Alaca Heyheyler (Arzu Yayıntaş, Güneş Terkol ve Sevil Tunaboylu), katılımcı ve çok sesli işler üreten bir feminist sanatçı grubu. Kolektifin geçtiğimiz sene Depo’da düzenlediği Kadınlar Atlası sergisi, çocukluk döneminden yetişkinliğe, sosyal hayatta, çalışma hayatında ve ilişkilerde kadınların deneyimlerine odaklanıyordu. Farklı mecralarda ürettiği çalışmaların yanı sıra “kız çocukluğumuz”, “ergenlik”, “cinsellik”, “beden zihin ve ruh bütünlüğü”, “duygusal ilişkiler ve bağlar”, “kızkardeşlik”, “evde, işte, sokakta kız başına” başlıklarıyla kadınlara yönelttikleri soruların cevaplarını sergi alanının duvarlarına taşımışlardı. Serginin ardından yakın zamanda yayımlanan aynı isimli kitap, 80’den fazla kadının hayatlarının farklı alanlarında karşılaştığı cinsiyetçi baskılara ve bunlarla mücadele yöntemlerine dair paylaşımlarını içeriyor. Alaca Heyheyler ile Kadınlar Atlası kitabını ve feminist sanat üretimlerini konuştuk.
Kişisel sanat pratiğinizin yanı sıra Alaca Heyheyler olarak feminist bir perspektifle kolektif olarak üretimler yapıyorsunuz. 2015’ten günümüze kadınların deneyimini odağa alan pek çok atölye, iki sergi (Bize Ait Bir Oda, 2017 ve Kadınlar Atlası, 2023) düzenlediniz ve iki kitap ortaya çıktı. Oldukça bireysel işleyen sanat dünyasında birlikte düşünmek ve üretmek sizin için nasıl bir deneyim? Senkronize olmak için geliştirdiğiniz bir yöntem var mı?
Güneş: Her zaman kolektif üretimlere büyük ilgi duydum. Beraber düşünmeye ve üretmeye, kendi sanatsal pratiğimde geniş bir alan açıyorum. Yaklaşık yirmi yıldır Hazavuzu sanat kolektifi üyesiyim, yedi yıldır GuGuOu grubuyla ve on senedir Alaca Heyheyler ile beraber üretiyorum. Her kolektifin kendine has dinamikleri var. Üç kadın olarak üretimimiz, zamana yayılan ve ortak kararların hızına göre şekillenen bir süreç. Bu süreç içinde farklı buluşmalara ev sahipliği yapıyoruz. Kitaplarımızdan dolayı çok sesliliğe önem veren, kapsayıcı bir yapımız var.
Arzu: Sanat dünyasının bireyselliğinde kolektif olmak zor ama aynı zamanda çok güçlendirici. Birlikte düşünmek ve üretmek benim için büyük bir heyecan ve enerji kaynağı. Yaş ilerleyip hayattaki roller, görevler arttıkça kolektif çalışmalara vakit ayırmak çok daha zor oluyor. Yani bir araya geldiğimizde, gerçekten buna ihtiyaç duyduğumuz ve keyif aldığımız için buluşuyoruz. Alaca Heyheyler sürekli birlikte üreten bir grup değil. Derdimiz, kaygımız ve sorularımız biriktiğinde bir araya gelip üretmeye başlıyoruz. Hatta buna başka insanları da dahil ediyoruz. İlk sergimizde başka kadın sanatçıların işlerine yer verdik, ikinci sergimizde ise sorularımızı yanıtlayan kadınların seslerini ön plana çıkardık. Hatta asıl sözü onlara bıraktık diyebiliriz. Kolektif üretirken, bireysel sesimizi de kaybetmiyoruz; projelerde bireysel çalışmalarımız da kendine yer buluyor. Ben, her kitapta sorularımızı yanıtlayan, sergiye, atölyeye ya da işleriyle katkı sunan kadınları da Alaca Heyheyler’in bir parçası gibi hissediyorum. Kitaplar hepimize ait. Bu yüzden açık kaynak olması daha da anlamlı. Dilerim ilişkilendiğimiz tüm kadınlar da kendilerini kitabın ve sürecin bir parçası gibi hissediyorlardır.
Kadınlar Atlası kitabını, 8 Aralık 2023 – 17 Şubat 2024 tarihlerinde Depo’da düzenlenen aynı adlı sergi önceliyor. Katılımcı pratikler aracılığıyla sanatı bir feminist aktivizm aracı olarak kullandığınız ve izleyici-sanatçı arasındaki alışılmış ilişkiyi kıran çalışmalar yapıyorsunuz. Sergi süresince Depo’da farklı odaklarda birçok buluşma, atölye ve etkinlik de gerçekleşti. Serginin ardından geriye dönüp baktığınızda bu süreç sizin için nasıl geçti?
Sevil: Kendi adıma, bu kadar katılımcı bir ortam yaratmış olmamıza şaşırdım. Bu beni mutlu etti; onca insanla tanışmak, atölyelerine ve çalışma pratiklerine şahitlik etmek çok güzeldi. Tabii, bunu Depo’da yapmış olmamızın önemli bir payı var. Bir galeride bu kadar rahat ve çok sesli olamazdık. Epey katmanlı, katılımcı bir sergiyi kısa sürede kurduk; bu da beni şaşırttı aslında. Başta endişelerim vardı. Muhtemelen, 2015’ten bu yana günden güne eklediklerimizin sonucunda çalışma halimiz, pratik bir eyleme dönüşmüş. Bazen sınırlı zamanda netleşmek ve çözüm üretmek daha kolay oluyormuş. Bu süreçte bunu tekrar hatırladım.
Arzu: Kişisel sanat pratiğimde ve sergilerimde, geleneksel sergi, galeri ve izleyici dinamiklerini sorgulayan ve dönüştüren yöntemleri tercih ediyorum. Geçişken rolleri ve mekânları seviyorum; bu yüzden Alaca Heyheyler’in sergileri benim için her zaman özel ve heyecan verici. Feminist aktivizmin güçlü bir görsel dili var. Çağdaş sanat aktivizmden ilham alıyor; aynı şekilde aktivizm de sanattan besleniyor. Sanatçılar, söyleyecek sözleri, paylaşacak dertleri ve aktaracak görsel hikâyeleri olduğu için üretiyor. Feminist sanatçılar içinse sanat üretimi, kadın hareketinin mücadelesiyle iç içe geçiyor. Bu yüzden, her zaman yan yana ve dayanışma içinde duruyoruz. Alaca Heyheyler, kadınlarla birlikte düşünen ve üreten bir oluşum. Adını da bu yüzden ‘alaca’ koyduk. Daha içe dönük gelişen bireysel sanat pratiğimin yanında, böyle büyük bir kadın topluluğuyla birlikte düşünmek ve üretmek benim için hem enerji verici hem de nefes aldırıcı bir süreç. Bu deneyim, ufkumu açan ve yaratıcı üretimimi besleyen bir alan yaratıyor.
Kadınlar Atlası kitabı, çocukluk yılları, ergenlik ve aile, beden, cinsellik, duygusal ilişkiler ve bağlar, kızkardeşlik ve sosyal hayat gibi temalarda yöneltilmiş sorulara gelen anonim cevapları içeriyor. Bu temaları ve soruları hazırlarken nelere dikkat ettiniz?
Sevil: Tüm bu sorular aslında açlıktan doğdu; benim için, önce kendime sorduğum sorulardı. Terapi sürecinde olduğum için randımanlıydım da bence, bu yüzden parmaklarımdan dökülüverdiler. O kadar doluydum ki soruları sorarken/hazırlarken pek filtrelemedim açıkçası. Benim için yüzleşmek, işin eğlenceli tarafına dönüşmüştü. Bu soruları okurken bir kadının rahatsız olabileceğini düşünmemiştim. Soruları sorarken ve yanıtlarken – yanıtlamam üç gün sürdü – zaman zaman sıkıştığım, sinirlendiğim oldu ama bir taraftan tüm yanıtlarımı istediğim gibi paylaşma imkânım olduğu için tarifsiz bir haz almıştım. Fakat sonra bir arkadaşım, soruları fazla fütursuz bulduğunu söylemişti. Belki haklıdır, hâlâ bilmiyorum. Belki de biraz daha yumuşak bir tonu olmalıydı.
Arzu: Sevil ile sorgulama süreçlerimiz aslında benzer. Boşanmanın ardından, hayatı, kadınlığın tanımını ve anne kimliğimi sorguladığım bir döneme girdim. Sosyal medya başta olmak üzere, görsel iletişim kanallarında ve sosyal çevrede, kadın olmanın tanımını sürekli kendi çıkarlarına göre şekillendiren, yargılayan eril dilin baskınlığı ve saçmalığını sorgulayacak ve görünür kılacak ne yapılabilir diye düşünmeye başladım. Böyle bir toplumsal düzende kendi iç sesimizi duymak ne kadar da zordu? “Gecikmiş Bir Kucaklaşma” isimli performatif buluşmalarımızda, kadınlarla yaptığımız sohbetler sırasında, kadın kimliğini çocukluktan itibaren yapıbozuma uğratmanın anlamlı olacağını düşündük. Sorularımız aslında, var olan kabullere yeniden bakmaya ve sorgulamaya bir davetti. Bazı sorularla yüzleşmeye belki henüz hazır değildik, ama bu da o soruların üzerine düşünmemiz gerektiğinin bir işaretiydi. Kadınları, kız çocukluğundan yetişkinliğe, beden, güzellik, ilişkiler, kariyer, aşk, cinsellik, toplumsal baskılar ve kodlar üzerine bizimle birlikte yeniden düşünmeye davet ettik. Aslında, kişisel dönüşümümüzde ve güçlenmemizde birbirimizin yoldaşı olduk. Bu süreç, bizi yıpratan, sömüren ve yoran ilişkilerden ve işlerden özgürleşmemize ufak da olsa bir katkı sunduysa, ne mutlu bize.
Kadınların deneyimlerini, sözlerini Kadınlar Atlası kitabı ile kayda geçirmenin ve arşivini tutmanın sizin için anlamı nedir?
Güneş: Çalışmalarımda sıklıkla, kadınların kalıplaşmış cinsiyet ve sınıf ayrımlarına nasıl direndiklerini ve kimliklerini nasıl ortaya koyduklarını araştırıyorum. Kadınların direniş hikâyelerine ve yöntemlerine odaklanıyorum ve genel olarak sanatı, kadınların deneyimlerini paylaşmaları ve yeni öneriler sunmaları için bir platform olarak görüyorum. Bu nedenle, Kadınlar Atlası kitabımız hem kız kardeşlik bağlamında bir dayanışma hem de ileriye dönük bir aktarım olacak.
Sevil: Arşivler önemli. Dünü bugüne bağlıyorlar. Kitabın indirilebiliyor olması, insanlara ücretsiz ulaşması çok değerli. Belki bir gün her şey değişir; gelecekten bir kadın bu kitapları gördüğünde, “Ne tuhaf sıkıntıları varmış bu insanların?” diye şaşırır ya da “Ay, hâlâ bunları konuşuyoruz!” diye hayıflanır ama kitaptaki cümleler ona yol gösterir belki.
Sergi ve kitaptaki tanıklıklar birbirinden çok farklı kadınlık hallerine dair olsa da pek çoğuyla özdeşlik kurmak, kendi deneyiminden bir parça bulmak mümkün. Atölyeler ya da kitap için deneyim paylaşımları sırasında sizde en çok neler iz bıraktı?
Sevil: Kendine alan açıldığı için pratiğini rahatça tanıtma ve uygulama imkânı bulan kadınların sevinci ve heyecanı… Onlarla tanıştığım için kendimi şanslı sayıyorum.
Arzu: Sergi süresince, galerinin bir bölümünü kendi atölyeme çevirdim. Orada izleyicilerle karşılaşmak, onların tepkilerini gözlemlemek benim için çok etkileyici bir deneyimdi. Kimi zaman yazıları okurken yüzlerindeki hüznü görmek, bazen de kendilerini tutamayıp “Evet ya, yeter!” diye yüksek sesle konuşmalarına tanıklık etmek… Sergi turu sırasında bir kadın gelip, “Bunları söylediğimde ailem hep beni yargıladı. Ben hep kendimi hatalı görüyordum, şimdi yalnız olmadığımı biliyorum.” dedi. Bu sözler beni derinden etkiledi. Kitabı yayına hazırlarken, metinleri defalarca okumam gerekti. Zamanla, cevap veren kadınlarla kişisel bir bağ kurmuş gibi hissettim. Onların hikâyeleri zihnimde karakterlere dönüştü. Kimi zaman onların duruşundan güç aldım, kimi zaman yaşadıkları zorluklara üzüldüm. Ama en önemlisi, bu kitap sayesinde yalnız olmadığımızı, birbirimizin yoldaşı olduğumuzu hissettim. Belki de kitabın etrafında bir araya gelerek, birbirimize okumalar yapıp iyileştirici çemberler oluştururuz. Kim bilir, belki de yaparız…
Alaca Heyheyler’in ilk sergisi annelik ve doğurganlığı odağına alıyordu. Kadınlar Atlası ise çocukluk yıllarından yetişkinliğe, toplumsal hayatta, ailede, ilişkilerdeki daha geniş bir kadınlık deneyimine bakıyor. İleriye yönelik projeleriniz, fikirleriniz neler? Bizleri neler bekliyor?
Arzu: Benim hayalim, Kadınlar Atlası kitap okumaları yaparak iyileştirici çember buluşmaları düzenlemek. Eğer vakit ve motivasyon bulursam, bunu hayata geçirmek istiyorum çünkü paylaşımcı ve şefkatli çemberlerin içinde olmayı seviyorum. Kitabın zor sorularını cevaplayan kadınlara bir borcum olduğunu hissediyorum, bu yüzden de kitabın yaygınlaşmasını sağlamak istiyorum. Onların cesareti sayesinde kendimi daha iyi tanıyorum. Önümüzdeki dönemde keşfetmek istediğim konulardan biri, yaş almak kavramı; insanın uzayan yaşam döngüsüyle birlikte değişen rolleri, hormonlar ve dengeler. Alaca Heyheyler’in bir sonraki buluşmasında bu konuyu ele alabiliriz diye de konuştuk, ama bu yine de kişisel deneyimlerimize ve o anki gündemimize bağlı olacak. Belki de yapay zekânın hızla hayatımıza dahil olmasıyla önümüzdeki dönemde bambaşka meseleler gündeme gelecek ve biz de ona odaklanmak isteyeceğiz. Tabii, kişisel hayatlarımız da nasıl dönüşecek, şimdiden bilemiyoruz. Bakalım, gelecek bize hangi ilham verici deneyimleri getirecek?