Belgesel her ne kadar Brezilya’yı anlatsa da tüm hikayeler çok tanıdık. Mekanlar, insanlar değişiyor, kadınların maruz kaldığı erkek şiddeti patriyarka orada olduğu sürece ortak bir deneyim olarak hepimizi kesiyor.
Sokak tacizine maruz kalmamış bir kadın olmak imkansız. En fazla, maruz kaldığı tacizi görmezden gelmeyi öğrenmiş kadınlar var. Devam edebilmek, kendine sokakta alan bırakabilmek için. Sokak tacizi erkek egemen sistemin, erkeklere nasıl da fütursuz bir egemenlik alanı tanıdığının en açık örneklerinden biri. Kim olduğundan, sosyal ve kültürel sınıfından bağımsız olarak bir erkek tanımadığı bir kadını sırf kadın olduğu ve kamusal alana çıktığı için taciz etmeyi kendinde hak görüyor. Gözünü dikip bakıyor, laf atıyor, takip ediyor, otomobilini durdurup bekliyor, ıslık çalıyor, dokunuyor, cinsel imalı beden hareketleri sergiliyor. Sadece kadın olduğu ve sokağa çıktığı için.
Enough with Catcalling (Chega de Fiu Fiu, Fernanda Frazão & Amanda Kamancheck, 2018) belgeseli Brezilyalı üç kadını izleyerek sokak tacizi ve kamusal alan hakkını tartışıyor. Belgesel, hakkında yazılmış tanıtım yazılarının pek çoğunda #MeToo hareketi ile ilişkilendirilmiş. Halbuki belgesel sadece kadınların tacize uğradığı gerçeğine değil aynı zamanda kentin ve gündelik hayatın erkeklere göre düzenlenişine de odaklanarak, kamusal alanın ne kadar erkek egemen olduğunu da ortaya çıkarıyor.
Belgesel kuş bakışı sokak görünümleri eşliğinde farklı kadınların sokak tacizi anlatıları ile başlıyor. Bu haritalandırma Everyday Sexism, Hollaback gibi sokak tacizi anlatılarını toplayan çalışmaları hatırlatabilir. Keza belgesel ismini bu çalışmalardan etkilenerek Brezilya için yapılan sokak tacizi haritalandırmasından alıyor. Think Olga isimli feminist topluluğun bir projesi olan haritada kadınlar nerede tacize maruz kaldıklarını işaretleyebildikleri gibi taciz hikayelerini de paylaşabiliyorlar.
Kadınların anlatılarının yanı sıra sokakta yürüyen bir kadının üzerine yerleştirilmiş gizli kamera ile kamusal alanda maruz kalınan taciz belgelenmiş. Bu sahnelerde sadece taciz belgelenmemiş aynı zamanda tacizcilerle yüzleşildiği zaman ne olduğu da gösterilmiş. Tacizci ile yüzleşmiş her kadının bildiği bir başka gerçeklik şudur ki kimse taciz ettiğini kabul etmez. Kırk yılda bir özür dileyen birine denk gelme ihtimaliniz var ki bu duruma sevinerek bir paradoksun içinde kendinizi bulmanız an meselesi. Çoğunluk ise inkar eder ve hemen güçlü konuma geçerek sizi aşağılamaya başlar. Güzel sözden anlamayan “Kezban” olabilirsiniz ya da “size neden baksın” da taciz etsinmiş sizi. Taciz edilecek kadar güzel olmadığınız için bu şerefe nail olamamışsınızdır. Unutmadan bir de hızlıca hiçbir şey söylemeden kaçan versiyon var. Belki bir nebze utanıyorlardır diye umuyorum. Belgeselde kendisini sözle ya da bakışla taciz eden erkeklere yaklaşıp bunu neden yaptıklarını soruyor kadın. Cevap ise standart: güzel buldukları için. Beğenilmek ve taciz edilmek arasındaki hiç de ince olmayan çizgiyi kadınlardan biri şöyle açıklıyor: Ben o alanı veriyorsam karşımdaki kişi iletişim kurabilir. Bu oldukça basit ayrımı yapmayı velev ki becermek bu kadar zor, peki bunu taciz olarak algıladığını ve rahatsız olduğunu beyan eden kadına bunun taciz olmadığını iddia etmek erkeklik değilse nedir?
Belgeseldeki üç kadın Brezilya’nın farklı şehirlerinde yaşadıkları gibi aralarında yaş, ırk, sınıf ve cinsiyet kimliği farklılıkları da var. Bu farklılıklar taciz hikayelerini azaltmıyor ama çeşitlendiriyor. Kamusal alanda kadınların maruz kaldığı erkek şiddetinin temelinin nasıl da ortak olduğunu gösteriyor. Kadınlardan biri, bir sokağın boşken de bir erkek varken de başka tehditleri barındırdığını hatırlatıyor. Kadınlar olarak kamusal alandayken her daim tetikte, her daim güvenlik planı yaparak hareket etmek zorundayız. Saat kaçta nereden nasıl geçerimin matematiği zihnimizin gündelik işleyişinin ayrılmaz parçası. Kaldı ki ekonomik tarafı da azımsanacak gibi değil. İki adımlık yolları gece yürümek tehlikeli diye az taksi parası vermedik değil mi? Kadınlardan biri bir sınıf meselesi olarak bu konuyu açıyor ve otomobil almaya parası yetmediğinde ıssız sokaklar ve toplu taşımadaki tacizlerle baş etmek ile gideceğin yere gitmemek arasında bir tercih yapmak zorunda kalışı vurguluyor.
Brezilya’da sokak tacizi kadınlara yönelik bir şiddet biçimi olarak değil kamu huzuru ve ahlakını bozma suçu olarak tanımlanmış. Bu tanımlamanın toplumsal cinsiyet içermezliği, meselenin erkekler kadar faili olan devlete götürüyor bizi. Kamu ve kent politikalarını kadınların ve çocukların ihtiyaçları üzerine kurmayan bir devlet politikasının kimden yana olduğu çok açık. Kadınların şehirde kendilerini güvende hissetmelerini sağlamamak, kamusal alanı kadınlara açmaya direnmek, kadınları eve göndermek demek. Kadınları sokakta tanımadıkları evde ise tanıdıkları erkeklerin tehdidi altında yaşamak zorunda bırakmak demek. Belgeseldeki kadınlardan birinin çocukken amcası tarafından tecavüze uğradığını ve tüm aile üyelerinin bu olay hiç olmamış gibi hayatlarına devam ettiğini paylaşması evin kadınlar için ne demek olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Sokakları tehlikeli yapan erkekler olduğuna göre bu tehlikeyi bertaraf etmenin tek yolu kadınlar olarak daha çok sokakta olmak. Geceleri, sokakları, meydanları terk etmemek.
Belgesel her ne kadar Brezilya’yı anlatsa da tüm hikayeler çok tanıdık. Mekanlar, insanlar değişiyor, kadınların maruz kaldığı erkek şiddeti patriyarka orada olduğu sürece ortak bir deneyim olarak hepimizi kesiyor. Bu belgesel ise bu denli evrensel olarak deneyimleri, kadınların hakikatlerini görmeyi reddedenlere karşı feminist bir müdahale, hakikat mücadelesi, bellek çalışması.
Belgeseli 13 Ağustos’a kadar Mubi’de izleyebilirsiniz. Maalesef sadece İngilizce altyazılı.