ashulia sanayi bölgesinde Tazreen hazır giyim fabrikasında yine bir yangın çıkıyor. Yöneticiler, yangın alarmının çalmasının ardından işçilere işe dönmelerini emredip, onların üst katlarda hapsolarak ölmelerine neden oluyorlar. Çoğunluğu kadın 112 işçi hayatını kaybediyor.
Bu iki yangın bize, aradan geçen bir asıra rağmen kadın işçilerin yoğun olarak çalıştığı işlerde patriarkal kapitalizmin, çarklarını döndürmek için sömürü düzenini hiç değiştirmediğini gösteriyor.
Bangladeş, dünyanın en büyük ikinci hazır giyim üretimi yapan dört milyonluk işçi nüfusuna sahip. Bangladeş’te %80’ini kadın çalışanların oluşturduğu 4000’den fazla hazır giyim fabrikası var. Dünyanın en pahalı markalarına kıyafet üreten Bangladeşli tekstil işçileri, yıllardır aynı kötü ve zor koşullarda günde 12 saatten fazla çalıştırılıyor. Haftada 80 saate kadar çıkan çalışma saatlerinin işçilere aylık karşılığı ise sadece 30-40 dolar! Bangladeş’te tekstil üretiminin 2023 yılında 50 milyar dolar büyüklüğe ulaşması hedefleniyor. Büyüyen ve daha çok büyümesi hedeflenen tekstil işkolunda üretilen tanınmış tekstil markalarının giysilerinin ardında işçi katliamlarına yol açan çalışma koşulları ve çoğunluğu kadınlardan oluşan ucuz işgücü yatıyor.
112 işçinin hayatını kaybettiği yangından beş ay sonra, Bangladeş’te yine %80’ini 18-20 yaş arasındaki genç kadınların oluşturduğu 1138 kişinin ölümüne, 2500 kişinin yaralanmasına neden olan çok daha büyük bir işçi katliamı gerçekleşti. 24 Nisan 2013’te çoğu kadın binlerce işçinin çalıştığı beş hazır giyim fabrikası ve bir labirenti andıran dükkanların bulunduğu Rana Plaza kompleksi 90 saniye içinde çöktü ve dünya çapında hazır giyim endüstrisi tarihindeki tüm zamanların en ölümcül felaket yaşandı.
Bu bir doğal felaket ya da kaza değil katliamdı. Rana Plaza fabrika kompleksi, Bangladeş’in zaten sınırlı olan imar kanunlarına aldırmadan, aceleyle inşa edilmişti. Sahibi Sohel Rana, yalnızca beş kat için ruhsat almış, binaya ruhsatsız olarak üç kat daha eklemişti. 23 Nisan günü fabrika duvarlarında oluşan büyük ve tehlikeli çatlaklar nedeniyle belediye tehlike raporunu vermiş ve kompleks içindeki kimi bankalar ve işyerleri boşaltılmıştı. Tekstil işçileri de o gün fabrika binasına girmeyi reddetti. Ancak patronların ücret kesintisi ve işten çıkarma tehdidiyle binaya girmek zorunda kaldılar. Zaten çok düşük ücretle çalışan tekstil işçileri, çalışmadıkları bir güne karşılık üç gün çalışmak zorundaydı.
Rana Plaza enkazının içinde, dünyanın en büyük tüketim malları şirketleri olan Wal-Mart’ın, İspanyol zinciri El Corte Ingles’in ve JC Penney’nin etiketleri bulundu. Ayrıca, binadaki fabrikaların web sayfalarına göre Rana Plaza’daki işçiler Almanya’da Kik, Belçika’da C&A, Birleşik Krallık’ta Benetton, İspanya’da Mango, Kanada’da Trimark ve İrlanda’da Premark için üretim yapıyordu.
Katliam sonrası protestolar durmadı. 20 bin işçi, 25 Nisan’da, beş anayolu trafiğe kapattı. Fabrikaların şalterleri indi. Bangladeş Tekstil Üreticileri ve İhracatçıları Derneği önünde de protesto gösterileri düzenlendi. İşçiler fabrika sahiplerinin tutuklanıp en ağır şekilde cezalandırılmasını, tüm işyerlerinde güvenlik önlemlerinin alınmasını, ölen işçilerin ailelerinin kayıplarının karşılanmasını, yaralılara tazminat ödenmesini ve tüm hastane giderlerinin karşılanmasını talep ediyorlardı. Fabrika binalarının güvenli inşa edilmemiş olması dolayısıyla, dünya standartlarına uygun bir bina güvenlik yönetmeliği çıkarılmasını ve sıkı bir denetim yapılmasını istiyorlardı.
İşçilerin öfkesi ve direnişi karşısında patronlar ve hükümet geri adım atmak zorunda kaldı. Rana Plaza’nın sahibi tutuklandı. Patronlar fabrikaları birkaç gün kapatmak zorunda kaldılar. Tazminat ödeneceğine ve iş güvenliği sağlanacağına ilişkin sözler verildi.
Küresel Sendika Federasyonu, sendikalar ve uluslararası tüketici ağı olan Temiz Giysi Kampanyası (CCC) hazır giyim markalarının bu ölümlerdeki sorumluluğunun ortaya çıkarılması ve gerekli incelemelerin ve çalışmaların yapılması için devreye girdi. Küresel Sanayi İşçileri Federasyonu (IndustriALL) ile 250 civarında işçi hakları savunucusu örgüt ve sendika bir kampanya başlatarak işçilerin güvenli ortamda çalışmalarını sağlayacak bir anlaşmaya şirketleri imza atmaya çağırdı. Bu kampanyanın etkisi ile çok sayıda tekstil şirketi (H&M, Inditex, C&A, PVH, Tchibo, Tesco, Marks & Spencer, Primark, El Corte Inglés, jbc, Mango, Carrefour, KiK, Helly Hansen, G-Star, Aldi, New Look, Mothercare, Loblaws, Sainsbury’s, Benetton, N Brown Group, Stockmann, WE Europe, Esprit, Rewe, Next, Lidl, Hess Natur, Switcher, A&F) Yangın ve Bina Güvenliği Anlaşması’na imza attı.
Daha düşük maliyetlerle üretim yapmak isteyen ve aralarında LC Waikiki, Defacto, Seven Hill, Rodi Jeans, Batik, Colin’s ve Collezione’nun da bulunduğu Türkiyeli tekstil şirketlerinin bir kısmı da üretimlerini Bangladeş’te gerçekleştirmesine rağmen Yangın ve Bina Güvenliği Anlaşmasını imzalamadı. Türkiyeli firmalar Bangladeş’in 20 milyar dolarlık hazır giyim ihracatının 600 milyon dolarlık kısmını gerçekleştiriyor.
Rana Plaza katliamı sonrası da iş cinayetleri devam etti. Rana Plaza’nın çöküşü sonrasında direnişi ve öfkeyi durdurmak için verilen sözlerin çoğu yerine getirilmedi. Taahhüt edilenden daha düşük tazminatlar ödendi. Güvenlik anlaşmasının gerekleri tamamen yerine getirilmedi. Yangın ve Bina Güvenliği Anlaşması kalıcı hale getirilmedi. Hükümet, ihracatı ya da kârları tehlikeye sokmak istemediği için işçilerin çalışma koşullarını iyileştirecek adımlar atmamak için elinden geleni yapmaya devam etti.
Dünya Kadın Yürüyüşü 24 Nisan’ı küresel eylem günü ilan etti. Dünyanın birçok yerinde kadınlar her yıl 24 Nisan’da “Rana Plaza Her yerde” sloganıyla patriarkal kapitalizmin kadın emeği ve kadınların hayatları üzerinden güçlendirdiği sömürü düzenine karşı eylem örgütlüyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden feministler, Rana Plaza katliamını da öne çıkararak; küresel patriarkal kapitalist şirketlerin işçileri/ kadın işçileri çalıştırma koşullarına, iş cinayetlerine dikkat çekerek markaları sorumluluğa çağırıyor. Yer yer de tüketim boykotu örgütlüyor.