İspanya’da farklı konumlardaki kadınları harekete katma becerisiyle, sınırları aşan sarsıcı etkisiyle, kadınların üretim ve yeniden üretim alanlarında ücretli/ücretsiz emek biçimlerini birbirine bağlamasıyla patriyarkal kapitalizme meydan okuyan 2018-2019 feminist genel grevlerinin arka planına, 8M Feminist Grev organizasyonunun kolektif olarak verdiği yanıtlarla ışık tutmaya çalıştık. Bizlere de ilham olması dileğiyle…

Bilbao, 8M Feminist Grevi

İspanya’da kadınlar feminist grevle bir tarih yazdılar. Sizinle bu süreç ve geleceği üzerine konuşmak istiyoruz. Geçen seneki 8 Mart’tan bu yana neler oldu? 2019 için feminist grev kararı nasıl alındı?

8M 2018 grevinden sonra, Haziran ayında ulusal bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda 2019’da yapılacak olan çağrının ne ismine ne de formatına karar verilebildi. Hatta tekrar edilip edilmemesi konusunda dahi anlaşmaya varılamadı. Bu toplantı sırasında, bölgesel meclislerden 2019 grevi için meclis içinde tartışıp kendi kararlarını alması talep edildi, böylece 2018’in sonlarına doğru yapılacak olan yeni bir ulusal toplantıda ortak bir görüşe ulaşmak mümkün olacaktı. Ekim ayında Gijón’da yapılan ulusal toplantıda 24 saatlik grev çağrısının yeniden yapılması, zorunlu tutulmaksızın, kabul edildi. Ayrıca (ulusal manifestomuzda detaylı bir şekilde açıklandığı üzere) geleneksel işçi grevini aşarak bakım, tüketim, eğitim ve emek (iş gücü) olmak üzere 4 alanda grevi barındırdığı için “Feminist Grev” olarak adlandırılmasına da karar verildi.

“Anne sakin ol, bugün tek başıma sokağa çıkıyorum” Atocha, Madrid / Fotoğraf: Beste Bayhan

Peki, geçen yılki grevin topluma ve hak kazanımına etkisi oldu mu?

Evet, feminist taleplerin topluma nüfuz ettiği ve genel bir farkındalık yarattığı görülüyor. Kadın arkadaşlar her gün maruz bırakıldığımız erkek egemenliğine, ayrımcılığa, şiddete karşı örgütleniyorlar. Dışardan birilerinin gelip durumumuzu düzeltmesini beklemiyoruz, kaderimizin dizginlerini kendi elimize aldık ve yaşamak istediğimiz dünyayı gerçek kılabilmek için her gün çalışıyoruz. Yani bize her gün 8 Mart.

2018 grevi, geniş çapta kolektif feminist bilinç oluşturmanın yanı sıra toplum ve haklar açısından muhafazakâr bir geri tepme yarattı. Örneğin 2018 yılında bu tarihlerde kadın cinayetlerinin sayısı 55’e ulaşmışken, 2019 yılında neredeyse aynı durumdayız: 56 kadın cinayeti gerçekleşti. Ulusal İstatistik Enstitüsü’ne göre ücret uçurumu %23’lerden, 2019 yılına gelindiğinde, %31,5’e kadar artmış bulunuyor. Akdeniz ise toplu mezar olmaya devam ediyor. Denizde hayat kurtaranların her seferinde daha sert ve medyatik yargılamalara maruz kalması, içinde bulunduğumuz durumu ve bizi neyin beklediğini gösteriyor.

Huelva’da çilek toplayan mevsimlik kadın işçilere yapılanlar cezasız kalırken, San Fermin tecavüzcüleri gibi benzer şekilde gündem olmuş olaylarda olduğu gibi, bunun henüz kitlesel ve kolektif bir tepki doğurduğu da söylenemez. San Fermin olayında mahkemenin verdiği tecavüz kararının emsal oluşturduğunu düşünüyorduk, ancak hemen sonrasında gerçekleşen Manresa olayında yaşananın açıkça cinsel saldırı olmasına rağmen faillerin ‘taciz’ suçundan yargılandığını gördük. Ayrıca, Juana Rivas, mahkemenin çocukları babaya iade etme kararı sonrasında, eski eşinin çocuklarına kötü muamelesini deşifre ederek mücadelesini sürdürüyor. Zaman kullanım istatistikleri, bize ev içinde hâlâ ortak sorumluluk alınmadığını gösteriyor. Ayrıca VOX’la birlikte aşırı sağ, herhangi bir programları dahi olmadan açıkça anti-feminist ve ırkçı söylemlerinin onlara iktidardan pay sağlamasıyla parlamentoya girebildi.

Başlarda kadınların, göçmenlerin ve LGBTIQ+’ların haklarına karşı saldırılar basında skandal olarak işleniyordu; ama aslında birçok kişinin – özellikle de 2018’den beri konuşmalarda, eylemlerde, kalplerde büyüyen, sayıca artan feminist dalganın öncesinde – bilinçaltında olanları veya bilinçli olarak düşünüp söylemeye cesaret edemediklerini açık bir şekilde söylüyorlardı.

Yine de VOX kamuoyunun, toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelli şiddetin varlığı, bedenimiz üzerinde karar verme hakkımız, göçmen ve LGBTIQ+ hakları, herhangi bir insanla aynı ihtiyaçlara sahip bir vatandaş olarak muamele görme ve dolayısıyla aynı yaşamsal seçeneklere sahip olma hakkımız gibi çok temel şeyleri sorgulamasında başarılı oldu. Ama tüm bu tartışmayı ilk açan biz feministler olduk ve böylece bu konuların mücadelemizin parçası olarak açığa çıkmasını sağladık.

Ve evet, işte bu yüzden 2018 grevi binlerce insana soru sordurarak toplumun içine nüfuz etti. Feminist tartışmayı evlerin, barların, sınıfların, arkadaş buluşmalarının, sosyal grupların toplantılarının, iş yerlerinin, kitle iletişim araçlarının, meclislerin ve kurumların merkezine taşıdı. Bu öyle bir noktaya vardı ki normalde gündelik hayatın içinde, birbirimizle kurduğumuz ilişkilerde, kendimize bakış ve yargılarımızda yatan gizli erkek egemen kültürü de, hayatın her alanındaki ayrıcalıklı konumunu savunmak için meydana çıkmaya, ifşa olmaya zorladı.

Dolayısıyla 2018 greviyle ortaya çıkan tepkisel/gerici dalga ve hareketlilik, heteropatriyarkayı gün yüzüne çıkarıp odak noktasına taşıdı. Yani bu kavramın ne ifade ettiği artık kimseye yabancı değil ve bu da ulaşmak istediğimiz amaçlardan biriydi, çünkü bir sorunu bitirmek için önce toplumun o konunun varlığının farkına varması ve sorunsallaştırması gerekir.

Ama aşırı sağın ve söylemlerinin toplumda normalleştirildiğini ve meşrulaştırıldığını da görüyoruz; tam da bu yüzden gardımızı indirme şansımız yok. Tüm bunları ortalığa dökmemiz, ifşa etmemiz gerekiyordu ve ettik, ancak şimdi artık her zamankinden daha örgütlü olmaya, her alanda, her açıdan birlikte olmaya ihtiyacımız var. Çünkü şimdi risk eskisinden büyük: Artık her şey açıkta olduğuna göre, asla yalnızca ‘söylemsel’ olmayan bu tartışmada bizi yenerlerse feminist mücadelede ciddi gerileme yaşayabiliriz.

Bu sadece İspanyol devletine dair bir durum da değil, tüm dünyada görüyoruz. Küreselleşmiş bir dünyada bir yerdeki kazanımlar ve kayıplar sadece o yerle sınırlı kalmaz, orayı aşarak diğer bölgeleri tetikler. İşte bu yüzden eğer mücadelemizde uluslararası bir kızkardeşlik kuramazsak işimiz çok zor. Bu da heteropatriyarkanın yıkılmasını sağlamak için ırkçılık karşıtlığı, engellilere ayrımcılık karşıtlığı (‘sağlamcılık’ karşıtlığı*), antikapitalizm ve sömürge karşıtlığını temel alan feminizmler kurmayı gerektiriyor, çünkü tüm bunlar heteropatriyarkanın da temel taşları.

Nelson Mandela Meydanı, Madrid / Fotoğraf: Beste Bayhan

Sizce feminist grevi kadın grevinden ve işçilerin genel grevinden ayıran neler?

İspanya’da önerilen Feminist Grev, tüm kadınların katılmasını ve böylece dünyayı durdurmasını mümkün kılan 4 grev tipini içeriyordu: Bakım grevi, tüketim grevi, eğitim grevi ve iş gücü/üretim grevi.

Greve “kadınların” grevi yerine “feminist” grev denmesi çağrının politik niteliğini göstermesi açısından önemli. Evet, kadınları greve çağırıyoruz; ama onları feminist bir greve çağırıyoruz, yani heteropatriyarkal, ırkçı, sömürgeci, kapitalist sistemi karşısına alan bir mücadele temelinde…

Feminist grevi, klasik anlamda emek/işçi grevinin formatını genişletmek olarak görüyoruz, çünkü yalnızca bir işçi grevinin değişim için elimizdeki en güçlü manivela olduğuna inanmıyoruz. Kadınların çok az bir kısmı böyle geleneksel bir emek grevine katılabilir. Bunu yapabilecekler yalnızca belli ölçüde iş güvencesi olan, sabit maaşlı çalışan kadınlar. Güvencesiz ve kırılgan durumda olanlar, iş sözleşmesi olmayanlar, kâğıtsız göçmenler, stajyerler – yani en savunmasız durumda olan işçiler böyle bir işçi grevine katılamazlar. Bu yüzden başka bir şeye ihtiyacımız vardı. Bakım işinin ‘kadınlaştırılmasını’ görünür kılmak ve bununla birlikte tüketim, kapitalizm ve en savunmasız insanların sömürüsü arasındaki bağlantıları görmek bizim için esastı.

Madrid, 8M Feminist Grevi

Bu muazzam kalabalığı sokağa çıkarmayı başaran 8 Mart Komisyonu kimlerden oluşuyor? Karar alma mekanizmaları neler? Konuşulacaklar ve sözcüler neye göre belirleniyor? Siyasi partilerden katılım var mı veya greve yaklaşımları neler?

8M Komisyonu, İspanya’da her bölge ve yerelde 8M Feminist Grevi’ni düzenlemek için birbiriyle koordine olan özerk feminist meclislerden (yerel/bölgesel komisyonlar) oluşan bir ağ/koordinasyon. Bu ağa dâhil olan meclisler 3 ilkeye uymak zorundalar: Parti, sendika ve kurumlardan özerk olmak, herkesin katılımına açık ve yatay örgütlenmek (merkezi ve hiyerarşik olmamak) ve mecliste mutabakat yoluyla karar almak.

Bölgesel her meclis kendi yerelinde, en uygun gördüğü şekilde çalışır, hazırlanır ve feminist grevi örgütler. İstediği zaman ulusal ağdan destek alabilir. Genel olarak ulusal ağ, merkezi olmayan bir yapıya sahip olduğu ve her bölge/komisyon bağımsız ve özerk olduğundan, karar alma mekanizması değildir. Kararlar yerel düzeyde alınır. Ulusal düzeyde ise yalnızca eşzamanlı yapılan eylemlerde uyum sağlamak adına asgari birtakım ortaklıklar paylaşılır.

Kolektif kararlar alınacağı zaman fikir birliğine varılır. Öncelikle ortaklaştığımız konularda yol alıp hâlâ anlaşamadığımız konularda ise ortak bir tutuma ulaşmak için çalışmaya devam ederiz. Bölgesel meclisler herhangi bir konu hakkında kendi kararlarını almada bağımsızlar. Ulusal düzeydeki söylemlerimizin tamamında ise tüm bölgelerin mutabakatı var. Bunu yeni ortak karar ve içerikler ekleyerek büyütmeye devam ediyoruz. Tabii ki hâlâ tüm meclislerin ortak tutum alamadığı birtakım konular var; ancak bu, feminist grev faaliyetlerinde ilerlememize engel teşkil etmiyor.

Bölgesel meclisler katılan herkesin istediği konuyu, temayı önermesine açık. Üzerinde ulusal mutabakat sağlanması için önerilen konular bölgesel meclislerden çıkıyor. Diğerlerine ilgi alanlarına giriyorsa tartışabilmeleri için iletiliyor. Meclislere katılım her zaman bireysel ve hiç kimse bir meclisi ‘temsil’ edemez.

Yatay bir şekilde, lidersiz ve talimatsız çalıştığımızı göstermek için temsilci yerine “sözcü” kelimesini kullanmayı tercih ediyoruz. 8 Mart hareketinin çoğulluğuna saygı göstermek ve özerkliği korumak için bu kişilerin, herhangi bir parti ya da sendikada görevli olmamasını istiyoruz.

Ayrıca çeşitliliğin sağlanmasını da önemsiyoruz, çünkü heteropatriyarkanın hayatlarımıza nüfuz ettirdiği farklı ezme-ezilme biçimlerine karşı gücümüz bu çeşitlilikte yatıyor. Bizi ortak düşmana karşı mücadelemizde birleştiren ve kendimizi dönüştürüp zenginleştirmemizi sağlayacak bir kızkardeşliği kurmak için ortak sorumluluk sahibi kılan tam da bu çeşitliliğimiz, farklılıklarımız. Ancak bunlar sayesinde herkesin birlikte yaşayabileceği bir toplumu, bünyesinde farklı dünyalara yer açan bir dünyayı yaratabiliriz. Yani sürecin kendisi ve biçimi, adaletsiz ve baskıcı bir sistemi yok etmeye çalışırken bir yandan da ‘biz’i var ediyor, baştan kuruyor.

Siyasi partiler meselesine gelecek olursak: Bizde yalnızca bireysel katılım mümkün. Yani hiçbir parti, sendika, kolektif, kurum ya da dernek 8M meclisine kurumsal olarak katılamaz.

Ama tabii ki bu yapılarda da, yani sendika ve partilerde de aktif olan kadınlar 8M meclisine katılabilirler. Yalnız bu ikili faaliyetlerinde 8M’nin bağımsız bir alan oluşuna saygı gösterme ve buradaki meclise bireysel olarak katılma yükümlülükleri var. Yani örgütlerinin direktifi doğrultusunda söylem ve tutum ifade etmemeliler. Tüm bu kısıtların belirtildiği bir etik kodumuz var; web sitemizden erişmek mümkün.

Nelson Mandela Meydanı, Madrid / Fotoğraf: Beste Bayhan

Feminist grevin sokak yüzünü izleyebildik. Ancak iki konuyu tam kavrayamadık. Birincisi ücretli çalışanların katılımı nasıldı? Sendikalar grev çağrısı yaptılar mı? İkinci olarak bakım emeği grevi hayata geçirilebildi mi?

CNT (Ulusal Emek Konfederasyonu) ve CGT (Genel Çalışma Konfederasyonu), hem 2018 hem de 2019’da 24 saatlik iş bırakma çağrısında bulundu. Böylece, kanuni şekilde ücretli çalışan nüfusun tamamı grev yapma hakkına sahip oldu. Çoğunluk sendikaları ise sadece 2 saatlik kısmi iş bırakma çağrısında bulundular. Bu karışıklık yaratıyor ve grevi destekleyeceklerin cesaretini kırıyor, ama gerçek etkisini ölçmek zor. Ayrıca iş gücü grevine katılan kadınların sayısını da bilmiyoruz, zira resmi veriler greve katılan erkeleri de kapsıyor.

Bakım grevinin nasıl geliştiğini bilmek daha da zor. Kaç kadının kocalarının külotlarını yıkamayı bıraktığını, kaçının da kendi yerelindeki eyleme gidebilmek için bir gün öncesinden bütün ailenin akşam yemeğini hazır ettiğini asla bilemeyiz. Ayrıca bakım biçimlerinin hepsi tümden durdurulamaz/bırakılamaz ve onları başka bir kadına devretmeden kurtulmamız zordur. Herkes bakım grevine binlerce farklı şekilde katılıyor ve her biri bunu götürebildiği yere kadar götürüyor, yani yapabildiği kadarını yapıyor. 8M Komisyonu bakım grevinin daha güçlü ve etkili bir biçimde yapılmasını son derece önemsiyor ve hedefliyor, zira bakım grevi tüm seçenekler arasında kesinlikle bütün kadınları kesen ve hepimizin katılabileceği grev biçimi.

“Bizler cadıyız, bizler kadınız, bizler özgürlüğüz, bizler hepimiziz” Atocha, Madrid / Fotoğraf: Beste Bayhan

İspanya’da kadın hareketinde feminist-feminist olmayan ayrımı ya da siyasi farklılıklardan doğan gerilimler var mı? Bağımsız feminist örgütler güçlü mü? Yürüyüşler ve eylemlerde örgütlerin imzası olan dövizler, pankartlar kullanılıyor mu?

Özerk/bağımsız feminizm ile kurumsallaşmış ya da partili feminizm arasında gerilim var mı sorusuna evet diyebiliriz. Ama burada hepsi feminist olarak kabul ediliyor. Ayrıca bağımsız feminist örgütlerin güçlü olduklarını da söyleyebiliriz, çünkü tepeden gelen şartlara ya da kendi feminist anlayışımıza ve ihtiyaçlarımıza yabancı çıkarlara tabi değiller. Bu da kendi hedeflerimize odaklanmamıza ve aynı zamanda bizi ezen ve neyin ‘mümkün’ olduğunun sınırlarını çizen sistemin iktidar yapılarının işleyişine içkin norm ve kuralların belirlemediği bir örgütlenme ve ilişkilenme biçimi yaratmamıza olanak tanıyor.

Heteropatriyarkal sistemin yapılarının bizi olabildiğince dikkate almaması bizim gücümüzün bir parçası, çünkü istediğimize ulaşmak için epey bir yaratıcılık sergilememiz gerekiyor ve bu yaratıcılık bizim avantajımız oluyor. Ayrıca bu, hepimiz arasında koordineli çalışan, geniş ve yatay bir ağ kurmamıza da imkân yaratıyor ve böylece bizi ortak düşmana karşı çok güçlü kılan bir çeşitlilik de sağlanmış oluyor. Ayrı ayrı örgütler olarak neyi hedeflediğimiz ve neyin bizim yararımıza olduğu konusunda netiz. Fakat ancak farklı cephelerden birbiriyle koordineli ve örgütlü bir aktivizmle gerçekten çok güçlü olabilir, büyük bir karşı güç yaratma kapasitesine erişebilir ve siyasi partilerin bizi 4 yılda bir gerçekleşecek seçimler için rekabet piyasalarında kendi çıkarlarına alet etme girişimlerine karşı direnebiliriz. Tam da bağımsız örgütler birlikte, iç içe bir mücadele örerek güçlendikleri için siyasi partiler bu hareketi araçsallaştırmaya, kendilerine mal etmeye çalışıyorlar. Söz konusu gerilimler de buradan çıkıyor.

8M meclisleri özerk oldukları ve partizan olmadıkları için eylemlere her zaman siyasi parti ve sendikaların bayrakları ve pankartlarının getirilmemesi çağrısında bulunulur. Ancak 8 Mart eylemleri, 8M meclislerinin mülkiyetinde olmadığı için eylemcilerin bayrak taşımasını da yasaklayamıyoruz. Bu nedenle, eylemlerin çağrıcısı da bizler olduğumuz için, genellikle feminist hareket ve kadın grupları önde olacak ve ana gövdeyi oluşturacak biçimde kurgulanır, siyasi partiler ve sendikalardan ise arkada durmaları istenir.

Madrid, 8M Feminist Grevi

Peki, feminist grev erkeklerin katılımına açık mı? Katılımın da ötesinde örgütlenme toplantılarında ve grev komitesinde varlar mı?

Feminist grev, kadınları greve çağırıyor. Bazı bölgesel meclisler erkekleri de iş, eğitim ve tüketim grevi yapmaya çağırdılar, ancak erkeklere hiçbir durumda bakım grevi yapmaları çağrısında bulunulmuyor. Feminist Grev kadınlar tarafından planlanıyor, çalışılıyor ve örgütleniyor. Karma olan hiçbir 8M meclisi duymadım. Bu bir yandan böyle istediğimiz için böyle, ama bir yandan da hepimizin erkeklerin mikrofonu kaptığı toplantılarda kendimizi özgürce ifade edemediğimizi de bildiğimizden. Greve katılmak isteyen erkekler olduğunda, destek faaliyetleri yapmaları için (grev süresince bakım yerleri açarlar, yemek hazırlarlar, lojistik destek sağlarlar, vs.) onlarla işbirliği içinde çalışılır. Genel olarak onların rolü müttefik olmak, yani ana aktör değil destekçiler.

“Bizler durdurulamayız, feministiz, her zaman.” Atocha, Madrid / Fotoğraf: Beste Bayhan

Grev bütçesini nasıl sağlıyorsunuz?

Her meclis kendi kendini idare ve finanse ediyor, ihtiyaç duyarsa da yerel, bölgesel ya da ulusal düzeyde ağlardan dayanışma talep edebiliyor. Ulusal düzeyde ortak bir direniş bütçesi yok. Düzenlenen her toplantıda, toplantıya evsahipliği yapan bölgedeki yoldaşlar kendi finansmanlarını uygun gördükleri şekilde sağlamaktan sorumlu. Eğer toplantı sonunda artan bir miktar olursa, bu bir sonraki toplantıyı düzenleyecek olanlara aktarılıyor. Kendi kendini idare etme (kaynak sağlama) örnekleri olarak şunları sıralayabiliriz: Rozet, tişört, iç çamaşırı vb. satışları, mezatlar, dayanışma kuponu satışları…

Pamplona, 8M Feminist Grevi

İspanya’da LGBTİ’lerin durumu ve grevdeki yerleri nasıl? Vajina sembolünün eylemlerde kullanımı trans ve queer hareketler tarafından nasıl karşılanıyor?

Biyolojik ya da toplumsal cinsiyet kimlikleri ne olursa olsun, tüm meclislerin sadece kadınlardan oluşuyor olması kuvvetle muhtemel. Lezbiyen ve biseksüel katılımı çok yüksek, trans ve queer katılımı ise çok düşük. Trans ve queer insanlar, iki elle yapılan üçgen işaretini (vajina şeklinde), eğer bu tüm kadınlar için bir kimlik sembolü olarak kullanılıyorsa, transfobik olarak niteliyorlar.

Transseksüel Çocukların (Reşit Olmayanların) Aileleri Derneği, Chrysallis bunu şöyle açıklıyor: Feminist eylemlerde, ellerin vajinayı simgeleyen bir dörtgen şeklinde havaya kaldırılması sık gerçekleşen bir durum. Anlaşılır bir şekilde pek çok kadın natrans (cis) ve vajina, örneğin, onların doğum yapma kabiliyetinin bir simgesi. Ancak kesişimsel bir feminizm arayışı içinde bu işaret artık miadını doldurmuş durumda, yani geçersiz.

Feminist grev kendini antikapitalist olarak tanımlıyor mu? Beyaz feminizm eleştirisi var mı?

Evet, feminist grev antikapitalisttir. Beyaz feminizm eleştirisi ise 8M alanları içinde az. Hegemonik olmayan feminizmlerin talep ve savları içeriliyor, ama bu beyaz ayrıcalığını pek de sorgulamadan, gözden geçirmeden yapılıyor. Ekim 2019’dan beri ise ulusal düzeyde sözümüzde eksik kalan bu bakışı tamamlamak üzere bir Göç ve Irkçılık Karşıtlığı Komisyonu kurulmuş bulunuyor. Aynı zamanda Afroféminas gibi başka grupların eleştirileri dikkate alınıyor.

Zaragoza, 8M Feminist Grevi

İspanya’da hükümetin 8 Mart feminist grevine yaklaşımı nasıl oldu?

2019 feminist grevinde, mahkemeler genel seçim süreci kapsamında feshedildi. 28 Nisan genel seçimlerine kadar Pedro Sanchez hükümeti görevdeydi. Bu konjonktürde hükümetin tutumu muğlak kaldı, çünkü bir yandan feminist grevi destekleyeceğini açıkça söylemedi, ama öte yandan eylemleri destekledi. Bu tutum aynı zamanda ikiyüzlüydü, çünkü eylemleri destekleseler de buralardan yükselen talepleri iktidardaki bir hükümet olarak görmezden geldiler. Hatta seçim kapıdayken bu eylemlerde boy göstermeleri aslında daha çok seçim kampanyalarının bir parçasıydı denebilir. Başka türlüsü olamadığından da, özlemini duyduğumuz dönüşüm ufkuna yönelik içi boş ve sonuç getirmeyecek niyet beyanları şeklinde tezahür eden bir ‘jest siyaseti’ izlediler.

Kadına yönelik şiddetin engellenmesi için yasanın nasıl değişmesini istiyorsunuz?

İlk olarak, eğer kendi bedenlerimiz hakkında karar veremiyorsak kadınların özgürleşmesi mümkün değil. Bu nedenle güvenli ve ücretsiz kürtaj özgürlüğü tüm bölgeler, yereller ve halkları için ortak bir hedef.

İkinci olarak, diğer bir asgari mesele, hükümetin 189 sayılı İLO sözleşmesini onaylaması ve özellikle kadınlara yönelik ağır kurumsal şiddet içeren göç yasasının kaldırılması, ardından da CİE’lerin (Yabancı Alıkoyma Merkezleri) kapatılmasıdır.

Son olarak da, İspanya’nın 5 yıl önce onayladığı ve fakat mevzuatında sistematik bir şekilde ihlal ettiği İstanbul Sözleşmesi’ne uyulması bekliyoruz. Bu iki link, yasalardan İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili asgari beklentinin ne olduğunu daha net bir biçimde özetliyor.

Zaragoza, 8M Feminist Grevi

Aşırı sağcı bir parti olan VOX’un İspanya’da güç kazanması neyi gösteriyor? Toplumda kilise nasıl bir işlev görüyor ve yine bu bağlamda kadınların kilise eylemleri nasıl karşılanıyor?

VOX’un yükselişi çok rahatsız edici. Milliyetçi, ırkçı, LGBTİ-fobik ve feminizm karşıtı söylemleri halkın belli bir kesiminde karşılık buluyor. Cis-hetero, beyaz, Katolik beyefendiler hayatın birçok alanında sahip oldukları, birbiriyle kesişen hiyerarşik ayrıcalıklarıyla rahatlar.

Bu yüzdendir ki, VOX’un söylemine, toplumun dar ama dar olduğu kadar dikkate değer bir kesimince oldukça içgüdüsel ve damardan bir şekilde sahip çıkılmasının ardında pek çok sebep sayabiliriz. İçgüdüsel dememizin nedeni de şu: Hükümete aday olan bir parti olarak VOX’un neyi nasıl yapacağına dair herhangi bir planlaması olduğunu söylemek mümkün değil. Tek yaptıkları, insanların duygularına ve kültürümüzün en derinlerine yerleşmiş, en beter haliyle heteropatriyarkaya hitap eden ve en gerici geleneği yeniden tesis etmeye çalışan bir siyasi tavır takınmak.

İspanyol toplumunun kısa bir süre öncesine kadar kültürel olarak Kilise**nin etkisi altında olduğunu unutmamak gerek. Kilise, bizden önceki kuşaklar açısından kadınları endoktrine etme ve toplumdaki rollerini belirlemede önemli rol oynadı. 40 yıl boyunca bu düşüncelerle beslendik biz.

40 yıl boyunca tahkim edilen rejim ve kurumları tüm bunları içeriyor ve aşılıyordu. İspanya devleti açısından bu dönemle tam bir kırılma ve ayrışmanın da hiçbir zaman yaşanmadığı unutulmamalı. Herhangi bir onarım süreci olmadan, zararlar telafi edilmeden, adalet sağlanmadan ve Franco döneminin suçları sorgulanmadan yalnızca güç el değiştirdi, öncekilerden şimdikilere geçti.

Bu da, Avrupa’da diktatörlükler yıkılmaya başladığında bu tür kopuşların gerçekten yaşandığı ülkelerle karşılaştırılması imkânsız bir yük taşımak anlamına geliyor. Bu genel olarak toplumu aşağı çeken, ama özellikle de kadınların omuzunda olan bir yük. Tüm bu hafızayı önceki kuşaklardan edinip ortaya çıkarmak zorundayız, çünkü geçmişi gömdüğünüzde bu ‘geçmiş’ olmaktan çıkıp geleceğin tohumu haline gelir.

Bu yüzden geçmişin üstüne örtülen toprağı silkip atmak gerekiyor ki bu adaletsizliklerin ve haksızlıkların diktatörlüğün ‘normal’, ‘olağan’ sonuçları olarak görülmesi artık son bulsun ve esasen oldukları gibi, yani suç olarak kabul edilsinler. Bu bağlamda, kendilerine biçilen rollere, talimatlara uymamaya, özgür olmaya cüret eden kadınların suçlu sayılması dönemin koşullarının ‘normal’ bir sonucu değil, suçun kendisiydi.

Tam da bu sebeple feminist hareket kuşaklararası olmayı temel almalı, çünkü eğer bugün bu mücadelenin içindeysek bu birden ortaya çıkıvermedi, ihtiyaç duyduğumuz bir birikim süreciyle oluştu. Ayrıca Franco döneminde yaşanan baskıyı gayrimeşru kılacak, özellikle de bu dönemde Kilisenin gücüne dayanarak palazlanmış toplumsal cinsiyet kurgularının meşruiyetini alaşağı edecek örneklere, deneyimlere ihtiyacımız var.

VOX tüm bunlara hitap ediyor ve bunu yapması tolere ediliyor, çünkü bizim toplumumuz bu dönemle hiçbir zaman tam bir kırılma veya kopuş yaşamadı. Yalnızca Kiliseye eleştirilerinden ötürü Franko’nun varisi olan sağın özel olarak odağında olan ‘asi kuku’ ya da ‘FEMEN’ kadar provokatif gruplar değil hedefte olanlar. Kilisenin (dikkat, ‘dinlerin’ değil) kadınların kurtuluşuna olan zararını kamusal biçimde eleştiren her tür eylemlilik sağ tarafından şeytanlaştırılabiliyor, Francoculuk ile (veya oradan günümüze taşımış olduğumuz, Kilisenin hâlâ savunduğu ve sağcıların da – eskiden beri geleneksel olarak yaptıkları gibi – özgürlük mücadelesini kriminalize etmek için kullanmayı sürdürdüğü değerlerle) arasına hiçbir zaman set çekmemiş bir kültürün değerlerine saldırı ve tehdit olarak görülebiliyor.

İlerleyen günlerde 8 Mart komisyonu neler organize etmeyi düşünüyor? Bundan sonra gündeminizde neler var?

Şu anda bölgelerin her birinde değerlendirme sürecinden geçiliyor ve şimdiye kadar kat edilmiş yollara bakılıyor. Bu bağlamda, 8M 2020 yaklaşırken nasıl devam edileceği tartışılıyor. Henüz geçtimiz 8M sonrasında ulusal bir toplantı olmadı. Sonuncusu Ocak 2019’da Valencia’da gerçekleşmişti.

8M aslında her gündür; gündelik bir değişim ve patriyarkal şiddete karşı mücadele sürecidir. Bu nedenle 8M komisyonları ve meclisleri her zaman aktifler, daima feminist alarmdalar ve birçok cephede çalışıyorlar. Ayrıca 8M ağı sayesinde birbirleriyle de bağlantı halindeler. Böylece gerektiğinde koordineli ve kolektif bir biçimde tepki verebiliyorlar.

Çeviri: Ayşe Çetinkaya Aydın, Beste Bayhan, Feride Eralp

 

* Çevirenin notu: Capacitismo veya İngilizcesiyle ableism Sakatlık Çalışmaları alanında “sağlamcılık”, daha nadiren de “engelsizcilik” olarak çevriliyor. Bu terim, engeli olan bireylerin yaşadığı ayrımcılığı tanımlayan ideoloji. Bu açıdan ırkçılık, homofobi, cinsiyetçilik gibi. Toplumda normu ‘sağlam’, yani engeli olmayan, bireyler üzerinden şekillendirerek engeli olanların dışlanmasına yol açıyor. Anticapacitismo veya anti-ableism’i de dolayısıyla engellilere ayrımcılığa karşı olmak ya da ‘sağlamcılık’ karşıtlığı olarak çevirdik.

** çn: Büyük harfle “Kilise” (La Iglesia) olarak yazılmasının nedeni, burada herhangi bir kiliseden – ya da çoğul anlamıyla ibadet yerleri olan farklı farklı kiliselerden, kilise binalarından – değil; merkezileşmiş bir iktidar yapısı olarak Roma İmparatorluğu’ndan bu yana adeta devlet işlevi görmüş ya da devletle iç içe faaliyet göstermiş Katolik Kilisesi Kurumu’ndan bahsediliyor.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.