Feminist fikirler/düşünce biçimleri sadece insanlar arasındaki ilişkilerde değil, devletler arası ilişkilerde de söz konusu olmak zorunda.
Aristophanes’in M.Ö. 411 yılında yazdığı ve o yıldan itibaren kim bilir kaç kez sahnelenen Lysistrata, erkeklerin baş rolü üstlendikleri “savaş oyunu” hâlâ sürdüğü için, daha uzun yıllar sahneye konulmaya devam edecek gibi görünüyor. Bilindiği üzere bu eserde Atinalı ve Spartalı kadınların seks boykotundan başlayıp devlet kasasına el koymaya varan ortak çabaları, bu iki site arasındaki yirmi yıllık savaşı sona erdirir.
Kadınlar kendilerini kuşatan çeşitli sorunların arasında bir de politikayla mı uğraşmalılar? “Özel olan politiktir” diyorsak, evet başka çaremiz yok. Çünkü her gün dünyanın çeşitli köşelerinde kadınları öldüren mermi de politik. Üretimi, ihracatı, ithalatı, kullanımı tamamen politik. Bu kadınların çocuklarının cepheye sürülmesinin nedeni de her çeşitten silah üreten ülkeler ve bu silahların dünyanın özellikle de neredeyse açlık sınırında yaşayan ülkelerine satılması. Özetle feminist fikirler/düşünce biçimleri sadece insanlar arasındaki ilişkilerde değil, devletler arası ilişkilerde de söz konusu olmak zorunda.
Bu konuda Batı Avrupa ülkelerinde ve Kanada’da bazı küçük adımlar söz konusu oldu. Söz gelimi İsveç 2014 yılından beri feminist bir dış politika izliyor. Ancak eş zamanlı olarak Yemen’deki savaşla ilintili ülkelere silah satmaya da devam ediyor. İsveç’teki hükümet dışı feministler bu durumu tabii ki eleştiriyorlar. Sözde feminist dış politikaya karşın iç politikada göreli feminizm söz konusu olabiliyor. Feminist dış politika Fransa, Kanada ve Meksika’da da dillendirildi. Yenilerde Almanya’nın yeni yönetimi de bunu koalisyon sözleşmesine resmi olarak aldı. Ne var ki bu ülkelerin tümü büyük silah ihracatçıları. Ne demeli? Avrupa’nın bildik çifte moral anlayışı mı?
Patriyarkal ilkelerle işleyen devlet mekanizması, feminist ilkeleri savunan kadınların bu makinede yer almasıyla birden başkalaşacak mı? Söz gelimi devletler arasındaki çelişkileri savaş dışında bir yöntemle çözmek patriyarkal makine için pek “dişi” ve “kadınsı” bulunacağı için hemen reddedilecektir. Yukarıdaki örneklerden de anlaşılabileceği gibi feminist ilkeleri savunan kadınların ve yönetimlerin en iyi olasılıkla iç politikada kadınlar lehine iyileştirmeler yapmaları söz konusu olabilir. Buna rağmen bu adımları önemli buluyorum. Ancak şunu da eklemek gerekiyor ki, yönetimlerde feminist kadınlar en azından yarı yarıya yer almadıkça önemli değişiklikler beklemek boşuna olur. “Reel politika” denilen olguyu da unutamayız. Hatta bundan etkilenebilecek feministlerin olabileceğini de. (Bu konuda feminizmle doğrudan bağlantısı olmayan ama reel politikanın nasıl işleyebileceğine ilişkin bir örnek verebilirim. İsviçre’de Türkiyeli bir Kürt kadın federal mecliste bulunuyor. Kamuya açık bir toplantıda yabancı kökenli bir milletvekili olarak ayrımcılık yaşayıp yaşamadığına ilişkin soruya verdiği cevap “Ben bir politikacıyım. Bu konuda cevap veremem.” olmuştu.)
Lysistrata’yı düşündüğümüzde geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan feminist barış hareketi, silahsızlanma ve militarizmin baskı mekanizmalarının yok edilmesi taleplerini, “erkek devlet” mekanizmasının içinde yer alarak uzun erimli bir mücadelede ilerletebilir. Bu mücadelede vicdani red, barış anneleri, ordusuz devlet hareketi, barış akademisyenleri, her renkten feminizm ve benzeri eğilimlerle birlikte olunabilir.
“Uzun erimli mücadele”nin altını çizmek isterim. Söz gelimi Rusya devlet başkanı kadın Putin, ABD Dışişleri Bakanı kadın Blinken olsaydı da bu iki devlet arasındaki ilişkiler bugün olduğundan daha farklı olmayacaktı. BM’in yirmi bir yıldır “Kadınlar, Barış ve Güvenlik” adlı kararına karşın barış dünyadan hâlâ çok uzak. Ancak bu tür uluslararası kararlar-belgeler, sivil toplum örgütlerinin ve tek tek bireylerin devletlere baskı yapma olanağını genişletir. Aynen “İstanbul Sözleşmesi” örneğinde olduğu gibi. Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ni tanıdığında da ülkede kadınlar öldürülüyordu. Ancak bu Sözleşme kadınları güçlendirmişti de. Bu nedenle istemiyor muyuz İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar tanınmasını?
Feminist bir dış politika, antimilitarist bir dış politika, polis devleti hedefinden sıyrılmış bir iç politika, kadınların yaşamını pek çok açıdan iyileştirebilecek mali kaynak anlamına gelir. Bakım hizmetlerinin ve ev işinin karşılığının ödenmesi, öğrenim olanaklarının genişletilmesi, regl günlerinde çalışılmaması ve ürünlerinin ücretsiz olması bunlardan bir kaçı olarak sayılabilir.
Yazının başlığına dönersek: Savunma Bakanlıklarını “Barış Bakanlıklarına” dönüştürmek gibi bir harika düşünce için 33 yaşındaki feminist politolog Leandra Bias’a teşekkür etmeliyiz.