Kendimi feminist olarak tanımlamışsam bunu çok açıkça önce Duygu Asena’ya sonra Semra Somersan’a borçluyum.
Bir insan hakkında iki farklı kişi birbiriyle hiç konuşmadan bir ilkler manzumesi yazıyorsa demek ki o insanın başka insanların, özellikle de genç insanların hayatına bazı ilkleri katmak gibi olumlu bir özelliği varmış. Ben Semra Somersan’ı (adının ritmini ve ses uyumunu da hep severdim) öncelikle arkadaşım Olca’nın teyzesi olarak tanıdım. Benden epeyce büyük hatta sanırım annemden de büyük birine teyze, abla filan demeden adıyla seslenmemin de ilkidir. Semra’ydı o bizim için her zaman. Son günlerde ilerlemiş hastalığını ve ölüm ihtimalini duyduğumda nedense hemen kafamda bir yazı yazmaya başlamıştım. Yürürken ya da evde bir iş yaparken aklımdan bazı kareler geçirdim: Bizi bir gece Necmiye Alpay’ın evine götürüşü, Nuriye Ortaylı ile tanıştırması. Barış İçin Akademisyenler imza süreci sonrasında beni anbean takip edip destek olması ama sadece zihnimdeydi henüz. Sonra birden Olca bana bir yazı/mektup taslağı gönderdi ve hatırımızdaki Semra’nın ne kadar benzediğini fark ettim. Tabii ben Semra’ya Olca’nın filtresinden baktığım için belki de bu normaldir ama öte yandan Semra ve benim -hatta bazen Olca’yı endişelendirecek kadar- benzer bazı noktalarımız da vardı. Ben henüz saçımı boyama eylemini terk etmeden çok önce Olca bana derdi ki “sen de ileride Semra gibi saçını beyaz bırakmayacaksın değil mi?”. Bıraktım. Annem, Olca ve bilumum başka arkadaşım boyamamı talep ediyorlar. Belki boyarım belki de boyamam ama boyayıp boyamamanın benim kararım olduğuna, olması gerektiğine dair ilk diskuru da Semra’dan dinlemiş olabilirim ama bence asıl vurgulamam gereken şey tanıdığım ilk feministin, kendisini feminist olarak tanımlayan ilk kişinin Semra olması. 1980’li yıllardan söz ediyoruz. Ben 1987’den itibaren herhangi örgütlü bir bilince sahip olmadan, feminist hareket içinde yer almadan kendimi feminist olarak tanımlamışsam bunu çok açıkça önce Duygu Asena’ya sonra Semra Somersan’a borçluyum. Belki bugünden bakıldığında –bunca aktif haberleşme imkanının olduğu bir dünyada- çok da anlaşılmayacaktır ama bizim için o zaman ancak kitaplar ve dergiler aracılığı ile mümkündü kendimize bir yol haritası çizebilmek ve bilinçlenmek. O nedenle tarihe bir minik not olarak bunu düşmek isterim. Tanıdığım ilk çevreci de Semra idi. Türkiye’de Çevre ve Siyaset (Metis Yayınları, 1993) kitabını yazmadan çok önce anlatırdı bize ekosistemin ne olduğunu, devlet müdahalesinin nasıl gerçekleştiğini. Lafı uzatmayayım Semra’yı son görüşüm sanırım 8 Mart 2021 Cihangir’e doğru dağılmış 19. Feminist Gece Yürüyüşü öncesi. Hepimiz maskeliyiz ama Semra yaşına ve sağlık problemlerine rağmen yine de sokakta ve rastlaşıyoruz. Uzun bir sarılma, bir iki fotoğraf karesi, kısa da olsa heyecanlı bir sohbet. Kafamdan öpmüştü bir kaç defa çok samimi. Duygusu izi kalmış kalbimde de zihnimde de. Sonrası mailler ve Whatsapp mesajları. Kişisel tarihimde sevdiğim, kimi zaman örnek aldığım, bazı mutfakların (örneğin Çin) yemeklerini yapmayı öğrendiğim bir yakınım olmasının yanı sıra bir gazeteci, akademisyen, insan hakları savunucusu ve feminist mücadelenin içinde yer alan birisi olan Semra Somersan kimdir?
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümünün ardından Ohio State Üniversitesi’nde Sosyal Psikoloji masterı ve Antropoloji doktorasını tamamlayan Semra Somersan Amerika’da misafir öğretim üyeliğinin ardından Türkiye’ye dönerek gazetecilik yapmıştır. Önce Nokta Dergisi, ardından Cumhuriyet gazetesinde araştırmacı gazetecilik yapmıştır. Bu dönemde, biri Nokta dergisinde, Amerika’da yasaklı kimyasal maddelerin Türkiye’de insanlar üzerinde ilaç olarak denenmesi ile ilgili ortak çalışması, diğeri de Cumhuriyet gazetesinde, Türkiye’ye zehirli atık ithali ile ilgili araştırmacı gazeteciliği nedeniyle iki ulusal gazetecilik ödülü almıştır. Özgür Gündem’de haber müdürü olarak görev yapmış olan Semra Radikal gazetesinde ve T24’te de düzenli yazılar yazmıştır. On yılı aşan gazetecilik dönemi sonrasında, 2000 yılında Bilgi Üniversite’sinde akademisyenlik yapmaya başlayan ve Sosyoloji Bölümünde ders veren Semra Somersan’ın Metis Yayınevi tarafından 1993 yılında basılmış, Türkiye’de Çevre ve Siyaset: Olağan Ülkeden Olağanüstü Ülkeye ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlarından 2004 yılında çıkan Sosyal Bilimlerde Etnisite ve Irk adlı iki kitabının yanı sıra pek çok dergi ve gazetede yayımlanmış makalesi vardır.