Hayatını savunduğu için tutsak edilen bir kadın, emeğini savunduğu için tutsak edilen bir kadın. Düzeni tehdit eden iki kadın. Aslında bu bizim hikayemiz.
İki kadın, iki farklı hayat hikayesi. Ama haftalardır kalbimiz pır pır ediyor iki dava için de, 14 Eylül’ü bekliyoruz. Nevin Yıldırım, Nuriye Gülmen…
Nevin, gözlerini kocaman açmış bize bakıyor; tüm yaşadıkları o gözlerde. Nevin ikiyüzlü ahlakı, aileyi, köyü, Anadolu’yu, akrabalığı, tüm kavramları tek tek teşhir ediyor. Bağırıyor avaz avaz: “Biliyorsunuz ve susuyorsunuz”. Türkiye’nin sık kullanılanlar listesindedir zaten ‘susmak’. “Acil durumlarda lütfen camı kırınız”. Nevin, kendisine tehditle, silah zoruyla tecavüz eden erkeği öldürdü, sonra o bilip de susmayı, susup da bunu kahvelerde muhabbet başlığı haline getirmeyi tercih edenlere dedi ki “Arkamdan konuşmayın. Namusumla oynamayın. İşte namusumla oynayanın kellesi”. Namus. Hayatlarımızı zindana çevirmek için yaratılmış bir kelime daha. Ama ama kadın şefkatlidir, fedakar annedir, özverili eştir. Devlet susup itaat eden vatandaşlar bekler, patriyarkanın temsilcileri de susup itaat eden kadınlar. Kadın katilleri tahrik indirimleri alırken, hayatını savunan Nevin’e müebbet cezası verildi, yetmedi, “müebbet az” dendi. Nevin nasıl kurtulur? Nevin sussaydı, köy ahalisinin de ağzının tadı kaçmasaydı. Ya da Nevin öldürülseydi, iki satır haber olurdu ve kadın katili birkaç yıl içerisinde salıverilirdi. Nevin şikayet etse, bir yandan ahali dedikodusunu sürdürürken bir yandan da devletin kurumları nasıl da umursamazdı. Sahi Nevin nasıl kurtulur? Şimdilik en iyi bildiğimiz şeyi yapacağız: Kadın dayanışmasını büyüteceğiz. Nevin’i yalnız bırakmayacağız. Yargılanan, hayatlarımızı savunmamızdır, yargılanan yüksek sesle “Artık yeter” bağırışlarımızdır, yargılanan biziz.
Devlet Nevin’den korkuyor, devlet kendisini savunan kadın fikrinden korkuyor, sahi, ya örnek olursa?
Nuriye, boynunda rengarenk şalı, yetmiyor saçlarında rengarenk bir şal daha, gözleri gülerken iki ince çizgi, hep gülüyor o gözler, inançla. Onlarca ideolojik cümle kurabilirsiniz “işini istemenin” ne kadar doğal ve basit bir talep olduğuyla ilgili; ama Nuriye ve Semih’in gülen gözlerine bakmanız yeterlidir ne kadar inançlı ve haklı olduklarını anlamak için. Nuriye bir akademisyendi, KHK ile işinden atıldı. KHK’nın ne menem bir şey olduğu, kadınlar için ayrıca bir anlamı olduğunu biliyoruz. KHK’lar bizleri kurduğumuz hayattan koparmaya, patriyarkal ilişkilere dönmeye zorlayan bir sosyal ölüm projesi. Nuriye bunu teşhir etmeye karar verdi. Bir kadın, günlerce Yüksel caddesinde direndi; işkence ile gözaltına alındı defalarca, o gözler gülmeye o dudaklar “İşimi istiyorum” demeye devam etti. Sonra başka direnenler de katıldı Nuriye’ye. Nuriye işine geri dönebilmek için bu haksızlığa karşı açlık grevine başladı 9 Mart’ta ve “adalete aç”lığı 190 gündür devam ediyor. Devlet çok korktu bu durumdan, bir cadde renklenmeye, çiçeklenmeye başlanmıştı; bu kadar çeşitlilik fazlaydı, dayanışma ile mutlu insanlar görmek olacak şey değildi, tez kağıt askerler gönderildi Alice’in üzerine. Sürreal zamanlar; insan hakları anıtı da o gün bugündür gözaltında. Nuriye ve Semih etraflarında binlerce yürek topladı, KHK’ları tüm dünyaya duyurdular, direnişleri illerde dayanışmalar ile karşılandı. Khalkedon’da bir dayanışma eyleminde telefon bağlantısı yapmıştık, Nuriye’nin o neşeli sesi ile “Merhaba” demesi ile zılgıtlar kopmuştu; işte o zılgıtlar yeniden kopacak; ve biz elbet kocaman sarılacağız birbirimize. Nuriye direnmeyi, “Ben varım” demeyi seçti. Her gün hiç tanımamana rağmen için titrek, birisi için “Acaba bugün nasıl” kaygısı nasıl böyle içini yer? Bizleri bu kadar bağlayan şey samimiyet olsa gerek. İki emekçi sadece işlerini istiyorlar, biz de onların yaşamasını. Ölüme karşı yaşamı, savaşa karşı barışı, zorbalığa karşı vicdanı ve her daim renkleri sevdik, savunduk. Bugün Nuriye aylardır süren zulüm sonrasında mahkemeye çıkacak. İki gün öncesinde devlet avukatlarını gözaltına aldı. Kötülüğün şu durumda bir tarifini yapabilecek kelimeleri bulmak ne mümkün. Sadece net bir şeyi görüyorsun ki 40 kg’ın altına düşmüş, sağlık sorunları baş göstermeye başlamış Nuriye’den (ve Semih’den), devletin ödü kopuyor.
Devlet Nuriye’den korkuyor, devlet direniş fikrinden korkuyor, sahi, ya örnek olursa?
Nuriye Gülmen, Nevin Yıldırım. İki bambaşka kadın. Sahi başka türlü hayatları nasıl kesişirdi ki, kesişebilir miydi? 14 Eylül’de Ankara’da 10.00’da Nevin’in, 13.30’da da Nuriye ve Semih’in duruşmaları var. Hayatını savunduğu için tutsak edilen bir kadın, emeğini savunduğu için tutsak edilen bir kadın. Düzeni tehdit eden iki kadın. Aslında bu bizim hikayemiz. Yani, “rüzgar yükseliyor, yaşamayı denemeli”.
Zindanları yıkıp yerine parklar yapacağız en kedili köpeklisinden ☺ Birer birer alacağız dostları o beton yığınlarından, dışarıda bekliyor olacağız zılgıtlarımızla, kapıdan çıkar çıkmaz kocaman sarılmalar için. ‘Kadınlar vardır’ demeye devam edeceğiz.