Daha önce tiyatro oyunları yayımlanmış olan ve şu sıralarda Periferi adlı oyunu Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen Pembe Akgün ilk kez bir öykü kitabı ile okuyucu ile buluşuyor. Akgün’ün ölümü sorgulatan öykülerinin kendi içlerinde güçlü bir tutarlılığı var. Evet öyküler insanı içine çekiyor ve sayfalar akıp gidiyor; ve fakat bu akışın içinde insan zaman zaman küçük bir mola verip hayatı, ölümü, ilişkileri ve yalnızlığı düşünmeden ve yazarın kahramanlarına sordurttuğu soruları kendine sormadan edemiyor. Sahi insan neden kendi ölümünden korkar? Peki ölüm nedir? Son nefesini vermek mi yoksa insanın yıllarca uğraşıp kurduğu düzenin, biriktirdiği eşyaların bir gün elinden alınıvermesi mi?

Sadece sorularıyla değil kimi zaman öykü kahramanlarının ağzından verdiği yanıtlarla da insanın yüreğine ağır bir taş bırakıp usulca kenara çekiliyor yazar:

“Ben bunca zaman ölümden değil hayattan korkmuşum meğer Yoshimura-san. Birileriyle bağ kurmadan geçip gitmiş onlarca yılın sürmesiymiş beni asıl korkutan.”

Akgün’ün öyküleri ölüm etrafında örülmüş olsa da hayata dair pek çok mesele de gelip öykülerin merkezine yerleşiyor. Örneğin yazar kimi zaman yaşlanmanın da doğmak ve büyümek kadar hayata dair olduğunu, kimi zaman insanın annesiyle bitmek tükenmek bilmeyen çatışmalarını, kimi zamansa vicdan denen şeyin aslında suçluluktan başka bir şey olmadığını hatırlatıyor okura.

Yine öykülerin içinden sızıp son derece etkileyici ve şiirsel bir şekilde yüzümüze çarpan bir başka mesele de erkek egemen dünyanın iki yüzlülüğü. Öyküden bir kısmı cımbızlayıp bütünlüğünü bozmak pahasına sözü yazara bırakıyorum:

“… Bıraksaydın da dursaydım dizinin dibinde, kanadının altında. Ne olurdu baba? Kızındım, etin kanın, iliğin, kemiğin, dölün… Anladım ki sözün de sahibi erkeklermiş dünyada. Olmadı hiç anamın hükmü bir lahza kendi ocağında.”

NotaBene Yayınları’ndan çıkan Mona İris ilmek ilmek örülmüş bütünlüklü bir öykü kitabı. Arka kapak yazısında çok güçlü bir şekilde ifade edildiği gibi, bu kitapla “ölümü öyküye yatırıp yaşamı ayağa kaldırıyor Akgün. İnsanın kendisiyle, çevresiyle, doğayla, hayvanlarla, eşyalarla kurduğu ilişkiler, ölümle ve ölüme benzerlikle sorgulanıyor. Öykülerin arasında gezinen mor iris Zagreb’te, İstanbul’da, Tokyo’da, Bozcaada’da, bazen de adı sanı bilinmeyen uzak bir köyde karşımıza çıkıyor.”

Mona İris korkunun değil, yaşama tutunan bir açık yürekliliğin kitabı…

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.