Merhaba sevgili Femihat. Her olayda kendimi suçlu hissetme potansiyelim mevcut. Örneğin erkek arkadaşımdan ayrıldıktan sonra içki içtiğim için aman o duysa ne kadar üzülür ne kadar hayal kırıklığına uğrar moduna girebiliyorum. Yahut bir erkekle konuştuğum zaman halk dilinde dünyanın en “basit” kadını hissediveriyorum kendimi. Bu basit gibi görünen derin suçluluklar günlük hayatın akışını öyle derinden etkiliyor ki, bir türlü işimden verim alamıyorum ve suçluluk duyguları arasında çıldırmanın eşiğinde dolaşıyorum. Demem o ki sanırım hâlâ bazı kalıpları aşabilmiş değilim ve hâlâ kararlarımın neticelerini bireysel olarak algılayamıyorum. Eminim ki benim gibi düşünen pek çok kadın arkadaşım daha vardır. Ben bu durumlara toplumsal suçluluk mekanizması adını verdim. Bu mekanizmadan kurtulabilmek ve özgürce hareket edebilmek için önerebileceğin bir şey var mı acaba? Çok çok teşekkür ediyorum okuduğun için. Sevgilerle.
Rumuz: Suçluluk
Sevgili Suçluluk,
En başta şunu söyleyeyim: Eski sevgilin sen içki içtin diye üzülmez, hayal kırıklığına filan da uğramaz. Velev ki ilişkinizin benim bilmediğim dinamiklerinden dolayı içki içmen ona kendini bir şekilde kötü hissettirdi, yine de hayatta SUÇLULUK hissetmez. En azından, düşük ihtimal. Sırf kendi deneyimimden söylemiyorum, bununla ilgili yapılmış tonla araştırma var: Bu suçluluk duygusu denen illet, dersin ki erkekleri atlayıp kadınlara musallat oluyor. Öyle görünüyor ki kadınların neredeyse hepsi kendilerini gün içerisinde EN AZ bir kere (çoğu çok daha fazla kere) suçlu hissediyor, erkeklerinse böyle bir derdi yok.
Misal bugün ben senin mektubuna cevap yazmaya oturdum. Önce cevabı bu kadar geç yazdığım için suçluluk duydum. Sonra yukarıda değindiğim araştırmalara bir göz atayım diye kütüphaneme gittim, o arada elime bir kitap geçti, durup sayfalarını karıştırmaya başladım: Alakasız işlere daldım diye hemen suçlu hissettim. Ondan sonra da tam suçluluk konusunda ahkam kesmeye niyet etmişken kendim bu kadar suçluluk hissettiğim için suçlu hissettim. Şimdi hızlı hızlı yazıyorum cevabımı ki maazallah telefon filan çalmadan ya da karnım acıkmadan bitireyim, yoksa bu kadar suçlulukla başa çıkamayacağım!
Mübalağa ediyorum tabii ki. Ne demek başa çıkamam ayol, bütün hayatımı suçlulukla başa çıkmayı öğrenmekle geçirdim ben! Çok uzun zaman da bir tek ben böyleyim zannettim. Yani suçluluk duymak da benim suçumdu, karakter zaafımdı! Feminist olup diğer kadınlarla konuşmaya başladıkça anladım ki mevzu ben değilmişim, hepimiz bütün günümüzü bir şeylerle ilgili suçlu hissederek geçiriyormuşuz.
Ama tabii suçluluk erkekleri atlıyor derken kromozomal bir bozukluktan bahsetmiyoruz; tabii ki bu mesele sosyal bir mesele. Feminist psikanalist Nancy Chodorow, bu durumu kız çocukların anneleriyle erkek çocuklara göre daha derin bir ilişki kurmasına, dolayısıyla daha çok empati geliştirmesine bağlıyor. Yani biz, başkalarının derdini tasasını kendi derdimiz gibi hissetme becerisinden ötürü böyle hissediyoruz diyor. Benzer bir şekilde Carol Gilligan da bunu kız çocukların sosyalleşme şekline bağlıyor: Bize çocukken hep kibar olmamız, karşımızdakini dinlememiz, rahat hissettirmemiz, tatlı davranmamız öğretiliyor. Dediğim dedikçilik, kafama esti mi yaparımcılık, siz hepiniz bana kendimi iyi hissettirmekle görevlisinizcilikse erkeklere öğretilen davranış kalıpları. Sonuçta erkekler istedikleri gibi takılırken, kadınlara devamlı etraflarındaki insanları iyi idare edip etmediklerini düşünmek kalıyor; ki bu da pek imkansız bir görev olduğundan, kadınlar genelde kendilerini eksik ve suçlu hissediyor Gilligan’a göre.
Bence bu açıklamaların azı var fazlası yok. Biz çocukluğumuzdan itibaren başkalarının (genelde erkeklerin) yapıp etmelerinin sorumluluğunu taşımayı öğreniyoruz, çünkü onlar hiçbir davranışın sorumluluğunu taşımıyor. Hiç unutmam, çocukken bir gün markete gittiğimizde babam elini cebine atıp cüzdanını evde unuttuğunu fark etmişti de anneme bağırmıştı cüzdanı sen unutturdun diye. Ki bu küçük travma, daha neler var. Dersiniz ki bu dünyada insanın pipisinin olması her alanda, özellikle de kadınlara karşı yapılan her şeyde hafifletici sebep! Adam etrafındaki herkese, bilhassa kadınlara iğrenç mi davranıyor? “Erkektir yapar.” Kadınları taciz mi ediyor? “Kadın kuyruk sallamıştır.” Sevgilisine/karısına şiddet mi uyguluyor? “Canım o da suyuna gitseydi.” Ama zaten bütün bunların da hiçbir önemi yok, çünkü O ANNELER YOK MU, bu erkekleri hep onlar yetiştiriyor. Anneler erkekleri düzgün yetiştirse onlar da böyle davranmazdı. Yani adamın yediden yetmişe yediği bütün haltların sorumlusu, baş sorumlusu, tek sorumlusu, yine bir kadın! O kadın değilse bu kadın, hiçbiri değilse annesi—illâ, hep, her koşulda, sorumlu olan biziz!
Bu burada kalmıyor tabii. Daha çocukluktan içimize işlenen suçluluk duygusu, kendimizle olan ilişkimiz dahil bütün ilişkilerimize siniyor. Arkadaşlarımızla yeterince vakit geçirmiyoruz diye, arkadaşlarımızla fazla vakit geçirip işimize odaklanmıyoruz diye, gereğinden fazla çalışıp hayattaki başka önemli şeyleri kaçırıyoruz diye, işte yeterince performans göstermiyoruz çünkü aklımız hep başka yerde diye, eve iş getirdik diye, kendimize hiç zaman ayırmıyoruz diye, kendimize fazla zaman ayırıyoruz diye, çok yiyoruz diye, düzenli beslenmiyoruz diye, spor yapmıyoruz diye, dış görünüşümüze fazla kafayı takıyoruz diye, kuaföre çok para harcıyoruz diye, saçımıza başımıza hiç bakmayıp pespaye gibi dolaşıyoruz diye, sekste deneyimsiziz diye, çok deneyimliyiz acaba orta malı mıyız diye, çocuk yapmayıp annemizi üzüyoruz diye, çocuğumuz olduğu halde işe gidiyoruz diye, çocuklara bakmak için işi bıraktık diye, annemizi yeterince sık arayıp sormuyoruz diye, bunlardan herhangi biriyle ilgili suçluluk duymuyoruz diye, devamlı suçlu hissediyoruz diye……… devamlı suçlu hissediyoruz. Nevrotik olduğumuzdan değil, bu suçluluk bize hayatımızın her anında pompalandığından. Bu kara propagandanın küçük bir deşifresini örnek olsun diye buraya bırakıyorum:
Uzun lafın kısası, senin “toplumsal suçluluk mekanizması” tespitine yüzde yüz katılıyorum. Ne yapmak gerektiğine gelince… Elbette, eğer suçluluk seni gündelik hayatta en basit şeyleri bile yapamayacak oranda kısıtlıyorsa uzman desteği düşünülebilir. Ama oraya gelmeden de yapılabilecek şeyler var. Öncelikle, düşünce egzersizleri yaparak işe başla. Sana suçluluk hissettiren bir durumla karşılaştığında kendine sor: “Pipim olsa yine böyle suçlu hisseder miydim?” (Hissetmezdin.) Bunun farkında olmanın insana kazandırdığı perspektif, bir nebze daha rahat nefes almayı sağlıyor.
İkinci adım olarak, etrafındaki kadınlara açıl. Ben şahsen pek çok derdimiz gibi suçluluğun da en iyi kadın dayanışmasıyla aşılacağını düşünüyorum. Kadın arkadaşlarla oturup bu konuları konuşabilmek, deneyimlerin ortaklığını görebilmek, birbirine destek olmak beni suçluluk duygusunun kendisinden kurtarmadıysa da sakatlayıcı etkilerinden kurtardı, özgürleştirdi. Yani suçluluğumuzun toplumsal kaynağını teşhis etmek, bence tedavinin önemli bir parçası. Ama teşhisi koymak yetmez, buna isyan da etmek lazım, ki isyan da en güzel dayanışmayla edilir.
Son olarak, suçlulukla bu yüzleşmeyi (tercihen kadın arkadaşlarımızla) yaşarken, mizahı da elden bırakmamak iyi oluyor. Ufak bir başlangıç olsun diye Amy Schumer’in kısa bir skecini burada paylaşıyorum. Türkçe altyazılı versiyonunu bulamadığım için biraz suçlu hissediyorum. İngilizce bilmeyen okurlarım lütfen neden bugüne kadar öğrenemedim diye kendilerini suçlu hissetmesinler—kulakları açıp alanında önder, yenilikçi kadınlardan oluşan panelde “Sori” kelimesinin kaç kez geçtiğini saysanız yeter. Bir-iki sori’yi de kaçırsanız bir şey olmaz, bir de onun için suçlu hissetmeyin!