Hayatlarımıza sıra gelemedi ya da bunlar hayatlarımız oldu.
Merhaba. Memlekette adında 15 Temmuz geçmeyen bir bu yazı kalmıştı. Sonradan alışması zor olur diye başlığı baştan 15 Temmuz’lu attım. Yazının geri kalanında 15 Temmuz’dan veya o gece ölen 248 kişiden bahsetmeyeceğim.
Sadece evin karşısındaki çay bahçesinin adının “15 Temmuz Şehitleri Parkı” olarak değiştirildiğini ve tabelanın altında tahmini 100 kadar insanın yerel ezgiler eşliğinde dın dırı dın dırı oynadıklarını bildirmek isterim. Etkinlik nedir bilmiyorum. İnsanlar oynasınlar elbette. Bir dolu başka çirkin şeydense dans ediyor olmaları güzel.
Aslında “Biz yapsak adımız çıkar” yazmak istedim ama ‘biz’ kimdir, ‘onlar’ kimler, tabelanın altındakiler kesin olarak ‘onlar’ mı bilemediğimden en fazla niyetimi koyabiliyorum ortaya. Bende her şey karışık bir süredir. İnsan ülkesine benziyor ister istemez.
Şaşılacak bir şey de yok pek hem. Şehitli, toplu, tüfekli sokak isimlerine alışkınız sonuçta. Alışkınız dediysem… Her gün yürüdüğümüz o yolların yarıdan fazlasında evine dönememiş bir insanın adı var işte.
Ama güzel şeyler de oluyor. Mesela anneme dört günlük çalışmanın sonunda asgari ücret tutarında bir ödeme aldığımı söylediğimde “Sigorta yok bi şey yok, ver parayı kurtul, bunlar hep emek sömürüsü” demesi bence çok güzeldi. Beş yaşındaki yeğenimin vücuttaki elektriği atmak için toprağa basmak gerektiğini detaylıca anlatması da. Gerçi o bir mesaj da olabilir. Emin olamıyorum, benim sorunlarımdan biri de bu.
Başka bir güzellikse Zeynep Y. ile birbirimize “iyi geceler aşkım”, “günaydın aşkım” mesajları atma kararı alışımız. Bu kararı hıphızlı almamız da pek güzeldi hem. Neden başkalarının atmasını bekleyelim ki, dedik. Zeynep fazladan bir “seni seviyorum” mesajı da attı bana. Ben de seni seviyorum Zeynep.
Üst satırın sonunda belirli bir süre durup diğer, küçük, güzel şeyleri düşünmeye çalıştım. Aklımı öğle haberlerinde gördüğüm Çeşme açıklarında boğulan beş çocuk ve iki kadından alamadığımdan bekleme sürem uzadıkça uzadı. İşte başka bir sorunum. Tatlı anıları pek kolay çağıramamam. Adaletsiz kederlerin içimde dönüp durması ve depresyona aşırı meylim. Ama ben de seni seviyorum Zeynep.
Bileklerimi kesmeden önce -kötü şaka- sevdiğim başka bir dolu kadından ve artık “etek provası”ndan bahsetmek istiyorum. Şu an bir whatsapp grubu gibi dursa da, etek provası “Hadi bi şeyler yazalım mı?” diyen kadınların toplaştığı, hayali, güzel bir yerdi başlangıçta. Annelerimizi, anneliklerimizi, kardeşlerimizi, kocalarımızı, sevgililerimizi vs. anlatalım istiyorduk. Niyeyse bunları anlatasımız geliyor işte. Niyetimizden caymış değiliz fakat pek çoğumuzun işsizliğine rağmen, başımızı alamadığımız işler hasebiyle hüzünlü videolar atabildik bir süre ancak. Ha bir de çok sıkıldığınızda sütyeninizi kafanıza geçirip “Ben çok sıkılıyom” notlu fotoğraflar atabiliyorsunuz gruba. İnsan ülkesine benziyor ister istemez.
Birbirimizi azıcık geç bulduğumuzdan mı, erkenden ayrı düştüğümüzden mi ya da parasızlıktan sokağa çıkamadığımızdan mı ne; ne anlatılacaksa buradan anlatacaktık. (öhhööö!) Anne incelemeyi, annelerimizi ve feminist anneleri seviyoruz hem. Bir fırsat olacaktı bu gevezelik etmek için. Hiç yoktan kocalarımızı ve sevgililerimizi de seviyoruz. Neden konuşmayalımdı? Neden gevezeliklerimizi her yöne yaymayalımdı, değil mi?
“Bu suça ortak olmayacağız”ı, Teog’dan istediği puanı alamayınca intihar eden 13 yaşındaki kırık kalbi, “Operasyonlarda 13’ü asker, 10’u polis, 23 güvenlik görevlisi de şehit oldu”yu ve dahi anlamındaki de ayrı yazılır’ı, “Cengiz defol! Artvin bizim”i, sanki kendi kendine patlıyormuş gibi bir hava yaratılan Ankara’yı, çözümüne yönelik anlaşma sağlanmasına rağmen farkı bir türlü göremediğimiz ‘mülteci krizi’ni, artık tecavüzü ne sandığı için böyle konuşabildi bilinmez de “Biz de tecavüze uğradık” diyebilen Ensar Vakfı başkanını, Kilis’ten gelen “Abdestsiz dışarı çıkmıyoruz” beyanını, bir defaya mahsuscuk kaldırılan dokunulmazlıkları, Atatürk Havalimanı’ndaki saldırıyı ve taksicilerin benzeri bol görülebilen yağmacı rezilliğini, başlıktaki destanı, turist duasına çıkan Alanya esnafını, Cumhuriyet Gazetesi davasına atanan savcının Voldemort davasında sanık olduğunun ortaya çıkmasını, Aladağ’daki kız yurdu mezarlığını, halk otobüslerinin yanında patlatılan bombalı araçları, bombaları, bombaları, bombaları, hırsızları, katilleri, bombaları, katilleri, gaspçıları, katilleri ve bombaları konuşabildik ancak. Hayatlarımıza sıra gelemedi ya da bunlar hayatlarımız oldu.
Ama güzel şeyler de oluyor. Çilem Doğan ve Yasemin Çakal serbest! Belki Nevin’in de yeni bir hayatı olur. Belki Nuriye ve Semih işlerine dönerler. Belki sona yaklaşırken hakimi değiştirilen Soma davasında bir sürpriz yaparlar bize? (biz?) Belki bundan sonra konu şıklık olduğunda akıllara Ahmet Şık’tan başka bir şey gelmez?
Belki dikeriz o eteği? Kalmaz provada daha fazla?