Manspreading: “Özellikle toplu taşıma araçlarındaki seyahatleri esnasında, farklı yönlere açık bacakları sayesinde bitişik koltuk ya da koltuklara tecavüz etmek suretiyle erkekler tarafından benimsenmiş oturma pratiği”

Son birkaç aydır, İstanbul metrolarında “YAYILARAK OTURMAYINIZ!” yapıştırmalarını görenleriniz vardır. Bu doğrudan erkekleri hedef alarak yazılmış uyarı, beni öylesine mesut etti ki; çünkü bir süredir takip ettiğim, üzerine düşündüğüm, kendimce araştırmalar yaptığım bir konuda bir kazanım bu! Birçoğumuzun “Bacaklarını Topla!” sloganıyla tanıdığı bu kampanyanın yıllar sonra somut bir kazanımı, bir meşruluğu bu. Elbet bu sloganın bize 2014 yılından beri verdiği ilhamla ve cesaretle, bu zamandan beri toplu taşımada yerlerimizin işgaline karşı ses çıkartıyorduk, çıkarıyoruz. Ama şimdi bir de meşruluk kazanmış bir somut kazanımı var bu sesin!

Gidelim 2014 senesine, hadi! Ahh ne güzel yıllardı, diye pek çoğumuzun nostalji yaptığı zamanlar gibi… Aslında o kadar uzak olmamasına rağmen, uzaklaşmış günler. Gezi sonrası yükselen bir mekan talebi, açıkça ve direk muhataplarına karşı ortada! Gezi’de bir parkın üzerinde ve özelinde gösterilmiş olan mekan-alan* mücadelesi, kadınların tarihsel olarak pek de bildiği ve aslında kullanılan tüm argümanlarında, kavgalarında sembolik olarak dile getirdikleri bir kavram. Bu mekan-alan talebinin açıklıkla bir hedefe yönelik olarak gittikçe daha etkin dile getirildiği bu dönemde; İstanbul Feminist Kolektif’in inisiyatifi ile Nisan 2014’te bir sosyal medya kampanyası başlatıldı. “Bacaklarını Topla! Yerimi İşgal Etme!” diyen bu kampanya öyle farklı kesimler tarafından sahiplenildi ve bu slogan öyle hızlı yayıldı ki ana akım medyada bile kendinden söz ettirdi. Öyle ki, birçok uluslararası basının (Fransa, ABD, İngiltere, Kanada, Finlandiya, Hindistan, İspanya) da ilgi duyduğu bir ses haline geldi. Bunun yanında, Türkiye’de twitter üzerinden yediden yetmişe, birbirinden bambaşka olan kadınların bu sloganla ifşa ettikleri erkeklerin oturma biçimleri bunca yıldır diyemediklerimizin bir patlaması gibiydi. Çoğaldıkça güç verdi, kadınlar toplu taşıma araçlarında kendi mekanlarının geri iadesini istemekten çekinmemeye başladılar. Direk talebin muhatabı erkekten kendine çeki düzen vermesi, kadınların alanından çekilmesi uyarısı yapıldı. Bu elbette ki sadece kadınlara karşı bir işgal değil, çocukların, LGBTİ+’ların, yaşlıların, engellilerin de alanlarına saldırı…

Zamanla birçok ülkeye de yayılan eylemliklere ilham kaynağı olduğunu düşündüğüm bu kampanya; sonunda karşı olduğu davranış biçimine de tanımını buldurdu: “manspreading”… Hatırlayanlarınız bilir ki 2014 Kasım’da 5Harfliler’in bir çağrısı ile Türkçe’ye “aÇüklama”[1] olarak çevrilen “mansplaining” hayatımızda bir çığır açmıştı. Bunca zamandır dır dır başımızın etini bilgi hiyerarşisiyle yiyen, “en iyi” bildiğini iddia eden erkeklerin bu yaptıklarına ne de güzel bir çeviri oldu. Türk Dil Kurumu kabul etse de etmese de biz “Açüklama yapmasan!” diye cümle içinde kullanıyoruz. “Manspreading” de aynı aileden. “Manspreading”e de nasıl yerinde bir Türkçe ile karşılık bulabiliriz bilemiyorum ama şimdilik “erkek yayılması” diyebiliriz. İlk defa 2013’te bir twitter kullanıcısı tarafından tam anlamı içinde kullanılan kavram, 2014’te Türkiye sonrası dünyanın başka kentlerine yayılan eylemliliklerle (ABD, İspanya, Polonya ve Güney Kore) internet üzerinden çok aranmaya başlandı. “Erkek yayılmasına” karşı gelişen birçok yerel kampanyalar, eylemlilikler kavramın kullanımında belirleyici oldu. 2014 sonunda internet araması doruklara ulaşınca Oxford Dictionary 2015 yılında kavramı şöyle tanımladı: “Özellikle toplu taşıma araçlarındaki seyahatleri esnasında, farklı yönlere açık bacakları sayesinde bitişik koltuk ya da koltuklara tecavüz etmek suretiyle erkekler tarafından benimsenmiş̧ oturma pratiği”[2]

Ardından 2016 yılında Seul yerel yönetimlerinin bulduğu, yerini belli etmek için yere yapıştırılan ayak yeri izleri[3], hemen akabinde New York‘taki Metropolitan Transit Authority’nin başlattığı İstanbul’dakilere benzer yapışkanlarla protesto[4] ve ardından geçtiğimiz yıl Madrid’de erkek yayılmasının suç sayılması ve cezalandırılmasıyla[5] bu davranışın bir şiddet biçimi de olduğu otoriteler tarafından kabul edildi.

Manspreading apaçık bir şiddet biçimi! 1967 yılında Boston Maratonu’nda koşuya katılan Kathrine Switzer, organizatörler tarafından nasıl alanda direk fiziki şiddet yöntemiyle dışarı itilmeye çalışıldıysa, bugün bu yöntemle de toplu taşımada ufak tefek itelemeler baskı unsuruna dönüşen toplumsal olarak üzerimizde etki sahibi.

Kadınların açık ara en çok şiddete/ tacize maruz kaldığı alanlar toplu taşıma araçları[6]. Başka platformlarda belki de hiç karşılaşmayacağımız birçok insanla bir arada bulunduğumuz alanlar toplu taşıma araçları. Şehrin en kozmopolit halini görebileceğimiz tek yer metrolar, otobüsler, minibüsler, metrobüsler… Öyle ki; İstanbul’u gerçekten yaşamak isteyecek olmalı ki Ajda Pekkan bile geçenlerde kılık değiştirip bir gün metroya binmeyi en büyük hayali olarak dillendirdi. Öylesine halka inmek ve bizlerle İstanbul’un çehresinin gerçekliğinde eşitlenmek ister, süperstar bile. Bugün bu kadar aynı zeminde buluştuğumuz, sıkışıklığı ve havasızlığında eşitlendiğimiz -oturanlar ve ayaktakiler çatışması hariç- başka bir alan daha bulamayız. Bugün, bu yüzden, toplumsal dinamikleri görebileceğimiz, sosyal nabzı tutabileceğimiz gerçek kamusal alanlar halindeler. Öyle ki sanayi devrimi sonrası kentsel yaşamı okuyan Lefebvre’in yorumuyla toplumsallığın yeniden başka biçimle yaratıldığı yerler haline dönüşmüş vaziyette[7]. Özellikle çeper-merkez ikileminde bazen belki de birçoğumuzun ev-iş arası hayatlarının en görünen kamusal alanıdır. Özellikle ev içi görünmeyen emek gücünü yüklenen kadınlar için hem üretim hem de yeniden üretim arasında bazen tek dinlenme alanı toplu taşıma araçlarıdır. Kitabımızı (akrobasi yeteneğine göre) okuyabildiğimiz, muhabbetimizi yapabildiğimiz, sınavlarımıza çalıştığımız, yapılacaklarımızı gözden geçirdiğimiz bir boş zaman alanı – keza benim bu yazının çoğunluğunu da, ilham kaynağım metroda yazmam bu söylediklerime ne de yerinde bir örnek. Dolayısıyla, bu kadar etkin ve zaman açısından da çoğunluklu kullandığımız mekandaki gündelik pratiklerimiz toplumsallığı örgütlüyor. Bundandır ki bu alanlarda kamusal alana dair yürüttüğümüz tüm tartışmalar karşılığını buluyor. Burada yaşadığımız gündelik şiddet halleri de gündeliğimize dair önemli bir veri. Haliyle, bu alanlarda yaşadığımız şiddete karşı en meşru eylem alanı da yine buralar. Performatif, anlık ve yaratıcı yıkıcı eylemlilik alanına dönüşebilecek, sözün birçoklarına sıkışıklıktan mecburi istikamet olarak ulaştığı yerlerden. Bizden umulmayan ve umulmayanın da baş yardığı bir ifşa hali, “erkek yayılmasına” karşı kamusal alanın geri iadesinin bir sembolik örneği.

Yüzyıllara yayılan bir tarihsellikte, kadın mücadelesinin özellikle 19. yüzyılda kamusal alana çıkmasıyla – kamu/devlet- nezdinde temsiliyet talebi çerçevesinde başlayan bir mekânsal var olma hali. Eğitimden seçme seçilmeye, mülk sahibi olabilmekten meslek icra edebilmeye kadar kamusal alanı iteleye iteleye, ön açarak büyüyen kadının var olma mücadelesi, bireyin nezdinde bedeninin kamusal alana çıkmasıyla bir bütün olarak kendini bulmakta. Patriyarkanın hala bugün bile yurttaş olarak diretmekte olduğu erkeğin omuz omuzalığıyla korunan siyasi, ekonomik, sosyal alan-mekanların parçalanarak aşıldığı bir yol! Bu yol işte küçük bir mücadele örneğiyle aslında ne kadar da bütünsellik taşıdığının da bir göstergesi. Geç 60’larda başlayan multidisipliner tartışmalar içerisinde cinsiyet – cinsellik meselesi, birçok anlamda akademiye katkı sunduğu gibi kent tartışmalarına da başka bir perspektif açtı. İkinci dalganın en önemli söylemi “Özel olan (alanın) politiktir!”[8] üretim tartışmalarının arkası olarak görülen, aslında olmazsa olmazı ve bir onun kadar toplumsal hayatı inşa eden yeniden üretim üzerinden özel alan tarih alanına çıktı. Neoliberalizm tartışmaları çerçevesinde tartışılan kent ve kentlilik hakkı kavramları çerçevesinde kapitalizm ilişkisi kadar cinsiyet ilişkilerine bu anlamda önem veriliyor. Tüm ezilme biçimlerine kentsel ayrışma üzerinden bakacak olursak, patriyarkanın ayırdıklarını kentsel bağlamda görmeliyiz. Bugün kamusal alanın öznesi haline gelmek için verilen heteroseksizme, normaliteye, eril baskınlığa karşı mücadele gündelik olanda yaratıcı bir etkiyle kendini buluyor.

“Bacaklarını topla! Yerimi işgal etme!” hareketini kendiliğinden performatif buluyorum. Burada yıllardır kadınlara, çoğunlukla anneleri tarafından el kafa hareketleriyle topluluk içinde verilen direktif olan “Topla bacaklarını!” sözünü, ne de güzel kadınlar yapı bozumuna uğrattı. Çünkü yayılan biz değiliz; toplu taşımadaki yerlerimizden, sokaklara, meydanlara, bürokrasiden teknokrasiye kadar, her alanda yayılarak rahatça oturanlar asıl toplasın o bacaklarını! Üstüne üstlük, bir anda tek bir söylem üzerinden bu kadar geniş kitleyi aynı zeminde toplayan güçlü bir etkisi de var. Anlıktı ve yaratıcı yıkıcıydı, bugün etkisi yukarıda tartıştığımız gibi büyüyor. Bu etkiyi #metoo hareketinde, sinema sektöründen mimarlık alanına kadınların profesyonel hayatta maruz kaldıkları işgallere ve de şiddetlere karşı ses çıkarma yollarında görüyoruz[9]. Çünkü slogan der ki “Geceleri de, sokakları da, meydanları da terk etmiyoruz!”

Cécile Dormeau – Boobsspreading

Bitirirken, işlerini beğeniyle takip ettiğim illüstrasyon sanatçısı Cécile Dormeau’nun yaz günlerine bir gönderme yapan çalışmasıyla, bizlerin yayılma anlayışını da dillendirmek istiyorum. Manspreading’e karşı yaşasın Boobsspreading! **

Not: Bu yazı TMMOB Şehir Plancıları Odası Kadın Komisyonu tarafından 2017 yılında gerçekleştirilen “Toplumsal Cinsiyet ve Kent-Mekan” sempozyumunda sunduğum Kadınların Kamusal Mekan Talebi: “Bacaklarını Topla” Örneği başlıklı bildirimden yola çıkılarak güncel verilerle derlenmiştir.

* Space-place kavramlarının Türkçe’de kullanımı her daim tartışmalıdır. Ben çalışma konularım çerçevesinde; kapsamlarındaki ayrışma nedeniyle ‘alan/mekan’ı birlikte kullanmayı tercih ediyorum. ‘Alan’ kavramı bedenle ilişkili fiziki ve politik bir anlam taşımaktadır. ‘Mekan’ kavramı ise bugün bilindik kapalı fiziki alandan aşkın toplumsal ve felsefi bir nosyonu tanımlamaktadır.

** Meme yayılması – Cécile Dormeau’nun işleri için:  https://www.instagram.com/cecile.dormeau/?hl=tr

[1] http://www.5harfliler.com/yoksa-size-hala-acuklamadilar-mi/  

[2] https://en.oxforddictionaries.com/definition/manspreading /

[3] https://www.themarysue.com/stop-the-spread/

[4] https://www.nytimes.com/2014/12/21/nyregion/MTA-targets-manspreading-on-new-york-city-subways.html

[5] https://www.telegraph.co.uk/news/2017/06/07/madrid-bans-manspreading-buses/

[6] https://www.youtube.com/watch?v=_I-Q-srlH1I&feature=youtu.be

[7] Lefebvre, H. Şehir Hakkı, 2015, Sel Yayıncılık, s 46

[8] Hanisch, C., Personal is Politic, 1969

[9] https://www.theguardian.com/commentisfree/2017/nov/23/manspreading-womanspreading-fightback-metoo-resistance-physical

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.