Karşıma tesadüfen çıkan “Antidotes to Fear of Death” (Ölüm Korkusuna Panzehirler) şiirine deyim yerindeyse çarpıldım. Düşlemek, direnmek ve karamsar bir umut için şiiri Türkçeye kazandırmayı denedim.
Gökbilimci, şair Rebecca Elson (Kanada), kan kanseri (non-Hodgkins lymphoma) teşhisi konulduğunda yirmi dokuz yaşındaydı. Kâinata tozları dağıldığında ise kırkına henüz varmamıştı.
Rebecca, akademinin erkek egemenliğinden bunalan ve şiir üreterek nefes alan, yetenekli, özel biriydi. Doktora sonrası araştırmalarını NASA’nın Hubble Teleskobu’ndan alınan veriler üzerine yaptı. 29’undayken Harvard’da yaratıcı yazarlık dersleri verdi. Ölüm hakikatiyle burun buruna gelen kısacık ömrüne, elinin üzerinde bilimsel makale ve bir şiir kitabı (A Responsibility to Awe, 2001) sığdırdı. 2018’de ikinci defa basılan kitabı; yerkürenin sahici, maddi fenomenleriyle uzayın metafiziğe davet eden boşluğu arasına doluşan onlarca şiir barındırıyor. Gökkubbeyi sırtlayan Atlas misali Rebecca, kabuğun ağırlığını taşıyor. Bilimsel mantığı şiirsel bitimsizlikle sınıyor.
Rebecca Elson, Princeton şiir topluluğundaki tartışmalar sırasında, şiire nasıl baktığını şöyle dile döküyor:
“Oradaki [Princeton] tartışmalar; yaratımın sınırlandırılmamış geçerliliğini sevmeme rağmen sadece bir tür içselliğin keşfini değil aynı zamanda uzayın, hakikaten orada olan, nesnel anlamının keşfini de sevdiğimi hatırlattı.”
Karşıma tesadüfen çıkan “Antidotes to Fear of Death” (Ölüm Korkusuna Panzehirler) şiirine deyim yerindeyse çarpıldım. Evren ve mânâ, ölüm ve yaşamın bir arada, dupduru anlatımı etkileyici geldi. Koronavirüs salgınında; boşluğu ve uzayı aynı anda hissetmek, tendeki kosmosa karışmak, ışığı ve karanlığı duyumsamak ve yaşamın serpilmesine alan açmak… Düşlemek, direnmek ve karamsar bir umut için şiiri Türkçeye kazandırmayı denedim:
Antidotes to Fear of Death
Sometimes as an antidote
To fear of death,
I eat the stars.
Those nights, lying on my back,
I suck them from the quenching dark
Til they are all, all inside me,
Pepper hot and sharp.
Sometimes, instead, I stir myself
Into a universe still young,
Still warm as blood:
No outer space, just space,
The light of all the not yet stars
Drifting like a bright mist,
And all of us, and everything
Already there
But unconstrained by form.
And sometime it’s enough
To lie down here on earth
Beside our long ancestral bones:
To walk across the cobble fields
Of our discarded skulls,
Each like a treasure, like a chrysalis,
Thinking: whatever left these husks
Flew off on bright wings.
***
Ölüm Korkusuna Panzehirler
Bi’ panzehir olsun diye
ölüm korkusuna,
Yıldızları çiğnerim bazen.
Sırt üstü uzanırım, o gecelerde,
Karanlığından söndürür yutarım yıldızları,
her biri içimde, bütün olana değin,
Biber acı ve keskin.
Bazen de, karıştırırım kendimi
Hâlâ körpe olan bir kâinata,
Kan misali hâlâ sıcak:
Uzay yok, yalnızca boşluk,
henüz yıldız olmamış tüm ışıkların,
parlak bir sis gibi süzülüşü,
Ve her birimiz, ve her bir şey
Zaten orada olan
Fakat sınırlandırılmamış, biçimle.
Ve an olur yeterdir bu,
Yeryüzüne uzanmak için
evvelden yadigâr uzun kemiklerimizin yanında:
Arnavut kaldırımlarınca yürümek,
sıyrılmak kafataslarımızdan,
her biri bir hazine, ipek böceği sanki,
Düşünüş: Her neyse geriye kalan bu kozadan
Aydınlık kanatlarla havalandı.
https://www.brainpickings.org/2020/12/31/new-years-eve-rebecca-elson/
Çok güzelmiş. Kendisinin anısına bu şiiri armağan ediyorum:
Ağaçların kokusu her yanımda
Gökyüzüne uzanmış dallarının ortasındayım
Sarılmışım tabiatla etraflıca
Yalnızım
Pırıl pırıl yıldızların arasında
Kapkaranlık bir gece…
Tıpkı benim gibi
Yalnız bir kuş inliyor
Karanlığı delerek usul usul,
Tane tane süzülüyor sesi avuçlarımda
Yalnız bir kuş bağırıyor
Yakarırcasına tiz bir ses…
Keşke bilsen
Keşke diyebilsem sana
Yalnızlığın bana yer,
Bana yurt oluyor
Ama sesin
Varlığının habercisi,
Arkadaşım olan o sesin
Kalbimi çiziyor ince ince
Yalnız bir kuş ağlıyor yakınımda…
Başbaşayız seninle, yanyana
İkimiz de kendi aleminde
Yorgun
Sen varlığını haykırıyorsun bir dalda
Ben sessiz bir yolcu
Savunmasız kalmışım yakarışında
Toprağa bastığımı sanıyorum
Altımda derin bir boşluk
Yanına süzülüyor benden ayrılan bir parça
Yoklukta yüzüyorum
Keşke bilsen
Yalnızlığın gözlerimden oluk oluk akıyor
Keşke diyebilsem sana
Yalnızlığın bana arkadaş
Bana dost oluyor
Ama sesin, seni bana ulaştıran o sesin
Yere uzanmışım da
Göğsümde bir hançer gibi duruyor sessizce
Yalnız bir kuş sesi sarıyor bedenimi
Aramızda bir insanlık kadar mesafe…
Keşke bilsen
Keşke diyebilsem sana
Senin kanatların,
Benim tutsaklığım aramızda
Seni duyuyorum
Gelemiyorum yanına..
Ama sesin, seni var eden o sesin
Beni yok ediyor her haykırışında…
Çeviri de çok güzel olmuş. Tekrar tekrar okudum. Ellerine sağlık.