Sally Rooney okumak, hep bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığımız sokaklarda gezmek gibi. Sanki bir işi halletmek için evden çıkmışız, her zaman geçtiğimiz yolda yürürken bir anda bir apartmanın merdivenini, sokaktaki tabelayı, kaldırım taşlarındaki renk farklılığını görüyor ve o anda o sokak bizim için başka bir yer haline geliyor gibi. Bu duygunun çok benzerini hissettiriyor her yazdığını okumak. Her şey çok tanıdık, çok sıradan ve gündelik. Ama karakterlerin dünyalarında gezinirken karşılaşılan her detay bambaşka tanışıklıkları da getiriyor. Bu tanışıklıklar bazen okuyucuyu kendi deneyimlerine götürürken bazen de gerçekleşmemiş ihtimalleri hatırlatıyor.
Güzel Dünya, Neredesin? bizi yine benzer bir yolculuğa çıkarıyor. Bir sokakta zihnimizin içinde kaybolarak ilerlemek, karşımıza neyin çıkacağını bilmeden kendimizi bırakabileceğimiz bir deneyimleme hali içinde yürümek her nasılsa, bu kitabı okumak da benzer bir duygu yaratıyor. Romandaki karakterler ile adeta yazar ile birlikte, eş zamanlı tanışıyoruz. Bir flanöz gibi hedefsizce yürürken karşılaştığımız, henüz tanımadığımız insanlar gibiler. Onunla aynı anda, aynı belirsizlik ve bilinmezlikle yakınlaşıyoruz karakterleriyle. Adeta aynı anda şaşırıyoruz, aynı anda cevapsız kalıyoruz ve aynı şekilde merakla bekliyoruz bir sonraki adımlarını. Onun sıradan karakterleri ile ve hayatlarındaki gündelik olaylarla belki de bu yüzden benzersiz bir yakınlık kurabiliyoruz.
Güzel Dünya, Neredesin?’in ana karakterleri Alice ve Eileen otuzlarına yaklaşan iki arkadaş. Üniversiteden beri süren dostlukları; onları yan yana olmadıklarında, birbirlerinden ayrı düştüklerinde dahi hayatlarını, duygularını ve kafalarını kurcalayan hayata ve dünyaya ait soruları birbirlerine açma mesafesini kısa tutuyor. Sally Rooney okurlarının bekleyeceği üzere, iki ayrı şehirde yaşarlarken, uzun uzun e-mailler yazıyorlar birbirlerine. Teknoloji üzerinden sürdürülen bu iletişim, karakterlerin iç dünyasını bize açarken romanın biçimini de belirliyor. Sırayla karakterlerin hayatları ve birbirlerine yazdıkları e-mailler üzerinden ilerleyen anlatı, yaşadıkları ve anlattıkları arasındaki ilişkiyi de açığa çıkararak bağ kurmanın güçlüğünü ortaya sererken, sıradan anların duygusunu ve arka planda süregiden dünyaya dair dertleri bir bütün olarak kavramaya olanak tanıyor.
Sally Rooney, önceki kitaplarında olduğu gibi, kendisi ile yaşıt roman karakterlerinin içinde bulunduğu yaşın meselelerini sınıf, siyaset, cinsellik ve dostluk ekseninde, iletişim teknolojilerinin hayatı deneyimleme biçimini anlatının biçimi haline getirerek anlatırken, bu kocaman konuları hayatta deneyimlendiği üzere sıradan anların içinden geçerek anlatıyor. Böylelikle gündelik olanın politikasını, deneyimlerin ve duyguların içinde yürüyerek anlatıyor. Kitaba ismini veren güzel dünya arayışını sıradanlığın içine, güzelleme yapmadan ve vasatlığı övmeden yerleştirmeyi başarması kitabın en etkileyici yanlarından. Sally Rooney bizlere belki dünyanın güzelini bulamayız ama o arayış yorgunluğunun, aradığını bulamamanın yarattığı hayal kırıklığının aslında umutlu olmakla bir devridaim içinde olduğunu söylüyor. Yeni yolculuklarını heyecanla bekliyoruz.