Emine Hanım’ın Romanı; en karanlık, en heyecanlı, en zor zamanlarda bile bir dünya sözü bir küçücük çizimle söyleyebilen çizer ve yazar Aslı Alpar’ın her şeyi ile kendine ait ilk kitabı, sıradanın hiç de sıradan olamayan hikayesi.
Aslı Alpar her zamanki sade ve zarif üslubu ile kocaman bir dünya anlatmış bize, Emine Hanım’ın dünyası. Emine Hanım, Aslı’nın anneannesi, yalnızlıkla, zorlukla örülmüş bu küçücük hikayenin kahramanı. İstanbullu geniş bir ailenin ortanca çocuğu, asker eşi, anne, anneanne. Bakana olağan görünen, sıradan yaşanan bir hayat onunkisi. Oysa ki boşuna bir hayat yaşadığını düşünüyor Emine Hanım. Sevdiğine varamamış, vardığını sevememiş. Ruhsal zorluklar bir türlü yakasını bırakmamış, üstelik kimse de neden bu yaşadıkları diye dönüp sormamış ve sonunda ruhunda çözülemeyen düğümler onu teslim almış. Ve bu yolu yürürken araya bir sürü de kadınlık hikayesi sıkışmış, küskünlükler, gerçekleşemeyen buluşmalar, kocaman kalabalık masalar, tek başına sıcak sularda kaynatılan pamuklu bezler, boyası gelen saçlar…
Hikayenin yorgunluğunu Aslı’nın çizimleri canlandırıyor, aile tarihinden kaçan siyah beyaz fotoğraflar Aslı Alpar’ın kaleminde renklenip gülümsemeye başlıyor, ama Emine Hanım hariç. Herkesin yüzüne gülücükler konduran Aslı, Emine Hanım’ı güldüremiyor, güldürmüyor, ne ise o olarak göstermek istiyor kahramanını, dünyanın anlamadığı, içine almadığı Emine Hanım’ı. Emine Hanım her fotoğrafta uzaklardan mutsuz izliyor bu kaba saba dünyayı. O zaman da Aslı çizgi kolları ile, rüyaları ile sarıp sarmalıyor biriciğini, dünyanın duymadığı hikayesini bir kez daha anlatıyor herkese, belki bir kulak daha duyar diye.
Ah o olamayan yaşamlar, gerçekleşmeyen düşler. Ah hayatımızın Emine Hanım’ları ve onların düş kırıklığı ile sonlarına yaklaşan ömürlerine rağmen kucaklarının insana kendini kaybettiren sonsuz kokusu ve sıcaklığı… İyi ki var onlar ve onların değersiz ve çok değerli hikayeleri…