28 Şubat’mış. Balık burcu. Halbuki yükseleni mutlaka farklıdır hayatta yaptıklarına bakılırsa. (Tabii bütün çalışkan balık burcu kadınları tenzih ederim.) Ve şimdi de gitmiş, bize anılarını yazmak düşmüş. Pek inanılası değil.
Şirin’ler İstanbul’da Yoğurtçu kadın yürüyüşünü yaparken bazılarımız Ankara’da 1987 anneler gününde “annenizi sevip karınızı dövüyor musunuz?” rozetleri dağıtıyorduk. Tuğçe Canbolat, o zamanlardan kalma, Şirin’e yazdığım bir mektubu bulmuş arşivlemiş. Derlediğim bir kitapta çıkacak olan Şirin’in Türkiye’de feminizmi anlatan makalesinin çevirisi hakkındaydı mektup ama bir bölümünde “Şenlik şahaneydi. Hâlâ herkesin dilinde” diye yazmışım. Mektubun tarihi 19 Ekim 1987. Şenlik de Kariye şenliği. Böyleydi ilişkimiz bir satır feminizm, bir satır akademik makale. Böyle başladı ve hep böyle devam etti. Kadın Eserleri Kütüphanesi, Germaine Tillion kitapları, KADER, Avustralya’da yerli kadınların elinden çocuklarının alınmasının tarihi, Almanya’da “Türkiye’de Kadın” konferansı ve kitabı, bir ordan bir buradan…
Şirin’in “Kadınlar ve Siyasal-Toplumsal Hayat” başlıklı doçentlik tezi zaten birçoğumuz için bir dönüm noktası olmuştu. Orada Şirin çok iyi bir siyaset bilimci olarak siyaset’in tanımını değiştiriyor, feminizm’i bir siyaset alanı haline getiriyordu. Yıllar sonra KADER’i konu alan bir 5N1K programında “siyasete atılmayı düşünüyor musunuz” sorusuna ikimiz birden “zaten siyasetin içindeyiz” diye cevap vermiş, birbirimize bakıp gülmüştük.
Ama benim için Şirin biteviye çalışan bir fikir makinesi gibiydi. Bir fikir aklına gelir, o işi yapar, derken bir ikinci fikir, bir üçüncü… Bu işleri yaparken de etrafına kadın toplar, onları ittirir, iş çıkartırdı. Önce Mor Çatı, İnsan Hakları Derneği, Kadın Eserleri Kütüphanesi, KADER, WinPeace ve bilmediğim başka kimbilir hangi derneklerin kuruluşunda yer aldı, fikir anneliği yaptı. Ben bunların ikisine tanık oldum: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve KADER. Kadın Eserleri Kütüphanesi fikri, kadınların yazdığı ve kadınlar hakkında yazılmış olan bütün bilgileri aynı çatı altında toplama fikriydi. Bu yolla kadınlar kendi tarihlerine ve belleklerine sahip çıkacaklardı. Kütüphane ayrıca kadınlar hakkında konferansların verileceği, kadınların resim ve müzik alanındaki eserlerinin de sergileneceği bir mekan olacaktı. Annelik Sevgisi kitabı Türkçeye o sırada yeni çevrilmiş olan Elizabeth Badinter’ın konuşmacı olarak çağrıldığı 1992 yılındaki konferans bunlardan biriydi. Kütüphane sürekli yeni faaliyetler üretecekti. 1994 kadınlardan hayat hikayesi toplama projesi de Halide Edip sempozyumu da bu faaliyetler arasındaydı. Şirin, böyle iş yapacak olan kütüphanenin resmi ama seçimle gelmiş bir kurumun altında yapılması konusunda ısrarcıydı. Kadınların bilgisinin bu şekilde bir resmiyet kazanacağını ve halka mal edilebileceğini umuyordu. Kısa zamanda büyükşehir belediyesi projeyi kabul etti, Eyüp’te tarihi bir binayı tahsis etti ve 14 Nisan 1990’da kütüphane açıldı. Açılış konuşmasında Şirin,
“İşte özünde bu ana fikri gerçekleştirmek üzere faaliyete geçen kütüphanemiz, eğer Türkiye’de kadınların hakları ve uğradıkları haksızlıklar konusundaki bilinçleriyle kaderlerini değiştirme kararlılığını yansıtan kadın hareketi yükseliş halinde olmasaydı, kurulamazdı. Oysa hepimizin çıplak gözle gözlemlediği gibi, son birkaç yıldır, bu hareket yükseliş halindedir. Bu yüzden ilk vurgulamak istediğim nokta budur: Kütüphane, kadın hareketinin içinden doğmuştur; o hareketten sağladığı maddi ve manevi desteklerle canlanmıştır ve gelişerek, zenginleşerek yaşayacaksa, bu hareketle olan yakın bağları sayesinde olacaktır. Hareket kütüphaneyi besleyecek, kütüphane harekete bilgi sağlayacaktır. Onun için ilk teşekkürüm, bugün çoğu aramızda bulunan, bu kütüphanenin kurulmasına destek olan kadınlara ve bu çabada onları yalnız bırakmayan erkekleredir.
Diyordu. Ama olmadı. Hareket kütüphaneyi besleyemedi, bir noktadan sonra somut bağlantı zayıfladı. Kütüphane hâlâ devam ediyor tabii. Kadınlar için bilgi üretmeye, konferanslar yapmaya devam ediyor.
Bundan altı yıl sonra, 1996 yılının Aralık ayında Ceylan Orhun’un evinde Şirin’in çağrısıyla 15-20 kadın parlamentoya daha çok kadının girmesi ile toplumun nasıl değişebileceğini ve bunu gerçekleştirmek için nasıl bir yol denenebileceğini tartışmak üzere bir araya geldik. Sunay Karamık’ın yönlendirmesiyle bir beyin fırtınası şeklinde yürütülen bu tartışmada Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme derneğinin (adı sonradan Kadın Adayları Destekleme Derneği olarak kısaltıldı) ana hatları ortaya çıkmıştı. Tüm siyasi partilere eşit mesafe en önemli ilkeydi. Kadınlar hangi partiden, hangi eğitim düzeyinden, hangi ideolojiden olursa olsun desteklenecekti. Daha sonraları bu iki ilke de sorgulanır oldu. Kimileri bazı parti ya da ideolojilerin dışlanması gerektiğini kimileri ise kadın bakışına sahip olmayan kadınların desteklenmemesi gerektiğini savundu. Şirin, KADER’in kuruluş amacını Aralık 1997’deki 1. Olağan Genel Kurul’una sunduğu faaliyet raporunda şöyle açıklıyordu:
Türkiye’de kadınların ikinci sınıf vatandaş̧ olmaktan kaynaklanan pek çok sorunları var. Yıllardır, kadınlar dernekleşerek, uğraşarak, didinerek başta Medeni Kanun, Ceza Kanunu, Vergi yasaları gibi yasalardan, ekonomik güçsüzlüğe, eğitimden gerektiği gibi pay alamamaya, aile içinde şiddete ve onur yaralayıcı bekaret kontrollerine kadar çeşitli hayati sorunlarını gündeme getirilebildiler ama bunlardan hiçbirine çözüm getirilmedi. Bu çözümsüzlüğün önemli bir nedeni kadınların siyasete yeterince ağırlık koyamamalarıdır. TBMM’sinde çok az sayıda kadın temsilci vardır, zira siyasi partiler kadın adayları desteklemeye istekli olmamışlardır. Ayrıca meclisteki bir avuç kadının çok azı kadınların sorunlarına duyarlı olmuştur. İşte KADER bu tıkanıklığı aşmak, temsilde eşitlik ilkesinden yola çıkarak kadın, duyarlılığına sahip, ilkeli çok sayıda kadın adayı meclise (ve yerel meclislere) taşımak için kuruldu. Böylece bir yandan kadın yurttaşların talep ve beklentilerine çözüm bulunabileceği, bir yandan da, en az % 10 oranında ilkeli kadın milletvekilinin Meclis’te yaratacağı etkiyle, Türkiye’de siyasetin kalitesinin yükselmesine ve demokrasinin gerçekleşmesine mutlak bir katkı yapılacağı umulmaktadır.
KADER 1997’den bu yana, bir yandan sürekli siyaset okulları düzenledi, bir yandan da her seçimde partilerin listelerine kadın aday koymasını ve bu kadınların seçilebilir sıralara yerleşmesi için yaratıcı çeşitli kampanyalar örgütledi. Ancak KADER’de de feminist hareketten gelen kadınların zamanla yok olduğu, derneğin hareketle bağının epeyce zayıfladığı görüldü.
Çok uzun bir süre işbirliği içinde bulunduğumuz bir başka proje de Germain Tillion’ın Harem ve Kuzenler kitabının tercümesi projesiydi. Antropologların bile unuttuğu, Cezayir’de uzun yıllar saha çalışması bulunan, Ravensbruck toplama kampında yaşamış olan bir antropologu Şirin nereden buldu, çıkardı? Bu topraklarda (geniş anlamda Akdeniz toplumlarında, Tillion’un tabiriyle ‘çorba kültürlerinde’) kadınların neden ikincil olduğunu akrabalık teorilerine dayanarak anlatan Harem ve Kuzenler (Metis yayınları) kitabı ancak Şirin gibi öğrenmekten bıkmayan, aklı hep cevaplar arayan biri tarafından keşfedilebilirdi. 2005 yılında oturdu, tercüme etti. Tercümeyi bana yolladı, hem antropolojik terimleri gözden geçireyim hem de özünden sapmış olup olmadığına bakayım diye. Sonra bir de baktım çevirmen olarak benim de adımı koymuş! Ne demeli, bilmem.
Ama Şirin bence her şeyden önce çok iyi bir siyaset bilimciydi. Bence sürekli kadınlardan yana kurum kurmasının sebebi de buydu. Kurduğu kurumlar özellikle Mor Çatı, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve KADER hala yaşıyor. Bu kurumlar hayatın farklı alanlarını kadın bakış açısından kurmaya yarayacaktı ona göre. Erkek dünyasının yerleşmiş, geleneksel ve kadınların sesini sözünü kısmaya odaklı kurumlarıyla ancak böyle baş edilebilecekti. Şirin bence kurum olmadan süreklilik olamayacağını biliyordu ve kadınların bilgi ve mücadeleleri için kalıcı bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyordu. Bu kurumların bir kısmı, evet, belki feminist hareketten belli biçimlerde daha uzaktalar şimdi – ya da ilişkileri değişti – ama hâlâ varlar. Kadınlar için hâlâ söz üretiyorlar, hâlâ kadınların kadın olarak konuşulabildiği alanlar açabiliyorlar kadınlara. O zamanlarda da, yani 90’lı yıllarda, bu kurumsallaşma epey eleştirilmiş, kadınların dar bir alan dışında eleştirel feminist bakış açılarını kaybetmelerine yol açtığı söylenmiş, hatta feminist bürokrat anlamındaki femokrasi sözcüğü bile dolaşıma girmişti. Evet, bunlar doğru olabilir, ama bu kurumlar kadın sözünü görünür kılmak bir yana, resmi alanlarda dolaşıma girmesine de olanak tanıdı.
Şirin kadının sesini sözünü hayatın her alanında var etmek için mücadele verdi, fikirler üretti. Oradan oraya konferanslara koşturdu, yazılar yazdı, kimi zaman onu üzdük, kimi zaman o bizi üzdü. Bazen yanıldı, bazen haklı çıktı. Ama yaşadı, tam manasıyla ve yaşattı. Kadınları ve kadınlığı. Arkasında müthiş bir feminist miras bırakarak hayata veda etti.
İyi ki doğdun Şirin! Biz kadınlar için iyi ki.