Fransa’daki feminizmin durumunu konuşmak bende biraz heyecan yarattığı için, konuyu kendi feminist dönemlerimden yola çıkarak elimden geldiği kadar anlatmaya çalışacağım. İlk önce, nereden konuştuğumu belirtmek adına, orta sınıftan gelen, beyaz, bi/pan seksüel, natrans bir kadın olarak tanıtabilirim kendimi. Çoğunlukla aktivizm yaptığım yerler anarşist-feminist mekanlar, dolayısıyla daha çok onlardan bahsedeceğim.
Paris
Tam olarak ne zaman feminist olduğumu söylemek kolay değil fakat ilk katıldığım feminist kolektif, “Gece Öfkesi”, Paris’teydi. Gece yürüyüşleri düzenleyerek saldırıya uğramadan, laf yemeden, tavlanmadan gece sokaklara çıkma hakkımıza sahip çıkıyorduk. Translar, lez (dyke), bi, lezbiyen, kadın birçok kişi bir araya gelip birbirimize güç vermek için çok güzel bir fırsattı (düzenlediklerimiz, natrans erkek almayan yürüyüşlerdi). Bize iyi gelen neyse bunları bağırdık, her türlü sloganı atarak inanılmaz keyif aldık. Düzenli olarak 6, 7 ya da 8 kişi akşamları toplanıyor, konuşuyor, yazıyor ve seksizme karşı afiş asıyorduk ama sadece bu değildi. Kendi adıma, benim bu öfkemi kolektif bir mücadele yürütebilecek bir enerjiye dönüştürmek için ve feminist düşüncemi inşa etmek için şahane bir ortamdı.
O dönem Paris’te, Dominique Strauss Kahn olayının[1] patladığı zamanda hatırladığım kadarıyla 50-80 feminist/lezbiyen kadından oluşan bir Üst Kurul kurulmuştu. Bundan bahsetmemin sebebi, bu girişimin Paris’te feminizmin çeşitli akımlarını bir araya getiren “tarihi” sayılabilecek kayda değer bir girişim olması. Şahsen, bu girişim ile feministler arasındaki temel ayrımların altının daha fazla çizmiş olduğunu düşünüyorum. O ayrımlarından birkaç tanesini saymak gerekirse:
- Türban tartışması: Bazı feministler türban yasa(k)larının ırkçı feminist teorinin bir manipülasyonuna yol açtığını düşünüyor. Diğerleri ise türbanın sadece ataerkilliğin bir aracı olduğunu ve başka bir şey olamadığını savunuyor.
- Fuhuş tartışması: “Namus” üzerine kurulu Yahudi-Hıristiyan ahlak olmasaydı, fuhşun kişinin iş gücünü çalıştıran herhangi bir meslek gibi olabileceğini düşünen bir kesim var. “Pro-choix”[2] denen bu kişiler fuhşu marjinalize etmeyi reddeden hatta para kazanmak için cinselliği kullanmayı seçen, seks işçilerini destekleyen insanlar. Fuhşu yok etmek isteyenler, fuhuş yapmanın ataerkilliği beslemek, feminist mücadeleye ihanet etmek ya da kaçınılmaz bir şekilde madur/kurban durumuna düşmek anlamına geldiğini iddia ediyor.
- Materyalist feminizm vs. Queer feminizm: bu konuda Sophie Noyé’nin çok hoş bir yazısını okudum. Bu yazı durumu benden çok daha iyi anlatır.[3]
Bunun yanı sıra ortak toplantılarda pek tartışılmayan bir çeşit baskı uygulanıyordu ve hatırladığım kadarıyla transları entegre edebilecek net bir tavır yoktu ortada…
Bu tecrübe çok ikna edici olmadı ve kadın dayanışmasının net bir şekilde feminizmlerin ayrıldığı yerde bittiğini anlamış oldum. Dolayısıyla düşüncelerime daha yakın bir siyasi duruş aramaya başladım.
O sırada kendi hakları için mücadele eden “kağıtsız” (sans-papières) göçmen kadınlarla dayanışma kurmak isteyen bir kadın grubuna katıldım. Göçmen kadınların kendi mücadele görüntülerini çekebilmeleri için kamera paylaşımı ve video atölyeleri gerçekleştirdik. Bu tecrübe çok yoğun geçti, ama güzel bir iz bıraktı bende. Bir de tabii çok güzel insanlarla tanıştık.
O dönem, Fransız toplumunda büyümüş bir beyaz olarak istemeden ırkçılığı ne kadar benimsediğimin ve baskıcı durumlara malzeme olmamak için almam gereken yolun daha ne kadar uzun olacağının farkına varmış oldum.
Bordo
Sonra, Paris’ten ayrılıp birkaç anarşist-feminist arkadaşla birlikte karma olmayan bir işgal evi kurmak için Bordo’ya geçtim.
Fransa’da, konut piyasasındaki spekülasyon sebebiyle çok fazla boş ev var ve kiralar çok yüksek. Bunun yanı sıra, üniversite mezunu olanlar için dahi, siyasi açıdan çok taviz vermeden iş bulmak çoğu zaman zor. Bir işgal evi kurarken daha bağımsız, daha özgür bir hayata kavuşmak istiyorduk. Çalışmayarak aktivizme (ve hobilerimize!) daha fazla vakit ayırabiliyorduk… Fakat farklı işgal evleri arasında çıkan tartışmalarda hetero, biseksüel, lezbiyen ve translar olarak her zaman ortak bir dayanışma cephesi oluşturamadık. Transfobi ve cinsel saldırılar söz konusu olduğunda, stratejiler ve menfaatler ayrıldı ve bazı hetero-natrans kişiler kendi ilişkilerini korumak için azınlıkta olan arkadaşlara destek vermemeyi seçtiler. Bunları idare etmek çok zor oldu çünkü bunların hepsi dost olan—sözde müttefik—insanlar arasında oluyordu.
Çok güzel anlarımız da oldu ama… Gerçekten birbirimize çok destek ve güç verdiğimiz… O anlar kafamı o kadar açtı ki… Elimizde ne kadar çok ihtimalin/imkanın olduğunu görünce hayal gücüm acayip zenginleşti… Çok değişikti.
Karma olmayan özörgütlü sözel/fiziksel bir özsavunma grubuna katıldım. Bu grubun amacı iş yerinde, ailede, arkadaş/sevgili ilişkilerinde, tıpta, sokakta vs. yaşanabilecek baskılara karşı birbirimizi eğitmek idi.
Bir de birkaç arkadaşla çalışmadığımız için boş vakitlerimizde özörgütlü dernek statüsüne sahip olan, karma olmayan Le baragouinage[4] diye feminist bir mekan oluşturduk. Kitap okumak, başka insanlarla tanışmak, bir şeyler içmek, arkadaşlarla cips atıştırırken film izlemek, tarot oynamak, konser yapmak, tartışma düzenlemek vesaire için açık bir yer. Le baragouinage, mümkün mertebe herkesi kapsayan, içeren ve hoşgörüye davet eden bir yer olsun istedik. Artık Bordo’da değilim ama bunun bitmeyen bir çaba, her gün yenilenen bir eleştirel yaklaşım gerektiren bir girişim olduğunu görüyorum.
…ve Diğer Yerler
Hoşuma giden şeylerden biri, karma mücadele alanlarında gittikçe kadın, biseksüel, lezbiyen ve transların nefes alabilecekleri, birbirine destek verebilecekleri karma olmayan komisyonlar, konuşma grupları vesaire oluşması. Nuit Debout[5] ya da notre dame des landes’da[6] mesela, bu gruplara özel bir kulübe yapıldı (fotoğraf).
Fransa’da iyi dönen transpédébigouine[7] adlı feminist bir ağ var. Ladyfestler ve radyo buluşmaları olsun, feminist festival ve UEEH[8] olsun karma olmayan şantiyeler gibi birtakım etkinlikler için uzaktan gelen arkadaşlarla düzenli olarak toplanılıyor. Bu ortamlarda arkadaşlarla olmayınca bazen biraz çekinebiliyor insan 😉 ama buna rağmen bu buluşmaları seviyorum.
Son olarak ve keyfim için diyelim, Fransa’da bir kadın olarak benim öfkemi besleyen şeylerin listesini yapmak istiyorum: Etrafımda taciz/tecavüze uğramış kadın/arkadaş sayısı, değişmeyen ev işleri dağıtımı, lezbiyen ve biseksüel ilişkilerin görünmezliği, seksist toplumun bizi belli görünüş ve rollere sıkıştırıyor olması (yumuşak, uslu, sakin olmak; sürtük, erkek Fatma olmamak…), kadınların sözünün sistematik olarak itibarsızlaştırılması ve fikirlerine/yaptıklarına daha az önem verilmesi, komik olmayan espriler, kadınların kendi aralarındaki rekabet…
[1] Dominique Strauss Kahn, Fransız sosyalist bir siyaset adamı ve eski İMF direktörü. 2011’de New York’ta bir otelde çalışan Nafissatou Diallo’ya tecavüz girişiminde bulunmakla suçlandı. İktidar ilişkileri ve güç dengesizliğine ışık tutan bu vaka Fransa’daki feminist çevrelerinde büyük öfke yaratmıştı.
[2] Bizdeki bağlamı gönüllü ya/da zorunlu seks işçiliği tartışmalarına oturabilir. Fransa’da, gönüllü seks işçiliğinin yapılabileceğini savunan feministler için “pro-choix” yani “rıza öncelci” kavramı kullanılıyor.
[3] http://labrique.net/index.php/thematiques/feminismes/663-l-idee-que-le-feminisme-est-depasse-temoigne-d-une-vision-reactionnaire
[4] “Baragouinage” bir kelime oynu. “Baragouiner”, “çat pat konuşmak” anlamına geliyor. Aynı zamanda “gouine” “dyke/lezbo” anlamını taşıyor yani “baragouinage” “lezbiyen barı” manâsına geliyor.
[5] “Ayakta geceler” (ya da Gece Ayakta) hareketi 31 Mart 2016’da sosyalist parti hükümetinin hazırladığı istihdam koşullarını liberalleştiren iş yasasına karşı bir mücadele birliğine çağırıyordu. Farklı siyasetten gelen insanları bir araya getiren hareket Fransa’ya yayıldı ve birkaç ay meydanlarda nöbetler tutuldu. Detay için : https://bianet.org/bianet/siyaset/175657-fransa-gece-ayakta-ve-populist-hareket
[6] notre dame des landes ya da ZAD (Zone A Défendre = Korunması Gereken Alan) diye adlandırılmış yer Fransa’nın batısında, Bretanya bölgesine yakın bir yer. 1963’ten bu yana hükümetin bu bölgeye yeni bir havaalanı yapma çabasına karşı, bunu gereksiz bulan bölge sakinleri bir araya gelerek bir karşı cephe oluşturdu. Antikapitalist, sol ve anarşist çevrelerden gelenler destek vermek amacıyla bu gruba katıldı ve işgal hareketi başladı. Zamanla, alan kapitalist mantığının simgesi haline geldi; mücadele hala devam ediyor. Detay için, ZAD’ın ana sayfasında Türkçe’ye çevirilmiş birkaç metin bulabilirsiniz. https://zad.nadir.org/?lang=tr
[7] Trans-pédé-bi-gouine ya da TPG = Trans-ibne-bi-lezbo. Liberal ve ana akım olarak değerlendirilen LGBTİ tabirine karşı kullanılan bir terim .
[8] Université d’Eté Euroméditerranéenne des Homosexualités (Akdenizli Eşcinselliklerin Yaz Üniversitesi). 1979’dan beri her sene Fransa’nın güneyinde yer alan bu yaz üniversitesi dünyanın birçok yerinden LGBTQİ’leri bir araya getiriyor.
Çeviri: Céline Pierre-Magnani