Erkek aklının en çıplak örneği cezaevinde yansımasını bulur. Yönetim biçimleriyle yaratmaya çalıştıkları kadın tipi ise korkunçtur. Sesini çıkarmayan, kurallara karşı itaatkâr, yalaka olmadığımız için İdare Gözlem Kurulu tarafından verilen “dışarıya çıkmaya uygun değil” kararları da bunun yansımasıdır.
“Ülke koşulları göz önüne alındığında aşağıdakilerden hangisinin gerçekleşmesi daha kolaydır?” a) Tatile gitmek b) İş bulmak c) Zindana girmek d) Emekli maaşının artması
Sizi milyarder yapacak olan son soru bu olsaydı hangi cevabı verirdiniz? “a”, “b”, “d” şıklarından birini işaretleyenler yarışmaya veda ederlerdi; fakat “c” şıkkını seçenler zindanda olurdu. Ülke koşullarında doğruyu söyleyeni zindana koyuyorlar çünkü. Yedi yıldan fazla bir süredir bu soruyu doğru cevaplayan milyonerlerin içinde bir milyonerim. Ve diğer arkadaşlarım gibi soruları doğru cevapladığım için halen rehineyim. Binlercesi gibi…
Sadece doğruyu söylemenin yeterli olmadığını ise yıllar önce sorulan soruya doğru cevap verdiği için öğretmeninden tokat yiyen birinin rahatlığıyla söylüyorum. Sıkça tekrarlanan “cezaevi anlatıldığı gibi bir yer değil” sözü de bende bu yolla anlamını buluyor. Zindan yaşandığı gibi bir yer çünkü. Bilmenizin dışında; yaşadığınız, düşündüğünüz, anlayıp, hayal ettiklerinizi aktarıyorsunuz. Eğer ki zindanda doğru yaşamanın yollarını anlamıyorsanız, parayı bir anda bulup bir anda kaybeden milyonerlere dönersiniz. Bu acı sonu da kabul edemediğimizi bilmenizi isterim.
Dışardayken cezaevinde çiçek, yeşillik yetiştirilmez sözünü duyduğumda çok etkilenmiştim. İnsanların çürütülmeye çalışıldığı bir yerde çiçeğin de yeri olamazdı. Bu sözün yanlış olacağını hiçbir şekilde düşünmemiştim. Buna benzer zindan tanımlamalarıyla korktuğum, merak ettiğim, öfke duyduğum bu mekanla tanışmam bu sözleri duyup etkilenmemden aylar sonrasına denk geldi.
Yıllar içinde zindanda otların kendiliğinden yeşerdiğine tanık oldum ve belli bir boya geldiklerinde gardiyanlar tarafından koparıldıklarına… Çünkü yasaktır. Demlikte kalan çayları bir kaba koyup, bir iki bitkinin yeşermesine vesile olabilirsiniz; ama o da fark edildiği anda elinizden alınıp doğruca çöpe gider.
Bizim dünyamızda olaylar böyle vuku bulurken bitkiler aleminde seyir başkadır. Biz isteyelim ya da istemeyelim; kabul edelim ya da etmeyelim bitkiler yeşerecek imkânı bulurlar. Çünkü doğalarında bu gerçeklik yatar. Bu durum ise bizim gerçekliğimize daha yakındır. İstenmeyebilir, reddedilebilir, kabul edilmeyebiliriz; ama yaşamak, nerede olursa olsun var olmak doğamızda var. Buna kaba nedensellik bağlamanın bizi hakikate ulaştıracağını düşünmüyorum. Sebep çok açıktır, canlı olmak böyle bir şeydir.
Zindanın zorlayıcı yanları oldukça fazladır. Bataklığın üzerine kurulmuş bu cezaevinde yeşermek, olgunlaşmak, kendini tanımak ve kimlik oluşturmak gibi. Erkek aklının en çıplak örneği cezaevinde yansımasını bulur. Yönetim biçimleriyle yaratmaya çalıştıkları kadın tipi ise korkunçtur. Sesini çıkarmayan, kurallara karşı itaatkâr, yalaka olmadığımız için İdare Gözlem Kurulu tarafından verilen “dışarıya çıkmaya uygun değil” kararları da bunun yansımasıdır. Bu noktada vereceğim o kadar çok örnek var ki bunların cezaevi yönetimlerine ilham olmasından korkuyorum…
Birkaç yıl önce oda aramalarında kalın kapaklı kitaplar “yasak” olduğu gerekçesiyle toplanınca şu tepkiyi vermiştim. “Kur’an da kalın kapaklı şimdi onu da mı yasaklayacaksınız?” Bu çıkışımın onları utandıracağını düşünmüştüm; ama öyle olmadı. Bizim odamızdan alınmasa da diğer odalardan Kur’an’ın alındığını duyunca verdiğim örneklere de dikkat eder oldum! Ama şu örneğin sorun yaratacağını düşünmüyorum; kapalı kapıları burada açmamız yasaktır. Şöyle ki sohbet yapılan odaya girmek için kapı kolunu indirmeniz halinde gardiyanların müdahalesiyle karşılaşabilirsiniz mesela. Bunları şunun için söylüyorum; adalet sisteminde dışarıya çıkmaya uygun olmanın kriteri bir kapı kolunu indiremeyecek, açamayacak düzeye gelmiş olmaktır.
Bunlarla birlikte Kürtçe’de zindan kavramının dişil öge olması bizleri şaşırtmamalı. Bu konuyu kısa süre önce okuduğum bir yazıdan örneklerle açıklamak istiyorum. Mekân Arapça’da Belet’tir. Sümerce’de zindan rahimdir. (Doğum olayının yaşandığı yer) Rahim tanrıçasının adı olan Belet yani Lilith’tir. İnsanlığın ilk direnişçisidir. Ne zaman geçmiş dönemleri incelesek karşımıza böyle bir tablo çıkıyor. Kadın dünyası erkek tarafından çarpıtılmış, başka bir yöne çekilmiş veya özünden uzaklaştırılmıştır. Tanrıçanın rahmi anlamına gelen zindanlar da halen insanların tekrardan yaratılmak istendiği mekanlara dönüştürülmek istenmektedir.
Tanrıların babası Zeus’un yapamadığını bugün erkek egemen sistem hedefliyor. Baldırı ve kafasıyla doğum yapan Tanrının rahminden böyle bir doğumu gerçekleştirdiğine dair kaynaklarda bilgi yoktur. “Tanrıların babası” da olsa bunu yapamayacağını bilmiştir. Lakin kadınlar olarak Zeus’un rahminde zorla tutulmaya devam ediliyoruz. Bugün erkek merkezli bakış açısının en büyük kabahati de budur; sahteliği gerçeklik olarak sunmaları ve zorla kabul ettirmeye çalışmaları…
Sonuç olarak zindanda ya da dışarıda olsak da aynı mekanlardayız. Zeus’un değil Lilith’in rahmindeyiz ve direnişi seçiyoruz. Zeus’un rahmi “çok karanlık ve sıkıntılı bir yer!” Ve oranın da kapılarını açıp aydınlatacağımıza can-ı gönülden inanıyorum, inanıyoruz.
* Necla Yıldız, şartlı tahliye hakkı engellendiği için tahliye olması gerekirken halen Sincan Kadın Kapalı Hapishanesinde tutulan siyasi mahpuslardan.