Benim gibi kanser tedavisi olan kadınlarla yaptığım telefon konuşmalarında önce her iki taraf yaşadıklarını anlatıyor, ardından ortak olan sıkıntılara değiniliyor, sonra bu sıkıntıların sebeplerinden biri olan iç çamaşırı konusuna geldiğimde ise konuşmaların harareti gittikçe artıp hissedilir bir coşku yaşanıyordu.
Bütün fikirler ihtiyaçlardan doğar denir ya, gerçekten öyleymiş. Fikrimi ortaya atmak 16 yılımı aldı. Bu yazıyı hazırlamak benim için çok zordu. Duygularını dışa vuran biri olarak bu konuyu -hem de her gün aynada gördüğüm halde- zihnimin çok derinlerine attığımı fark etmemi sağladı. Zaten çok sosyal bir insan olmadığımdan, yazı süreci için konuştuğum onlarca kadının hikâyesini dinlemek, kendi hikâyemi defalarca anlatmak, ara sıra su dolu bir kuyunun derinlerine dalmak gibiydi. Yakın çevremin haricinde bugüne dek dışa vurmadığım fakat ihtiyacımın artık bir şeyler yapmalıyım haline dönüştüğü 36. yaşımda sizlere her şeyi baştan anlatacağım.
Ağustos 2004:
Banyodan çıktım ve meme başımdan kan geldiğini fark ettim. Hem şaşırmış hem de korkmuştum, internet şimdiki gibi bilgiyle dolup taşan bir yer değildiyse de arama motoruna “memeden kan gelmesi” yazdığınızda ilk çıkan meme kanseri teşhisi ve tedavisiydi. Sonraki süreci çok net hatırlayamıyorum. Ailede meme kanseri öyküsü olmayan ve henüz 19 yaşında olan bir genç kızın doktorları kanser olabileceğine ikna etme hikâyesi olarak özetlenebilir. Birkaç ay bile sürmemesine karşın bana sonsuz gibi gelen bir süreç…
Ekim 2004:
Patoloji sonucumda “komedokarsinoma” gören doktorumun şaşkınlığını hiç unutmayacağım. Olası tedavi süreçleri anlatılırken yanımda oturan annemin asla duymamasını dilediğim, garip ve adrenalin dolu dakikalardı.
Mastektomi öncesi ışın tedavisi bir öneri olarak sunulur sunulmaz kabul ettim. Her ne pahasına olursa olsun mememden vazgeçme fikri bana oldukça gerçeküstü geliyordu. Bu yaşta olacak iş değildi, zaten kaç senedir gerçek anlamda memelerim vardı ki? İnkârla beraber günlük radyasyon dozumu alıp, mememin içten içe yanmaya başladığı bu dönem biraz da olsa beni sürece ve fikre alıştırdı. Hastanede benim gibi birçok hasta vardı. Gencinden yaşlısına kanserle mücadele eden, çok daha ağır koşullarda tedavi olan insanları görmek yalnız olmadığımı, bunun da yaşamın bir parçası olabileceğini kabullenmemi sağladı. Tedavi işe yaramamış olsa da ruhsal açıdan farklı bir bakış açısı kazandırdı.
Temmuz 2005:
Biyopsi sonrası tedavinin sonuç vermediğini ve mastektomi ameliyatına girmem gerektiğini öğrendim. Geçirdiğim bir dizi kontrol ve süreç hakkında anlatılanlar oldukça yoğun bir çaresizlikle korku hissetmeme yol açtı. Hastanede yattığım süreçte, daha önce tanımadığım, benimle aynı ameliyatı olmuş kadınlar ziyaretime gelip destek oldular. Hepsi benden yaşça büyüktü ancak bence yaşadıklarımız bizi birbirimize zamandan ve mekândan bağımsız bağlarla bağlamıştı. Sırtımdan alınan kas ve bir miktar silikon desteğiyle yapay mememin oluşturulduğu ameliyat sonrası fiziki toparlanma sürecim genç yaşımın da etkisiyle fazla zorlu geçmemiş olsa da psikolojik olarak durumu kabullenmem 16 sene sonrasına yani günümüze tekabül etmekte.
Ocak 2021:
Bu işten bıktım artık. Kendime uygun bir sütyen bulamıyorum. Annem sonsuza dek sütyenimin içine dolgular mı dikecek? Bir iç çamaşırı mağazasına girdiğimde “tek meme”, “bir buçuk meme” gibi adeta yemek porsiyonu söylercesine durumu belirtsem de orada çalışan “Hım hım, nasıl bir şey istersiniz? Ne renk olsun?” gibi şeyler sorsa bana. Neden sürekli bu çıkmazın içindeyim? Gittikçe öfkeleniyorum. Seneler önce ameliyat olduğum, 19 yaşında bir kıza uygun olan silikonlu memem, emziren, yaşını başını almış mememden üçte bir oranında küçük. Buna rağmen beni esas rahatsız edense kendi memem. Adeta bir fazlalık gibi, oradan oraya savrulan bir yük gibi… Onun yüzünden geceleri yastığa sarılmak, yazları bikiniye bir şeyler tıkıştırmak zorunda kalıyorum. Öte yandan ameliyat olacağım ve görece simetriye kavuşacağım anı mümkün olduğunca uzatmanın peşindeyim. Yeniden acı çekmek istemiyorum. Ortada beni yıpratmış bir süreç var ve şimdi kanser gibi ölüm-kalım meselesi olmayan bir durumda bıçak altına yatmak istemiyorum.
Kendi sürecimi bugün dahi ellerim titreyerek yazdım ama fazla da duygusallık barındırmadan özetlemek istedim. Artık olayın psikolojik boyutlarından da sıyrılıp, tamamen yaşamımı rahat idame ettirme gayesinin peşine düşmüş bir durumdayım. Konuya ilişkin araştırmalarım, mastektomi ameliyatı olan ve memesiz yaşamı sevgiyle kucaklayan, kabullenen, onunla yaşamı dert etmeyen kadınların varlığından haberdar olmamı sağladı. Oldukça cesur ve takdire şayan bulduğum tasarımlar gördüm. Ne var ki ben o kadınlardan biri değilim. Olmak ister miyim, ileride fikrim değişir mi, bilemiyorum. Şu an istediğim çok basit bir şey; bir mağazaya girip kendime uygun bir sütyen alıp takabilmek. Bu öyle bir sütyen olacak ki, içinde kendimi seksi, güzel ve rahat hissedebileceğim.
İlk araştırmalarım, Türkiye’de bu konuda ulaşılabilir bir iç çamaşırı üreticisi olup olmadığını bulmak üzerineydi. Gözümden kaçmış olabilecek yeni markaların çıkıp çıkmadığına baktım ve bulamadım. Oysaki İngiltere, Kanada ve Almanya’da sırf mastektomiye uygun seksi iç çamaşırları üreten markalar olduğu, üstelik de Google’a yazar yazmaz çıktığını fark edince, Türkiye’de bu durumun yalnız medikal ürünler satan firmalarla kısıtlı olması beni üzdü. Nikola Jane adlı markanın ameliyat sonrası ve mastektomi için özel ürettiği mayo, bikini ve iç çamaşırlarının yanı sıra, meme kanseri yaşayan ve süreci anlatan kadınların hikâyelerine de yer verdiği bir blog sayfası var. Burada yer alan ürünler her ne kadar medikal ürünler satan firmaların ürünlerinden çok farklı olmasa da, çok daha fazla renk ve çeşit özelliği barındırmakta. Bir diğer bulduğum güzel örnek pinkribbonlingerie adlı markanın elbiseden, mayoya, suya dayanıklı protezlere kadar sunduğu çoklu ürünleri. Özetle küresel bir araştırma yaptığınızda bazı ülkelerde kolayca erişebileceğiniz iç çamaşırları varken ülkemizde bu imkanların oldukça yetersiz ve kısır durumda olduğunu fark ettim. Tekstil mühendisi bir tanıdığım vasıtasıyla üretilecek iç çamaşırlarının kumaşı, üretilecek protezlerin (tercihe göre) yapısı gibi konularda kafa yorup, İstanbul’da iç çamaşırı üreticisi olan bir firma ile de irtibata geçtim. Sonuç arz-talep döngüsünde böyle bir üretimi bireysel bir çabayla yapamayacağım gerçeğiyle yüzleşmeme neden oldu. Daha sonra marloandmarco gibi daha küçük çaplı iç çamaşırı firmaları ile irtibata geçmeye karar verdim ki şimdilik fikrime oldukça sıcak baktıklarını düşünüyorum. Ben de etrafımdaki kadınlarla görüşmeye, bu konuya dair bakış açılarını öğrenmeye, çoğunluğun beklentilerini algılayarak daha somut bir veri elde etme çabasına giriştim. Ardından benim gibi kanser tedavisi olan kadınların görüşlerini almaya başladım. Yaptığım telefon konuşmalarında önce her iki taraf yaşadıklarını anlatıyor, ardından ortak olan sıkıntılara değiniliyor, sonra bu sıkıntıların sebebi olan iç çamaşırı konularına geldiğimde konuşmaların harareti gittikçe artıyor ve hissedilir bir coşku yaşanıyordu.
Burada yazıya ara verip açıklama yapmak isterim; memesiz olup memeli görünme konularının beden olumlama, kendini olduğu gibi kabullenme ve topluma kabul ettirme konularında çelişkili olup olmadığı konusu elbette tartışmaya açık ancak ben işin bu kısmında değilim. Kadınların bedenleri içinde ister öyle ister böyle mutlu hissetmeleri temel arzum. Başka kadınlarla konuştukça sürecin çok katmanlı olduğunu fark ettim. Yalnız mastektomi ameliyatı geçirip memesi alınan kadınlar değil, aynı zamanda ışından teni hassaslaşanlar, estetik yaptırmış fakat silikonu deforme olmuş kadınlar vs. gibi çok farklı durumun yaşandığını ve bu farklılıkların tek ortak sorununun iç çamaşırı ve plaj kıyafetlerinde istenilen ürünü bulamama noktasında buluştuğunu belirtmek isterim. Ayrıca yaş itibariyle 40 ve üzeri kadınlarda oransal olarak daha sık görülen hastalığın benim gibi genç yaşta görüldüğü vakalarda yaşam sürecinin uzunluğuna bakıldığında farklı hisler ve beklentiler barındırabileceğine dikkat çekmek isterim. Neticede ortak dertlerimizin bizi birbirine bağladığı, apayrı hastalık süreçlerinden geçip, benzer zorlukları yaşadığımızı öğrendiğim kadınlarla konuşmalarımızın sonlarına doğru yine ortak olan şey şuydu: “Pınar, adımı en başa yaz! Ben de güllü dallı, dantelli çamaşırlar istiyorum!”
Kadınlara sorduğum sorular genel itibariyle şu şekildeydi:
Mastektomi ameliyatı geçirdikten sonra yaşamınıza ne şekilde devam ettiniz? Bir tercih olarak tek memeli-hiç memeli-buçuk memeli yaşamlar konusunda düşünceleriniz nelerdir? Kendinizi olduğunuz haliyle beğeniyor musunuz? İç çamaşırı alırken ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz? Eğer siz kendinize bir sütyen tasarlayacak olsaydınız bu sütyen nasıl olurdu?
Konuştuğum kadınlardan bazıları artık yaş ve hayat koşulları nedeniyle herhangi bir sütyene ihtiyaç duymadıklarını veya ameliyat sonrası estetik operasyonlar geçirdiklerini ve durumdan şikâyetçi olmadıklarını söyledi. Bazıları, özellikle çalışma hayatı devam edenler, bu konuda daha yoğun sıkıntılar yaşadıklarından söz ettiler. Yoğun sosyal hayatı olmamasına rağmen her daim sütyen takmak isteyen kadınlar da yok değildi. Ulaşabildiğim ve bu yazıda var olmak isteyen, iç çamaşırı hakkında fikir beyan etmek isteyen kadınların görüşlerine yer vermek istedim.
Arzu A. Bahadır (47):
Yıllardır meme kanseri tedavisi görmekte ve sayısını karıştırdığı bir dizi operasyon geçirmek durumunda kalmış. Bu süreçte fiziksel acılarının onu çok yıprattığını ve artık kendisi için en önemli hususun bir sütyenin doğru malzemeye sahip olması ve rahatlığı olduğunu belirtmemi istedi. Özellikle pamuklu ya da bambu içerikli kumaşlardan, alt ve üst kısımları yeterince uzun, hava aldıran ve sıkmayan sütyenlere ulaşmanın neredeyse imkânsız olduğundan yakındı. Devam eden ışın tedavisi nedeniyle yaşadığı tensel hassasiyete uygun ürünleri bulabilirse çok mutlu olacağını söyledi. “Bir memem başka diğer memem başka bir hayat yaşıyorlar. Aynı bedende farklı hallerde olmaları canımı sıkıyor. Neticede anatomik olarak tamamen simetrik değiliz ancak simetriyi bozan farklar bir memenin getirdiği kadar büyük de değil. Tercihim mümkün olabildiğince eşit bir görünüme kavuşmak.
A. Baştürk (54): Bundan 10 sene önce meme kanseri tanısı konmuş ve mastektomi ameliyatı ile eş zamanlı silikon takılmış. Ameliyat sonrasında kilo alımı ve silikonun bedenine uyumsuzluğu gibi komplikasyonlar yaşadığından şu an bir sonraki estetik operasyona dek ideal bir sütyen bulamadığından bahsetti. En büyük sıkıntının mayo ve bikinilerde yaşandığını, kıyafetle kapanan asimetrik görüntünün deniz kenarında gün yüzüne çıktığını, kendisini memeleriyle dişi hissettiğini ve olabildiğince her durumda bu görüntüye sahip olmayı dilediğini söyledi. “Amazonlarda yaşasaydım elimde mızrağımla çok da dert etmezdim sanırım ama bana göre meme dişiliğin sembolü ve işin sosyolojik boyutu bir yana ben aynada en azından iç çamaşırımla kendimi seksi hissetmek istiyorum.
B. Saman (43): İki ay önce mastektomi ameliyatı olmuş, eş zamanlı olarak deri altına silikon protez takılmış. Şu aşamada altı ay süreyle medikal sütyen takması gerekiyor. Uzun vadede toparlayıcı aynı zamanda da terletmeyen, geniş renk skalasına sahip ürünlere kavuşmayı diliyor.
H. Sakarya (60): “Bence her şeyden önce bir kadının istediği gibi bir sütyene sahip olması haktır.” İki memesi de ameliyatla alınmış, şu an kas altı silikon protezlerle sütyen giymeden yaşıyor. Ancak ikinci meme ameliyatı öncesinde medikal ürünlerin getirdiği sıkıntılardan mustarip olduğunu ısrarla belirtti. Medikal ürünlerin maliyetlerinin çok yüksek olduğunu aynı zamanda uzun vadeli kullanımda kumaşı nedeniyle rahatsızlık hissi verdiğini ve her şeyden önemlisi bir kadının sürekli böyle sütyenler kullanmaya mahkûm olmaması gerektiğini belirtti.
N. Ergül (61): Meme kanseri teşhisi 12 sene önce konulmuş, mastektomi operasyonu sonrası silikon taktırmamış. Protez destekli sütyenler kullanıyor ancak sosyal hayatının azalmasıyla birlikte artık sütyen takmanın önemli olup olmadığı konusunda tereddütleri var. Kendisine hayalimdeki sütyenlerden söz ettiğimdeyse birden “Neden olmasın? Çok da isterim şöyle güzel güllü dallı sütyenler takmak. Yaz Pınar’cığım beni de yaz! Ben de güzel sütyenler istiyorum!” dedi.
Son olarak hâlâ içimde bu işin tıbbi boyutuna dair yeterli bilgiyi edinip edinmediğime dair bir kuşku vardı. Kadınlar ister simetrik olsun ister olmasın gönüllerine göre iç çamaşırı ve plaj kıyafeti isterken; sürecin sürekli bir parçası olan doktorumdan da görüş almak istedim. O da fiziksel asimetrinin omurgada, tüm iskelet ve kas yapısında değişikliklere yol açabildiğini, bazı hastaların farklı boyutlarda sıkıntı yaşasalar da bunu hiç paylaşmayabildiğini, oysaki çok seçenekli çözümlerin var olduğunu söyledi. Kendisi henüz 19 yaşındayken yaşadığım kanlı meme akıntısını araştırmaya gönül vermiş ve bu sayede yaşamımı kurtarmıştır. Zaten konuştuğum tüm kadınlar ameliyat ve tedavi süreçlerinin sıkıntılarından söz ederken kendilerine yardım etmiş olan sağlık çalışanlarıyla yoğun bir duygusal bağ içindeydiler. Hemen hepsi doktorlarını sevgiyle anarak, bu süreçte en büyük desteği onlardan gördüklerini belirttiler.
Yazımı annemin meme kanseri geçirmiş ve maalesef daha sonra yaşamını yitirmiş bir arkadaşının vakti zamanında bana moral vermek için söylediği sözleriyle bitirmek isterim:
“Ah Pınar’cığım sen sanıyor musun ki sokakta gördüğün her kadının çift memesi var? Senle ben bu yolculukta maalesef azınlık değil, çoğunluğuz.”
Çok güzel bir yazı olmuş.. kendimi yokladım . Ve en sondaki herkesin memesi varmı sanıyorsun.. evet o kıyafetlerin ardında neler, hangi nedenler, hangi ruhlar saklanıyor kimbilir.. Geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Hayat hayal ettiğimizden de güzel günler getirsin her birimize.. sağlıkla kalın