Kadınlar için şiddet gördükleri ilişkileri sürdürmenin yolu inanmaktan geçiyor. Onun değişeceğine, şiddetin geçeceğine inanmak, o hediyelere kanmak, iki şiddet arasındaki mutlu günlere tutunmaktan geçiyor.Serap İçin Feministler grubu olarak, dün Serap’ın ilk duruşmasını takip amacıyla Küçükçekmece Adliyesi’ndeydik. Küçükçekmece Adliyesi bizi gördüğüne şaşkındı. Bu kadar çok kadının burada ne işi var diye düşündü muhtemelen pek çok kişi ama fısıltı gazetesiyle namımız adliyede hızlıca duyuldu. Adliyenin pek çok farklı bölümünde çalışanlar, başka duruşmalara gelen kadınlar bizi görüp gülümsüyor, “Yanınızdayız,” diyordu.

Duruşmada Serap’a sorulan sorulardan biri de “Bu kadar şiddet görüyordun da neden hiç boşanmaya çalışmadın?” idi. Serap aylar sonra heyet karşısına çıkmanın getirdiği heyecan ve stresle, tüm yaşadıklarına tanık oldukları halde susan, ona yargılayan bakışlarla bakan akrabalarının verdiği hayal kırıklığıyla anlatmakta zorlansa da “Korktum,” dedi. “Beni öldürmesinden korktum, çocuğuma zarar vermesinden korktum, çocuğumu bir daha görememekten korktum, kardeşlerime zarar vermesinden korktum.” Serap’ın korkusunun ne kadar gerçek olduğunu biliyoruz. Serap karakola uzaklaştırma kararı almaya gittiğinde “Git, biz sana uzaklaştırma kararı vermiyoruz,” yanıtını alabilirdi. Diyelim ki memurlar Serap’ın şikayetini aldı, Yasin’i de ifadeye çağırdı… Yasin’i gördüklerinde “Kızım bu adam çok güçlü. Kaçmaya çalışırsan ne yapar eder seni bulur öldürür sen en iyisi onu kızdırma evine dön,” diyebilirlerdi. Hastaneye gittiğinde doktora “Korkuyorum, kocam dışarıda,” dese, doktor hiçbir şey yapmadan işlemlerine devam edebilirdi. Oğlu beş buçuk yaşında olduğu için çocuğuyla beraber sığınağa gidebilirdi belki ama altı ay sonra süren bitti artık diye çıkartılabilirdi. Serap’ın korkusunu da, Yasin’in ölüm tehdidinin gerçekliğini de, şiddetten uzaklaşmaya çalışan kadınların önleyici ve koruyucu mekanizmalara erişmesinin önündeki engelleri de biliyoruz.

Serap ifadesine “Ben kaçırıldım. Seviyordum, sevgiliydik, ilişkimiz de vardı. Kaçırıldım ama gönlüm vardı, geri dönmedim. Evlendim,” diyerek başladı. Birkaç cümle sonra “Evliliğimizin ilk haftasında bana ilk tokadı attı. Geçer dedim. İyi olur dedim. Cezaevinden çıktı psikolojisi bozuktur dedim, çocuğumuz olunca iyi olur dedim. Hep geçer dedim ama hep daha kötü oldu,” dedi. Serap, kaçırılsa da Yasin’le zorla evlendirilmemişti. Hatta kendi ailesinin itirazlarına rağmen Yasin’e âşık olduğu için evlenmişti. Pek çok kadın gibi hayaller kurmuştu muhtemelen; mutlu bir yuvası olsun, çocukları olsun, kocasıyla güzel vakit geçirsin, iyi bir ilişkisi olsun istemişti. Öğrendiği, ona anlatılan, sadece onun değil pek çok kadının hayalini kurduğu mutlu evlilik yalanına o da inanmıştı. Sevdiği adamın bilerek ona kötü davranabileceğine, onu öldürebileceğine inanmak istememişti. Sevdiğiniz, âşık olduğunuz birinin sizi öldüreceğine inanmak da kolay olmasa gerek. Savcı “Her gün mü dövüyordu seni yedi yıl boyunca?” diye sordu Serap’a. Serap “Her gün değil, iyi günlerimiz de olurdu,” diyebildi orada sadece. Tam da o iyi günlerdi Serap’a geçecek umudunu veren. Serap’a hediyeler alırmış Yasin. Neden o kadar çok ayakkabısı olduğunu sordu Yasin’in kardeşi duruşma salonunda. Serap orada bu soruya yanıt vermeye çabalarken de, bu yaşadıklarında da yalnız değil. Biz biliyoruz Serap’ın neden o kadar çok ayakkabısı olduğunu. Affettirmek için. Yasin pek çok erkek gibi kendini yaptıklarını affettirmek, Serap’ı şiddet döngüsünün içinde tutabilmek, Serap’ı kendisinin değişeceğine inandırmak, bir sonraki şiddetine kadar onu terk etmesini önlemek için alırdı o hediyeleri. Çünkü kadınlar için şiddet gördükleri ilişkileri sürdürmenin yolu inanmaktan geçiyor. Onun değişeceğine, şiddetin geçeceğine inanmak, o hediyelere kanmak, iki şiddet arasındaki mutlu günlere tutunmaktan geçiyor. Her şeyin her zaman kötü olmadığını hatırlamak, güzel günlerin tekrarlanması sadece Serap’ı değil pek çok kadını şiddetin içinde tutuyor.

Evliliğin ilk haftasında başlayan tokadın şiddeti, aradaki güzel günlerin hatrıyla, Yasin’in değişebileceği inancıyla büyüdü. Yaşadığı şiddetin boyutları artarken Serap’ın korkusu da büyüdü, bu şiddetten kurtulabileceğine dair inancı azaldı. Serap buna tanık olup hiçbir şey yapmayan kişilerin arasında yalnız, ailesi ve kendisinin başına gelebileceklerden dolayı kaygılı ve korkuluydu. Ona çıkış umudu vermesi gereken şiddeti önleyici ve şiddetten uzaklaşmayı mümkün kılan mekanizmalara erişmenin zorluğu ise Yasin’e Serap’ı balkondan aşağı itmeye teşebbüs etme cüretini verdi.

Kadınlar neden şiddetten uzaklaşamaz? Neden şikayetçi olamaz? Neden boşanmayıp da evliliklerini sürdürürler? Çünkü aslında ilişkilerimizi değil şiddeti bitirmek isteriz. İlişkilerimiz bitmesin diye aslında iyi bir adamdı bile deriz. Artık canımıza tak ettiğinde, tüm umutlarımız tükendiğinde ayrılma kararı verdiğimizde de pek çok engel dizilir önümüze. Bir yandan ölümden, şiddetten, tehditten kaçmaya çalışırken bir yandan çalışacak iş, çocuğumuzu yazdıracak kreş bulmaya çalışırız. Peşinizde sizi ölümle tehdit eden bir adam varken iş bulmak da o kadar kolay değildir.

Serap’ın yanındayız çünkü Serap’ın yaşadıklarının münferit olmadığını, pek çok kadının benzer deneyimlerden geçtiğini biliyoruz. Serap’ın neden balkondan itilmeye çalışıldığı geceye kadar o evden çıkamadığına binlerce kadının deneyimlerinden tanığız. Bir sonraki duruşma 25 Şubat günü saat 10.30’da Küçükçekmece Adliyesi’nde olacak. Sadece Serap’ın özgürlüğüne kavuşması için değil başka hiçbir kadının Serap’ın yaşadıklarını yaşamaması için biz yine orada olacağız.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.