Cinselliğin içine şiddet sürekli sızıyor, kadın cinselliğini şiddetsiz konuşamaz oluyoruz. Cinsel haz kaynaklarımızı bize açan cinsellik/aşk yazıları yazmak zor ama gerekli. Hasbiye Günaçtı’nın “Hazzın erkek egemen kurgusuna karşı: kendimizi tanıyor muyuz?” başlıklı, çok renkli sunumlarından öğrendiklerimizle pes etmiyoruz, özgür sevişme hakkında söyleşiyoruz.
Her aşk cinsel uyumu içinde barındırır mı?
Bunun için, aşık olup cinsel birliktelik yaşayan her insana doğru sorular sorup doğru cevaplar alınan bir anket düzenlemem lazım. Çünkü bir başkasının, aşkı ve cinselliği nasıl yaşadığını bilemem. Ama toplumsal olarak duyguların inşa edilişi, kurgulanışı bağlamında aşkın kadın için neye erkek için neye tekabül ettiğini az çok biliyoruz. Çünkü aşık olduğunu söyleyen A kişisi ile B kişisi bir araya geldiğinde yaşadıkları cinselliğin ne olduğunu anlatırlarsa; kadın bu aşk şemsiyesi adı altında ne yaşamış, erkek ne yaşamış? Hangisi diğerine ne yaşatmış? Ancak o zaman bahsi geçen ilişki hakkında bir fikir sahibi olabiliriz: İlişki uyumlu mu, o insana iyi gelen bir şey miydi, değil miydi anlarız. Hangi insan için aşk ve cinsellik uyumlu? Kadın insan için mi, erkek insan için mi? Eşit hak ve özgürlüklerin olmadığı bir sistemde bu verileri iki ayrı kategoride değerlendirmek şart.
Her cinsel birliktelik, aşk ilişkisini taşımak zorunda mıdır?
Bu soruyu bana soruyorsan, kişisel olarak evet. Yoksa ben nereden bileyim bir başkasının ilişkisini? Soru şudur: “Biriyle birlikte olman için ona aşık olman şart mı?” Duygusal bir yakınlık kurmadan, onu arzulamadan birlikte olmak benim için mümkün değil. “Ben gideyim, haydi şu kişi ile sevişeyim,” diye bir şey olmuyor. Çünkü kadınlar kendilerine erkeğin gözüyle bakmayı öğrenip bedenlerine yabancılaşmışlar…
Benim duygularım bu sistemin baskısıyla bir şekilde kendiliğinden, “miş” gibi görünüp ama aslında, maruz kaldığım baskılarla şekillendirildiği için mi illa ki duygu olsun istiyorum? Aksi halde özgür hak ve eşitliklerin olduğu bir dünyaya doğsaydım, ilişkiyi erkeklerin çoğu gibi “Duygu ne ya?” diyerek yaşayabilir miydim? Onu bilmiyorum. Ama şu bağlamda sorulduğunda, cinselliği egemenler/erkekler gibi yaşayamadığımız ortada. Bazılarımıza güven, sevgi, duygular, tınılar gerekiyor… Bunlara gerek duymayan kadınlar da vardır ama bu kadınlar, günümüzde aşkın/cinselliğin genel geçer egemenlik biçimlerini değiştiremiyor.
Hani “aşmak” diyoruz ya; son dönemde bu sanki “aşılması gereken” bir şeymiş gibi, kadınlara başka bir dayatma olarak gelmiyor mu? Bu da kullanılıyor.
Bunları kendi çıkarları için kullanıyorlar. Erkekler özellikle kadınlara “İlla aşık olmak mı lazım? Sen de cinselliği abartıyorsun,” gibi söylemlerle gelirler. Bunu erkeğin kadını da düşünerek söylemediği kesin. Bu partnerini arzulayan kişinin, onu kendi hislerinin nesnesi yapmak için ikna çabasıdır. Ben de isterim senin gibi rahatça sevişeyim. Ama bu sevişme bittikten sonra benim toplumsal konumumla seninki aynı değil. Ben bunu düşünmek zorundayım, yarın taşlanacak olan benim. Sen “Aşk ne ya? Hadi gel, birlikte olalım,” diye bir görüşünü bana dayatıyorsun. Eğer iki kişi eşit konumda değilse, ben bu dayatmanın taraflı ve kasıtlı olduğunu düşünüyorum. Özgür ilişki, açık ilişki yaşayanlar var. Ama bu açık ilişkilerde sabahları kadının erkekle aynı topluma, aynı güne, aynı havaya uyanmadığını aynı duyguyu hissetmediğini duyuyoruz biliyoruz.
O zaman eşitlik?
O ilişkiden sonra adam “Hadi, bana eyvallah!” deyip gider, böyle erkekler çoktur. Ama bunu diyebilen kadın sayısı bir elin parmağını geçmez, keşke daha çok olsa.
Aslında “Hadi, bana eyvallah!” diyen kadın da, sanki bir üst seviyeye geçmiş, sanki saygın bir duruma geliyor. Aslında orada başka bir şey çıkıyor ortaya, diğer kadınları da kötü hissettiren bir durum ortaya çıkabiliyor. “Bak o yapıyor, sen niye yapmıyorsun?” gibi. Veya, kadın kadına konuşurken de “O yaşadı da, ben niye öyle hissetmedim? Acaba çok mu geri kafalıyım, yeterince açık fikirli değil miyim?”
İlişkilerde her insanın kendi bedeniyle, duygularıyla barışık olması lazım. Ama hem duygularım hem bedenim acı çekiyorsa, sıkıntı oluyorsa “hadi eyvallah” diyemezsin. Ama o bir şekilde kabullendiğin tarzda, bu erkek sistemin, yaşadığın coğrafyanın, iklimin bütün etkileri var. Beni olumsuz yönde şekillendiren, benim aleyhime kurgulanan hayatla, dayatmalarla mücadele etmeyip, bana “Hadi birlikte olalım,” demek bencillik değilse egemenliktir. Çünkü aynı cümleyi kadın kurduğunda erkek aynı fikirde olmaz.
Ben şunu söylüyorum herkese: Eğer biz gerçekten adamlarla, tıpkı onların bizimle olmak istediği kadar birlikte olmayı isteyen, bunu arzulayan, kurgulayan, bunun hesaplarını yapan bir cins olsaydık adamlar bizden 3 kilometre uzağa kaçarlardı. “Ne bu ya, üzerime geliyorsun. Git başımdan!” derlerdi. Kadınlar da erkekler gibi cinsel ilişkiye açık ve rahat bir şekilde talep eden taraf olsaydı, erkekler bu talepten hoşlanmazlardı. Bu erkek merkezli özgürlükler ve haklar anlayışı kadınların cinselliklerini aynı zeminde yaşamalarına engel.
“Sen de muhafazakarsın, sen de şöylesin böylesin,” demek erkeğin kendi duygularına nesne yapacak kadın aramasındandır. Onu çok sevse onu düşünür, ona bir zarar gelsin, o zor durumda kalsın istemez. Sokakta genç bir erkek, bir kadını öpmeye çalışıyor; kadın da kafasını çekiyor, hayır diyor. Çünkü o kadın da onu öpmek istiyor olabilir ama sokakta öp(ül)mek kadın için bambaşka bir şeye işaret eder. Sen ne güzel, seviyorum öpmek hakkım diyor öpüyorsun. Ama kadın sana hayır diyorsa bunu da anla. Hayır demiyorsa da anla. Bunu anlamıyorsan bu ilişki özgür değildir ki. Cinselliği abarttığından değil, cinselliğin arkasından gelen toplumsal baskıyı kaldıramadığından kadın bunu söylüyor olabilir. Bir cinsin bir cinse egemen olduğu bir toplumda bence özgür bir ilişkiden, özgür bir aşktan asla bahsedilemez.
Özgür ilişki dediğimiz olgu aslında her iki tarafın da aynı özgürlüğü hissettiği bir şeydir. Bir cinsin diğerine egemen davrandığı bir sistemde özgür ilişki yoktur.
“Ben açık fikirliyim, ben solcuyum, ben muhafazakar değilim, ben feministim,” diyen erkekler de var mesela. Onlarla da mı yaşanmaz?
Bir kere hiçbir erkek feminist olamaz, imkanı yok. Feminist olması için erkek olmaması gerekiyor. İkincisi, “Ben şuyum, ben buyum,” diye söylenmek yerine kanıtlasınlar. Senin duygularına saygı göstermeyi, senin sözlerine senin alanına müdahale etmemeyi öğrensinler. Senin ileri sürdüğün tüm gerekçeler ortadan kalkmadıkça özgür olunamayacağını görsünler. Kendisi melek de olsa, egemen sınıftan.
Peki bunu aşma imkanı yok mu? Sonuçta kadınlar ilişki yaşamak isteyebiliyorlar, duygusal ve cinsel olarak.
70 milyon insanın 35 milyonu kadın olsa, bunun da 15 milyonu çocuk olsa geriye kalan 20 milyon kadını düşün. Bunun bir milyonu gerçekten özgürleşmiş sayalım (ki kurtulmuş kadın yoktur); kalan 19 milyon için “Seviş gitsin, olsun o kadar,” diyemem. Erkekler de kadınları zorlamayan sıkmayan, özgür sevişmeyi münferit olmaktan çıkarıp, genel bir taleple karşılıklı yaşanan hazlar kategorisi olarak görebileceğimiz bir hak ve özgürlükler sistemi için mücadele ediyorlarsa “özgür ilişki”yi konuşabilirler. Bir ilişkiye “Ben iyi erkeğim,” diye başlanmaz. Zaten sen iyiysen karşındaki anlar. Seninle yalnız kalana kadar, o odanın kapısını kapatana kadar o “iyi”yi oynuyor adam. Odanın kapısını kapattıktan sonra, “egemenlik yatakta başlıyor.” Erkeğin kendi duyguları, kendi düşünceleri, hisleri arzuları fantezileri, her şeyi orada hayata geçiyor. Bazı kadınlar özgür ilişki adına yürüdükleri yoldan bir hastalık kaparak ayrılabiliyorlar. Bir kadın “Ben bu adamla dün keyfimden yattım,” diye anlatamıyor. Ama erkekler yattıkları kadınlar için istatistik tutuyorlar. Tek tük kadınlar yerine hepimizin istediği arzuladığı kişi ile özgürce sevişebileceği bir dünya mümkün olsa keşke…
Peki bir ilişkide bu yeniden inşa edilebilir mi? Kadınlar bazen “Değişebilir, değişmeye yatkın,” diyebiliyor.
Eğer cinsel ilişkiyi bu kadar abartmayacaksak hayır dediği zaman hayır’a inanacaksın. Değişebilirse, benim duygularımı açıkta bırakmayacak, bu işi pelte gibi üzerime çöktürtmeyeceksin. Sana keyif vermeyen, hayatını zorlaştıran her şey sorunludur.
Ben eminim, kadınların çoğu orgazm olmadan kalkıyor o ilişkilerden. Gerginlik, hamile kalma kaygısı, “Yarın sabah ne olacak?” Kadının bunca olumsuzlukları yaşamaması için, erkeğin egemen davranmaması gerekiyor.
Bir kadın sevdiği adamdan çocuk yapıyor, adam ortalıkta yok; kadın çocuğu yuvaya bırakıyor. Erkek dünya, medyasıyla birlikte kadını linç ederken o erkek sıvışmış oluyor. Bütün “iyi erkekler” ortadan kayboluyor, saklanıyor… “Adamla beraber olurken düşünmedin, aklın neredeydi” vs. diye aşağılanıp küfürler eşliğinde yargılanırken, sen (erkek) bunları engelle(ye)miyorsan, senin sevişmeye hakkın yok. Sen kadınların özgürleşmesi için ne yaptın? Hangi kötülüğü önledin? Hangi erkeğe “Bir dakika arkadaş!” dedin? Oradan bakacaksın. Benden özgürlük talep ediyorsun ama, kendin hazır beleş özgürlüğe kondun. Peki beni düşündün mü? Kendine hak gördüğün şeylerin benden alınması karşısında durdun mu?
Sevişmek için illa birinin egemen olması gerekmiyor. Bazı eşcinsel ilişkiler de egemen söylemlerden bağımsız değil. Çünkü bu heteroseksüel dünya eşcinsel dünyaya iyi bir miras bırakmadı. İki aynı cins seviştiğinde eşit hak ve özgürlük içinde davrandıkları iddiası da doğru değil. Birisi daha egemen olmak, kendini özne görmek istiyor. Çünkü bu sistemden aldığını uyguluyor. Herkes feminist değil ki, duyguları hayata eşit bir yerden geçirmeye çalışsın. Bedenlerimizin aynı olmayışında bir sorun yok; sorun erkek olanın bu farklılıklarımız üzerinden egemenlik kurmasında… Klitorisin geç uyarıldığını iddia edip (ki iddia doğru değil) kendi erken boşalmasını sorun değilmiş gibi görmek, kendini sorun etmemek gibi sıkıntılar var. Erkeğin “Ama ben erken erekte oluyorum, erken boşalıyorum,” demesi kadının bedenine dair bilgisizliğini örtmekle beraber, kendi duygularını denetleme gereği duymamasındandır. Acaba kadınlara dair bilgilerin cinsiyetçi oluşundan mı, klitorisle ilgili bilgiler saklandığı için mi, orgazmın vajinada olacağını sandığı için mi, bunca baskılar, tabular nedeniyle mi, yoksa gerçekten klitoris erken uyarılmaya uygun değil mi? (Pekala klitoris de 8 bin sinir ucu bulunması nedeniyle kolay, erken uyarılmaya çok uygun bir yapıda).
Bize engellemek, duygularımızı bastırmak dayatılmış. Duygularımızı açıkladığımız zaman toplumsal, dinsel, bütün zıtcinsel erkek normları tepemize boca edilmiş. Erkeklik kışkırtılmış: “Hadi oğlum!..” Böyle bir sistemde klitoris nasıl özgürleşecek? Biz, özgür ve eşit haklarımız olmadan, varmış gibi nasıl davranacağız?
Kaldı ki esas sorun kimin erken kimin geç uyarıldığı değil; o durum üzerinden ezme, aşağılamak, küçümsemek hakkı var sanmak. Farklıklarımızı devasa ezme ezilme biçimlerine malzeme yapan her kişiden uzak durmaya çalışıyoruz; bu defa da psikolojik şiddetin yerine kaba şiddete başvuruyor herifler. Al sana özgür ilişki…
Özetle bir ilişkinin talep edeni, başlatanı, sürdüreni ve sonlandıranı değilsen, o ilişki tecavüzdür. Talep edeceksin, başlatacaksın, sürdüreceksin ve sevişmeyi haz doruğunda sonlandıracaksın. “Ay yazık bu erkeği kırmayayım, çok yalvardı, ağladı, sızladı, ihtiyacı vardı,” her ne diyorsan, aslında bu ilişkiye gönlün yoktur. Dikkat et, onun isteğini öne almışsındır.
O zaman bu “özgürlük” nerede?
Özgürlük yok! “Kırılıyorum ama!” diyor adam, değil mi? Vicdanına, duygularına sesleniyor, “Beni kırıyorsun!”, “Başkası mı var?” diyor, seni psikolojik olarak yatmaya zorluyor. Nasıl oluyorsa—senin nesne yapıldığın şeyden—o keyif alıyor. Sen kadını—nemalandığın sistemi—arkana alıp duygularını kendi lehine yönlendiriyorsun. Genel olarak, kadınlar erkekler karşısında duygularını, düşüncelerini, bedenlerini, eşit hak ve özgürlükler adı altında ortaya koyamıyor, koyması engelleniyor.
O yüzden de ilişkiler yürümüyor aslında.
O ilişki değil ki, yürüsün! Ben aşkın heteroseksüel olduğuna, erkek egemen olduğuna inanıyorum. Şimdilik aşk eşitlik işi değil, sevgi de değil. Aşk, kurban olma, ram olma, peşinden gitme halleri… Aşk erkeklerle anılan bir şey. Erkeklerin aşkı yüceltilmiş, kutsanmış. “Ne yapsın adam?” denmiş. Aşkı için cinayet işliyor ve bunu onaylıyorsunuz, bir dakika! Ben kaç kişiye aşık olup öldürdüm? Var mı böyle bir vaka kadınların hayatında? O kadar münferit ki! O da yine adamdan bir zarar gördüğü içindir.
Ferhat Şirin’in peşinden gitmiş, dağları delmiş! Biz neler yapıyoruz, neler! Hayatımızdan vazgeçiyoruz, öldürülüyoruz! Senin dağları delmen, çöllere düşmen ne ki.
Şöyledir aşk ilişkileri bizde; erkek diyor ki “Beni terk edersen seni öldürürüm.” Kadın da diyor ki adama, “Sen beni terk edersen kendimi öldürürüm.” Bu özgür değil eşitsiz ilişki. Zaten erkeklerin çoğu kadın bedenini tanımıyorken, bu sevişme nasıl oluyor da özgür oluyor? Klitorisin yerini bilmediğin bir sevişmede nasıl özgür, eşit olacağız? Birbirimizi kandırmayalım. Özgür aşktan bahsetmek istiyorsak bütün hak ve özgürlüklerimiz eşit olacak. Erkeğin aşkı kutsanmayacak, kadının aşkı, duyguları aşağılanmayacak. Ben ilişkilerin bu toplumsal yapıdan, erkek egemenliğinden bağımsız olmadığını düşünüyorum, görüyorum, yaşıyoruz. Heteroseksüel-homoseksüel hiçbir ilişki erkek egemenliğinden bağımsız değil. Bu erkek egemenliği ne kadar sert ve ağırsa ilişkiler de o kadar ağır ve kötü yaşanıyor. Kadının toplumsal konumu değişmedikçe erkekler baskın davrandıkça isterlerse Ferhat olsunlar, isterlerse Mecnun. Ben Leyla ya da Şirin’in tam tersi olamıyorum. Ben aşkımı burada vitrine koyacağım, önünde bir sürü röntgenci. Böyle bir aşk olamaz. İki kişi olağan akışına bırakabilir miyiz? Bırakalım hadi. İstiyorsak, birlikte olalım. Ama o istemek, ne kadar istemek? Şey diyor ya kadınlar, “Hayır diyorsam hayırdır,” bazen evet diyorsam da hayırdır. Öyle koşullar dayatılmıştır ki kadınlara, hayatta kalmak için de evet der. O eve gidene kadar mülayim adam evde canavar kesilir. Kadın artık sevişmekten vazgeçerse suçlanır. İstemese bile sevişmek zorunda bırakılır, belki de o evden ölüsü çıkacak. Bunun adına tecavüzden başka bir şey denemez. Bu eşitsizlik var oldukça, erkek yapınca iyi kadın yapınca kötü sayıldıkça, buraya aşk veya özgür sevişmek yazısı yazamam ben.