Peru’da, Afro-Perulu kadınların agresif ve hiperseksüel olduklarına dair yaygın klişeler, pek çok kadını cinsel taciz mağduru olarak destek arama konusunda isteksizleştiriyor veya aciz bırakıyor.
Eshe Lewis
Clara* aramayı sonlandırdı ve utangaç bir şekilde gülümseyip onu kadın destek merkezine getiren olayları anlatmaya devam ederken telefonu kara ellerinin arasına aldı. Erkek arkadaşı César* için kolayca şiddete başvurabilen bir adamdı, dedi. Öfke nöbetleri geçirirken, Clara’yı pek çok kez yumruklamış ve boğarak öldürmeye çalışmıştı ama Clara onu ancak oturma odasının penceresinden ateş ettikten sonra ihbar etmeye karar verebildi. Çünkü erkek arkadaşının savurduğu mermiler küçük oğullarını son anda ıskalamıştı.
Peru’da yaptığım antropolojik araştırmalarım sırasında, siyah olarak tanımlanan Afrika kökenli kadınlara yönelik bu tür şiddet hikayelerini çokça dinledim. (Beyaz veya melez olan ve bu nedenle bu tür bir ayrımcılıkla karşılaşmayan Afro-Perulular da var.) Bu şiddet hikayelerinin çoğu gizli sohbetlerde ifşa edildi, tanıdıkların veya uzak akrabaların deneyimleri olarak ortaya döküldü veya üstü kapalı bir şekilde konuşuldu. Siyah kadınların şiddet deneyimleri, radyo veya televizyon programlarında ya da Peru’nun ürkütücü boyutlara ulaşmış kadına yönelik şiddet oranlarıyla ilgili kamuoyu tartışmalarında yer almıyor. Uzun süredir devam eden klişeler, bu kadınları şiddete eğilimli ve hiperseksüel olarak gösteriyor. Bunda, başka kökenlerden gelen kadınlar kolayca kurban olarak görülürken, siyah kadınların genellikle saldırgan olarak tasvir edilmesinin önemli bir etkisi var.
Günümüzde ABD’de başlayan #MeToo (Ben De) hareketi ve Latin Amerika’daki Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz anlamına gelen #NiUnaMenos (#NotOneLess) dahil olmak üzere kadınların uğradıkları istismara ve kadın cinayetlerine dikkat çeken ve istismardan hayatta kalanları konuşmaya teşvik eden birçok toplumsal hareket var. Buna rağmen bu köklü eşitsizlik hala hangi hikayelerin dikkat çekeceğini ve hangi kadınların desteğe ihtiyaç duyuyor olarak görülmesi gerektiğini dikte etmeye devam ediyor.
2013’ten 2016’ya kadar, Peru’daki Lima ve Callao’da bulunan, Centros Emergencia Mujer ya da kadın destek merkezlerinde yakın partner şiddeti vakalarını bildiren Afro-Perulu kadınlarla görüştüm ve bu şiddet vakalarını inceledim. Yakın partner şiddeti (IPV), şimdiki veya eski bir romantik partner tarafından uygulanan cinsel, psikolojik, fiziksel ve/veya ekonomik şiddet olarak tanımlanıyor. Bu destek merkezlerindeki çalışanlarla, Afro-Perulu aktivist kadınlarla ve devlet temsilcileriyle de konuştum. Onların bakış açıları, deneyimleri ve hikayeleri, siyah kadınlara yönelik istismarın ve bu kadınların istismar edilemeyecek kadar güçlü ve cinsel açıdan erişilebilir olduklarına inanan bir toplumda yaşadıklarının görülmesi ve duyulması için verdikleri mücadelenin gerçekliğini ortaya koyuyor.
Dünyada en yüksek ikinci yakın partner şiddeti oranlarına sahip olan bölge Latin Amerika ve Karayipler. Peru’da yapılan Nüfus ve Aile Sağlığı Araştırması’nın (ANDES) sonuçlarına göre 2017 yılında partneri olan kadınların yüzde 65’i cinsel, psikolojik ve/veya fiziksel olarak istismara uğradığını bildirmiş.
Peru’da yakın partner şiddeti, tarihsel olarak [romantik] ilişkilerin normal bir parçası ve erkeklerin kadınların kötü davranışlarını düzeltmeleri için uygun bir yol olarak nitelendiriliyor. En nihayetinde söz konusu çiftin özel meselesi olarak görülüyor. Bu meşrulaştırmalardan dolayı kadınların bu tür bir şiddet hakkında konuşma cesareti uzun zamandır kırılmıştı.
Ama bu durum artık değişmeye başladı. Son birkaç on yıldır, başına gelenleri ihbar etmek için gelen kadınları suçlamakla itham edilen polis teşkilatında ve adalet sisteminde reform için giderek artan bir haykırış var. Sivil toplum örgütleri, istismara uğrayan kadınlar ve kız çocukları ile bir araya gelerek ve tüm ilgiyi davalarının üzerine çekerek devlete kararlı adımlar atması için baskı yapıyorlar. Halkın öfkesi üç yıl önce iki adamın davasında verilen karar sonrası daha da arttı: Kız arkadaşını taciz ederken görüntülenen Adriano Pozo Arias adında bir erkek, sadece bir yıllığına, yargı sistemine periyodik bildirimde bulunmasını gerektiren ve cezaevine girmesini gerektirmeyen “askıya alınmış hapis” cezasına çarptırıldı. Ronny García ise sadece 15 ay hapis yattı ve ardından eski kız arkadaşına karşı ağırlaştırılmış aile içi şiddetten suçlu olduğu kanıtlandıktan sonra aynı asgari cezadan dört yıl daha (askıya alınmış) hapis cezasına çarptırıldı.
Büyük yankı uyandıran bu davalar ve diğerleri, 2016’da gerçekleşen Peru tarihindeki en büyük gösteri olan #NiUnaMenos yürüyüşünü harekete geçirdi. Bugün yerel basın organları artık bu konuya daha fazla ilgi gösteriyor; sadece kadınlarla konuşmaya ve bazen de istismarcılarla yüzleşmeye adanmış programlar bile var.
Yine de araştırmam sırasında bu tartışmalarda ırktan çok az bahsedildiğini fark ettim. Bu gözlem, aynı zamanda araştırma için görüştüğüm kişiler tarafından da paylaşıldı. Irk, biyolojik bir geçerliliği olmamasına rağmen, Avrupa kolonizasyonu sırasında üretilen bir kavram olarak sosyal ve politik olarak hâlâ geçerliliğini koruyor. İnsanları belirli fiziksel özelliklere göre gruplandırmanın ve sıralamanın bir yolu haline geldi, ırk. Ayrıca sosyal bir inşa olarak, eğitime, sağlık hizmetlerine, siyasal katılıma ve yaşam kalitesine erişimdeki eşitsizlikleri sürdürmeye devam ediyor. Peru’daki pek çok medya kuruluşu, sınıf, coğrafi konum, kültür veya ırk gibi sosyal belirleyiciler nedeniyle kadınların şiddet ve adaletle ilgili deneyimlerinin nasıl farklılık gösterdiğinden bahsetmemeye devam ediyor. Aksine kadınlar yanlışlıkla yekpare bir grup olarak tasvir ediliyor ve Peru’da yerli ve Avrupa kökenli bir kadın olan mestiza kadını “sıradan” bir kadın ve böyle olunca da ırksal olarak “nötr” olarak görülüyor.
Bir kimlik kategorisi olarak “Afro-Perulu”, kendini siyah veya Afrika kökenli olarak tanımlayan veya böyle tanımlanan insanları ifade ediyor. Farklı nedenlerle Afro-Perulu olarak adlandırılabilecek çeşitli insan ve toplulukları kapsayan siyasi bir şemsiye tabir bu. Terim genellikle “siyah” ile eş anlamlı ve toplumsal olarak bu grubun üyeleri geniş burunları, koyu ten rengi, sıkı kıvrımlı veya kıvırcık saçları ve iri dudakları kapsayan fiziksel özelliklerle tanımlanmaya yatkın. Fakat ırklar arası evlilik ve karışım oranının yüksek olması nedeniyle, Afrika kökenli birçok insan bu fiziksel özelliklere sahip değil. Bazıları kendilerini Afro-Perulu olarak tanımlıyor, çünkü fiziksel açıdan siyah olarak tanımlanamasalar veya kendilerini tanımlamasalar da kültürleri ve kolektif kimlik algıları Afrikalılardan derin bir biçimde etkilenmiş.
Bu gruba mensup kişiler kendilerini tanımlamak için farklı terimler kullanıyorlar; bazıları “Afro-Perulu” veya “Afrika kökenli” gibi kimlik belirten tanımlar kullanırken diğerleri bu tanımları kullanmıyor. Yine bazıları, Afrika kökenli ve siyah gibi bir kombinasyon kullanıyor. Bu bağlamda, siyah olarak tanımlanan Afro-Perulu kadınlar büyük ölçüde ev içi şiddet söyleminin dışında bırakılıyor.
Peru’da Afrika kökenliler, Peru toplumunun birçok açıdan şekillenmesinde önemli ölçüde katkıda bulundular. Sömürge döneminde yaygın şehirsel köleleştirme nedeniyle Lima, köle olarak veya özgür yaşayan Afrikalıların ve Afrika kökenlilerin çokluğu nedeniyle “siyah şehir” olarak bilinirdi. Sonuç olarak, Afrikalılar ve Afrika kökenliler, kültür, siyaset, ekonomi, bağımsızlık süreci ve yeni ulusun yaratılması dahil olmak üzere Peru toplumunu birçok yönden etkilemiştir. Bugün Afrika dans stillerinin katkıları olmasaydı Peru’nun ulusal dansı marinera olmazdı ve Peru’ya özgü İspanyolca dilsel olarak Afrika’ya özgü çok sayıda dilden etkilenmiştir. Biblolar için kullanılan cachivache(ler) terimi buna bir örnek.
Buna rağmen, Afrika kökenlilerin etkisi, sistematik ve kültürel ırkçılık nedeniyle kamusal söylem ve tarihi kayıtlardan büyük ölçüde silindi. Bu nüfus, Peru’nun İnka imparatorluğunun baş tacı olan Machu Picchu’nun evi veya turistlerin görmeyi umduğu Yerli And kültürünün bir parçası olarak özenle hazırlanmış tasvirine uymuyor. Hükümet, Peru’da Afrika kökenlilerin mirasını sosyal olarak tanıma konusunda hatırı sayılır ilerlemeler kaydetmiş olsa da, bu grup hakkında toplumun geniş bir kesiminde ve başka yerlerde kayda değer bir bilgi eksikliği var.
Siyah kadınların doğasının saldırganlık olarak algılanması ve gelişigüzel cinsel ilişkiye girmeleri gibi onlarla ilgili iki yaygın klişe, bu bireylerin bazılarının mağduriyetinin daha geniş bir şekilde tanınmasını engelliyor. Bu mitler, kendini haklı çıkarmak için siyah kadınlara bir mülk olarak bakan anlayış tarafından köleleştirme döneminde kuruldu. Kadınlar saldırgan olarak tasvir edildiğinden, onları dövmenin, sahiplenmenin ve onlara işkence etmenin uygun ve gerekli olduğu ileri sürüldü. Doymak bilmez cinsel iştahları olduğu söylendiğinden, kadınların efendilerinin istedikleri zaman onlarla cinsel ilişkiye girmesi kabul edilebilir görülüyordu. Siyah genç kızların beyaz akranlarından daha az sevgiye ihtiyaç duyduğu ve cinsel aktivite hakkında daha bilgili olduğuna dair Amerika dahil olmak üzere tüm kamuoyunu şekillendiren bu klişeler bugün hâlâ hüküm sürüyor.
Gıda ambalajları, çizgi filmler ve televizyon programları bile bu klişeleri yansıtıyor. Siyah kadınlar, neredeyse her zaman aşırı derecede kıvrımlı bir vücutla yarı giyinik (ya da yarı çıplak) ve cinsel olarak müstehcen pozisyonlarda tasvir ediliyor. Peru’da yaygın bir şekilde her evde bulunan ünlü bir baharat markası olan Sibarita’nın karabiber paketleri üzerinde, mini etek giymiş, genç, kıvrımlı hatlara sahip siyah bir kadın var. Yine siyah kadınlar, dönüşümlü bir biçimde, kızgın olarak tasvir ediliyor ve bağırıyor veya kavga ediyor ve kaçınılmaz olarak da kazanıyor diye görülüyorlar.
Afro-Perulu aktivistler, kamuoyunu değiştirmek ve kadınları korumak için etkili yaptırımlar uygulanması konusunda hiç yorulmadan çalıştılar. Kadına yönelik şiddeti sona erdirmeye ilişkin tutumları, birçok kadının karşı karşıya kaldığı taciz konusunda örneğin, kültürleri ve fiziksel görünümleri gibi kadın kimliklerinin diğer yönlerinin nasıl rol oynadığına dikkat çekmeyi içeriyor. Bu aktivistler için karşılaştıkları saldırganlık, toplumsal cinsiyetleri kadar siyahlıklarıyla da yakından ilgili.
Deneyimli bir aktivist olan Sofia Arizaga bana, erkeklerin ona fısıldayıp bağırmasını önlemek için sokakta sık sık kulaklıkla yürüdüğünü söyledi. Cinsel imada bulunarak negra (siyah) veya morena (kahverengi) diye bağırdıklarını ve hatta bir seks işçisi olduğunu varsayarak “Ne kadar?” diye yanına gidip merakla ücretini sorduklarını anlattı. Konuştuğum diğer kadınlardan benzer deneyimlerle ilgili sonsuz çeşitlilikte hikayeler duydum ve ben de Lima sokaklarında dolaşan siyah bir kadın olarak bu tür olayları yaşadım. Toplumsal cinsiyet ve ırksal kimliğe dayalı taciz, bunları ilk elden deneyimlemeyen insanlar için görünmez olsalar da günlük vakalar.
Konuştuğum kadınlar ayrıca eylemlerinin klişelere göre yorumlanma biçiminden duydukları hayal kırıklığını da dile getirdiler. Erkek arkadaşını kendisine vurduğu için şikayet eden genç bir kadın olan Veronica*, bana beyaz olan annesinin bile gürültülü ve agresif göründüğü için her zaman onu azarladığını söyledi. Veronica bana kulaklarını kapatarak kızına “siyah bir kadın gibi bağırmayı bırakmasını” söyleyen annesinin yanında fazla heyecanlanmamak için nasıl dikkat etmesi gerektiğini anlattı.
2015 yılında Peru’nun Kadın ve Kırılgan Nüfus Bakanlığı, şiddeti ihbar eden kadınlar hakkında etnik köken verileri toplamaya başladı. (Irk, sosyal eşitsizliği anlamak için ilgili bir kavram olmaya devam etse de hükümet ırk tartışmalarından uzaklaştı ve bunun yerine etnisiteye odaklandı. Bu terimi ırktan ayırmak zor olsa da, etnisite genel olarak dil, geleneksel kıyafet ve genellikle belirli coğrafi konumlarla ilişkilendirilen uygulamalar gibi kültürel farklılıklara atıfta bulunuyor.) Sonuç olarak, Clara ve yaklaşık iki düzine kadın ve çocuk, resmi olarak tacize uğrayan Afro-Perulular olarak kabul ediliyor. (Araştırmam için onların yarısıyla konuştum.) Hükümet verilerinin çoğu halka açık değil ve bulgular, büyük ihtimalle yakın partner şiddetinden muzdarip gerçek siyah kadın sayısını temsil etmiyor. Irk ve etnisitenin tespit edilmesiyle ilgili karmaşık meseleler ve problemlerin dışında, Afrika kökenli kadınların yakın partner şiddetini ihbar etmeye karar vermelerinde ek engeller var.
Bu kadınlar kendilerini zor bir çıkmazın içinde buluyorlar: Saldırganlık ve cinselliğin, -tek neden olmasa da- kimliklerinin temel bileşenleri olduğuna dair yaygın klişe, toplumun onları şiddet mağduru olarak görmesini oldukça zorlaştırıyor. Afro-Perulu feminist aktivist Rocío Muñoz, bana şiddet mağduru olan ve konuşmayı düşünen siyah kadınlar için ilave bir sosyal riskten bahsetti. Aile içi şiddetin başlarına gelmeyeceği sanıldığı için bu kadınlar bir kimlik kriziyle karşı karşıya. Muñoz’un dediği gibi, kendi kendilerine Şiddet görüyorsam nasıl siyah bir kadın olabilirim? diye düşünüyorlar. Bu yüzden başlarına bir şey geldiğinde, bunun hakkında konuşmuyorlar.
Afrika kökenli bir kadın kolektifi olan Presencia y Palabra’nın üyeleri, sivil toplumun siyah kadınların cinsel açıdan doyumsuz olduğuna bu kadar inan(dırıl)mış olması nedeniyle siyah kadınlar olarak cinsel saldırı hakkında konuşmanın oldukça zor olduğunu dile getirdiler. Geçmişte, herhangi biri, kamu malı olarak görüldüğü için bu kadınların bedenlerine kolayca erişebiliyorduysa, geçmişte şiddete katlanmış bu kadınların şimdi yaşanan taciz veya tecavüz hakkında nasıl konuşabileceklerini soruyor, kolektifin üyeleri. Bu sorun, bedensel özerklik fikrinin odağına yöneliyor; bu kadınların bedenleri onları isteyen birine aitse, kadınların rıza verme veya vermiş olduğu rızayı geri çekme yetkisi yok demektir. Kendilerine yönelen tüm ilgileri hoş karşıladıkları varsayıldığında, siyah kadınların ihlale uğramış olamayacakları da akla yatkın görünür.
Bu toplumsal güçler, siyah olan ve yakın partner şiddetine maruz kalan Afrika kökenli kadınların gerçekliğini gizliyor. Yaşadıkları şiddet zaman zaman o kadar ağır ki bazı kadınlar kadın kırımı, yani toplumsal cinsiyeti nedeniyle kadın cinayetine teşebbüsten ihbarda bulunuyor. Araştırma için görüştüğüm kadınlardan ikisini partnerleri bıçaklamış ve kendinden geçene kadar boğazını sıkmıştı. Bir diğeri hastaneye kaldırılmış ve ciddi iç yaralanmalarının iyileşmesi için birden fazla ameliyat olmuştu.
Afro-Perulu kadınların şiddetle ilgili özgün deneyimlerini anlamaya, korunma sağlanmasına destek olmaya ve şiddeti durdurmaya yardımcı olabilecek sosyal ve siyasal değişimler gerçekleştirmeye adanmış çabaların ırk ve toplumsal cinsiyetin etkisini ve tarihsel bağlamını dikkate almaları gerekiyor. Bunların siyah kadınların deneyimlerini nasıl şekillendirdiğini hesaba katmadan, birçok Afrika kökenli kadının hikayesi, acısını susturmaya sebep olan ırkçı ve cinsiyetçi döngüleri teşvik etmeye devam eden yekpare bir “kadın deneyimi”nde kayboluyor. Clara gibi kadınlar için adalet buna bağlı ve işte bu yüzden, artık değişmek zorunda.
* Yıldızla işaretlenmiş isimler, kişilerin mahremiyetini korumak için değiştirilmiştir.
Çeviren: Merve Çeltikci
Bu yazının orijinali 31 Mayıs 2019’da SAPIENS’de yayınlanmıştır.