Kadınların eğitim hakkını elinden almak, aynı zamanda yaşama haklarını ellerinden almaktır. Ancak yalnızca cesaret bu adaletsizlikleri ortadan kaldırmaz. Cesaret, eylemle, dayanışmayla ve onların cesaretine denk düşen küresel bir yanıtla buluşmalıdır.

Shabnam Nasimi

Afganistan’da kadınların tıp fakültelerinde eğitim almasının yasaklanması, kadın cinayetlerinin bir biçimidir — yavaş ve kasıtlı bir politika, kadınları sessizce, birer birer ölüme mahkum ediyor.

3 Aralık 2024 sabahı, Badahşan’da genç kadınlar tıp enstitülerinin önünde toplandılar; sadece birkaç saat önce Kabil’de yayımlanan karardan habersizdiler. Kapılara ulaştıklarında Taliban’ın kararı çoktan uygulanmıştı. Onlara eve gitmeleri söylendi. X ve diğer sosyal medya platformlarında videolar dolaşmaya başladı — Videolar yalnızca Badahşan’dan değil, Kabil ve Faryab’tan da geliyordu. Videolarda aynı yıkıcı sahneler vardı: Kadın öğrenciler enstitülerinin önünde duruyor, Taliban yetkililerine yalvarıyor, ancak geri çevriliyorlardı.*

Bir kadın gözyaşları içinde haykırarak şöyle dedi: “Bize zorunlu hicabı giymemizi söylediniz, örtündük, dediklerinize uyduk. Daha ne istiyorsunuz? İntihar mı edelim? Bize zehir verin de her şey bitsin!”

Karar net ve kesindi. Bir önceki gün yapılan toplantıda Taliban’ın lideri Molla Heybetullah Ahundzade, tüm özel eğitim kurumlarında kadınların tıp eğitiminin durdurulmasını emretti. Bu karar, kadınların ebelik, diş protezi, hemşirelik ve laboratuvar bilimleri gibi alanlarda eğitim almasını yasaklıyor — ki bu meslekler Afgan kadınları için birer can damarıdır. 3 Aralık itibarıyla kadın öğrencilerin dersliklerine adım atmaları dahi yasaklandı. Haber yayıldığında, karar çoktan hayat bulmuştu.

Badahşan’da öğrenciler sessizce gitmeyi reddettiler. Kilitlenmiş sınıflarının önünde bir araya gelip Farsça bir şarkı söylediler: “Bia Ba Man Asmaan Geria Kon” — Türkçesiyle “Gel, ey gökyüzü, benimle birlikte ağla.”

Bu hüzün dolu Farsça şarkı, Taliban’ın kadınların kamu ve özel alanlarda şarkı söylemesini yasaklayan son kararına rağmen, onların direnişiydi. Bu şarkı yalnızca bir melodi değil; özgürlük, onur ve hayal kurma hakkı için bir FERYATtı.

Bu videolar sosyal medyada dolaşırken insanların tepkisizce geçip gitmesine yüreğim dayanmazken, bu sahneler kadınların toplumdan sistematik bir şekilde silindiğinin apaçık kanıtıdır.

Taliban’ın zulmü, politikalarının keskinliğiyle kendini gösteriyor. Kadınların sadece doktor olmasını değil, erkek doktorlara muayene olmasını da yasakladılar. Sonuç ise korkunç: Afgan kadınlar ve kız çocukları, tedavi edilebilir hastalıklardan, önlenebilir doğum komplikasyonlarından ve basit sağlık sorunlarından ölüme mahkûm ediliyor — kaynakların yetersizliğinden değil, sadece kadın oldukları için.

11 yaş üzerindeki Afgan kız çocuklarının okula gitmesi üç yılı aşkın süredir yasak. Kadınların üniversitelerde eğitim alması ise iki yılı aşkın süredir engelleniyor. Taliban rejimi, kadınların eğitim hakkını parça parça yok ederek bugünkü noktaya ulaştı.

Şimdiye kadar tıp eğitimi kadınlara tanınan son bir fırsattı. Bu, bir cömertlik değil, bir zorunluluktu — çünkü aşırı cinsiyet ayrımcılığına dayanan sağlık sistemi kadınların kadın doktorlar tarafından tedavi edilmesini gerektiriyordu. Bu incecik, kırılgan çizgi, kadınların toplumdaki rollerinin hayatta kalmasını sağlıyordu.

Ancak bu son yasak, bardağı taşıran son damla oldu. Kadınların tıp eğitimi almasını yasaklamak, o soluk ışığı tamamen söndürdü. Bu yasak yalnızca derslik kapılarını kapatmıyor; 20 milyon kadının (toplumun %49,5’i) varlığına yönelik sağlık sisteminin de çöküşünü ilan ediyor.

Kadınların eğitim hakkını elinden almak, aynı zamanda yaşama haklarını ellerinden almaktır.

Bu anda, Badahşan’ın değerli şairi ve filozofu Nasır-ı Hüsrev’i hatırlıyorum. O der ki:

“Dağ gibi kararlı ol,
Zamanın fırtınalarına boyun eğme.
Cesurca gerçeği arayan,
En karanlık gecelerde bile ışığı bulur.”

Badahşan’ın, Kabil’in, Faryab’ın ve daha ötesinin kadınları bu felsefeyi bedenlerinde yaşatıyor.

Ancak yalnızca cesaret bu adaletsizlikleri ortadan kaldırmaz. Cesaret, eylemle, dayanışmayla ve onların cesaretine denk düşen küresel bir yanıtla buluşmalıdır.

Bu yasak sadece eğitime değil, kadınların varoluşuna yönelik bir soykırımdır. Kadın sağlık profesyonellerine dayanan bir sağlık altyapısını yıkmak, kadınların ve kız çocuklarının acı çekerek ölmelerini garanti altına almak demektir.

Faryab’da ölümcül bir ateşe yakalanan küçük bir kız çocuğuna ne olur? Uruzgan’da erken doğuma giren bir kadına ne olur? Bu trajediler varsayımsal değil, sistematik politikaların kaçınılmaz sonuçlarıdır.

Dünya ise büyük ölçüde sessiz. Bu kadınların yalvarışlarını, şarkılarını, gözyaşlarını izliyoruz ama tepki göstermiyoruz. Oysa bir zamanlar uluslararası toplum, Afgan kadınlarını asla yalnız bırakmayacağına söz vermişti.

Nerede bu öfke? Nerede bu eylem? Afgan kadınlar merhamet değil, adalet istiyor. Seslerinin duyulmasını, mücadelelerinin görünür olmasını ve bu mücadelenin unutulmamasını talep ediyorlar.

Afganistan’ın kadınları, Nasır-ı Hüsrev’in sözünü ettiği yolu yürüyor, önlerine engeller dikilse de. Onların sesi bir mesaj taşıyor: “Boş durmayın.”

Şarkıları bir eylem çağrısıdır — yalnızca Afganistan için değil, insanlık için.

“Bia Ba Man Asmaan Geria Kon” Gel, ey gökyüzü, benimle birlikte ağla.

Ancak gökyüzü tek başına ağlamamalı. Bu adalet çığlıklarına cevap vermek, onların direnişini boşa çıkarmamak ve cesaretlerine hak ettiği dayanışmayı göstermek bizim görevimizdir.

* Bu yazının orijinali 3 Aralık 2024’e Shabnam Nasimi web sitesinde yayınlandı. Yazıda bahsedilen videolara bu siteden ulaşılabilir.

Çeviren: Gaye Polat

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.