Şiddetsiz eylem biçimlerine bakınca konferanstan voleybol maçı yapmaya, tartışmalardan mitinglere, film gösterimlerine bir dolu form göze çarpıyor.
Şiddetsizlik Eğitim ve Araştırma Derneği’ni kısaca tanıyabilir miyiz? Kimlerden oluşur, meselesi nedir?
Şiddetsizlik Merkezi, şiddetsiz bir dünyayı kurma hayaliyle bir araya gelmiş kişilerden oluşuyor. LGBTİ bireyler, kadın hareketinden kadınlar, vicdani ret hareketinden bireyler var. Şiddetle mücadelede şiddetsiz araçların yaygınlaştırılması, çatışkıların şiddetsiz dönüştürülebileceği bilgisi ve deneyimleri aktarmak, şiddetsiz direniş alanında yayınlanmış araştırmaları Türkçe diline kazandırmak, akademide şiddetsizliğe alan açmak meselelerimizden sadece bir kaçı. Türkiye, şiddetli bir toplum. Şiddetin çok derin bir biçimde topluma sindiği ve kanıksandığı bir ülkede şiddetle mücadelede şiddeti yeniden üretmeden kullanabileceğimiz bir araç ve amaç olan şiddetsizliğe neredeyse hiç yer verilmemesi büyük bir çelişki ama nedenleri de anlaşılabilir. Biz bu amaçla yola çıktık.
Şiddetsiz eylem biçimlerine bakınca konferanstan voleybol maçı yapmaya, tartışmalardan mitinglere, film gösterimlerine bir dolu form göze çarpıyor. Bu geniş haliyle eylemlilik tanımı içime su serpti doğrusu. Tanıdığım, örgütlenmiyor, bir işin ucundan tutmuyor diye düşündüğüm insanların büyük bir kısmının da böyle bir tarifin içinde yer bulabileceklerini fark ettim, hoşuma gitti. Sizin tarifinizle nasıl bir şeydir eylem, tekrar sormak istiyorum, eylemden ne anlıyorsunuz?
Toplumsal hareketler içinde farklı aktörler tarafından -bunlar sivil toplum örgütü, inisiyatifler, oluşumlar, platformlar olabilir- belli, tanımlanmış bir amaca ulaşmak için kısa – orta – uzun vadeli kampanyalar yapılır. Paralel, birbirini takip eden veya etmeyen bir dolu kampanya geniş kitlelerin sorundan haberdar olması, katılması ve/veya destek vermesi ile zaman içerisinde büyüyerek toplumsal hareketleri doğurur. Bu kampanyalar içinde kampanya amacıyla uyumlu olarak çeşitli taktikler uygulanır. Şiddetsizlik literatüründe bu taktikler eylemler ve aktivitelerdir. Bu tanım üzerinden anlatacak olursam örneğin sokakta yapılan bir müzik, bir soruna dair farkındalık kazandırmak veya değişim talep eden bir kampanya içindeki bir aktiviteyse, şarkı sözüyle yani mesajıyla, icra edildiği zaman veya yerle kampanyanın hedefi olan soruna dair farkındalık kazandırma veya değişim talep etme aktivitesi veya eylemi haline gelir. Bu öğelerden bağımsız icra edildiğinde ise onu sadece sokak müziği olarak dinleriz. Biraz teorik bir açıklama oldu, umarım anlatabilmişimdir.
Belki eylemlilikten daha zoru bir şiddet tanımı yapmak… Görünür ve gizli, duygusal ve fiziksel, bir şeyin bizzat kendisi mi, etkisi mi yoksa sonucu mu şiddet derken benim aklım hep çok karışıyor. Bu işle iştigal edenlerden ana hatlarıyla bir tanım istesek, nedir şiddet?
Şiddetin tanımını yapmak sanırım insanın felsefi olarak varlık nedir gibi en çok uğraştığı konulardan biri. Yazılan yazılara, felsefi tartışmalara baktığımızda ortaklaşılan iki temel kavram olduğunu görüyoruz: Kuvvet ve ihlal. Bu iki kavram benim için neyin şiddet olup olmadığını anlamama yardımcı oluyor. Örneğin bağırmak. Sesimi duyurmak için bağırmam şiddet olmuyor ama karşımdaki kişiyi sindirmek için bağırdığımda, onun alanını yüksek sesimle yani kuvvet uygulayarak ihlal etmemle şiddet haline dönüşebiliyor. Yine de anlamak bu kadar basit değil tabii ki.
Şiddetsizlik Merkezi olarak, şiddetsizlik, barış ve çatışkı alanında bilinen sosyolog Johan Galtung’un şiddet tanımını kullanıyoruz. Galtung’a göre şiddetin üç boyutu vardır: Doğrudan, yapısal ve kültürel şiddet.
Bizim en çok bildiğimiz, duyduğumuz şiddet türü doğrudan şiddettir ki bu çoğunlukla fiziksel şiddettir. Yapısal şiddet, bu doğrudan şiddete zemin hazırlayan yapısal koşullardır. Kültürel şiddet ise yapısal koşulları sağlamlaştıran, destekleyen, meşrulaştıran kültürel özelliklerdir.
Bir örnekle netleştirecek olursam; bir kadının erkek eşi tarafından fiziksel şiddete maruz kalması doğrudan şiddet. Bu tanımlanması, mücadele etmek için stratejilerin geliştirilmesi diğer şiddet türlerine göre en kolay olan şiddet türü. Yapısal şiddet ise kadının şikayeti üzerine gelen polislerin önlem alması gerekirken hiçbir şey yapmadan gitmeleri, erkeğin mahkemede ceza indirimi alması, kadına koruma verilmemesi, yerleşecek sığınak bulamaması, arayacak bir kadın acil yardım hattının olmaması, çalışacak bir iş bulamaması, eşit ücret alamaması gibi bir çok yapısal koşulun doğurduğu şiddet biçiminde karşımıza çıkıyor. Bu şiddet türüyle mücadele etmek için çok daha kapsamlı, yapısal değişikliklerin yapılması gerekir. Şiddetsizlik Merkezi olarak biz doğrudan şiddet üzerine çalışmıyoruz çünkü Türkiye’de bu işi layıkıyla yapan birçok örgüt mevcut. Biz alanımızı yapısal ve kültürel şiddet olarak belirledik. Örneğimin sonuna gelecek olursam, kültürel şiddet de tahmin edebileceğiniz gibi erkek egemen bir kültürün tüm yüzleri oluyor, yani kadının ne giydiğinden tutun, kendi ailesinin kadını reddetmesi, hakimin “barışın geçsin” diye zorlaması, erkek eşin kendini üstün görmesi, kadına şiddet uygulamanın “normal” olması, ailenin kutsallığı vb.
Lgbti+ eylemlilikler hiç yer bulamamış sitede. Oysa şu an en şiddetsiz biçimlerde bile olsa lgbti+’ların bir araya gelme, örgütlenme haklarına yönelik ihlaller ön planda. Film gösterimleri gibi oldukça “masum” ve “barışçıl” bir araya gelme mekanlarına yasak getirilebiliyor. Lgbti+ hareketin eylemleri de dahil edilir mi ilerleyen süreçte?
Şiddetsiz Eylem Veri Tabanı, bizi çok heyecanlandıran bir çalışma. Çünkü her ne kadar Türkiye şiddetli bir ülke olsa da uzun yıllardır sosyal hareketler şiddetsiz araçları bilinçli ya da bilinçli olmadan kullandılar. Bu veri tabanı, terimlerin adını şimdi koysak da aslında bu topraklarda da şiddetsiz araçların hayata geçtiğini gösteriyor. Ama veri tabanının bitmesi gibi bir beklentimiz yok, nitekim ihlaller oldukça direnişler de olacaktır. Veri tabanını hazırlarken en çok zorlandığımız yer eylemlere ulaşmak oldu çünkü Türkiye medyası bu alanda çok kısır kavramlar kullanıyor. Ama biz Türkiye’nin eylem tarihini verileştirme amacında değiliz, nitekim o işin altından kalkılabileceğini de sanmıyorum çünkü düşünün, herhalde son 30 yılda on bin tane basın açıklaması yapılmıştır. Biz taktiklerin çeşitliliğine dikkat çekmek istedik. Ve sorunun cevabına gelirsem, üç sosyal hareketle başladık ve bununla kalmayacağız. Bu çalışmayı uzun zamandır yapıyoruz ve biraz daha beklemek istemedik çünkü sizlerden de eylem bildirimleri almak istedik. LGBTİ+ hareketi bir sonraki inceleyeceğimiz hareket olacak. Sonra işçi hareketini yapmak istiyoruz. Çalışmayı yaparken daha çok veriye ulaşmak için hedefi netleştirmemiz gerekiyordu. Bu sebeplerle de hareketler üzerinden ilerleyerek rastgele kadın, çevre ve savaş karşıtı hareketleri seçtik. Eğer hareketlere ayırmadan, şiddetsiz eylem üzerinden ilerleseydik araştırmada eminim çokça LGBTİ+ eylemi olacaktı. Ama bir yandan da genel çeşitlilik anlamında az veri olacaktı. Bu sebeple ayırdık ve sırada LGBTİ+ hareketi var. Siz de şimdiden “eylem bildir” butonundan LGBTİ+ eylemlerini bizimle paylaşabilirsiniz. Biz çalışmaya başladık bile!