Mary Kelly 7 Haziran 1941’de Amerika’nın Iowa eyaletinde doğdu. 1959’da Minnesota’da Saint Teresa lisesinde güzel sanatlar eğitimi gördü. Floransa’da Pius XII Enstitüsü’nde yüksek öğreniminin ardından birkaç seneliğine Beyrut’a yerleşti, burada Lacan ve Marx’ın teorilerini çalıştı. Beyrut’un kozmopolit yapısı ve entellektüel derinliğinden çok etkilendi ancak ataerkil yapı da dikkatini çekmişti. Sonrasında Avrupa’ya döndü, 1968’de Paris’te öğrenci hareketlerinde bulundu (Circa 1968 (2004) isimli işinde bu dönemi anlatır), Londra’da kadınlardan oluşan bir komünde yaşadı, bir yandan da St Martin Güzel Sanatlar Akademisi’nde yüksek lisans yaptı ve konseptüalizm akımına katıldı. Bu dönem, ikinci dalga feminizmin yükselişte olduğu yıllardı, Mary Kelly de kısa sürede çeşitli feminist çevrelere girdi ve Kadın Kurtuluş Hareketi (Women’s Liberation Movement)’ne katıldı, özellikle kadın emeği ve üreme sağlığı konularına yoğunlaştı. Berwick Sokak Film Kolektifi’ne katıldı ve o dönem Avrupa solunda yaygın estetik eğilimle süreç hakkında film yapmaya yöneldi. Genç kadınların gece vardiyasında zorunlu çalıştırılmasını konu eden belgesel Nightcleaners’ı (1972-5) ve Margaret Harrison ve Kay Hunt ile birlikte bir metal fabrikasında çalışanlar hakkında Women and Work: A Document on the Divisions of Labour in Industry (1975) belgeselini çekti. Ayrıca sanatçıların hakları ve kültürel emeklerini savunmayı amaçlayan Artists’ Union’ın kurucuları arasındaydı. Kelly Londra’daki bu döneminde yeni bir aile formunu, komünal hayatı konuştuklarını ve bunların sanki hemen olabilirmiş gibi olduğunu söyler ve “Her şey hareket halindeydi, her şey heyecanlıydı,” diye anlatır. Bu dönemde Kelly kendini feminist olarak tanımlamaya başlamıştır ve kolektif ürünler yanında kendi başına sanat üretimleri de yapmaya başlar. Bu üretimlerdeki ayırt edici yön, günlük hayattan objeleri kullanmasıdır. Kavramsal sanatın kişisellikten kopukluğuna direnir ve kişisel olanla ilgilenir; “en anlaşılmaz ve kıymetsiz olanla, yani duygu ve hislerle”. Tüm kavramsal sanatçılar gibi Kelly için de önemli olan fikirdir, fikri benimseyip içselleştirir ve tasarıma çevirir, bu süreçte araştırmaları kadar kendi hayat deneyimleri de etkili olur.
1973’te hamile kalır, Antepartum ismindeki deneysel filminde bebeğin annenin karın duvarındaki tekrarlayan ve sürekli hareketlerini konu eder. Anne olduğunda hayatı annelik ve var olmaya çalışan bir sanatçı arasında ikiye bölünür, bu durum onun sanatsal çalışmalarına ilham verecektir. Bu dönemde genç bir anne olarak yaşadığı sevgi ve acı dolu mücadeleyi yansıttığı işlerin bir araya gelmesi ile en önemli çalışmalarından biri olan Post-Partum Document (1973-9) ortaya çıkar. Bu çalışmada sanatsal formu şekil değiştirmiş, filmle anlatılanı hikayenin seyirciyi de içine alan ve onu ikili bir zamansallığa çeken sergileme formuna geçmiştir. Post-Partum Document, Londra Institute for Contemporary Art’ta sergilenen ilk tek kişilik kadın sergisi olur, bir yandan da sergi duvarlarında Kelly kirli çocuk bezlerini sergilemektedir ve bu nedenle tartışmalara sebep olacaktır. Post-Partum Document, feminist sanatın önemli işlerindendir, anneliğin gerçek anlamını objektif olarak tasvir eder ve sosyal olarak inşa edilmiş annelik kavramını Lacancı bir okuma ile ele alır, anne çocuk çiftinin bütünlüğünü yapısökümüne uğratır. Çocuğun doğumundan sonraki ayrılık ve kayıp süreci ve bunun sorumlulukla telafisinden ortaya çıkan annelik rolü, anne ve çocuğun karşılıklı ilişkisinin birbirini belirlemeciliği, geçişkenlik gibi temalar çalışmada öne çıkar. Altı bölümden oluşan serginin birinci bölümünde sergilenen bezler ve bebeğin yemek düzenine dair notlar yer alır. Üçüncü bölümdeki çocuk anne diyalogları ve bu diyalogların annenin zihnine yansımaları ve Lacancı analizini gösteren üçlü gösterilişi annenin sahip olma ile ayrılma arasında yaşadığı gerilimi ve bunu çözmek için yerine getirdiği “iyi anne” rolünü göstermesi açısından önemlidir.
İkinci kuşak bir feminist sanatçı olarak kabul edilen Kelly, birinci kuşağın aksine sadece kadına özgü olanı incelemek yerine cinsler arası farklılıklar ve anlamlandırma sistemlerinde üretilen değişebilir kadınlığın sorgulanması ile uğraşır. Yeniden yapılandırma yerine yapısökümüne yönelir, mitleri ve öteki kavramını yüceltmek yerine ifşa eder, mutlak konumların sabitliğini bozmayı amaçlar. Eserlerinde kadın imgesi verili olarak kabul edilmez, eser ile ve eser aracılığı ile inşa edilir. Amacı bir gerçeği göstermek değil, izleyicinin anlam üretmesine olanak sağlamak ve üretilen anlamın sorumluluğunu almaya davet etmektir. İşlerinde psikanalitik teori ve kadınların ruhsal durumları belirgin yer tutar, “Sanat nesnesini temelinde yatan bilinçdışı işleyişlere işaret etmek amacıyla açıkça bir fetiş nesnesi olarak kullanıyorum,” der. İmgeleri Arzulamak/Arzuyu İmgelemek isimli önemli makalesinde kadının sanat eserindeki özne, nesne ve izleyici konumlarını ve bakmanın cinsel politikasını, kadının görme alanını tartışır; “Kadın öteki için fallus olmakla, etkin biçimde edilgin bir amaç edinir, kendi kendisinin resmi olur, bir ön cephe diker. Bu cephenin gerisinde eninde sonunda keşfedilecek ‘sahici’ bir kadın yoktur. Ama bir ikilem söz konusudur: Aynı anda arzunun hem nesnesi hem öznesi olmanın imkansızlığı”. Ve kadının izleyici konumundan kadın özneyi yaratmanın psikanalitik imkanlarını sorgular. Psikanaliz Kelly için patriyarka ile mücadele için kullanılan bir yöntemdir.
Kelly sanatı kişisel bir dışavurum olarak kurgulamaz, onu toplumsal ve siyasal olana bağlar ve özsel bir kadınlığın olmadığını söyler. Ona göre “…bunların inşa süreçlerine baktığımızda, toplumsal düzenimizde farklılığı temsil eden ve itaati meşrulaştırmak için kullanılan hakim formların yapısökümüne uğratılma imkanını da görürüz,” der.
Kelly, 1984-9 arasında kadınların doğurganlık sonrası ve yaşlılık öncesi dönemini konu eden, “Kadın nedir?” sorusunu cevaplamaya çalışan Interim adındaki ikinci büyük işini ortaya koyar. Bu sırada Amerika’ya döner ve çocukluğunu etkileyen savaş dönemi ile ilgili Gloria Patri (1992), Mea Culpa (1999) ve The Ballad of Kastriot Rexhepi (2001) işlerini yapar. 1990’larda sanat eğitimi alanında da öne çıkar ve 1996’da UCLA’in sanat alanındaki ilk kadın ordinaryüs profesörü olur. Love Story (2005) isimli işinde yine kadın hareketinin hafızasını konu eder. En son işlerinden biri olan Multi-Story House (2007)’da üç boyutlu ışıklı bir enstalasyon ile feminizmin tarihini anlatır.
“Cinsiyetçi iş bölümünü en iyi anladığım anlar işlerimi yaparken işçilerle görüşmelerim ve kendi annelik sürecimdir. Fark ettim ki kadının annelik rolü iki önemli şekilde kadının işyerindeki durumunu ikincilleştiriyor: birincisi çok açık, çocuk bakımı ile uğraşmak zamanının kısıtlı olması demek. İkincisi daha görünmez, cinsiyetçi rollerin içselleştirilerek emeğin eşitsizliğinin doğallaştırılması.”
https://www.youtube.com/watch?v=OaKXUVDSZdQ
https://www.marykellyartist.com/exhibitions.html