Sevgili Şirin,
Çatlak Zemin’i izleyen kadınların kaçı sana Silvana filmini anlatmayı seçmiş olmamı, yıllar önce hep birlikte kotardığımız Kadınların Kurtuluşu Bildirgesi’nde Bağdat Café’yi anlatmış olmanla ilişkilendirecek acaba?
Sen muhteşem bir anlatıcıydın. Kendiliğinden yaptığın her konuşma dinleyicilerini üniversitede verdiğin derslerden, konferanslardan çok daha fazla etkilemiştir diye düşünüyorum. Yürüyerek anlatırdın, sanki kürsü sende yazdıklarını okuma refleksi yaratırdı.
Bağdat Café’yi de öyle anlatır gibi yazdın…
Bağdat Café’nin konusu iki kadının özgürleşmesi. İçinden çıktıkları ortam bu kadınları hiçbir şekilde özgürleşmeye hazırlamasa da küçük burjuva evli Alman kadın birden yeter der ve hayatından fırlayıp başka bir kadınla birlikte özürlüğüne kavuşur.
Ya da ben öyle hatırlıyorum bu çok sevdiğim filmi. Bir ütopyadır Bağdat Café, feminist bir ütopya. Oysa demin gördüğüm Silvana gerçek bir yaşamöyküsü.
Aradan yıllar geçmiş, kadınların özgürleşmesi epeyi yol almış, bugünlere varılmış.
Silvana İmam İsveç’te yaşayan feminist bir rap söyleyeni. Çok hayran olduğu kadın şarkıcıyla birlikte olur, lezbiyen aşklarını gizlemek zorunda kalmadan hayranlarının önünde yaşarlar.
Silvana İmam sadece patriyarkaya karşı çıkmaz: İsveç’teki neonazilere, ırkçılara karşı yazar şiirlerini. Adı insan hakları şampiyonu’na çıkmış İsveç toplumunun çirkin yüzünü göstermekten çekinmez,
Filmin başında Litvanya’da geçen çocukluğu eski amatör filmlerden sahneler eşliğinde gösterilir. İsveç’te göçmen bir ailenin çocuğudur Silvana. Çocukluğunda kendine erkek adı vermiş, sınıf arkadaşı bir kıza aşık olmuş, onu en iyi dansçı olarak seçtirmiş. Elinde mikrofon gibi bir aletle resimleri var çocukluğunda çekilmiş.
Filim belgesel, yani gerçekleri anlatıyor.
Ünlendiğinde, “Haydi patriyarkayı yıkalım!” çığlığıyla konserde kendisini dinleyen binlerce kadını nasıl heyecanlandırdığını, elleriyle, bedenleriyle ona nasıl eşlik ettiklerini izliyoruz.
“Kendine özgü güçlü ve yüksek enerjili rap tarzı kendi hayatından, kadın olmasından, cinselliğinden siyasi ve göçmen kimliğinden besleniyor” diyor !f Film Festivali tanıtım yazısı.
Silvana’nın soyadı İmam. Bu soyadının Suriyeli bir siyasi göçmen olan babasından geldiğini ancak filmin sonunda anlıyoruz. Çocukluğunda siyasetle uğraşmaktan kızının pek de farkında olmayan baba filmin sonunda sahneyi onunla paylaşıyor ve Arapça duyuyoruz: Avrupa’nın bu en korktuğu dile de yer açılıyor.
Silvana, Litvanya’ya da Suriye’ye de gidiyor, oradaki akrabalara hayatının kimi yönlerini göstermese de o uzak yerlere olan aidiyet borcunu unutmuyor.
“Film 2014’te Silvana’nın birden ünlendiği yıl başlıyor ve sanatçı olarak yükselişini belgelerken” bir yıl sonra içine düştüğü büyük zorlukları, iç hesaplaşmaları, “zaaflarını, aşkının hikayesini de büyük samimiyetle anlatıyor”.
Bir yıl aradan sonra Silvana yeniden sahneye dönüyor ve !f’in tabiriyle “bizi devrim yapmaya ve aşık olmaya” çağırıyor.
Şirin, Silvana Filmmor’un bu yılki programında da var. Muhtemelen !f ya da Filmmor Bodruma uğradıklarında orada da gösterilecek.
Umarım Bodrumda yaşamaya devam eden arkadaşlarımız “günümüzün en ilginç hiphop fenomenlerinden biri olan Silvana’ya bu yakın plan bakışı” kaçırmazlar, filmin müziğinden, hikayesinden, şarkı sözlerinden aldıkları enerji ile gelen 8 Martı kutlarlarken bizi feminizmle tanıştıran seni sevgiyle anarlar.