Feminist restoranlar, 1970’ler ve 1980’lerde ABD ve Kanada’da feminist hareket ve örgütlenme için önemli alanlardı. Bir işletmenin ötesinde geniş bir feminist dayanışma ağının parçasıydılar. Diğer bir deyişle feministlerin, ‘ekmeklerini bölüşürken devrimler hayal ettikleri’ örgütlenme mekânlarıydılar.

Mother Courage yöneticisi Joyce Vinson, kurucu ortaklar Jill Ward ve Dolores Alexander ve ortak yönetici Rosemary Gaffney, restoranın 3. yıl dönümünü kutluyor. (Fotoğraf: The Mary Ellen Mark Foundation)

“Bizde güzel yemek var,

Ve içeceklerimiz de tatlı,

Bizde bolca güneş ışığı var,

Ve ağaçların altındaki gölgeler,

Ama bir kadın gibi hissettiren,

O çok özel hisse sahip hiçbir şey yok.”

Mother Courage Restaurant (1971-1975), Dolores Alexander Papers, Sophia Smith Collection.

Oscar Hammerstein II ve Richard Rodgers’ın There is Nothing Like A Dame şarkısına ait bu dizeler, 9 Mayıs 1972 gecesi New York Union Square’da bir restoranın açılışında yankılanıyor.[1] Ahşap mobilyalarla döşenmiş mekânın tuğla duvarları, feminist sanat eserleriyle ve el yapımı posterleriyle birer ifade alanı. Yumuşak aydınlatma, vitrini süsleyen zarif bitkilerle ahenk içinde. New York’un radikal feministlerinin kahkahaları ve sohbetleri restoranı sarıyor: Susan Brownmiller, Kate Millett, Alix Kates Shulman, Audre Lorde, Jean O’Leary, Jill Johnston.[2] Mekânın feminist ambiyansından da anlayabileceğimiz üzere burası sıradan bir restoran değil. Burası, ilk feminist restoran, Mother Courage. 1972’de açılan bu restoran, ABD’de ve Kanada’da daha sonra açılacak 200’den fazla feminist restoranın ilkiydi.[3]

Park City Daily News, 22 Mayıs 1975, 6.

1970’ler, ikinci dalga feminist hareketin, kadınların ev içi emeğe hapsedilmesini ve annelik ya da eşlik gibi geleneksel toplumsal rollerle sınırlandırılmasını sert bir şekilde eleştirdiği bir dönemdi. Bu dönemde, feministler kadınların mutfakla olan ilişkisini ve yemek pişirme faaliyetlerinin toplumsal cinsiyet rollerindeki yerini sorgulamaya başladılar. Geleneksel olarak mutfak; ücretsiz ev içi emeğin somutlaştığı, kadınların hapsedildiği ve toplumsal cinsiyet rollerinin dayatıldığı, ‘kadınsı’ olarak görülen bir alandı. Dolayısıyla yemek pişirme, ataerkil toplumun kadınlık stereotipinin oluşturulmasında önemli bir rol oynuyor, kadının ailesine, kocasına ve çocuklarına ‘güzel’ yemekler pişirmesi sevgi ifadesi olarak romantikleştiriliyordu. Mutfağın ve yemek pişirmenin cinsiyetçi yapısına karşı çıkan ikinci dalga feministler, yemek yapmayı reddederek, başta yemek pişirme olmak üzere ev işlerine karşı birçok eylem düzenlediler. Örneğin, 1968’de bir grup feminist, yemek pişirmenin kadın işi olduğu algısına karşı Beyaz Saray’ın önüne mutfak önlüklerini fırlattı. 1970’te ise New York City’de “Akşam Yemeği Pişirmeyin, Bu Akşam Bir Fareyi Aç Bırakın” (Don’t Cook Dinner, Starve a Rat Tonight) yazılı pankartlarla yürüyüş yaptılar.[4]

Bu tartışmalar aynı zamanda feministlerin kadınların mutfakla ve yemek pişirme ile olan ilişkisini yeniden tanımlama, yemek pişirmeyi ücretsiz ev içi emeğin bir faaliyeti olmaktan çıkarıp kadınlar için güçlenme ve özgürleşme alanına dönüştürme çabalarını da beraberinde getirdi.[5] Feminist yemek (feminist food) tartışmaları bu dönemde başladı, feministler tarafından pek çok yemek kitabı yayımlandı.[6] Feminist restoranlar da bu çabaların somutlaştığı mekânlar olarak ortaya çıktı.

Elbette, feministlerin bu mekânları açmalarındaki temel motivasyonları yemeğin ötesinde, kadınların özgürce bir araya gelip sosyalleşebileceği ve feminist politika yürütebileceği bir alan yaratmaktı. Bu nedenle, söz konusu restoranlar yalnızca yemek yenilen yerler değil, aynı zamanda toplumsal bir hareketin parçasıydılar. İlk feminist restoranlardan Mother Courage’ın kurucularından, lezbiyen feminist aktivist Dolores Alexander, bunu şu şekilde dile getiriyordu:

“Biz bulaşık yıkama hakkı için değil, bizi bağımsız kılacak bir işletme kurma fırsatı için savaşıyoruz. Tamamen kadınlar tarafından sahip olunan, işletilen ve çalıştırılan bir restoran açmak istiyoruz. Bir işletme yönetiyor olmamız, kadın özgürlük hareketi için çok önemlidir.”[7]

Feminist restoranların kurucuları çoğunlukla beyaz, lezbiyen, orta sınıf ve radikal feminist kadınlardı.[8] Bu restoranlar, kadınların yemek pişirmeyle olan ilişkisini geleneksel kalıpların ötesine taşıdı. Mutfağı bir güçlenme alanı haline getirerek kadınların yemek pişirme becerilerini ekonomik bağımsızlık kazanmaları ve feminist aktivizm yürütmeleri için kullanmalarına olanak sağladı. Restoranların kuruluşu, finansmanı, müşteri ilişkileri, mimari tasarımı, çalışma ilişkileri ve menüleri gibi her detayı feminist bakış açısını yansıtacak şekilde kurgulanmıştı.

Kuruluş ve finansmanda feminist dayanışmanın gücü

Feministlerin restoranları açarken karşılaştıkları en büyük zorluk finansal kaynaklara erişimdi. O dönemde kadınların banka kredilerine erişmeleri önünde ciddi engeller bulunuyordu. Kadınların işletme sahibi olmasına yönelik önyargılar, kredi başvurularında bir erkeğin kefilliğinin istenmesi, bekar kadınlara kredi verilmemesi gibi cinsiyetçi uygulamalar ve bankaların kadın girişimcilere duyduğu güvensizlik kadınları finansal açıdan dezavantajlı bir konuma sürüklüyordu.[9] Bu nedenle, birçok feminist restoran feminist dayanışmanın gücüyle hayata geçirildi. Restoranlar topluluk desteği, üyelik ücretleri ve bağış toplama etkinlikleri olmak üzere üç ana finansman yöntemiyle ayaktaydı. Feminist grupların ve toplulukların desteği en güçlü finansman kaynağıydı. Örneğin, harap bir lokantanın dönüştürülmesiyle açılan Mother Courage feminist toplulukların sağladığı 10 bin dolarlık bağış sayesinde faaliyete geçmişti. Benzer şekilde, Woman’s Common adlı bir başka feminist restoran 200 kadının bireysel katkıları ve anonim bir bağışçının desteğiyle kurulmuştu.[10] Bazı feminist restoranlar, düzenli gelir elde etmek için üyelik sistemini kullanıyordu. Ayrıca, restoranlarda düzenlenen bazı konserler, dans geceleri ve yemek etkinlikleri gibi organizasyonlar da bağış toplama amaçlı gerçekleştiriliyordu.

İlk feminist restoran, Mother Courage’ın menüsü
Kaynak: Mother Courage Restaurant (1971-1975), Dolores Alexander Papers, Sophia Smith Collection.

Feminist bir işletme modeli

Feminist restoranların ortaya çıkışındaki en temel etken kadınların erkeklerden uzak özgürce sosyalleşebilecekleri, fikir alışverişinde bulunabilecekleri güvenli alanlar yaratmaktı. Bir diğer önemli etken ise geleneksel restoranlarda kadınların düşük ücretlerle çalıştırılması ve erkek egemen işletmecilik anlayışının hakimiyetiydi.[11] Feministler, bu restoranlarla kadınların ekonomik olarak güçlenmelerini sağlamayı ve geleneksel kapitalist işletme modellerine alternatif olarak feminist bir işletme modeli geliştirmeyi amaçlamışlardı.[12]

1976 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Cambridge, Massachusetts eyaletinde açılan Bread and Roses feminist restoranı (Kaynak: Restaurant-ing through history

O dönemde feminist hareket içinde, kapitalizmin rolü ve feminist ekonominin nasıl olması gerektiği konusunda önemli tartışmalar yapılıyordu.[13] Bazı feministler, kapitalizmin kadınların ezilmesinin temel nedeni olduğunu ve feminist hareketin kapitalist sisteme karşı mücadele etmesi gerektiğini savunuyorlardı. Bu feministler için, feminist restoranlar kapitalist sistemin bir parçasıydı, gerçek bir feminist ekonomi için daha farklı modeller geliştirilmeliydi. Diğer feministler ise kapitalizm içinde de feminist değerlerle uyumlu işletmeler kurmanın ve feminist ekonomiyi güçlendirmenin mümkün olduğu düşüncesindeydi. 1974’te açılan Bread and Roses restoranının lezbiyen kurucuları Patricia Hynes ve Gillian Gane, bunu şu sözlerle ifade ediyordu:

“Biz feministler olarak doğal olarak kapitalizme karşıyız. Amerikan ekonomik yaşamının gerçeklerinden tamamen bağımsız hareket edemesek de mümkün olduğunca bildiğimiz ticari işletmelerin alternatifi olarak faaliyet göstermeyi umuyoruz.”

Feminist restoranlarla patriyarkal kapitalist sistemin kadınlara dayattığı ekonomik ve toplumsal normlara meydan okumayı amaçlıyorlardı. Dolayısıyla bu restoranların işletme yapıları, hizmet anlayışları ve ücret politikaları geleneksel restoranlardan farklıydı. Zaten geleneksel restoranlar gibi feminist restoranların temel amacı kâr elde etmek değil, feminist bir topluluk yaratmak ve feminist değerleri yaymaktı. Restoranlarda, erkek egemen kapitalist işletmelerin kadınları sömüren, düşük ücretli, güvencesiz, cinsiyetçi, ırkçı ve hiyerarşik restoran işletmeciliğine karşı alternatif modeller geliştirilmişti.[14] Geleneksel restoranların katı hiyerarşik yapısına karşı, feminist restoranlarda yatay ve kolektif işletme modeli benimsemişti. Tüm çalışanlar karar alma süreçlerine katılıyor ve iş bölümü rotasyon sistemiyle yapılıyordu.[15] Bu yaklaşımla, iş yerindeki güç dengesizliklerini ortadan kaldırmayı amaçlıyorlardı. İş bölümünün rotasyon sistemiyle düzenlenmesi sayesinde herkes farklı görevleri üstleniyordu. Buradaki amaç, yerleri silmek, tuvalet temizlemek gibi ‘pis işler’ dediğimiz işlerin her zaman aynı kişiler tarafından yapılmamasıydı.[16]

Feminist restoranları geleneksel restoranlardan ayıran bir diğer özellik bahşiş sisteminin olmamasıydı.[17] Feministler, bahşiş sistemine karşıydı çünkü bu sistem, kadın çalışanları müşteriye bağımlı kılarak ekonomik güvencesizliklerini derinleştiriyor ve cinsel tacize maruz kalma risklerini artırıyordu. Bu nedenle, birçok feminist restoranda bahşiş kabul edilmiyordu. Örneğin, Bread and Roses’ın menüsünde, bahşiş yerine o dönemde feminist hareket içinde desteğe en çok ihtiyaç duyan topluluklara bağış yapılması teşvik ediliyordu. Desteklenen topluluklar ve ihtiyaç alanları her ay güncelleniyordu. Restorana ait bir mayıs ayı menüsünde bağış yapılması istenen alanlar şu şekilde yer alıyordu:

Dayanaklarımız (Desteklenen Konular)

Bahşiş almak yerine, sürekli değişen feminist amaçlara bağış yapmanızı rica ediyoruz:

3-9 Mayıs: Sagaris, feminist bir yaz okulu

10-16 Mayıs: Bread & Roses Softbol Takımı

17-23 Mayıs: Bread & Roses Açık Alan Düzeni

24-30 Mayıs: Rhode Island Feminist Tiyatrosu

Bread and Roses’a ait bir menü (Kaynak: https://www.amdigital.co.uk/insights/blog/bread-for-all-and-the-roses-too)

Menüde yazanlar feminist restoranların faaliyetlerine dair önemli bir bakış sunuyor:

MAYIS!
Ekmek ve Güller
Pazar- Rezervasyonlu Akşam Yemekleri
Eğlence ve Sunumlar
5 Mayıs: 19:00 Çeşitli turtalar ve salatalar – 3,50$
21:00 Jesse Mavro ve Robin Becker’dan şiir okumaları
11 Mayıs: 18:30 Yunan yemeği – 4,00$
20:00 Pat Raby ve Allison Colbert şiirlerini okuyor
18 Mayıs: 18:30 İtalyan yemeği – 3,50$
20:00 İtalyan feminist şarkıları ve Laura Marato tarafından İtalya’daki kadınlar üzerine kısa bir tartışma
25 Mayıs: 18:30 Gurme vejetaryen yemeği – 5,00$
20:00 Şarkıcı-söz yazarı Julie Snow, feminist şarkılarını söylüyor.
Dayanaklarımız (Desteklenen Konular)
Bahşiş almak yerine, sürekli değişen feminist amaçlara bağış yapmanızı rica ediyoruz.
3-9 Mayıs: Sagaris, feminist bir yaz okulu
10-16 Mayıs: Ekmek ve Güller Softbol Takımı
17-23 Mayıs: Ekmek ve Güller Açık Alan Düzeni
24-30 Mayıs: Rhode Island Feminist Tiyatrosu
İkinci Odadaki Sanat Sergileri
11 Mayıs’a kadar devam eden sergi: Patricia Chase’den yorganlar
11-25 Mayıs: Shari Pero’nun fotoğrafları ve karma medya çizimleri
25 Mayıs – 8 Haziran: Maggie Neal’in eserleri
Eğer Eşit Haklar Değişikliği’nin (ERA) geçmesine yardımcı olmak istiyorsanız, 5 Mayıs Pazar günü saat 15:00’te Bread & Roses’ta yapılacak eğitim toplantısına katılın.
Ekmek ve Güller
134 Hampshire St., Cambridge
Telefon: 354-8371

 

Yalnızca çalışanlarla değil, müşterilerle de eşitlikçi ve demokratik bir ilişki kurmak feminist restoranların temel ilkelerindendi. Feministler müşteri taleplerinin, kadın çalışanları güçsüzleştirdiğini, hiyerarşik bir ilişki kurduğunu ve istismarı meşrulaştırdığını düşünüyorlardı. Dolayısıyla çoğu feminist restoranda garson bulunmuyordu. Self-servis modeli benimsenmişti.[18] Müşteriler, yemeklerini kendileri alıyor, tabaklarını topluyor ve masalarını temizliyorlardı. Hatta zaman zaman restorandaki diğer temizlik işlerine de yardımcı oluyorlardı. Örneğin, 1976 yılında Los Angeles’ta faaliyet gösteren feminist restoran Women’s Saloon and Parlor’da, düzenli müşterilerden oluşan bir grup, personelin izin yapabilmesi için bir gece boyunca tüm yemek pişirme ve temizlik işlerini üstlenmişti.[19] Garson bulunduran restoranlar da vardı ancak buralarda da müşteriler garsonlarla eşitlikçi bir ilişki kurmaya teşvik ediliyorlardı. Women’s Saloon and Parlor’da garson olarak çalışan Pody Moline feminist bir restoranda garson olarak çalışmanın farkını şu sözlerle anlatıyordu:

“Burada kendimi bir robot gibi hissetmiyorum. Diğer restoranlarda sizi komik kostümler giymeye ya da yüzünüzde yapmacık bir gülümsemeyle dolaşmaya zorlarlar. Erkek yöneticiler, müşterilerin garsonlara kötü davranmasına ya da hakaret etmesine göz yumar hatta bazen bunu teşvik ederler. Ancak burada hangi işi yaparsak yapalım saygı görüyoruz. Çoğu müşteri, personele karşı anlayışlı davranıyor. Garsonlar meşgul olduğunda, müşteriler kendi çatal bıçaklarını alıyorlar ya da kahvelerini kendileri dolduruyorlar.”[20]

Feminist restoranları erkek egemen işletmelerden ayıran bir diğer önemli özellik, adil ücret politikalarını benimsemiş olmalarıydı. Restoran sektöründe kadınlar genellikle çok düşük ücretlerle çalıştırılıyordu. Örneğin, Los Angeles’taki Women’s Saloon and Parlor tüm çalışanlarına saatlik 3 dolar ödeme yapıyordu.[21] Bu yaklaşımla, ‘garsonlarına neredeyse hiç ücret ödemeyen, daha büyük bahşişler alabilmeleri için onları sürekli gülümsemeye, flört etmeye ve müşterilerle yakın ilişkiler kurmaya zorlayan’ diğer Los Angeles restoranlarından ayrılıyordu.[22]

Feminist örgütlenmeye katkıları

Feminist restoranlar, 1970’ler ve 1980’lerde ABD ve Kanada’da feminist hareket ve örgütlenme için önemli alanlardı. Bir işletmenin ötesinde geniş bir feminist dayanışma ağının parçasıydılar. Diğer bir deyişle feministlerin, ‘ekmeklerini bölüşürken devrimler hayal ettikleri’ örgütlenme mekânlarıydılar.[23] Bu nedenle feminist grupların bir araya gelmesi ve feminist fikirleri yayma noktasında çok etkili rol oynadılar. Özellikle lezbiyen feministler için feminist restoranlar, kimliklerini açıkça yaşayabilecekleri güvenli alanlardı. Örneğin, San Diego’daki Wing Cafe her perşembe akşamı San Diego Lezbiyen Örgütü’nün toplantılarına ev sahipliği yapıyordu.[24] California’da bulunan The Brick Hut ise özellikle AIDS salgını sırasında queer aktivistler için merkezi bir buluşma mekânıydı.[25] Artemis Society ise feminist sanatçıların yoğun olarak gittikleri bir restoran olarak biliniyordu.[26]

Restoranlarda farklı feminist grupların toplantıları, konferanslar, atölye çalışmaları, şiir dinletileri, tiyatro gösterileri, sanatsal etkinlikler gibi birçok etkinlik düzenleniyordu. Ayrıca feminist yazarların kitapları satılıyor, feminist sanatçıların eserleri sergileniyor; feminist müzisyenlerin performanslarını gerçekleştirmeleri için bir alan sağlanıyordu.[27] Aynı zamanda restoranlarda elde edilen maddi gelirler, feminist hareketin diğer alanları ve feminist-lezbiyen toplulukların güçlendirilmesi için kullanılıyordu. Bazı feminist restoranlar, kadın spor takımlarına sponsor olarak kadınların sporda güçlenmesini ve görünürlüğünü destekliyordu. Bu sponsorluklar, feminist restoranlara reklam ve tanıtım fırsatı sunarken, kadın spor takımlarına da finansal destek sağlıyordu.[28] Bu sayede restoranlar, feminist hareketin ekonomik ve kültürel gücünü artırmaya çalışıyordu. Ayrıca tamir, tesisat, tadilat, muhasebe gibi ‘erkek işi’ olarak görülen işlerde de kadınlarla çalışıyorlardı.[29] Örneğin, restoranların onarım ve yenileme işleri çoğunlukla Seven Sisters Construction adlı feminist marangozluk kolektifinin desteğiyle gerçekleştiriliyordu.

Feminist perspektifle yemeğe bakmak

Yazının girişinde de değindiğim üzere yemek meselesi feministler açısından tartışmalı bir konuydu. Bazı feministler yemek pişirmenin toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren bir faaliyet olduğunu savunurken diğerleri yemek pişirmenin feminist değerlerle bağdaştırılabileceğini söylüyorlardı. Feminist restoranlar, feministlerin ‘feminist yemek’ kavramını geliştirdikleri, tanımladıkları ve pratikteki yansımalarını gösterdikleri mekânlar oldu. Bu restoranlarda yemek bir beslenme ihtiyacını karşılamaktan daha fazlasıydı; feminist değerlerin bir ifadesiydi. Restoranlardaki diğer her şey gibi yemek de feminist aktivizme hizmet ediyordu.[30] Peki bir yemeği ‘feminist’ yapan neydi?

Feministler ‘feminist yemek’ kavramını üretimi, tüketimi ve söylemi içerecek şekilde geniş bir tanımlamayla ele almışlardı. Birçok feminist restoran, feminist yemek anlayışını vejetaryenlikle özdeşleştirmişti.[31] Yine 1970’ler ve 1980’ler, vejetaryenlik ile feminizm arasındaki bağlantıların sıklıkla tartışıldığı yıllardı. Bazı feministler, hayvanların sömürülmesi ve kadınların ezilmesi arasında bir ilişki kurarak, et tüketmemeyi patriyarkal şiddete karşı bir duruş olarak görüyorlardı. Örneğin, feminist restoranlar arasında öne çıkan ve hâlâ faaliyet gösteren Bloodroot Feminist Vegetarian Restaurant et tüketimini tamamen reddediyordu.[32] Restoranın kurucuları Selma Miriam ve Noel Furie restoranın adında ‘vejetaryen’ ibaresini kullanarak bu duruşlarını açıkça ifade ediyorlardı. Ancak, vejetaryenlik tüm feminist restoranlarda benimsenmiş değildi. Bazı restoranlar menülerine vejetaryen seçenekler eklese de tüm yemekler vejetaryen değildi.

1977’de açılan Bloodroot Feminist Vegetarian Restaurant hala varlığını sürdürüyor.
Kaynak: Atlas Obscura

Feminist restoranlarda yemeği ‘feminist’ yapan bir diğer şey yerel ve organik ürünlerle hazırlanmasıydı.[33] Zira bir yemeği feminist yapan yalnızca içeriği değildi; üretim süreçleri de feminist değerleri yansıtmalıydı. Feministler tıpkı hayvan sömürüsü gibi gıda tedarik zincirindeki sömürüye de karşı çıkıyorlardı. Taze ve sağlıklı yemekler sunmak için yerel çiftçilerden ve üreticilerden ürün tedarik ederek sürdürülebilir tarımı ve yerel ekonomiyi destekliyorlardı.[34]

Bir diğer önemli nokta, yemeklerin herkes için erişilebilir bir fiyatla sunulmasıydı. Feministler, yemeğin bir lüks değil, temel bir ihtiyaç olduğunu vurgulayarak sınıfsal bir perspektif benimsemişlerdi. Feminist restoranlar, yalnızca belirli bir kesime değil, tüm kadınlara hitap eden mekânlar olmalıydı.[35] Bu anlayışla, birçok restoran, daha fazla kadının yemek yiyebilmesi için fiyatları olabildiğince düşük tutmaya özen gösteriyordu. Örneğin, Bread and Roses’da düşük gelirli kadınların da yemek yiyebilmesi için Yoksul Kadınlar Menüsü adlı özel bir menü bile oluşturmuştu.[36]

Feminist restoranlarda yemeklerin ‘feminist’ olarak tanımlanabilmesi için yemeğin hazırlanma süreci de kolektif ve eşitlikçi bir şekilde gerçekleşmeliydi. Kadınların geleneksel olarak ev içindeki mutfak işlerini ücretsiz ve emek sömürüsüyle gerçekleştirmelerine karşı bir duruş sergileyerek bu işlerin restoranda ücretli ve eşitlikçi bir şekilde yapılmasını savunuyorlardı. Yemek pişirme süreci de kolektif bir şekilde yürütülüyordu. Yemekler birlikte hazırlanıyor, herkes tarife katkı sağlıyordu.

Ayrıca bazı feminist restoranlar, diyet yiyecekleri ve içeceklerini menülerine eklemiyorlardı; çünkü bunun, kadınların bedenleri üzerindeki toplumsal baskıları pekiştirdiğini düşünüyorlardı.[37]

Özetle, feminist restoranlarda yemeği feminist yapan sadece yemeklerin içeriği değil, aynı zamanda üretim ve sunum süreçlerinin de feminist değerleri yansıtmasıydı. Bu restoranlar vejetaryenlik, yerel ürün kullanımı, uygun fiyat politikaları, kolektif üretim ve hiçbir canlıyı sömürmemeyi benimseyerek yemek kültürüne feminist bir bakış açısı getirmişlerdi.

Sonuç yerine

Feminist restoranlar, 1970’ler ve 1980’lerde ABD’de ve Kanada’da ikinci dalga feminist hareketin gelişiminde ve güçlenmesinde önemli ve özgün bir rol oynadılar. Patriyarkal çağrışımlardan arındırılmış bir yemek ve restoran kültürünün etrafında, feminist topluluklara güvenli, destekleyici ve dayanışma odaklı ortam sundular. Yemeği politik örgütlenmenin, iş birliğinin, dayanışmanın, eğlencenin, mücadelenin ve özgürlüğün bir aracı olarak kullandılar. Her ne kadar ekonomik, sosyal ve politik şartlar nedeniyle pek çoğu varlığını uzun süre sürdürememiş olsa da[38] kurdukları alternatif feminist yöntemler ve bakış açılarıyla, feminist bir bellek mekânı olarak günümüze ilham olmaya devam ediyorlar.

Yazının son okumasını yapan ve önerilerini sunan Nilhan Aras’a çok teşekkür ederim.

[1] Mother Courage: Serving Feminism and Food, Village Preservation, 16 Mart 2017. https://www.villagepreservation.org/2017/03/16/

[2] Mother Courage, NYC LGBT Historic Sites Project, Erişim 1 Aralık 2024. https://www.nyclgbtsites.org/site/mother-courage/.

[3] A.D. Ketchum, Ingredients for Revolution: A History of American Feminist Restaurants, Cafes, and Coffeehouses, Montreal: Concordia University Press, 2022, s.4.

[4] S.J. Williams, A Feminist Guide to Cooking, Contexts 13/3 (2014): 59-61, s.59. https://doi.org/10.1177/1536504214545763.

[5] Ketchum, 2022, s.26.

[6] Williams, s.60-61.

[7] Mother Courage, NYC LGBT Historic Sites Project, Erişim 1 Aralık 2024. https://www.nyclgbtsites.org/site/mother-courage/.

[8] Ketchum, “Counter Narratives: American and Canadian Feminist Restaurants from 1972 to Present”, Oxford Symposium on Food and Cookery, Prospect Books, 2019, s.5.

[9] Ketchum, 2022, s.43-45.

[10] Ketchum, “Serving up revolution: feminist restaurants, cafés, and coffeehouses in the United States and Canada from 1972-1989 Public Deposited”, PhD, McGill University, 2018, s.114-117.

[11] Age, s.49.

[12] Age, s.48.

[13] Age, s. 50.

[14] Age, s.48-49.

[15] Ketchum, 2022, s.73-74.

[16] Age, s.75.

[17] Age, s.74-75.

[18] Age, s.74-76.

[19] S. Johnson, “Women go first class at feminist restaurant”, The Calgary Herald, 31 Mayıs 1976.

[20] Ketchum, 2022, s.74.

[21] Sharon, 1976, s.29.

[22] Age.

[23] J. Jerome, “Feminists Hail a Restaurant Where the Piece De Resistance is An Attitude, Not a Dish,” People Magazine, 1975.

[24] Ketchum, 2018, s.168.

[25] Age, s.169.

[26] Age, s.254.

[27] Ketchum, 2019, s.3-4.

[28] Ketchum, 2018, s.170.

[29] Ketchum, 2022, s.126-133.

[30] Age, s.149.

[31] Age, s.151-152.

[32] Age, s.153.

[33] Age, s.148-149.

[34] Age, s.170.

[35] Ketchum, 2018, s.189.

[36] Age, s.190.

[37] Sharon, 1976, s.29.

[38] 1970’ler ve 1980’lerde açılan feminist restoranlardan günümüze kadar devam eden tek restoran Bloodroot Feminist Vegetarian Restaurant olmuştur. Bkz. https://www.bloodroot.com/. 

Bir cevap yazın

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.