28 Aralık’ta küçük şehirlerde başlayan gösteriler, kısa sürede neredeyse İran’ın tümüne yayıldı. Gösterilerin sebebi temel olarak ekonomik sorunlar olarak görülüyor. Artan işsizlik, yüksek enflasyon ve bankacılık sistemindeki krizler. Sokağa baktığımızda ekonomik taleplerin yanı sıra doğrudan rejimi de hedef alan farklı taleplerin dile getirildiğini görüyoruz. Türkiye’de protestoları değerlendiren birçok yazı yayınlandı. Bazıları yanlış değerlendirmeler de içermekte. Bu yazılardan birinde, protestoların birkaç gün önce hicaba ilişkin getirilen bir düzenlemeye tepki olarak ortaya çıktığından bahsediliyordu. İlgili düzenleme daha önce varolan; hicap kurallarına uymayan kadınların gözaltına alınması, hicap kurallarına uymak için kadınlardan taahhüt alınması uygulamalarını kaldırdı. Onun yerine, kadınların hicap ile ilgili bir eğitimden geçirilmeleri şartını getirdi. Fakat protestoların bu düzenleme ile ilgisi yoktu. Bunu kullanılan sloganlardan da kolayca anlayabiliriz. Heterojen yapıdaki protestocular içerisinde her ne kadar şah yanlıları bile olsa da “ekmek, emek, özgürlük!” ön plana çıkan sloganlardan biri oldu. Sokağı yansıtan fotoğraflarda, hicabını çıkartan kadının fotoğrafı çok ilgi çekti, bu fotoğraf protestolar başlamadan bir gün önce çekilmişti.
Kadınlar da sokaktalar. 30 Aralık günü, İran ve Afganistan tabanlı bir kadın örgütü olaylara ilişkin bir bildiri yayınladı. 1998 yılında kurulmuş olan Kadınların 8 Mart’ı Örgütü, protestoları değerlendirirken, kadınların bu mücadele içerisindeki önemine dikkat çekiyordu. İran İslam Cumhuriyetinin ataerkil ve kadın karşıtı politikalarının eleştirildiği bu bildirinin kadınların sözünü yansıtması açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Hem onların sözünün yaygınlaştırılması bakımından, hem de kadınların deneyimlerini ve mücadele pratiklerini ortaklaştırmak adına önemli. Bu bildirinin İran’daki kadınların ne kadarını yansıttığını, nasıl bir tabanı olduğunu bilmiyorum, bildirideki hicap vurgusunun yanı sıra başka bir çok sorundan da bahsedilebilirdi. Fakat protestoların başlamasının hemen sonrasında bu bildirinin yazılması ve kadınların protestolara destek vermesi dikkat çekilmesi gereken bir politik tavırdır. Kadınlar alandaki ataerkil sloganları eleştirirken, orada olarak mücadeleyi dönüştüreceklerinden bahsediyorlar.
Bu yeni dalgayı yaratan mücadeleyi başlatanlara selam olsun.[1]
29 Aralık’ta İran’ın her yanına sıçramış olan siyasal deprem dost ve düşman arasındaki siyasal denklemi karıştırdı. 2009’daki halk hareketi radikalleştikten sonra yenilgiye uğradığı için, yılın bu ayı farklı halk protestoları ortaya çıktı ve halkın memnuniyetsizliği bu sefer daha derin siyasal ve ekonomik sebeplerden doğdu. 2009’daki hareket sekiz ay sonrasında çok kısıtlı olarak “Benim oyumu geri verin!” sloganından “Hamaney kahrolsun!” sloganına dönüşmüştü. Bu sefer, ekmek isyanları[2] yalnızca birkaç saat içerisinde ekonomik taleplerden “İslam Cumhuriyeti istemiyoruz!” talebine ulaşmıştır ve temeli ekonomik taleplerden oluşan hareket, rejim karşıtı politik bir hareket olarak ortaya çıkmıştır.
Halkın küçüklü büyüklü farklı şehirlerdeki coşkulu isyanı kuzeyden güneye doğudan batıya; gerici egemenlerin rejimini çaresiz bırakmıştır. Meşhed ve Kirmanşah, Raşt, Ahvaz, Hemedan, Kum, Goçan, İsfahan, Sari, Gazvin, Huremabad gibi şehirlerde halk sokağa çıkarak akın akın bir araya geldi. Hükümet içindeki farklı cenahlar suçu birbirlerine atıyorlar[3]; yönetime yakın cenah rakiplerini, yönetim karşıtı protestolar için halkı tahrik etmekle suçluyor. Rakip cenah, mevcut hükümeti tedbirsiz olmak ve istikrarsız politikalar uygulamakla suçluyor. Aslında bu zulmü, istismarı ve baskıyı gerçekleştirenler, İslam Cumhuriyeti’nin nasıl bir barut fıçısının içinde bulunduğunu hem biliyorlardı hem de asıl şimdi öğrendiler. İç ve dış buhranlardan kaynaklanan ittifakların ne kadar kırılgan olduğunu hem biliyorlardı hem de asıl şimdi öğrendiler. İşte bunun içindir ki “adaylar” son seçimlerde şova benzeyen seçim kampanyalarında sürekli olarak ekonomik krizin kontrol edilmesinden söz ediyorlardı. Hükümet kent merkezli protestolara karşı tatbikat yapıyordu[4] ve Devrim Muhafızları şehirlerde halka yönelik olarak yaptıkları genel bilgi tarama[5] uygulamasıyla toplumu ciddi bir şekilde kontrol ve baskı altına almaya çalışıyordu. Evet! Bu gerçeklik inkâr edilemez. Sabrı taşan halkın haklı memnuniyetsizliği ve öfkesi İslam Cumhuriyetinin yönetiminde olan farklı cenahların danışıklı dövüşünden ve yabancı güçlerin ve ülkelerin komplolarından kaynaklanmamıştır. Bu hareket, İslam Cumhuriyeti sisteminin zülüm ve istismarından kaynaklanmıştır. Onlar ki rejimi kapitalist ve emperyalist ilişkilere entegre ederek, içsel ve dışsal buhranlarının üzerini “Barjam”[6] ile kapatmaya çalışmıştır. Bunu yaparlarken, kapitalizmin evrensel krizinden habersizdiler. Sistemdeki eşitsiz, adaletsiz ve utanç verici ilişkilere karşı ortaya çıkan bu cesur isyanlar; halkın volkana benzeyen öfkesinin yalnızca kıvılcımlarıdır. Kendiliğinden oluşan bu isyanlar, halkı salt sayısal bir çokluk olmaktan çıkarıp, politik bir topluluk haline dönüştürdü. Öyle bir halk ki yıllardır; işten atılmalar, güvensizleştirmeler, ihraçlar, bankaların ve mali kurumların iflası, sokakta, mezarda[7] yaşamaya mahkûm edilme, işportacılık, enflasyon oranının yükselişi, işsizlik, hava kirliliği vs. ile karşı karşıya kalmıştır. Ve halk bu yaşadıkları yüzünden, düşmanı bireylerin aksine sistemin ta kendisi olarak algıladı. Bu sebeple hızlıca rejim karşıtı sloganlar atmaya başladılar: “Hırsız kahrolsun!”, “Diktatör kahrolsun!” “ Hamaney kahrolsun!” “İslam Cumhuriyeti kahrolsun!”. İki günlük mücadeledeki bu gibi öfkeli çığlıklar (feryatlar) açıkça İslam Cumhuriyeti’nin bir bütün olarak meşru olmadığını beyan eder. “İslamı suistimal edip milleti çaresiz bıraktınız!” bu slogan tam da zalim, içi boş İslami ideolojinin kalbini hedef alıyor. “Suriye’yi bırak bizi düşün!” hükümetin, ülke içinde güvenliği sağlayabilmek için başka bir ülkede savaşmak zorunda kaldığı yalanı, halk için bu sloganla anlamsız oldu ve statükoya karşı talepler üniversiteden de duyuluyor: “Reformcular usülcüler[8] macera bitmiştir!”
Bu mücadele statükoyu hedef alan farklı mücadelelerden biri olduğu için rejime karşı halk mücadelesinin közünü körüklememiz lazım. Bu öfke, memnuniyetsizlik ve nefret farklı sınıflardan ve farklı politik eğilimlere sahip olanlarca ortaya konulurken, bu karmaşanın içinde hükümetin yıllar boyunca empoze ettiği gerici fikirlerin de değişik şekilde ortaya çıkmasına neden oldu. Örneğin, kadınların cesurca bu mücadelenin ön cephesinde yer aldığını görüyoruz, özel kuvvet ve polis güçlerinin kuşatması altında çekinmeden radikal sloganlar atarlarken rejimin mahiyetine de meydan okuyorlar. Polis şiddetini önemsemeyip, tek başlarına rejimin ideolojik ve politik bayrağını[9] kendi mücadelelerinin bayrağı haline getiriyorlar. Bunlar olurken, farklı sloganlar arasında ataerkil sloganlarla da karşılaşıyoruz: “Kadınlar bile burada, namussuzlar[10] oturmuş”. Bir başka örnekte de gördüğümüz gibi, geleceğe yönelik bir alternatifi olmayan isyankâr halkın bir kısmı, geçmişe yönelip, ölüleri mezardan çıkarmış oluyor: “ Ülkede Şah yokken hiçbir şeyin hesabı kitabı yok!”, “Rıza Şah ruhun şad olsun!”, “Biz Aryanız Araplara tapmayız” … Bu gerici sloganlar rejimin gerici ideolojisinin etkisini ve halkın içindeki bazı politik güçlerin eğilimlerini açığa vuruyor. Halkın içerisinde revaçta olsa da gerici fikirlerin doğru olduğu anlamına gelmediği gibi, halkın mücadelelerini savunmayacağımız anlamına da gelmiyor.
Halkın haklı mücadelesi öngörülemez bir durum olabilir, fakat bu yenilemez olduğu anlamına gelmez. Bu coşkulu başlangıç kendiliğinden sonuca varmaz. Devrimci bir bilinç söz konusu olmadığı zaman bu isyanlar ya bastırılıyor ya da saptırılıyor. Bu iki senaryo da daha önce yaşanmıştır. Rejimin farklı cenahları kendi aralarındaki anlaşmazlıklara rağmen halkın mücadelesini kanlı bir şekilde bastırırken, işbirlikçi, hemfikir ve ortak olabiliyorlar. Rejimi bir berber gibi şekillendiren içerideki ve dışarıdaki güçler, yıllar boyunca elde ettikleri tecrübeleri kullanarak -özellikle alt sınıfların- halk mücadelelerini değersizleştirmeye çalışıyorlar ve bu doğrultuda ortaya çıkan isyanların sebebini ya İslam Cumhuriyetinin gerici bir kanadına ya da emperyalistlere bağlıyorlar.
Kararlı ve öfkeli mücadeleleriyle kadınlar, rejime karşı tam manasıyla öncüler olarak rol oynayabilirler. Kadınların öfkesi, memnuniyetsizliği ve nefretinin kaynağı, kadın karşıtı teokratik bir rejim tarafından nerdeyse 40 yıl boyunca uygulanan şiddetten geliyor. Kadın karşıtı rejimin temelleri; kadınlara zulüm etmek, kadınları ikinci sınıf vatandaş olarak görmek, bedenini kontrol etmek ve akıbetlerini, iradelerini kontrol etmekten oluşuyor. Bu yüzden bu mücadelenin ön cephesinde kadınların örgütlü olmaları bekleniyor. Cinsiyet ayrımcılığına karşı kadınlar halkın mücadele ufkunu genişletmeli. Milyonlarca kadın tüm güçlerini teokratik rejimi yıkma yönünde kullanarak özgürleşebilir. Kadınlar zorunlu hicabı -kadınların esaret sembolü, dinin, ataerkil yapının ve devletin kadın bedenini kontrol mekanizmasıdır- yakarak, rejimin itibarını sarsmalı, böylece git gide artarak devrimci bir şekilde devletin alaşağı edilmesinin yolunu açabilirler.
8 Mart Kadınları Örgütü[11]
(İran- Afganistan)
Çeviri: Mehrdad Emami & İlgi Kahraman
[1]Yazının linki : http://www.8mars.com/8MARS_ELAMYEH/browsf.php?c=1000&Id=346&I=I
[2]Ekmek hareketleri, yoksul direnişleri anlamına geliyor.
[3]Hükümetin isyana yönelik analizlerinden bahsediyor.
[4]Hükümet böyle bir protestonun yaşanacağını tahmin ettiği için, hazırlık yapıyordu.
[5]Bizdeki GBT’ye benzeyen kimlik soruşturmaları ve aramalar.
[6]Farsçada nükleer program anlaşması için kullanılan kısaltma.
[7]İran’da sokakta yaşayan çok sayıda evsiz insan var. Bunlardan bazıları özellikle Tahran’da mezarlıklarda boş mezarların içinde yatıyorlar, bu kişilere mezarda yatanlar deniyor. Son aylarda Tahran’da mezarda yatanlara ilişkin fotoğraflar paylaşılınca, polisler bu alanlara müdahale ederek, onları mezarlıklardan çıkardı. Artık mezarlıklarda bile yaşayamaz hale geldiler.
[8]Muhafazakâr kanada verilen isim.
[9]Protestolar başlamadan bir gün önce çekilmiş bir fotoğrafa atıf yapılıyor. Bu fotoğrafta Tahran’da bir kadın başörtüsünü çıkararak, bayrak gibi sallıyor kalabalığın arasında. Sosyal medyada bir anda protestoların simgesi haline geldi bu fotoğraf.
[10]Ahlak yoksunu anlamında. Sloganda kadınların bile beklenmeyen bir şekilde sokakta oldukları vurgulanırken, sokağa çıkmayan erkeklerin erkeklikleri sorgulanıyor. “Erkeksen çık” demeye benziyor.
[11]Örgüte ait web sitesi: http://www.8mars.com/