Polonya’da sadece üç durumda kürtaja izin veren ve pratikte kürtajı tamamen erişilemez kılan yasanın daha da kısıtlayıcı hale getirilmesi girişimleri uzun zamandır devam ediyor.[1] Bu girişimlerden en sonuncusu geçtiğimiz 2020 Ekim ayında gerçekleştirildi ve Polonya sokakları yeniden feministlerin öncülüğünde kitle hareketlerine sahne oldu. Bu eylemler evlere kapatıldığımız, izolasyonla tehdit edildiğimiz pandemi döneminde hükümeti karşısına alan bir güce erişerek biz feministlere de moral oldu.[2] Çatlak Zemin’de de Polonya’daki son durum ile ilgili çeşitli röportajlar ve çeviriler yayınlandı.

Biz de bu röportajımızda Berlin’de kurulan, son yıllarda hızla büyüyen Ciocia Basia isimli organizasyonun üyelerinden Urszula Bertin ile kürtaj yasağını, kürtaja erişimin kısıtlanmasının yarattığı zorlukları, İstanbul Sözleşmesi’ni ve daha birçok şeyi konuştuk. Ciocia Basia aslında başı sıkışıldığında yardıma koşan bir teyze olarak tanımlanıyor. Bu da bizdeki Güzin Abla kalıbını biraz andırıyor, ancak bu örgütle kadınlar, Femihat’ın Güzin Abla müessesine yaptığı bir müdahale gibi Ciocia Basia kalıbını sahiplenmiş. Bu isimle birlikte de kürtaja erişimi olmayan kişileri güvenli kürtaja ulaştırmak, maddi manevi, ulaşım, çeviri gibi ihtiyaçlarını sağlamak üzere örgütlenmişler.

Ayrıca hatırlatmak isteriz ki kürtaj hakkına erişimin olmaması ve bunun yarattığı sonuçlar sadece kadınlar üzerinde değil, trans, non-binary veya kendisini başka bir şekilde tanımlayan ancak kürtaja ihtiyaç duyan tüm bireyler üzerinde sonuçlar yaratmakta. Kullandığımız dili de bununla beraber güncellemeye özen göstermenin önemli olduğunu düşünüyoruz, ancak röportajın aslına da sadık kalmaya çalıştık.

Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

Her zaman feminizmle bağlantılıydım. Benim de arkamda mutsuz bir evlilik var, sığınma evi deneyimim var; bütün bunların dışına çıktım ve her zaman insanlara yardımcı olmak istediğimi biliyordum, hep de öyle yaptım. Berlin’e geldiğimden beri, Dzwieuchy Berlin’den Anna ile tanıştığımdan beri de bu organizasyonda birlikteyiz. Sonrasında da Ciocia Basia’daki muhteşem kadınlarla tanıştım, benim için yapmak istediğim şeyin bu olduğu çok açıktı.

Ciocia Basia’yı tanıtır mısınız?

Ciocia Basia, Polonyalı kadınların, Polonya’da kürtaj hakkına erişimde zorluklar yaşayan kadınlara destek vermek amacıyla bir araya gelmesiyle 2015 yılında ortaya çıktı. 2015 ve öncesinde de kürtaja erişim, ister medikal ile ister cerrahi yollarla gerçekleşsin, PİS (Prawo i Sprawiedliwość-Hukuk ve Adalet Partisi) hükümeti tarafından sınırlandırılmıştı. Ciocia Basia (Basia Teyze) ise başımız sıkıştığında aslında hep yardım istediğimiz ve bizim için hep orda olan bir kadın anlamına geliyor.

Ciocia Basia’ya ulaşanlar yalnızca Lehçe konuşan ya da Polonya’da yaşayan kadınlarla sınırlı değil. Size kimler ulaşıyor, kimlere destek sağlıyorsunuz?

Başlangıçta sadece Polonya’da yaşayan kadınlara destek veriyorduk, Berlin’de birlikte çalıştığımız üç klinik vardı. Şimdi pandemi dolayısıyla sadece bir ya da iki klinik ile çalışabiliyoruz. Sonrasında ise durum değişti, bize ulaşan kadınlar arasında Almanya’da yaşayan fakat sadece Lehçe konuşan kadınlar, sağlık sigortası olmayan kadınlar ya da güvencesiz çalışan kadınlar var. Almanya’da yaşayan, Lehçe konuşan ve sağlık sigortası olan kadınlara ise Almanya sağlık sistemi ve kürtaj yasası çerçevesine bağlı kalarak yardım, danışmanlık veriyoruz. Örneğin, kürtaj danışmanlığı[3] alabilmeleri için randevu almalarına yardımcı olmak gibi.

Peki size nasıl ulaşıyorlar? 

İnternetteki iletişim numaramızdan, arkadaşlarının önerileriyle.

Ciocia Basia, Polonya’da bir baskıyla karşı karşıya mı? Ya da daha öncesinde bir baskı var mıydı?

22 Ekim 2020’de Polonya Anayasa Mahkemesi Başkanı Julia Przyłębska tarafından kararın açıklanmasından sonra, bize yönelik ilk büyük saldırı gerçekleşti diyebilirim. Telefonlarımızı neredeyse tüm gün boyunca sessize almak zorunda kaldık çünkü trol gruplar, aptal insanlar sadece telefonu meşgul etmek için bizi arıyorlardı. Mesela ‟Pizza siparişi vermek istiyorum,”dan tutun, ‟Ben (natrans) erkeğim ben de kürtaj olmak istiyorum, bana da yardım edin,” diyen birçok genç erkek. Bir hafta önce de bir siber saldırı yaşandı.

Ciocia Basia fonlarını nereden sağlıyor? Örneğin Berlin’de dayanışma ve finansal destek amaçlı film izleme, açık mutfak gibi etkinliklerin düzenlendiğini biliyoruz ama daha geniş kapsamda fonlanma nasıl sağlanıyor?

Şu anda yapılan finansal destekler arttı diyebilirim. Örneğin Viyana’da Ciocia Wienia’dan olan bir arkadaşımız gofoundme sitesinde bir çağrı yayınladı. Bu kampanyayla beraber birçok bağış aldık, fakat yine de bu bizi rahatlattı diyemeyiz. Almanya’da özel sağlık sigortası olan kişiler için kürtaj oldukça pahalı. Ama tabii ki bu kampanyadan gelen bağışlar bizi mutlu etti; durumun vehametini anlayan, bize destek vermek isteyen birçok insan var, bunu gördük. Bizim için de yaptığımız şeyin doğru olduğunu gösteren bir işaret oldu.

Polonya’da ertesi gün hapı da yasak. Bir dayanışma örneği olarak, Ekim ayı sonunda feminist gruplar tarafından Polonya’ya gönderilmek üzere ertesi günü hapı bağışı çağrısı yapılmıştı, çok sayıda insan da bu çağrıya ses verdi.

Evet aslında bu bizim için ilginç bir çağrıydı. Çağrıyı yapanlar bu kampanyayı Abortion Without Borders (Sınır Tanımayan Kürtaj) olarak adlandırdı ve aslında bu bizim için büyük bir sıkıntı oldu, çünkü biz de Abortion Without Borders(AWB)ız. AWB İngiltere’den ASN (Abortion Support Network), ANA (Abortion Network Amsterdam), Kobiety W Sieci, Aborcyjny Dream Team, Ciocia Basia, Ciocia Wienia, Women Help Women[4] gruplarının bir araya geldiği ve Ocak 2020’de kurulmuş bir çatı organizasyon. Bu isim benzerliği nedeniyle de Berlin’de yapılan bu çağrıdan hemen sonra soru yağmuruna tutulduk. Berlin’de ne oluyor, biz böyle bir çağrı yapmadık diye. Ama sonuç olarak paketlenmesi gereken birçok ertesi gün hapı aldık ve güzel bir Noel hediyesi oldu.

Bir de söylentilere göre bazen paketler Polonya’daki postane çalışanları tarafından açılıp, medikal kürtaj haplarının veya ertesi gün haplarının ulaşması engellenmiş. Bu doğru mu? Ya da daha önce böyle bir şey yaşandı mı?

Yani, bazen oluyor, oldu denilebilir. Ama biz şu an sadece bir organizasyonla, Women Help Women ile çalışıyoruz ve bu bağlantı ile haplar 10-14 gün içerisinde doğru adreslere ulaşıyor. Bazen dediğiniz gibi durumlar yaşandı evet. Bazı belediyelerde memurlar postaya paketleri kontrol etme izni verdi ama şu an için böyle bir durum söz konusu değil. Women Help Women’ın yolladığı haplar kişilere güvenli bir şekilde ulaşıyor. Olası yanlış anlaşılmayı önlemek adına tekrar vurgulamak istiyorum, biz Ciocia Basia olarak hiçbir şey göndermiyoruz. Women Help Women gönderim yapıyor. Biz Almanya’da kürtaj için destek arayan kadınlara danışmanlık yapıyoruz. Polonya’dan kürtaj hapı isteği olan kadınları ise Women Help Women organizasyonuna yönlendiriyoruz ama iletişim içerisinde de olmaya devam ediyoruz.

Biraz da son protestolara dönersek, takip edebildiğimiz kadarıyla protestolarda akademik ya da hak temelli bir dilin yerine daha olağan ve sokaktan bir dilin kullanıldığını gördük. Bunu biraz daha açabilir misiniz?

Aslında 2016 yılı, sınırın aşıldığı ve oldukça öfkelendiğimiz bir zamandı. Kadın hakları büyük bir saldırı altındaydı. Sokağa çıkmak zorundaydık. Sonrasında LGBTQI+ haklarına saldırılar yaşandı. 2016 yılından itibaren PİS hükümeti aslında nedenini hiçbir şekilde anlamadığımız bir strateji geliştirdi. Neden hali hazırda var olan haklarımız için mücadele etmek zorundayız? Sokağa çıktığımızda ise öfkeliydik, evet kendi dilimizi kullandık. Bunu kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz! PİS hükümetinin politikalarını mantıklı bir çerçevede anlamak, anlatmak zor. PİS parti üyelerine baktığımda birçoğunun akademik geçmişi var. Onların kullandığı dil ise hakaret dolu; bizim zekamıza saldırı, hakaret. Kesinlikle akademik bir dil değil. Eylemlerin diline gelirsek, hepimiz aynı seviyeden konuşmak istedik, bu aslında bir iletişim meselesiydi. Mesela, Wypierdalać (Defolun gidin) ve Jebać PiS (Kahrolsun PiS) dediğimizde daha çok insana daha kolay bir şekilde ulaşıyoruz. Bunu aslında çok daha önceleri de düşünmüştük ama söylemeye cesaret edememiştik. Aslında aldığımız eğitim, büyütülme şeklimiz bunu söylememize izin vermiyordu denilebilir. Ama artık yeter! Bu böyle gitmez.

Protestolar Aralık ayında da devam etti ve polis şiddeti giderek arttı. Kadın ve LGBTQI+ örgütlerinin öncüsü olduğu bu eylemlilikler son kertede aslında hükümet karşıtı bir hareketliliğe evrildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Evet, öncelikli talepler kürtaj hakkı, kadın hakları, ama şu anki eylemlilik her şeyle ilgili. Bu bir savaş. Başlangıçta bir isyandı; insanlar sokağa çıktı ve polisle de çatıştı. Ama şu an bu bir savaş, artık şaka değil. İnsanlar taleplerinde çok ciddi. Ve durum da çok iyiye gitmiyor, bu beni korkutuyor açıkçası. Hükümetin yeni uygulamalarının daha da kötü olabileceğini düşünüyorum. 13 Aralık’ta deneyimledik ki evet polisler kimseyi vurmadı, öldürmedi, ama polis şiddeti, saldırısı oldukça sertti. Genç bir arkadaşımızın kolu polisin saldırısı esnasında kırıldı. Bu, polis şiddeti ile karşılaştığımız küçük bir örnekti, ne yazık ki daha da kötülerini duydum. Sokaktaki insanlar polis tarafından saldırıya uğradı, takip edildi.

Peki eylemcilerin somut talepleri neler? Daha önceden taleplerin LGBTQI+ hakları, basın özgürlüğü olduğunu biliyoruz.

Açık ve net olarak hükümetin istifası.

Kürtaj hakkı ile başlayan eylemliliklerin bu kadar büyük bir çapta hükümet karşıtı bir harekete dönüşmesi oldukça güçlü ve etkileyici.

Kadın hakları, insan hakları, aslında her şey birbiri ile bağlantılı. Örneğin, eylemlerde hep bağırdığımız bir slogan, “Bizim sinirimizi bozmayın. Sabrımızı taşırmayın!” Bir kadın öfkelendiyse, her şeyi yapabilir, bilirsiniz!

Peki COVID-19 salgını bu eylemlilikleri nasıl etkiledi? Hükümetin pandemi yönetimindeki sıkıntılar, sağlık sisteminin yetersizliği de eylemlerin birer konusu muydu?

Polonya’daki sağlık sistemi temel olarak özelleştirilmiş durumda ve aslında çok kötü. Bize Polonya’dan ulaşan birçok kişi de hastanedeki her işlem için ödeme yapmak zorunda olduklarını söylüyorlar, sağlık sigortaları olsa bile. Başvurduğun zaman aktif bir hastalığın olsa bile herhangi bir doktordan randevu alabilmek bir yıl sürebiliyor. Özetle, işlemeyen bir sağlık sistemi var. Pandemi ise bu durumu daha da kötüleştiriyor. Örneğin, 22 Ekim sonrası aslında sayıları çok az olan ve cerrahi müdahale bekleyen kadınların hepsi hastanelerden kürtaj yapılmadan taburcu edildi. Bu durumda ise Ciocia Basia ya da ASN gibi organizasyonlar kadınlara destek oldu.

Resmi rakamlara bakarsak, örneğin geçen sene Polonya’da resmi olarak sadece 1000 kişi kürtaj olmuş.

Tabii ki yalan rakamlar.

Her şey eğitimle, okulla başlıyor. Genç insanlar aslında korunma yollarını, bedenlerinin nasıl işlediğini bilmiyor, özellikle genç kadınlar. Hamile kaldıklarında ‟Nasıl hamile kaldım, neden?” diyebiliyorlar. Korunma, Katolik aile… Eczaneden kötü bakışlar eşliğinde kondom veya hap almak çok utanç verici bir durum birçok kişi için. Polonya’da 18 yaşından küçük genç kadınlar jinekoloğa sadece ebeveynleri eşliğinde gidebiliyorlar.

Yani tabii ki yetişkin kadınlar isterlerse anneleri ile birlikte gidebilir. Ben de kızımla giderdim. Ama bir noktadan sonra bu onun kendi hayatı, kendi özeli. Yanında isterse gidebilirim, ama doktorun yanında neden olayım? Kötü olanı tabii ki yanında dindar Katolik annesiyle birlikte jinekoloğa gitmek zorunda olan genç kadınlar ve bunun yanında doktor da Katolik ise… Korunma ile ilgili bir soru sormak bu durumda imkansız. Utanılan bir şey. Bir noktadan sonra ise korunma meselesi unutuluyor, ortadan kayboluyor, ta ki hamileliğe kadar. Geçtiğimiz sene bize 17 yaşından küçük dört genç kadın başvurdu. İkisi de ebeveynleriyle beraberdi. Aslında ebeveynlerinin yanında olması kötü de olmadı, ilgilendiler. Sonrasında korunma yöntemleriyle ilgili bilgi verildi ve beraber karar verildi, ama kararın beraber verilmesi genç kadınların kendi isteğiydi. Bana kalırsa 18 yaşından küçük olsa da, 16 ya da 17 yaşındaki genç bir kadın kendi kararını verebilmeli. Diğer iki genç kadın ise yalnızlardı ve ailelerinden gizli bir şekilde bize gelmişlerdi, finansal olarak da destek gerekiyordu. Bir yandan oldukça üzücü, ama bir yandan da bizi bulmuş olmaları sevindirici, böylece hayatlarına istedikleri gibi devam edebilecekler.

PİS hükümetinin politikalarına dönersek, son yıllarda uygulanan çocuk yardımından da bahsedebiliriz aslında.

Evet, bu önemli bir konu. Çocuk yardımı, PİS hükümeti tarafından seçim öncesi uygulanmaya başladı. Fakat hiç bir şey göründüğü gibi değil. İlk çocuk, çocuk yardımı alamıyor; aileler gelir beyanında bulunmak zorunda. Yani herkes çocuk yardımı da alamıyor. Bu paketle beraber seçimden önce yeni bir uygulama da geldi. Kadınlara ölü doğum yapma ihtimallerinin çok yüksek olduğu durumda kürtaj olmamayı seçerlerse 3000 Złoty verilmesi. Fetüsün zarar görüldüğü önceden biliniyor, aslında yasaya bakılarak kürtaj yapılabilir. Ama bebek ölü olarak da dünyaya gelse, bu para karşılığı kadınlardan bu bebeği dünyaya getirmesi bekleniyor. Eğer bebek yaşıyorsa, bebekten anne sorumlu, her şeyiyle ilgilenmeli. Bebeğin özel ihtiyaçları ile ilgili bir sağlık desteği ya da terapi hizmetlerine erişim söz konusu değil.

22 Ekim yasa tasarısı da aslında bu gibi bir durumda kürtaj hakkını ortadan kaldıran bir düzenlemeydi. Şu an için ertelendi ama tekrar gelip gelmeyeceğini de bilmiyoruz. Tabii tekrar gelebilir. Karar henüz verilmedi…

Evet, kesinlikle. Anayasa mahkemesinin kararına karşı Başkan Duda kendi fikrine sahip, kendisi yine buna itiraz etti, dolayısıyla bu teklifi meclise yeniden sunacak vesaire. Bütün haberleri tamamen taramadım ama en son okuduğuma göre Duda henüz bu teklifi Senato’ya getirmedi, henüz bir fikir birliğine varılamadı, muhtemelen şu anda yine Godek’in eski taslağına geri döndük, yani fetüsün zarar gördüğü durumlarda kürtajın yapılabilmesine, mahkemenin kararı bu yöndeydi. Tabii kağıt üzerinde. Pratikte o da mümkün olmuyor. Böyle durumlarda bir de suç şebekeleri[5] devreye giriyor. Tabii bu eski bir şey ama geçtiğimiz iki ay içerisinde böyle durumları çok duydum ve bunu yapanlar her seferinde erkekler. “Reglin geri getirilmesi” adı altında ilanlar açıyorlar. Burada Berlin’de de vardı. Bir çift bu yerlerden birisini arıyor ve bir cerrahi müdahale randevusu alıyor. Danzig kentinde bir adres var, kadın oraya gidiyor. Tabii ki ödemenin önceden yapılması gerekiyor ve bu az bir para da değil. Ve burada bu kişiye hiçbir işlem yapılmıyor. Polonya’da da böyle durumlar var; Çek Cumhuriyeti veya Slovakya’daki klinikler için randevu ayarlıyorlar ve insanları öncesinde ödeme yapmak zorunda bırakıyorlar. Ancak bu randevu verilen adreslere gittiklerinde kendilerini otopark, restoran gibi herhangi konuyla ilgisi olmayan bir adreste buluyor insanlar. Kadınlar oraya gidiyor, kendilerini dağın başında buluyor ve sorun yine çözülmemiş oluyor.

Son bir senedir Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi ile ilgili büyük bir tartışma devam ediyor. Polonya da çıkmak istiyor antlaşmadan, Polonya’nın Slovakya, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerle kendi alternatif anlaşmasını kurmak istediği konuşuluyor. Bu da son eylemlerde bahsedilen bir konu muydu?

Elbette, bizler İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak istemiyoruz. Çünkü Polonya için bu bir problem, çünkü oradaki İstanbul Sözleşmesi karşıtı söylem bu anlaşmanın çok İslamla alakalı olduğu argümanı üzerine kuruluyor ve Katolik kilise ile hiç ilgisi olmadığı söyleniyor.

Biz Katoliğiz, bunun Katoliklikle ilgisi yok diyorlar. Bu sözleşme Polonya halkına, kültürüne, dinine uygun değil çünkü bu çok İslamla alakalı diyorlar. Ve sözleşmeden çıkmak istiyorlar. Bu yeni bütçelerle birlikte Polonya’ya para akışı olursa muhtemelen fikirlerini değiştirirler. Ama antlaşmadan çıkabileceklerini sanmıyorum, bizler de bir daha sokaklara dökülürüz o zaman. Bizi bir arada tutan şeylerden birisi bu.

Mesela ev içi şiddete karşı koruma içeriyor sözleşmenin maddeleri…

Bunu istemiyorlar işte. Polonya’dan gelen çok sayıda kadına baktığımızda direk ev içi şiddet yaşadığını görebiliyoruz, bu kadınlar hiçbir şey söylemiyor. Kürtaj olmak istiyorum, ama birlikte olduğum erkeğin bundan haberi olmaması gerek diyorlar. Kürtaj sonrası iki-üç hafta cinsel birliktelikte bulunamazsınız dediğimizde, “Eyvah ne diyeceğim,” diye endişeleniyorlar. Hâlâ daha kız çocukları ev içi emekçisi olmak üzere yetiştiriliyor. Ya da anne olmak için. “18 yaşındasın, erkek arkadaşın yok mu?” baskıları başlıyor…

Son olarak, okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Umarım bir arada mücadele edebiliriz, birbirimizle bağlantılar kurabiliriz. Sadece birlikte olduğumuzda haklarımız için mücadele edebiliriz. Benim için şu da çok önemli, Türkiye’de bir şey olduğunda biz burada bir eylem yapıyoruz, belki küçük bir şey ama dayanışmamızı gösteriyoruz. Bu olanlardan haberimiz var, kaybolup gitmiyor demek, sesinizi duyuyoruz ve çoğaltıyoruz demek.

[1]2016’daki eylemleri konu alan ve kolektif olarak ürettiğimiz Askı filmini Vimeo üzerinden izleyebilirsiniz: https://vimeo.com/413136379

[2]Berlin’de yaşayan Polonyalılar ve feministlerin düzenlediği destek eylemi: https://vimeo.com/474607113

[3]Almanya’da da kürtaj tamamen erişilebilir değil ve kürtaj işlemini gerçekleştirmek isteyen kişiler öncelikle devlet tarafından tanınmış bir danışmanlık servisine giderek kürtaj için gerekli olan belgeyi almak zorunda. Kürtajın yapılabilmesi için de bu görüşmeden sonra en az üç günün geçmesi gerekiyor.

[4]https://womenhelp.org/ internet üzerinden medikal kürtaj haplarına ve hapların kullanıldığı süre boyunca online ya da telefonla desteğe ulaşılabilen organizasyonun internet sitesi.

[5]Kürtaja erişim konusunda yardım sağlayanlar hakkında cezai işlem uygulandığı durumlar da mevcut.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.