Eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerin finansallaşması ile kitlesel borçlanma arasında bir bağ olduğunu biz çok yakından, Türkiye örneğinden biliyoruz. “Borcun Feminist Reddi”ni asıl ilginç kılan “ödeme yapmama” fikrine dayalı finansal itaatsizlik çağrıları.
Bu yazının başlığı, “bütün kadınlar işçidir” sloganı etrafında Arjantin’deki tüm sendika federasyonlarından kadın sendikacılar arasında kurulan tarihsel bir feminist ittifaka gönderme yapıyor. Borcun Feminist Reddi kitabının yazarlarına göre söz konusu ittifak, emeği çok çeşitli biçimlerde sorunsallaştırmayı başardı ve karşılığı ödenmeyen emeğin tanınmasına yönelik mücadelenin kapasitesini genişletti.
Borcun Feminist Reddi kapitalist finansa dair feminist bir bakış açısı sunuyor. İki yazarlı bir kitap: Verónica Gago ve Lucí Cavallero Arjantin’de 2016’dan bu yana yaşanan kitlesel feminist hareketlerin ve grevlerin içinden geliyor. Borcu ve borcun şiddetini görünür kılmak ve onu bir sır olmaktan çıkarmak istediklerini belirtmişler. Borcun gizemini aydınlatmak, “borcun kadınlar, lezbiyenler ve translar için farklı yollarla nasıl işlediğini göstermek” anlamına geliyor onlara göre… Borcu “zamanımıza özgü bir sömürü mekanizması” olarak tanımladıktan sonra borç ve neoliberalizm arasındaki ilişkiye, özellikle kadınlar için tasarlanmış mikro kredilerin yayılmasına ve toplumun en alt kesimlerine sızan bireysel borçlanmaya değinmekteler. Eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerin finansallaşması ile kitlesel borçlanma arasında bir bağ olduğunu biz çok yakından, Türkiye örneğinden biliyoruz. Kitabı asıl ilginç kılan “ödeme yapmama” fikrine dayalı finansal itaatsizlik çağrıları.
‘Borcumuz yok, ödemeyeceğiz!’
Arjantinli feministler Ni Una Menos Kolektifi öncülüğünde, 2 Haziran 2017’de Merkez Bankası önünde “Yaşamak ve borçsuz olmak istiyoruz” diye haykırıyor. 2019 yılının 8 Mart’ında, kadın cinayetlerinin ve borcun rekor seviyeye ulaştığı Porto Riko’da, İnşa Halindeki Feminist Kolektif, “Borca karşı biz!” sloganını yükseltiyor. Ekim 2019’da Ekvador’da başlayıp, Şili ve Kolombiya’da devam eden grevler bölge genelinde bir ayaklanmaya dönüşürken feminist hareket, finans sorununu kitlesel ölçekte politikleştirme çabasına giriyor. Şili’de bankaların duvarlarına çizilen “Bize bir yaşam borçlular” grafitisi, kimin kime borçlu olduğunu tersine çeviren bir sentez adeta.
“Borcun feminist analizi bize, ekonomik şiddeti cinsiyetçi şiddet ile ilişkisi açısından yeniden düşünme imkanı sunuyor” diyor yazarlar. Ekonomik şiddet, devlet şiddeti ve cinsiyete dayalı şiddet arasındaki ilişkinin varlığı kitapta defalarca tekrarlanan politik bir tespit olarak çıkıyor karşımıza: “Borç, krizi yönetmenin bir yoludur. Hiçbir şey dışarıya patlamaz, aksine içeriye patlar. Finansal yükümlülük, sürekli borç ödeme baskısıyla içerideki ilişkileri giderek kırılgan ve güvencesiz hale getirir.”
Finansal teröre direnen tencereler
Gago ve Cavallero, gündelik yaşamın finansallaşması ve bu olgunun toplumsal yeniden üretim süreçleri üzerindeki etkisini anlatmak için “finansal terör” kavramına başvurmaktalar. Finansal terör en yoksul kesimleri, en temel ihtiyaçları olan gıda ve ilaç ödemeleri için yüksek faiz oranlarıyla borçlanmaya zorluyor -ki Türkiye’de şu sıralar tam da bunu yaşamaktayız. Dahası bu durum toplumsal yeniden üretim süreçlerini de bozuyor. Kemer sıkma politikaları uyarınca sosyal hizmetlerde yapılan kesintiler, kadınları ücretsiz bakım işlerine çok daha fazla zaman ayırmak zorunda bırakıyor. En çok da yoksul hanelerdeki kadınlar etkileniyor bu politikalardan.
Yeniden üretim krizine ve gıda güvencesizliğine dikkat çekmek için Arjantin’de geliştirilen protesto biçimlerinden biri de “halk tencereleri” (ollas populares) adını taşıyor. Kolektif olarak hazırlanan yemeklerin, halka açık yerlerde, plazalarda, sokaklarda, hükümet binalarının önünde bedava dağıtılmasıyla gerçekleşiyor bu eylem. Sokaktaki tencereleri, yani birlikte yemek pişirme ve yeme pratiğini şöyle yorumluyor yazarlar: “Tencereleri sokağa çıkarmak, feminist hareketin uzun süredir yaptığı gibi evi politikleştirmek, onu çitlerinden, kapatılmışlıktan ve yalıtılmışlıktan kurtarmak anlamına da geliyor. Ev, sokakta açık bir alana dönüşüyor. İşte yeniden üretim krizinin politikleştirilmesi budur.”
Borcun Feminist Reddi’nde beni en çok düşündüren olgu, Güney Amerika’da bireysel kredi borçlarının tabana, toplumun en güvencesiz kesimlerine kadar sızdırılmış olmasıydı. Kitapta yer alan az sayıdaki veriden Şili’ye ait olan çok çarpıcıydı örneğin: 2018 verilerine göre, bankalardaki borçlanma düzeyindeki artışa paralel olarak gelirdeki düşüş nedeniyle hane gelirlerinin yüzde 70’inden fazlası borç ödemelerine gidiyormuş.
Dahası kimi Güney Amerika ülkelerinde sosyal yardım alanların, bu gelirlerini karşılık göstererek kredi almalarını sağlayacak düzenlemelerin yapıldığı belirtiliyordu. Son zamanlarda, toplumun en savunmasız, daha önce finansal açıdan sömürülmeye değer görülmeyen kesimlerini hedef alan yeni borç türleri ortaya çıkmış. Türkiye’de olduğu kadar keyfi yapılmıyor olsa bile o ülkelerde de sosyal yardımların küçük meblağlardan oluştuğunu; bu yardımlardan en çok kadınların faydalandığını ve kredi borçları yüzünden ileride hayatlarının büsbütün zorlaşabileceğini öngörmek zor değil. Elbette cari gelirleri bugünkü ihtiyaçlarını karşılamadığı için, geleceğe dair tasarılarını sınırlama pahasına borçlanıyorlar.
Öyleyse ne yapmalı deneyimleri ve mücadeleleri birbirine bağlamak, ortaklaştırmak ve genişletmek için? Yine başa dönerek diyorum ki “Bizi her zaman ayırdılar: fabrikalarda, ofislerde, okullarda ve evde çalışan kadınlar” olarak. Buna artık izin vermeme kararı etrafında birleşelim; önümüzdeki uzun ve engebeli yolu bu fikir aydınlatsın.