Esneklik, son dönem hem ucuz emek politikalarını hem de emek üretkenliğini yükseltmeye yönelik politikaları kesen ana eksendir. Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi’nde de temel amaç, güvenceli esnek çalışmanın yaygınlaştırılmasıdır. Belgede, Türkiye’de kadınların istihdama katılım oranının düşük olması, ucuz ve geniş bir emek havuzu yaratacağı düşüncesiyle bir fırsat olarak görülmüştür.
Kadınlar için esnek çalışma giderek yaygınlaşmaktadır. 2004 ile 2013 yılları arasında, kadınların istihdamında yarı zamanlı işlerin payı yüzde 7,2’den yüzde 24,8’e yükselmiştir. Yarı zamanlı işlerin erkek istihdamındaki payı ise hayli düşüktür; aynı dönemde yüzde 1,8’ten yüzde 7,2’ye çıkmıştır. Kent verileri tarım dışındaki yarı zamanlı işler hakkında bir fikir vermesi bakımından daha kritiktir; kentte yarı zamanlı işlerin payı bu dönemde kadınlar için yüzde 5,2’den yüzde 15,1’e yükselmiştir; erkeklerde ise yüzde 1,2’den sadece yüzde 4,1’e çıkmıştır (KSGM, 2014: 51). Ne var ki, arzu edildiği gibi, güvenceli esneklik yakalanmış değildir; zira 2013 yılında yarı zamanlı çalışan 3 milyon 719 bin kişinin yüzde 83,3’ü kayıt dışıdır (ÇSGB, 2014: 3).
Peki ama esnek çalışma kadınlar için en uygun çalışma biçimi midir? Esnek çalışma kadınlar için daha çok istihdam, daha çok güvence anlamına mı gelmektedir?
Hatırlarsanız 2003 yılında, İş Yasası yürürlüğe girdiğinde, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, yeni yasada tartışılan esnek çalışmanın esas olarak kadınlar için düzenlendiğini belirtmişti: “Kadınlarımızın istihdamda daha yoğun yer almalarına imkân sağlayacak çalışma usulleri taslakta geniş ölçüde yer almaktadır… Çünkü, kadınlarımızın meşgalesi ve eve bağımlılıkları dolayısıyla part-time çalışmalar onlara daha uygun gelecek çalışma biçimleridir.”
Bakanın sözleri esasında sermayenin esnek çalışmaya ‘elverişli’ emek gücü arayışının ifadesidir. Bir çok çalışma ve raporda belirtildiği üzere, esnekliğin amacı, kısaca, işgücü maliyetinin düşürülmesi ve rekabet gücünün artırılmasıdır. Esnek çalışmaya aday kadınlar, böylece, sermaye birikiminin sürekliliğinin dayanakları haline gelirler. Esneklik sadece maliyetleri düşürmekle kalmaz, emek üzerinde yeni ve çok yönlü denetim kurulmasının araçlarını da sağlar. Aslında, esnekliğin kendisi de esnek bir sözcüktür (Fredman, 2004: 301); kapitalistin çalışma yeri, çalışma zamanı, çalışma süresi, işgücü miktarı, ücret düzeyi gibi konularda serbestlik kazanması anlamına gelmektedir. Tekil emek gücü açısından, kapitalistin, çalışma yerinden çalışma süresine emek sürecinin her aşamasında belirleyici olması, sermayenin emek üzerindeki artan denetim ve tahakkümünü ifade etmektedir. Ne var ki, bu olgu, burjuva toplumunda nesnel gerçekliğin geçirdiği fetişistik dönüşümden nasiplenir; kadın çalışanların üzerinde kurulan denetimin aracı olan emek zamanının esneyen karakteri, sömürüyü görünmez kılmak maksadıyla, esnek çalışmanın kadınlar için uygun bulunmasına gerekçe yapılmıştır. Bu gerekçeyle, hemen her raporda, hemen her planda esnek çalışmanın kadın istihdamını artıracağı ileri sürülmektedir. Benzer biçimde, Onuncu Kalkınma Planı ile de uyumlu bir biçimde, torba yasa tasarılarıyla gündeme getirilen özel istihdam büroları yolu ile geçici çalışmanın yaygınlaştırılmasının özellikle kadınlar ve gençlerin istihdam edilebilirliğini artıracağı ileri sürülmektedir.[1] Kadın istihdamında nicel bir artışa yol açacak olsa bile, bu uygulama iş sürekliliğini ortadan kaldırarak, çalışanların iş güvencesi, emeklilik ve kıdem tazminatı hakkından mahrum bırakılacağı bir yapının norm haline getirilmesini sağlayacaktır (KEİG, 2014: 18). Yani, bakanın “part-time çalışmalar kadınlara daha uygun çalışma biçimleridir” sözlerinde saklı olan, part-time çalışan kadınların, sermaye birikimine en uygun emekçiler olduğu gerçekliğidir.
Bakanın us yürütmesinin gerisinde, neoliberal politikaların hizmetlerine sunulduğu kapitalistlerin ihtiyaçları kadar, ataerkil toplumsal yapının kadınlardan beklediği norm ve davranışlar da yatmaktadır. Ataerkil kabullere göre de esneklik için ‘en uygun aday’ kadınlardır çünkü cinsiyetçi işbölümü uyarınca kadınların hane içindeki ‘meşgaleleri’ yoğundur – dünyanın bütün yükü kadınların omuzlarına yüklenmiştir. Çocuk bakımı, yaşlı ve hasta bakımı, neredeyse bütünüyle kadınların ‘sorumluluğundadır’. En az üç çocuk doğurmakla ‘görevlendirilen’ kadınların ‘ödülü’ de gecikmeden gelmiştir. 28 Ocak 2016’da Meclis’ten geçen yasa tasarısı, esnek çalışma koşullarını oluşturmaya yönelik yasal ve kurumsal düzenlemeler içermektedir. Hem işçi hem de memur kadınlar için analıkla ilgili yasal izinler kullanıldıktan sonra bir kadına ilk çocuk için iki ay, ikinci çocuk için dört ay, üçüncü çocuk içinse altı ay yarı zamanlı çalışma seçeneği sunmaktadır. Ancak, bu hakkı kullanabilmesi için kadının doğum öncesindeki üç yıl içinde 600 gün işsizlik sigortası primi yatırmış olması gerekmektedir. Ne var ki yarı zamanlı çalışmayı tercih eden çalışan anne, süt izni kullanma hakkını kaybedecektir. Kadın işçinin yarı zamanlı çalıştığı sürede hak ettiği ücret ve sigorta primleri işverene ait olacak, geri kalan yarı zamanın ödemeleri ise İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacaktır. Yasa, çalışan ebeveynler için çocuk zorunlu ilköğretim çağına gelene kadar yarı zamanlı çalışma seçeneği de sunmaktadır. Maddeye göre bu şekilde çalışanlar yarım ücret alacak, emeklilik kesenekleri ve emekliliğe dair süre yarım hesaplanacaktır. Bu durumda kadınların yarı zamanlı çalışılabileceği öngörülen süre her çocuk için 5,5 yıldır – üç çocuk için 16,5 yıl eder. Bu şekilde yarı zamanlı çalışmada ücret ile emekliliğe esas kesenekler ve süre yarım hesaplanacağı için hem ücret hem de emeklilik hakkı açısından ciddi kayıp yaşanacaktır (KEİG, 2016). Ayrıca, bu yasa kadınları üç çocuk doğurmaya teşvik etmekle kalmıyor, aynı zamanda çocuk bakımının kadının ‘görevi’ olduğu kabulünü pekiştirerek, bütün işi anneye yüklüyor. Üstelik, yarı zamanlı çalışma boyunca çocuğun bakımını kimin üstleneceği belirsizliğini koruyor.
Devletin bakım hizmetlerini üstlenerek, kadınların bu yükünü hafifletmesi beklenir; ne var ki son dönem sosyal politikalar, aksine, kadınların hane içindeki iş yükünü ağırlaştıracak niteliktedir. Onuncu Kalkınma Planı’nda, önceki planlarda rastlanmayan bir biçimde cinsiyetçi rollere dayanan aile modelini yaygınlaştırmak hedeflenmiştir. Annelik yüceltilip, çok çocuk doğurmak desteklenirken, kamusal çocuk bakım kurumları son derece yetersizdir. Kamusal kreşlerin sayısı gün be gün azalırken özel kreşler teşvik edilmektedir. Bu hem belirli gelire sahip kadınların erişebileceği bir hizmettir hem de kamusal bir görev olan çocuk bakımının sermayeye değerlenme alanı olarak açılması anlamına gelir. Kadınların bakım yükünü hafifletmek için önerilen yegane proje, Organize Sanayi Bölgelerinde (OSB) özel kreşlerin açılmasıdır. 2012 yılında OSB’lerde kreş açılmaya başlanmıştır. Örneğin İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde 300 çocuk kapasiteli Türkiye’nin en büyük kreşi olan ‘Kampüs Kreş’ inşa edilmiştir. 2012-2013 öğretim yılında faaliyete geçen kreş fiyatları şöyledir: Bölge firması çalışanları için 935 TL, bölge dışından gelenler için 1.435 TL (Kampüs Kreş, 2015). O dönemde net asgari ücret 739 TL’dir; yani OSB’de asgari ücretle çalışan bir kadın, aldığı ücretin 200 TL fazlasını kreşe ödemek zorundadır. Kadının istihdama girmesindeki kilit mekanizma, alacağı ücretin çocuk bakım masrafının makul bir düzeyde üzerinde olmasıdır. Bu durumda, kreşlerin kadın istihdamını desteklemesi olanaklı değildir. Olması gereken, ücretsiz, erişilebilir, herkese açık kamusal kreşlerdir.
***
Tüm bu politikalar, kadınları haneye kapatıp, cinsiyetçi rolleri pekiştirmeye hizmet etmektedir. Öyleyse kadınlar, hane içindeki iş yükünden arta kalan zamanda, esnek işlerde çalışabilirler. Elbette ki böylece, kadınların tam zamanlı işlere yönelmesinin hane içindeki ‘sorumluluklarında’ yaratabileceği muhtemel aksaklıkların da önüne geçilecektir.
Bu yeni çalışma (güvenceli esneklik) Avrupa Komisyonu’nun raporunda (2007: 10) şöyle tarif edilmiştir: Güvenceli esneklik, insanın hayatı boyunca okuldan işe, bir meslekten diğerine, işsizlikten iş edinmeye başarılı hamleler ve geçişler yapması demektir. İşin ve iş bulma çabasının, insanın bütün yaşamını tahakküm altına aldığı sürecin ifadesi olan bu çarpıcı yorumu, kadınların hane içi ücretsiz bakım yükleri ile birleştirdiğimizde şöyle bir tablo oluşmaktadır: Kadınlar çocuk bakımından işe, işten okula, okuldan eve yemek yapmaya, işten işsizliğe, işten bir başka işe, işten yaşlı bakımına… dur duraksız bir devinim içinde ‘hem çocuk hem de kariyer yapacaktır’. Yaratılan bu ideal, verili koşullarda yakalanır olmadığı gibi, ideale erişmek uğruna verilen bunca çabanın karşılığında ise kadınlar ne iş garantisi ne de sosyal güvence garantisi elde edebileceklerdir.
Yararlanılan Kaynaklar
Avrupa Komisyonu (2007), “Towards Common Principles of Flexicurity: More and Better Jobs Through Flexibility and Security”.
Başesgioğlu, M. (2003), “Türkiye’de Çalışan Kadının Sorunları”, http://yasam.mahmure.com /kariyer/turkiyede-calisan-kadinlarin-sorunlari-_96274, erişim tarihi: 06.05.2015.
ÇSGB (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı) (2014), İşgücü Piyasasında Güvence ve Esnekliğin Sağlanması Temel Politika Ekseni Raporu, II. Dönem.
Fredman, S. (2004), “Women at Work: Broken Promise of Flexicurity”, Industrial Law Journal, 3 (4): 299-319.
KEİG (2014), Esnekleşme ve Enformelleşme Kıskacında Türkiye’de Kadın Emeği ve İstihdamı: Politika Metinleri Çerçevesinde Bir Analiz.
KEİG (2016), “KEİG Torba Yasayı Değerlendirdi: Kadınlar İçin Daha Çok Esneklik ve Güvencesizlik”, http://www.keig.org/gundem.aspx?id=218#sthash.eVP6FoS7.dpuf, erişim tarihi: 02.03.2016.
Kampüs Kreş (2015) http://www.kampuskres.com.tr/, erişim tarihi: 04.05.2015.
Klasen, S. (2005), “Bridging the Gender Gap to Promote Economic and Social Development”, Journal of International Affairs, 58 ( 2): 245-255.
KSGM (Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü) (2014), Türkiye’de Kadın İşgücü Profili ve İstatistiklerinin Analizi, Proje Yürütücüsü: A. Gülay Toksöz.
*Bu yazı, Kapitalizm Ataerkillik ve Kadın Emeği: Neo-liberal Muhafazakâr Dönem adlı kitapta yer alan, “Türkiye’de Sanayi ve İstihdam Stratejileri Çerçevesinde Kadın İstihdamının Yönelimleri” başlıklı yazının bir bölümünden kısaltılarak hazırlanmıştır.
[1] 2016 Şubat’ında Meclis’e sunulan yasa tasarısı Özel İstihdam Büroları’nın (ÖİB) hareket alanını genişletmeye, Geçici İstihdam Büroları’nın önündeki yasağı kaldırmaya yöneliktir. Tasarı, İş Kanunu’ndaki Geçici İş İlişkisi maddesine, ÖİB’ler aracılığıyla da geçici iş ilişkisi kurulmasını sağlayacak şekilde ek yapılmasını öngörmektedir.