Kız çocuklarına sürekli “Sen prensessin, hiç senin gibi güzel bir kıza böyle yapmak yakışıyor mu, hanım hanımcık otur burada” gibi kızları güçsüzleştiren ve sınırlamaya yönelten cümlelerden rahatsız olduğum kadar, “Aslan oğlum, koçum, erkek adam ağlamaz” gibi ifade biçimlerinden de aşırı rahatsız olduğumu tahmin edersiniz
Çocuğu kreşe başlayacak feminist bir anne olarak kreş öğretmenine hitaben bir mektup yazdım. Okuyan arkadaşlarım bunun yayınlanması gerektiği konusunda fikir belirttiler sağ olsunlar. İşte paylaşıyorum:
Benden Deniz ile ilgili bir mektup yazmamı istediğinizde çok hoşuma gitmişti. Sanırım şimdi onun vakti geldi. Oğlumla geçen kısa ve fakat hayatımı değiştiren büyüleyici ve zorlu 26 ayın sonunda onu size emanet ediyorum. Tam gün kreşe geçeceği için biraz hüzünlü ve karışık duygular taşımama rağmen sizin yaklaşımınız ve üslubunuzu hatırlayıp rahatlıyorum. Onu almaya geldiğimizde kucağınızda gülerek bizi karşılaması paha biçilemez. Her öğretmenin kendi üslubu vardır. Bunu değiştirmek zordur. O nedenle sizin çocuklara yaklaşımınızı beğenmemiş olsaydım size bu mektubu yazmak yerine başka alternatiflere yönelirdim.
Her çocuk özel, biricik ve kendine özgüdür. Biz geç anne baba olduk. Çok isteyerek ve planlayarak. Biraz da o nedenle Deniz ile kurduğumuz ilişki üzerinde çok düşündük, düşünüyoruz. Deniz’in kişilik özelliklerini ve ebeveyn olarak yaklaşımımız üzerinden bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum sizinle.
Genel olarak çocuklarla, özellikle çok küçük çocuklarla “Yapma, şimdi masandan kalkamazsın, bunu yapmak çok ayıp” gibi olumsuz içerikli iletişim kurulmasının çocukların gelişimine zarar verdiğini düşünüyorum. Elbette kurallara ihtiyaç var. Ve toplulukta bulunmak belli kurallarla mümkün. Ama bu yaş grubunda başkasına zarar verilmediği müddetçe çocuklar için kurallar esnetilebilir. Yapmasını doğru bulmadığınız bir konuda dikkati başka yöne çekilebilir, veya yaptığı şey yanlış ise size göre, onu yanlış olduğuna ikna etmeye çalışabilirsiniz. Biz mümkün mertebe bu şekilde davranmaya çalışıyoruz.
Bir başka önem verdiğim konu ise, oyunlardaki rol dağılımında ve genel olarak çocuklarla kurulan ilişkilerde cinsiyete göre bir yol izlenmemesi. İnanın çocukları cinsiyetçi rollere hapseden biz büyükleriz. Yoksa tertemiz zihinlerinde onların böyle bir algıları yok. Ben kadın erkek eşitliğine inanıyorum ve kendine güvenen, zarif ve kendini kadınlardan üstün görmeyen bir erkek çocuğu yetiştirmek istiyorum. O nedenle erkek çocuğu diye araba iş makinesi – tabanca tüfek kılıç vs. ile sınırlamadım oğlumun oyuncaklarını. Yerleri gırgırlamayı arabayla oynamak kadar çok seviyor mesela. Ya da bana çay yapıp içirmeyi J Birlikte barbunya ayıklamak yeni favorimiz.
Kız çocuklarına sürekli “Sen prensessin, hiç senin gibi güzel bir kıza böyle yapmak yakışıyor mu, hanım hanımcık otur burada” gibi kızları güçsüzleştiren ve sınırlamaya yönelten cümlelerden rahatsız olduğum kadar, “Aslan oğlum, koçum, erkek adam ağlamaz” gibi ifade biçimlerinden de aşırı rahatsız olduğumu tahmin edersiniz. Bu arada tabanca tüfeği lafın gelişi söyledim. Çocuğumu şiddet içerikli tüm oyuncaklardan ve oyunlardan uzak tutuyorum. Bu da başka bir hassasiyetimiz.
Barışçıl ve mutlu olmasını istiyoruz oğlumuzun. O nedenle savaşlar, kazanılan zaferler, yenilen düşmanlar, bizim için canını feda eden şehitler vs. gibi söylemlerle bu yaşta (mümkün olursa hiçbir zaman) tanışmasını doğru bulmuyoruz. Doğa sevgisi, çiçekler böcekler, türlü türlü oyunlar, sevgi dolu bir öğretmen, oyun arkadaşları sanki yeter de artar bile. Bununla bağlantılı olarak değerler eğitimi adı altında ya da başka bir biçimde dini bir eğitim almasını istemiyoruz oğlumuzun. Hayatı şimdiden dini referanslarla sınırlamasın, büyüyünce neye inanıp inanmayacağına kendi karar versin düşüncesindeyiz.
Çocuğumu sağlıklı beslemeye çalışıyorum. Şimdiye kadar paketli, işlenmiş hiçbir gıda vermedim. Tabii ki birebir aynı uygulamayı kreşten bekleyemem. Büyüdükçe beslenme biçiminde bazı esnemeler de oldu. Örneğin hiç şekerli bir gıda yedirmezken artık ev yapımı bazı tatlı kurabiye vs.lere göz yumuyorum. Ancak paketli ve koruyucu madde içeren gıdalardan uzak tutmaya çalışıyorum hala. Deniz henüz hiç çikolata ve şeker yemedi. Hazır meyve suyu hiç içmedi. Beslenme konusunda da sizinle işbirliği halinde davranabilmeyi umut ediyorum.
Çok uzun oldu farkındayım ama insan çocuğu söz konusu olduğunda hiç durmadan konuşabilir sanırım. Birkaç önemli konuya daha değinip bitireceğim. Birincisi etkinlik saati veya herhangi bir zamanda çocuklara tv izletilmesi ve etkinlik saatinde sırf bizleri mutlu etmek için öğretmenlerin elinden çıkan profesyonel resimler, el işi ürünleri vs. Sizinle böyle bir tecrübe yaşamadık o nedenle çok mutluyum. Çocukları ölesiye edilgen kılan, o büyülü dünyalarını bozguna uğratan televizyondan nicedir biz de uzağız. Arada bir Peppa Pig izliyoruz birlikte. Sıkıcı didaktiklikten uzak, şiddet içeriksiz, kız çocukları ile erkekleri belli kalıplara hapseden cinsiyetçi roller içermeyen karakterlerin olduğu çizgi filmlere o kadar da kapalı değiliz yani. O kusursuz elişlerine dönecek olursak, ben çocuğumun çizdiği yamuk çizgileri o profesyonel işlere tercih ederim.
Deniz her zaman kitapları televizyondan daha çok sevdi. Bunun için çok mutluyum. Ona kitap okumayı teklif ettiğiniz zaman ne kadar mutlu olduğunu görebilirsiniz. Bu arada uyumadan önce benim veya babasının kucağında kitap okunmasına çok alışık. Uyku ritüelimiz; sevdiği bir hikaye kitabı okumak sonra “bittiii” diyip ninniye benzer şarkılar söyleyip yatağında sırtını sıvazlayarak uyutmak.
Son olarak, biz Deniz’i yaz kış demeden hastalık hariç her gün dışarı parka çıkardık. Şimdi artık tüm gün kreşte olacağı için parka götürmemiz her zaman mümkün olamayacak. O nedenle sizden ricam, mümkün olduğu kadar çocukları açık temiz havayla buluşturmanız.
Buraya kadar sabredip okuduysanız çok teşekkür ederim. Umarım çok güzel bir sene geçiririz birlikte.